Çoklu Zafer

31 Mart seçimlerinin ülkedeki siyasi tıkanıklığa pek çok noktadan gedik açmasının nedenleri her akşam farklı kanallarda tartışılıyor. İktidar kanadının en çok sığındığı analiz “oyların CHP’nin değil, CHP’ye emanet verilmiş oylar” olduğu yönünde. Muhalefet ise en çok ekonomik kriz ve tabii ki CHP’de değişime işaret ediyor. Elbette siyasi tarihe çoklu zafer olarak kazınacak olan 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde iktidarın yerelde ağır kayıp yaşamasının yukarıdakiler de dâhil pek çok nedeni var. 

Ancak iktidarın medyasında sıklıkla söz edilen AKP ve MHP’den CHP’ye oy geçişlerine “emanet” denemez. Aslında hiçbir vatandaşın oyuna emanet denemez çünkü oylar hiçbir partinin babasının malı değildir, annesinin çeyiziyle de gelmemiştir.

Buradan tek tek ve somut olarak bazı başlıklarla sonuçları değerlendirelim:

CHP’DE DEĞİŞİM

CHP’deki değişim bence çok olumlu etkiledi. CHP’li ya da muhalif seçmen açısından, uzun zamandır düzenli olarak yenilgi yaşayan ve son olarak 2023 yılında son bir hamle ile desteklenen siyasi figürlerin başarısızlığı, artık yorgun siyasetçilerin toplumda ve yeni kuşaklarda bir karşılığının olmayacağının da habercisiydi. CHP’de lider ve kadroların değişimi, genç ve kadın siyasetçilerin sayısının artmasının olumlu etki yapacağı yönündeki öngörü, eski siyaseti benimseyenlerce küçümsendi. CHP’deki değişimin yalnızca lider değişiminden ibaret olduğu yönündeki eleştirilerin gölgesinde gidilen bu seçimin sonucunda değişimin liderden ibaret olmadığını, kadın adayların, genç ve yeni yüzlerin seçmen tarafından da benimsendiğini gösterdi. Evet, belki parti program ve tüzüğünde zaman darlığı nedeniyle değişime gidilemedi ve aday belirlemelerde arzu edilen parti içi demokrasi, biraz da olağanüstü koşullar nedeniyle işletilemedi ama değişimin estirdiği umut rüzgârı göz ardı edilemez. 

ALTILI MASA

Altılı Masa, ben de dâhil olmak üzere muhalefetin seçmenleri tarafından gönüllü ya da gönülsüz şekilde desteklendi. Çünkü iktidar karşısında Gezi Direnişi ile birlikte başlayan farklı kesimlerin birlikteliği, o günden beri çeşitli defalar test edildi. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın kendi partisine hafif bir eleştiri olarak yönelttiği “Beş benzemezi bir araya getirmeyi başardık” sözü doğru bir tespitti. Zira Gezi’deki beraberlik, 2015 seçimlerinde sandığa ve sandık başında birbirinin oyuna sahip çıkmayı öğretti. Bu tabanda birlik, daha sonra YSK’nin son dakika manevrası ile ‘Evet’ çıkarılabilen Anayasa değişikliğinde, sonuç başarısız olsa da Muharrem İnce etrafında birleşilen Cumhurbaşkanlığı seçiminde ve muhalefetin sandıktaki ilk büyük zaferi olan 2019 yerel seçimlerinde kendisini ispatladı. Aynısını 2023 genel seçimleri için liderler birlikteliği ile yapmak iyi bir fikir gibi göründü ama işlemedi. Bence seçmenin kafası karıştı. Tek bir kişi yani Erdoğan karşısında her mitingde halka hitap eden önce 6-8 kişinin olması, Altılı Masa’nın seçmeni kadar başarılı bir birliktelik sergileyememesi, seçimde başarısızlık getirdi. Öğrendiğimiz şu oldu: Yukarıda ittifak değil tabanda ittifak zafere götürüyor.

