Fikir TV’nin “Başka Çocuk” programında çocuk kitapları yazarı Nergis Seli ve özel eğitim uzmanı Duygu Düşmez, çocukların kitaplarla kurduğu ilk temasın duygusal, pedagojik ve toplumsal yönlerini tartıştı. Çocuğun kitapla kurduğu bağın sadece “okuma alışkanlığı” değil, hayal gücünü, dil gelişimini ve insan ilişkilerini etkileyen bir yapı taşı olduğuna dikkat çeken program, ailelere ve eğitmenlere yönelik derinlemesine bir düşünme çağrısıydı.
Kitap fuarları bir alışveriş değil, ilişki alanı
Nergis Seli’nin Antalya Kitap Fuarı’ndan katıldığı yayında ilk olarak kitap fuarlarının önemi gündeme geldi. Seli, fuarların çocuklar için yalnızca kitap satın alınan yerler değil, yazarlarla temasın mümkün olduğu, kitabın canlı bir şeye dönüştüğü, duygusal bağların kurulduğu alanlar olduğunu vurguladı. Kendi kızıyla yaşadığı bir deneyimi paylaşarak, bir yazarın imzasını kaçırdığı için ağlayan kızının yıllar sonra o yazarla yeniden karşılaşmasının taşıdığı anlamı anlattı. Bu bağların sadece bireysel değil, kültürel bir hafıza ve aidiyet yarattığını ifade etti. Kitapların yazarlarıyla kurulan doğrudan temasın, çocuğun kitaba yüklediği anlamı derinleştirdiğini ve imzalı bir kitabın, çocuk için bir büyü unsuru haline gelebildiğini belirtti.
Kitapla temas ne zaman başlar?
Programda Duygu Düşmez, kitapla kurulan ilişkinin doğumdan önce bile başlayabileceğini savundu. Hamilelik döneminde annenin sesli iletişimi, bebeğin işitsel sistemine ulaşarak ilk sözcük izlerini bıraktığını, bu nedenle kitap okumanın yalnızca 1 yaş ve sonrasına ait olmadığını vurguladı. Ancak bir yaş itibariyle düzenli olarak kitap okunmasının, çocuğun sözcük dağarcığını ve anlatım gücünü destekleyeceğini, özellikle de bez kitaplar, ses çıkaran sayfalar ve dokunmaya uygun içeriklerle bu ilişkinin doğal bir şekilde kurulabileceğini söyledi. Ailelerin sık yaptığı “çocuğum anlamıyor” varsayımının ise bilimsel dayanağı olmadığını, çocukların her zaman bir algı geliştirdiğini ve bu ilk temasların sonraki okuma alışkanlıkları üzerinde belirleyici olduğunu ifade etti.
Her kitap çocuk kitabı değildir
Kitap seçiminin niteliğine odaklanan bölümde Seli, her resimli kitabın çocuk kitabı olmadığını net bir şekilde ifade etti. Görsel olarak zengin olsa da, çocuğun gelişim düzeyine uygun olmayan, anlatımı fazla uzun veya kavramsal derinliği yetersiz kitapların çocuğun kitapla bağ kurmasını zorlaştırabileceğini söyledi. Bu noktada “kısa ama yoğun” anlatıların çocuklarda hem dikkat hem de anlam kurma kapasitesini geliştirdiğini vurguladı. Aynı şekilde, çocuğun duygusal dünyasına hitap eden, kendisini hikâyede bulabileceği metinlerin uzun vadede okuma sevgisi oluşturduğunu belirtti. Duygu Düşmez de benzer şekilde, kitap seçiminin çocuğun ilgi alanlarını ve yaş aralığını dikkate alarak yapılması gerektiğini, zorlayıcı ya da yönlendirici ebeveyn tutumlarının okuma ile kurulacak ilişkiyi zedeleyebileceğini ekledi.
