Ukrayna’nın Rusya sınırlarını aşarak başlattığı Kursk saldırısı üçüncü haftasını doldurdu. Birkaç istisna dışında Batı basını gelişmeleri ‘Putin’in çizilen karizması’ üzerinden okumakta diretirken, Rus tarafı ise artık gelenekselleşen ‘tepkisizlik’ stratejisinde diretirken Donbass’taki ilerleyişini de sürdürüyor.
Rusya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk defa yabancı bir askeri güç tarafından kendi topraklarında saldırıya uğradı. 6 Ağustos’ta Ukrayna’nın Sumi Oblastı’ndan harekete geçen çok sayıda zırhlı araç ve özel kuvvet, herhangi bir sınır koruma önlemi almadığı anlaşılan Rusya’nın içlerine sızarak onlarca köye girdi. Daha önce Rusya’nın Belgorod Oblastı’nda denenmiş olan bu baskın tipi saldırıda, öncekinden farklı olarak görece büyük bir kasaba Suca ele geçirilince işin ciddiyeti değişti ve bu “işgal” girişimi, Rus devletinin ana akım medya organları RT ve Sputnik’te “terör” ve “sabotaj” olarak değil de birer “saldırı/sızma” olarak yazılmaya başlandı. Batı basınında da şok etkisi yaratan bu saldırı üzerine birçok haber, analiz ve görüş yazısı çıktı. Hepsine bakacağız ancak öncelikle sahada olup biteni özetlememiz gerekiyor. Sonrasında ise bu saldırıyla ne amaçlandığına dair fikir yürütebiliriz.
Ukrayna ordusu, ilk etapta Gordyevka, Uspenovka, Nikolayevo, Sverdlikovo, Gogolevka, Oleşnaya, Gornal, Guevo, Plehovo, Vlezapnoye, Darino, Lepedevka ve Kurilovka köylerini alarak hızla içeri ilerledi ve Kursk’a giden P200 yolu üzerinden Suca kasabasına girmeyi başardı. Suca’da nispeten bir Rus direnişi olsa da Ukrayna’nın burada kontrolü sağlaması çok zor olmadı. Zaoleşenskiy, Bondarevka, Mahnovka, Martınovka, Çerkasskaya Konopelka, Kazaçiya Loknaya gibi Suca çevresindeki köyleri de hızla ele geçiren Ukrayna, güçlerini kuzeybatı yönünde de ilerleterek Apanasovka, Byahovo, Snagost, Obuhovka, Pokrovskiy, Tolstıy Lug, Luibimovka, Novoivanovka köylerine girdi. Bu köylerin birçoğu arasındaki mesafe bir kilometre bile değil. Örneğin Obuhovka, Pokrovskiy, Tolstıy Lug, Luibimovka köyleri 5 kilometre çapında bir daire içerisinde yer alıyor. Ukraynalı makamların iddia ettiği gibi burada yüzlerce köy yok. İşgal edilen birkaç evlik mezralar bu hesaba dahil ediliyor olabilir.
Ukrayna ilerleyişi bir haftayı aşkın süredir durmuş halde. Bununla ilgili birkaç değerlendirme yapılıyor. İlki, Rusya’nın kasten belirli sınır köylerini boşaltarak çekildiği ve direnişi istediği bölgede sürdürmek istediği şeklinde. Bu doğru değil çünkü 100 binlerce yerli Rus, bölgeden tahliye edilirken problemlerle karşılaştı ve çok sayıda esir verildi. Aslında savaşın başından beri Rus tarafının genel hareket tarzının bir tekrarına tanık oluyoruz. Wagner, Rostov-on-Don’a girdiğinde, tanklar arkasında Savunma Bakanlığı binasını kuşatmışken yerlerdeki çöpleri temizleyen işçinin kendisine soru soran muhabire “Her şey planlandığı gibi ilerliyor” demesi, iki yıldır süren bu savaştaki genel Rus haletiruhiyesini yansıtıyor. Elbette hiçbir şey planlandığı gibi ilerlemiyor ancak Moskova toplumdaki konsolidasyonu korumayı başararak ve ekonomik göstergeleri riske atacak “panik” adımlar atmayarak, yaşadığı her problemi bir şekilde çözebildi şu ana kadar. Harkov’da ele geçirilen ve belki Kursk’takinin 6-7 katı büyüklüğündeki toprağı bir günde tankları, zırhlı araçları geride bırakarak terk etmenin Batı basınına malzeme vermek dışında herhangi bir zararı olmadı açıkçası. Bahmut düştüğünde o gün yazılıp çizilenler “sil baştan” bir kez daha yazılıp çizildi. “Beceriksiz, çürümüş Rus ordusu”, şehir savaşlarında tecrübeli, üstün bir ordu oluverdi. Muhtemelen Kursk saldırısı için de aynısı söz konusu olacak. Rusya bunun için aceleci davranmıyor. Yine de her bir aşılan “kırmızı çizgi” dünya açısından bir risk teşkil ediyor.