17 BAKAN

Altılı Masanın 6+2 yani 8 liderinin mitingleri ne kadar kafa karıştırdıysa, yerel seçimlerde özellikle Ekrem İmamoğlu karşısında 17 bakanın sokaklara inmesi de seçmen açısından olumsuz bir manzara oldu. Sonuçta seçilecek olan belediye başkanıydı ama Cumhurbaşkanı’nın yerel seçimleri genel seçimlere döndürme yönündeki söylemleri yetmezmiş gibi bir de 17 bakan işi gücü bırakmış, sahaya inmiş, yerel yönetimlerle ilgisi olmayan ve hatta çoğu yalan olan iddialarla İBB Başkanını hedef göstermeye başlamışlardı. Yani bu kez tek başına Ekrem İmamoğlu karşısında Cumhur İttifakı adayı, Cumhurbaşkanı ve 17 bakan vardı. Bu durum İmamoğlu’nu güçlendirdi. Karşı taraftaki kaosa karşın İstanbul’dan tek bir güçlü ses çıkıyordu.

ÖZGÜR ÖZEL ETKİSİ

Pek çok kişi, yerel seçimlerde İBB ve ABB özelinde başarı ama büyükşehir ilçeleri ve Türkiye genelinde başarısızlık bekliyordu. Çünkü örneğin İstanbul’da Sarıyer gibi önemli bir ilçenin kaybına neredeyse kesin gözüyle bakılır olmuştu. Hele İzmir, Edirne, Çanakkale gibi kaleler gidebilirdi. Hele bunlara İBB de ilave olur, İstanbul kaybedilirse bu; siyaseten hem Özgür Özel hem de Ekrem İmamoğlu’nun sonu olacaktı. İBB alınsa bile kaybedilmiş bir meclisle ne yapacaktı? Seçim sonuçları bu beklentilerin üzerinden silindir gibi geçti ve sahillere sıkışan CHP’yi Anadolu’nun dört bir yanına taşıdı. Vatandaş, Özgür Özel’i 26’ncı dönemden itibaren Grup Başkan Vekili olarak daha çok tanımışsa da, TBMM’ye girdiği günden beri, duruşmalardan cezaevlerine dek mağdurun yanındaydı ve sokaklardan, mahallelerden topladığını TBMM gündemine taşıdı. Özellikle Soma madenci ailelerinin yanında duruşu, Türkiye genelinde her türlü sosyal hak ihlaline karşı verdiği mücadele ve destek, bugün Soma’nın, Ermenek’in, Zonguldak’ın, Bartın’ın el değiştirmesinde etkili oldu. Bunu böyle de okumak gerek.

SOSYAL BELEDİYECİLİK

Cumhur İttifakı’nın “İBB son 5 yılda çivi çakmadı” iddiasına kendi trolleri hariç kimse inanmadı. Çünkü İstanbul’da her alanda ve her başlıkta sağlam, vatandaşın menfaatine çiviler çakılmıştı. Bunların en önemlileri Cumhur İttifakı adayının ve bakanlarının sık sık küçümseyip “bu da proje mi?” diye burun kıvırdığı ama onca yıl hiç uğraşmadıkları sosyal projeler oldu. Çocuğun sütünden halkın ekmeğine, çiftçinin fidesinden, hayvanı olanın yemine, yoksullukla mücadelede kent lokantalarından çocuklu annelerin ücretsiz ulaşımına değin yapılanlar tek tek pek çok kişiyi kazandı. Yalnızca bunlar da değil. Üzerinde en çok manipülasyon yapılan metro hatlarının 10 tanesi neredeyse enkaz olarak devralındı ve yeniden planlanıp, ekipleri yeniden oluşturularak, finansman krizleri çözülerek hayata geçirildi. Şehir hatları ölmekten kurtarıldı, yaşatıldı ve boğazı şenlendirdi. Yeşil alanlardan miras alanlarına çok başarılı bir belediyecilik örneği verilirken kentsel dönüşüm konusunda da iktidar belediyeciliğinin çok ötesinde konut üretildi. Tüm bunları vatandaş gördü.