Kitap okuma alışkanlığı bir günde kazanılmaz
Programın ana tartışmalarından biri de kitap okumanın bir “alışkanlık” değil, zamanla gelişen bir ilişki olduğuydu. Ailelerin çocuklarına kitap okumayı görev gibi dayattığında, çocuğun bu deneyimi içselleştiremediğini ve zamanla uzaklaştığını belirten Düşmez, bunun yerine doğal ve sıcak bir ilişki biçimi olarak sunulması gerektiğini vurguladı. Seli ise çocukların okuma yazma öğrendiği anda yalnız bırakılmasının büyük bir hata olduğunu söyledi. “Bir sayfa sen oku, bir sayfa çocuğun” diyerek ebeveynin sürece aktif katılımını savundu. Bu birlikte okuma pratiği, yalnızca kitapla değil, ebeveynle kurulan bağı da kuvvetlendiriyor. Hatta ortaokul ve lise dönemine kadar bu ortak okuma sürecinin devam ettirilebileceğini, bu sürecin aynı zamanda çocukla kurulan ilişkiyi de dönüştürdüğünü ifade etti.
Didaktik değil, hayal gücüyle kurulan anlatılar
Bir diğer tartışma başlığı ise çocuk kitaplarının didaktik anlatıdan uzak tutulması gerektiğiydi. Seli, parmak sallayan, mesaj kaygılı metinlerin çocukları sıkabildiğini, bunun yerine sınırsız hayal gücünü tetikleyen, rengârenk anlatıların çok daha etkili olduğunu anlattı. “Gökyüzü pembe olabilir, filler rengârenk olabilir” diyerek çocuk kitaplarının gerçeklikle birebir örtüşmek zorunda olmadığını, tersine, çocuğun düşünme sınırlarını genişleten metinlerin tercih edilmesi gerektiğini vurguladı. Ursula K. Le Guin’in “hayal gücü olmayan çocuklar patates olur” sözüne gönderme yaparak, çocukların gerçekle hayali ayırma kapasitesine sahip olduklarını ve yetişkinlerin bu konuda yersiz endişeler taşıdığını belirtti.
Kitapla ilişki kurmak, çocuğa alan açmakla başlar
Programın kapanışında kitapla kurulan bağın özünde bir özgürlük ilişkisi olduğuna vurgu yapıldı. Ebeveynin çocuğa hangi kitapları okuyacağına dair sürekli müdahale etmesinin, çocuğun kitapla doğal bağ kurmasını engellediğini belirten Seli, kendi kızıyla yaşadığı bir örneği paylaştı: “Senin kadar özgürlükçü bir kadının bana bu kadar müdahale etmesine inanamıyorum” diyen kızının sözleriyle bu yaklaşımını sorguladığını, o günden sonra çocuğun seçimine daha çok saygı duymaya başladığını söyledi. Çocuğun nitelikliyle niteliksizi ayırt edebilmesi için yalnızca “iyi kitaplara” değil, eleştirerek okuyabileceği daha sıradan eserlere de ulaşabilmesi gerektiği vurgulandı. Manga, çizgi roman, karikatür, animeler gibi alanların da bir okuma kültürü yaratabildiği, çocukların sosyal çevresinde bu kültürel araçlarla ilişki kurabildiği ve bunların kitaplara geçiş için bir köprü olabileceği ifade edildi.
Programın sonunda çocukların kitap okuyan bireyler olarak yetişmesinin yalnızca akademik değil, sosyal ve duygusal yaşamları üzerinde de belirleyici olduğuna dikkat çekildi. Empati kurma, duyguları tanıma ve ifade etme, farklı bakış açılarını kavrama gibi birçok becerinin gelişmesinde kitapların oynadığı rol, bilimsel araştırmalarla da desteklenen bir gerçek olarak sunuldu. Nergis Seli ve Duygu Düşmez, bu sürecin ebeveynle birlikte, sabırla, sevgiyle ve oyunla inşa edilmesi gerektiğini hatırlatarak, bir çocuğun ilk imzasını aldığı o büyülü anın, belki de hayat boyu sürecek bir bağın başlangıcı olduğunu yeniden vurguladılar.
Başka Çocuk ile çocukluğa dair başka bir söz: Çocuk ve şiddet