PEKİ UKRAYNA BU SALDIRIYLA NE AMAÇLIYOR?
Öncelikle Rusya gibi stratejik derinlik açısından devasa bir coğrafyada bir “ilhak” ya da kalıcı bir işgalin amaçlanmadığı açık. Rusya, savaşın başından bu yana nükleer bir caydırıcılığa sahip olmasından ötürü sınır hattının hiçbir zaman aşılmayacağına fazla güvenerek birliklerini Donbass’a yığabilmişti. Buna rağmen Ukrayna’ya çok fazla insan gücü üstünlüğü hiçbir zaman kuramadı, bunun da sebebi bir tarafın profesyonel ordusuyla ve çoğunlukla da savaş için toparlanan özel birliklerle savaşırken öbür tarafın defalarca genel seferberlik ilan ederek kalan nüfusunun çoğunu silah altına almış olmasıydı. Şimdi Rusya sınır hattını da korumak zorunda ve bu, Donbass’taki yoğunlaşmayı ister istemez azaltacak. Her ne kadar son günlerde Donetsk’in Pokrovsk yönünde başarılı kazanımlar elde etse de Rusya’nın bundan sonra güçlerini böleceği aşikar. Ukrayna öncelikle bunu elde etti, tabii binlerce askerinin canı pahasına. İkinci olarak Rusya’ya direkt saldırmak bir “tabu” olarak görülüyordu. Bu, Almanya’nın Yahudi soykırımının utancıyla İsrail saldırganlığına koşulsuz, şartsız destek olması gibi İkinci Dünya Savaşı’nın yeni düzeninde kabul görmüş bir kuraldı. Şimdi değil.
Bundan sonraki süreçte Storm Shadow’ların Rus kentlerini hedef almasına resmen izin verilmesi sürpriz olmaz. Özellikle İngiliz basınında çıkan yazılardaki heyecan bundan kaynaklanıyor. Örneğin The Daily Telegraph’ta üst üste bu konuda “Putin, Ukrayna’nın önleyici saldırısıyla sakat kaldı” (Francis Dearnley), “Ukrayna zafere giden yolu keşfetti” (Michael Bohnert) ve hatta “Putin’in düşüşü artık bir an meselesi” (Daniel Hannan) başlıklı yazıların çıkması bununla ilgili. Düşmanını çok daha iyi tanıyan ve savaşın başlangıcından beri stratejik müttefiki İngiltere’nin, küçük Baltık ülkelerinin ve Rusya’nın tarihsel mezhep düşmanı Polonya’nın saldırgan çıkışlarını ilginç bir şekilde dengeleyen ABD’deki basın ise daha temkinli. Örneğin Bloomberg ajansından James Stravridis, bu saldırının olası sonuçlarını şu şekilde özetliyor: “Büyük ihtimalle Ukrayna aşırıya kaçmayacaktır. Bunun yerine, şu ana kadar ele geçirdiği yerleri korumak için tahkimatlar kuracaktır ancak bunun, Rusya’nın askeri tepkisi karşısında tutunması zor olacaktır. Savaş, risk ve kazancı ölçmekle ilgilidir. Ukraynalılar 10 bin askeri Rusya içlerine göndererek bu riski kabul ediyor ve elde edilenler de (bölge, moral ve esirler açısından) kayda değer. Bu, savaş alanından çok müzakere masasıyla ilgili olabilir ve bu açıdan da gerçekten akıllıca bir hamledir.” Bir diğer Bloomberg analisti Marc Champion, Ukrayna’nın “belli” bir planı olmadığını, muhtemelen olaylar geliştikçe, kendisi için işe yarar hedeflerin peşine gideceğini belirtiyor ve olumsuz senaryolara dikkat çekiyor: “Bu saldırının, Rusya’nın insan gücü ve mühimmat konusundaki avantajlarına giderek daha fazla fayda sağlayan, savaşın yönünü değiştirebilecek parlak bir manevra mı yoksa binlerce deneyimli Ukraynalı askerin zaten sıkışık durumdaki savunma hattından çekilmesine neden olan bir felaket mi olduğunu anlamamız haftalar ya da aylar sürebilir.” Bununla birlikte tüm bu yazarların ortak bir yanılgısı var, o da Rusya’nın bu tür hamlelerle yıldırabileceği ve müzakere masasına oturtulabileceğine duydukları sonsuz inanç. Kuzey Akım boru hatlarını patlatmak, Rus kentlerinde terör saldırıları düzenlemek, Kırım’daki sivil yerleşimleri vurmak, orta menzilli füze sistemlerini ve nükleer silah taşıma kapasiteli F-16’ları teslim etmek böyle bir etki yaratmamışken, Kursk’taki saldırı neden yaratsın? Aksine, Ukraynalıların sınırı geçmesinin hemen akabinde Moskova tüm barış müzakeresi ihtimallerinin rafa kaldırıldığını açıkladı ve işler çok daha içinden çıkılmaz bir hal aldı.