EKONOMİK KRİZ

Bir yanda ekonomik kriz, yoksulluk, işsizlik ve tüm bu durumlar karşısında iktidarın duyarsızlığı ile Cumhurbaşkanının dediğimdedikçi tutumu; öte yanda muhalif belediyelerin yoksullukla mücadele konusunda yaptıkları ile vatandaşın yanında yer almaları, bu sonucun en önemli girdileri oldu. Şimdi bu oy kayışına bakarak “AKP-MHP seçmeninin oyları CHP’ye emanet olarak verildi.” demek mümkün mü? Vatandaş kendisine kim yakınsa, derdine kim çare oluyorsa onun seçilmesini istedi, ona destek verdi. Bu nedenle ne iktidar bir sonraki seçimde “Onlar benim oylarım, geri döner.” diyebilir, ne de CHP “Tamam artık bunlar benim oylarım.” diyebilir. Oyları o günün güven iklimi, huzur ortamı, ekonomisi, sosyolojisi ve en çok da kadın ve gençlerinin duyguları belirler. Siz ülkeyi yanlış politikalarla derin bir ekonomik kriz bataklığına sokmuş ve vatandaşı da orada debelenmeye bırakmış, kurtulması için bir kuru dal dahi uzatmaktan imtina etmişseniz, sizden giden oy kimseye emanet falan değildir.

İKTİDAR ÇOK BAŞARISIZ 

Yalnızca ekonomi de değil. İktidar aslında pek çok başlıkta çok başarısız. Zaten 2013’ten beri eriyor. Giderek seçmen kaybediyor. Bu kaybını MHP daimi koalisyonu ile giderdi. Rant paylaşımında bazı cemaatlerle arası açıldı. Eğitim ve sınavlar konusunda yıllardır son derece başarısız bir çizgi izleyen iktidar, değişen ve bir türlü yerine oturamayan eğitim reformlarıyla kendi dönemlerindeki tüm öğrencileri mağdur etti. Adalet ve yargı alanında yalnızca muhalif vatandaş değil iktidarın seçmeni de memnuniyetsiz. Çevre katliamları karşısında Anadolu’daki yaşam alanı direnişleri iktidarı ve özellikle de yerel yöneticiler ile yerelde milletvekillerini çok zorluyor. İnşaata dayalı büyüme, iş cinayetlerini ve hatta toplu iş katliamlarını neredeyse sıradanlaştırdı. Kentsel dönüşüm konusunda, İstanbul özelinde “ihanet” itirafı bizzat en yüksek ağızdan yapıldı. Tarım ve hayvancılık konusunda “paramız var, ithal ederiz” bakışı, ülkeyi gıdasız bıraktı. Kültür ve sanattan kendileri de memnun değil. Kadına, çocuğa şiddet, taciz adeta örtülü destek gördü. Plansız programsız göçmen politikası endişe ve öfke uyandırdı. Vatandaş bu duygularla da gitti sandığa.

MURAT KURUM

İstanbul’u bilmemesi, yüzünde sanki yalnızca verilen görevi yerine getiriyormuşçasına bakan ifadesi, birbiri ardına yaptığı gaflar ve pasif hitabetiyle Murat Kurum olabilecek en kötü adaylardan biriydi. Murat Kurum’un aday olmasının, Erdoğan’ın ailesinin baskısı ve isteği ile olduğu yönünde görüşler ortaya atıldı. Ama bence gerçek neden kazanırsa Erdoğan’a asla sorun çıkarmayacak, İstanbul’u kazandığı için ön plana geçme heveslerine gark olmayacak, Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’daki özel kalemi gibi davranabilecek bir profil olmasıydı. Altılı masanın dağılması ve seçmenlerin yalnızca kendi partilerine/adaylarına oy vereceği hesabı tutmadı. İmamoğlu’nun CHP’nin üzerinde oy alabileceği hesap edilmedi. 

Ve böylece 31 Mart 2024, Türkiye seçimler tarihinde sık rastlanmayan bir sonuçla önemli bir yer tuttu. Yorgun, yıpranmış, heyecan ve umut vermeyen siyasetçi profili ile vatandaşa korku, endişe, nefret ve umutsuzluk pompalayan siyaset kaybetti. Sandığa gömüldü. Dileriz bir daha çıkamaz.