₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Trump tarifeleri, sivil darbe ve cari açık: Türkiye ekonomisinin siyasal kıskacı

Dr. İlhan Döğüş ile gerçekleştirilen “Başka Bir Ekonomi Fikri” programının moderatörlüğünü FİKİR Genel Yayın Yönetmeni Murat Büyükyılmaz’ın yaptığı yeni bölümünde, Türkiye ekonomisinin güncel açmazları, cari açık sorunu ve uluslararası gelişmelerin Türkiye üzerindeki etkileri masaya yatırıldı.

Türkiye, siyasi ve ekonomik çalkantıların iç içe geçtiği bir dönemden geçiyor. Fikir TV’de yayınlanan son programda, Dr. İlhan Döğüş, ABD’de Donald Trump’ın yükselen tarifeleri ve Avrupa Birliği karşıtı siyasetiyle başlayan küresel dönüşümün Türkiye’deki yansımalarını, özellikle Ekrem İmamoğlu’na yönelik müdahaleler çerçevesinde analiz etti. Türkiye’de yaşanan sivil darbe süreçlerinin ve buna direnen sokak demokrasisinin, ekonomi üzerindeki etkileri net bir şekilde ele alındı.

Trump, Erdoğan ve Avrupa’yı Zayıflatma İttifakı

Döğüş’ün analizine göre, Trump’ın Avrupa Birliği’ne karşı yürüttüğü dağılma stratejisi, Erdoğan’ın Türkiye’de hukuk normlarını bertaraf eden uygulamalarıyla örtüşüyor. Bu bağlamda, AB’nin temsil ettiği evrensel değerlerin, ulusötesi işbirliklerinin ve “norm-devleti” anlayışının hem Trump hem de Putin gibi aktörler tarafından hedef alındığı vurgulandı.

İmamoğlu’na yönelik siyasi operasyonların da bu küresel planın bir parçası olarak okunabileceğini ifade eden Döğüş, “Trump ve Erdoğan, Avrupa Birliği’ni dağıtmak ve uluslararası sistemi kendi lehlerine yeniden dizayn etmek isteyen ortak siyasal aktörler olarak buluşuyorlar” tespitinde bulundu.

Türkiye Ekonomisinin Açmazları: Çıplak Gücün Hâkimiyeti

Programda en çarpıcı saptamalardan biri, evrensel değerlerin terk edildiği bir kaotik ortamda ekonominin de rasyonel zemininden saptığıydı. Trump’ın Çin ve AB’ye karşı uyguladığı tarifelerin “hiçbir ekonomik rasyonaliteye sahip olmadığını” söyleyen Döğüş, bu adımların birer “pazarlık kozu” olduğunu belirtti. Türkiye’de ise benzer irrasyonel adımların, siyasi gündemlerle ekonomik önlemlerin iç içe geçmesiyle atıldığını ifade etti.

Özellikle Merkez Bankası’nın rezervlerini kullanarak döviz kurunu baskılama politikası, sürdürülemez olarak değerlendirildi. Fed’in faiz artışına gitmesi durumunda, Türkiye’den sermaye çıkışı yaşanabileceği ve bu durumda yine Merkez Bankası’nın rezervlerinin devreye sokulacağına dikkat çekildi. Ancak Dr. Döğüş, bu tür reflekslerin yapısal sorunları çözmediğini, yalnızca günü kurtarmaya yönelik hamleler olduğunu vurguladı.

Cari Açık: Türkiye’nin Kronik Bağımlılığı

Ekonomik tartışmanın merkezine gelen bir diğer konu ise cari açık oldu. Döğüş, cari açık meselesini, Türkiye’nin yapısal ithalat bağımlılığına bağladı. Özellikle Kemal Derviş’in 2001 sonrası IMF dayatmalarıyla kurduğu ekonomik modelin, bugünkü krizlerin temelini attığını savundu. Derviş’in politikalarının “enflasyonun bütçe açığından kaynaklandığı” söylemiyle, Merkez Bankası’nın bağımsızlaştırılması ve dış sermaye girişine bağımlı bir ekonomi tasarımı oluşturduğunu ifade etti.

Türkiye’nin vergi sisteminin %67’sinin dolaylı vergilere dayanması ve bu vergilerin büyük kısmının ithalata bağımlı olması, ekonominin kırılgan yapısını gözler önüne seriyor. Döğüş’e göre bu yapı, Türkiye’yi hem dış ticaret açığı hem de tasarruf açığı kıskacına alıyor. Ülke ithalata dayalı bir ekonomik düzende, tüketse de tüketmese de “kemer sıkmak” zorunda kalıyor.

Yatırım Değil, Rant Öncelikli Bir Ekonomik Mimari

Türkiye’nin üretim yapısının teknoloji yoğunluğunun düşüklüğü, ithalatın zorunlu hale gelmesine neden oluyor. Dışarıdan alınan ürünlerin gelir esnekliğinin düşük olması, kur artışlarının ithalatı kısmaya yetmediği bir tablo yaratıyor. Buna karşılık, düşük teknolojiyle ihraç edilen ürünlerin dünya pazarında rekabet şansı sınırlı kalıyor.

İthalatçı sermaye ve finans rantı odaklı bu yapı, Dr. Döğüş’e göre özel sektör eliyle dönüştürülemez. Çözüm ise güçlü bir kamu müdahalesinde yatıyor. Ancak mevcut siyasi atmosferde bu adımın atılması zor görünüyor.

Çözüm Ne? Kamu Müdahalesi ve Demokratik Katılım

Programın sonunda izleyicilerden gelen sorular üzerinden çözüm yolları da tartışıldı. Dr. Döğüş’e göre, bütçe açıklarının kendisi değil, nasıl ve ne için kullanıldığı önemlidir. Kamu harcamaları toplumun refahına yönelik olduğu sürece, bütçe açığı bir sorun teşkil etmez. Tam tersine, işsizlik olduğu sürece devletin bütçe açığı vermesi gerekir. “Bütçeyi kemer sıkarak değil, halkı destekleyerek kapatmak gerekir” diyen Döğüş, çözümün daha fazla demokratik katılım ve toplumsal örgütlenmede olduğunu vurguladı.


Sonuç: Siyasal İktidarın Ekonomik Rıhtımları

“Başka Bir Ekonomi Fikri” programı, yalnızca bir ekonomik değerlendirme sunmakla kalmadı, aynı zamanda Türkiye’nin siyasi iklimi ile ekonomi arasındaki keskin bağları da gözler önüne serdi. Ekonomik kararların sadece teknik değil, ideolojik ve siyasal kararlar olduğu bu yayında bir kez daha hatırlatıldı. Türkiye’nin geleceği, yalnızca cari açıkla değil, bu açığı yaratan politik tercihlerle yüzleşilerek şekillenecek.