Aksi görüşler de var. The New York Times’ın Rusya’daki eski haber şefi Serge Schemann, “Moskova, Donetsk cephesindeki ezici ilerleyişindeki güçlerini Kursk’a sevk etmedi ve ölen, yaralanan, esir alınan askerler de Putin’in zaten umurunda değil” derken doğru bir noktaya değiniyor. Batı ve Sovyetler Birliği’nin çözülüşünden beri istikrarlı bir şekilde Batılılara angaje olan Ukrayna aksini istese ve adımlarını buna göre atsa da Rusya’nın “tepkisizlik” stratejisi tüm bunları boşa çıkarmaya yetiyor. Bununla birlikte, Putin’in yıllardır iktidarını sürdürmesini sağlayan “her şey kontrol altında” hissiyatı bu tür şoklarla elbette yıpranıyor. Yine de bu tek başına Rusya’yı terbiye etmeye, müzakere masasına oturtmaya ve halkını paniğe sevk etmeye yeterli değil. Gazetenin bir diğer yazarı David French de “Ukrayna’nın Rus topraklarında kalıcı olmak gibi bir planı yok” diyerek bu stratejinin riskini “Ukrayna, Rusya topraklarını ele geçirmek için saldırmıyor, Donbass bölgesinde kuşatılmış olan kuvvetlerinin üzerindeki baskıyı hafifletmek için saldırıyor. Fakat Donbass ve Harkov’un ön hatlarındaki askerlerini Kursk’ta savaşa göndererek tehlikeli bir kumar oynuyor” diye açıklıyor ve kış mevsimine doğru Rus Hava Kuvvetleri’nin Ukrayna enerji tesislerine yönelik artan füze saldırılarına dikkat çekiyor. Bununla birlikte diğer Batılı analistler gibi French de Putin’in kırılganlığına fazlasıyla odaklanmayı sürdürerek bu saldırının istihbarat kusurlarını göstermesi nedeniyle Rusya’nın zayıflıklarını ortaya çıkardığını savunuyor. French’in en önemli tezi ise bu saldırıyla birlikte Rus halkında “savaş eve geldi” fikrinin oluşacağı yanılgısı. Oysa Rusya’da yasaklı bağımsız kamuoyu araştırma şirketi Levada’da bile Putin’in 2024 yılı boyunca “approval rate”i hiçbir zaman yüzde 80’in altına düşmedi. Üstelik nüfusun yüzde 42’si savaşı takip etmiyor bile! Bu Rus halkının apolitik olmasından ötürü değil, seferberlik ilan edilmemesi ve ekonomide ivedi tedbirlerin uygulanmamasından ötürü savaşın günlük yaşama sirayet etmemesiyle ilgili.
Biraz da Rus basınına bakmakta fayda var nitekim sanıldığının aksine Rus basını yaşananları Batı’dakilerin aksine çok daha berrak görüyor ve değerlendiriyor. Ardından bundan sonraki süreçte neler olabileceği üzerine fikir yürütebiliriz.
Kommerstant’tan Dmitry Drize, “Askeri kırmızı çizgi aşıldı, şimdi ne olacak?” başlıklı köşe yazısında bu saldırının sonuçlarını basitçe şu şekilde özetliyor: “Çatışmanın niteliği değişti ve bir kırmızı çizgi daha aşıldı. Eskiden dile getirilmeyen bir kural vardı: Amerikalılar ve Batı Avrupalılar Moskova’yla doğrudan çatışmadan kaçınıyordu. Ukrayna’nın karşılık vermesine izin veriliyordu ancak doğrudan Rusya’ya saldırmasına izin verilmiyordu. Batı’dan gönderilen silahların Rusya topraklarında kullanılması, sınırların geçilmesi yasaktı. Bu senaryoda çatışma belirli bir çerçeve içerisinde yönlendirilebiliyordu.” Yazar, bundan sonraki süreçle ilgili de iki ihtimalden söz ediyor: “Ya düşmanlık daha da tırmanacak ya da müzakereler olacak.”
