₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Devlerin rekabeti barışı ve demokrasiyi nasıl tehdit ediyor?

Van Jackson ve Michael Brenes’in yeni kitabı, küresel güç dengelerini sorguluyor.

ABD ve Çin arasındaki gerilim, günümüz uluslararası siyasetin en belirleyici konularından biri haline geldi. Ekonomik yaptırımlar, askeri stratejiler ve diplomatik krizler her geçen gün artarken, birçok uzman bu rekabetin dünyayı nasıl şekillendireceğini tartışıyor. İşte tam da bu noktada, The Rivalry Peril: How Great-Power Competition Threatens Peace and Weakens Democracy (Rekabet Tehlikesi: Büyük Güç Rekabeti Barışı Nasıl Tehdit Ediyor ve Demokrasiyi Nasıl Zayıflatıyor?) adlı yeni kitap, bu rekabetin ardındaki politik motivasyonları, tarihsel bağlamı ve olası sonuçlarını derinlemesine inceliyor.

Büyük Güç Rekabetinin Tarihsel Kökleri

Van Jackson ve Michael Brenes, kitabın ilk bölümlerinde büyük güç rekabetinin tarihsel kökenlerine iniyor. 20. yüzyıldaki Soğuk Savaş dönemini referans alarak, ABD’nin Sovyetler Birliği ile olan mücadelesinin günümüzde Çin ile tekrarlandığını savunuyorlar. Ancak yazarlar, Soğuk Savaş’ın yalnızca ABD’nin zaferiyle sonuçlanan bir demokrasi mücadelesi olarak görülmemesi gerektiğini vurguluyor. Bu dönemdeki askeri harcamalar, istihbarat operasyonları ve ekonomik manipülasyonların, demokrasinin gelişimini engelleyen unsurlar olduğuna dikkat çekiyorlar.

Soğuk Savaş sonrası dönemde ise ABD’nin küresel liderlik iddiasının devam ettiğini, ancak Çin’in yükselişiyle birlikte bu hegemonik gücün sorgulanmaya başladığını belirtiyorlar. ABD’nin, büyük güç rekabeti söylemiyle, Soğuk Savaş’tan kalan eski stratejilere geri döndüğünü ve bu rekabetin yalnızca ekonomik ya da askeri bir mesele değil, aynı zamanda iç siyaseti etkileyen bir faktör olduğunu öne sürüyorlar.

Amerikan Siyaseti Üzerindeki Etkileri

Kitap, büyük güç rekabetinin ABD iç siyasetinde nasıl bir kutuplaşma yarattığını da detaylı şekilde ele alıyor. Özellikle Çin karşıtı söylemlerin Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında ortak bir siyasi zemin oluşturduğunu, ancak bu söylemin ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını körüklediğini belirtiyorlar. Kitaba göre, ABD’de yükselen milliyetçi söylem, yalnızca Çin’i bir dış tehdit olarak göstermekle kalmıyor, aynı zamanda iç politikada otoriter eğilimleri de artırıyor.

ABD hükümetinin dış politikada askeri ve ekonomik güce aşırı derecede bağımlı hale geldiği belirtilirken, büyük güç rekabetinin sosyal eşitsizlikleri de derinleştirdiği vurgulanıyor. Özellikle pandemi sürecinde Çin’i suçlayan söylemlerin ekonomik sıkıntılar yaşayan kesimleri daha fazla yabancı düşmanlığına yönlendirdiği aktarılıyor.

Ekonomik ve Küresel Riskler

Ekonomik boyutta ise büyük güç rekabetinin yalnızca ABD ve Çin arasında bir mesele olmadığına dikkat çekiliyor. Yazarlar, küresel ekonomideki dengelerin bozulmasının, gelişmekte olan ülkeleri de olumsuz etkilediğini ifade ediyorlar. ABD’nin Çin’i izole etmeye yönelik attığı adımların, aslında kendi iç piyasasında işçi sınıfını daha da zor duruma soktuğunu belirtiyorlar.

Ayrıca, bu rekabetin sadece ticaret savaşı olmadığını, askeri gerilimlerin de artan bir tehdit oluşturduğunu vurguluyorlar. Pentagon’un Çin’i en büyük askeri tehdit olarak tanımlaması ve Asya-Pasifik’te artan askeri yatırımların, bölgesel çatışma risklerini yükselttiği ifade ediliyor.

Alternatif Bir Yaklaşım Mümkün mü?

Kitabın en dikkat çeken bölümlerinden biri, büyük güç rekabetine alternatif bir strateji öneriyor olması. Yazarlar, ABD’nin Çin ile doğrudan rekabet etmek yerine, daha fazla diplomasi ve uluslararası iş birliğine yönelmesi gerektiğini savunuyorlar. Çatışmacı söylemlerin yerine küresel sorunlara – iklim değişikliği, pandemi yönetimi, yoksulluk gibi – odaklanılması gerektiğini belirtiyorlar.

Van Jackson ve Michael Brenes, ABD’nin büyük güç rekabetine mahkûm olmadığına dikkat çekerek, askeri ve ekonomik rekabetin yerine ortak çözümler üretmenin mümkün olduğunu savunuyorlar.

Sonuç: Sorgulanması Gereken Bir Rekabet

The Rivalry Peril, büyük güç rekabetinin dünya üzerindeki etkilerini sorgulayan cesur bir analiz sunuyor. Kitap, rekabetin yalnızca devletlerarası bir mesele olmadığını, aynı zamanda bireylerin günlük yaşamlarını da etkileyen bir süreç olduğunu gösteriyor.

Günümüzde ABD-Çin rekabeti kaçınılmaz gibi sunulsa da, bu kitap alternatif bir bakış açısı sunarak, küresel siyasetin nasıl daha istikrarlı ve barışçıl bir şekilde yönetilebileceğine dair önemli sorular ortaya koyuyor.

Eğer uluslararası ilişkiler, ABD dış politikası ve küresel ekonomi konularına ilgi duyuyorsanız, The Rivalry Perilkesinlikle okunması gereken bir kitap.