RT’de de benzer bir görüş hakim. Sergey Poletayev’in “Kursk saldırısı” başlıklı analizinde öncelikle Ukraynalı birliklerin sınırı bu kadar rahat aşmasına ilişkin olarak bu bölgedeki asker yoğunluğunun az olmasından bahsediliyor. Aslında sadece Rus tarafı için geçerli değil bu, Ukrayna’nın da sadece 6 bin ila 10 bin asker arası değişen bir birlikle sınırı geçtiği çeşitli kaynaklarda belirtilmişti. Bunların içlerinde 22. ve 88. Mekanize Tugayları ve 80. Hava Taarruz Tugayı da yer alıyor ki bunlar Ukrayna ordusunun en “elit” birlikleri olarak görülüyor. Bununla birlikte yazar, Rus ordusunun gerçekten “savunma” amaçlı bir bölgede tutunduğunda neleri başarabildiğini Ukrayna’nın felaketle sonuçlanan Zaporojye karşı saldırısında gösterdiğini ekliyor. Tabii bunun tersi durumları da Harkov ve Herson’daki geri çekilmelerle örneklendiriyor. Yazarın dikkat çekici bir iddiası var: Kiev’in bizzat ABD Başkan Adayı Kamala Harris’in danışmanlarıyla bu işgal öncesi iletişime geçtiği. “Sadece bir şehri güvence altına almak gibi kısmi bir başarı bile Ukrayna’nın Washington’dan daha fazlasını talep etmesine olanak tanıyacak” diyor devamında ve diğer bir amacın ise Rusya’da hoşnutsuzluk yaratmak, Putin’i zayıf göstermek vb. olduğunu ekliyor ki bunlara çok defa değinmiştik.
Yazar, Rusya’nın bu saldırıya tepkisinin “odaklanmamak” olduğunu belirtiyor. Yazı içerisindeki belki de en önemli kısım ise şu: “Rusya, GSYİH’sinin yüzde 7’si civarındaki harcamalarla bu mücadeleyi uzun süre sürdürebilir. Zaferin anahtarı, rakibinizden daha yavaş bir oranda tükenmektir. Hangi kasabanın ya da şehrin kimin kontrolünde olduğunun pek bir önemi yok. Bu gidişat Ukrayna’nın çöküşüne yol açacaktır. Rusya liderliğinin bakış açısına göre ‘özel askeri operasyon’ stratejisine bağlı kalmak ve Kiev’in amacına ulaşmasını engellemek için bu tür olaylara çok da fazla odaklanmamak gerekiyor.” Evet, olan da bu.
PEKİ BUNDAN SONRAKİ SÜREÇTE NELER OLABİLİR?
- Rusya, Harkov’da açtığı gibi bir “tampon bölge” oluşturmak amacıyla Kursk’un karşısındaki Ukrayna oblastı Sumi’de de bir cephe açabilir ancak bu, çok sayıda yeni birliğin seferber edilmesini gerektiriyor.
- Ukrayna, Rusya’nın karşı hamlesini beklemeden sınır ötesinde bir saldırıya daha kalkışabilir. Daha önce Belgorod’da denemişti, tekrar deneyebilir. Rusya’nın sonsuz gibi görünen rezervlerine kıyasla Ukrayna’nın bir insan gücü problemi olsa da Kiev’deki karar vericiler için bunun pek bir önemi yok.
- Rusya, Batı ve Kiev’in Donbass’taki ilerleyişi durdurmayı amaçlayan bu saldırıyı “provokasyon” olarak görebilir ve sadece Kursk’u “düşmandan arındırma” hedefiyle sınırlı bir operasyona girişebilir. Bu, Kursk’taki problemin bir süre daha Moskova’nın başını ağrıtacağı anlamına gelmekle birlikte Kiev’in hiçbir siyasi hedefine ulaşamaması demek.
Dördüncü madde olarak “Bir barış masası kurulabilir” demek muhtemelen tüm bu senaryolar arasında en iyi ihtimal olurdu ancak bu, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin Kursk saldırısını “diplomatik-askeri bir koz” olarak değerlendirmesi, Rusya’nın da bu reste karşı müzakere olasılıklarını tamamen çöpe atmasından ötürü imkansız görünüyor.
Barış Günü’ne Bir Not: Savaşın Gerçekliği, Karanlığı ve İki Yüzlü Dünya
“Kalıcı Barış için En Yüksek Sesi Çıkarmaya Devam Etmek Gerekiyor”