₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Gözaltı ve tutuklamaların kıyısında genç hukukçular konuştu: Adalet nasıl sağlanacak?

Türkiye’de gözaltı ve tutuklama uygulamaları, suçla mücadele sınırlarını aşıp toplumu sindirme ve ifade özgürlüğünü bastırma aracına mı dönüştü?

Bu soru, yalnızca hukukçuların değil, gençliğin farklı kesimlerinin gündeminde.

Hukukun sınırında gençler: Bir kuşağın adaletle imtihanı

Fikir Gazetesi olarak hem hukuk fakültesi öğrencileri hem de çeşitli fakültelerden üniversite gençliğiyle konuştuk. Anlatılanlar, bireysel deneyimlerin ötesinde, hukuksuzlukla karşılaşan bir kuşağın toplumsal hafızasına dönüştü.

Hukuk öğrencileri: Anayasaya aykırı uygulamalar, bastırılan özgürlükler

Gözaltı ve tutuklama uygulamalarının anayasaya aykırılığı, genç hukukçuların ortaklaştığı ilk tespit.
Neva Artun, ifade özgürlüğünün her yurttaş için eşit ve dokunulmaz olması gerektiğini belirterek, hukukun siyasi baskı aracı olarak kullanılmasına karşı çıkıyor.
Y.K. ise anayasanın arkasına sığınılarak yapılan hak ihlallerinin, barışçıl eylemlerin bastırılmasında hiçbir hukuki dayanağı olmadığını vurguluyor.

Onlara göre, bu uygulamalar yalnızca korkutma ve sindirme amaçlı değil; aynı zamanda toplumsal muhalefeti susturma ve gençleri apolitikleştirme hedefi taşıyor. Fakat hukuk öğrencileri, bu baskının tersine, direnme isteğini büyüttüğüne inanıyor.

Genç hukukçular: Direnişin sesi, hukukun vicdanı

Hukuk fakültesi öğrencileri için gözaltı ve tutuklamalara karşı çıkmak, yalnızca bireysel bir tepki değil; gelecekte taşıyacakları mesleki ve toplumsal sorumluluğun da parçası.
Neva Artun, adaletin sesi olacaklarına dair inancını, “Bugün adaletsizliğe maruz kalan bizler, yarın adaletin bizzat kendisi olacağız,” diyerek ifade ediyor.

Y.K. ise hukukun seçici uygulanmasının toplumsal barışa zarar verdiğini, gerçek suçluların elini kolunu sallayarak dolaştığı bir düzende yalnızca hakkını arayanların cezalandırılmasının hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu söylüyor.

Genç hukukçuların önerisi: Sistemsiz adalet olmaz

Genç hukukçulara göre, sadece bireysel direniş değil, sistemsel değişiklikler de gerekli.
Neva Artun, hukukun üstünlüğü, şeffaflık ve bağımsız yargının tesis edilmesinin adaletin temel şartı olduğuna dikkat çekiyor.
Y.K. ise mevcut cumhurbaşkanlığı rejiminin değiştirilmeden adaletin tesisi mümkün olmadığını savunuyor.

Gençliğin ortak sesi: Korku, yalnızlık ve direniş arasında gençler

Farklı bölümlerden öğrencilerle yapılan görüşmeler, gençlerin ortaklaştığı duyguların; korku, yalnız bırakılmışlık ve buna rağmen direniş olduğunu gösteriyor.

Ayça, Türkiye’yi “81 il büyüklüğünde bir açık hava hapishanesi” olarak tanımlıyor. Ona göre, gözaltılar gençleri yıldırmak için değil, sindirme aracı olarak kullanılıyor. Ama baskı, korku yaratmaktan çok, direnişi örgütleyen bir unsur haline gelmiş durumda.

Zelal, toplumdaki korku atmosferine vurgu yapıyor. Kamuya açık alanlarda rahatça konuşamamanın dahi baskının sıradanlaştığını gösterdiğini ifade ediyor.
Ona göre, bu durum yalnızca gençlerin değil, tüm toplumun üzerine çöken bir sessizlik sebebi.

Hasan ise meseleyi sınıfsal ve siyasal bir perspektifle değerlendiriyor. Ona göre, güvenlik güçleri yalnızca imtiyazlı sınıfların korunması için var. Gözaltı ve tutuklamalar, öğrencileri damgalayıp pasifize etmenin yolu olarak kullanılıyor. Bu nedenle Hasan, kamuoyu desteği ve dayanışmanın önemine dikkat çekiyor.

Sessizlik değil direniş: Gençlerin çağrısı

Gençlerin ortak çağrısı, korkuya teslim olunmaması ve sessizliğe mahkûm olunmaması yönünde.
Neva Artun’un sözleri bu çağrının özeti gibi:

“Yarın yine gözaltılarla susturulmaya çalışılan bir genç daha olacak belki… Ama biz susmayacağız. Adalet susturulmaz. Gençlik bastırılamaz. Hukuk, bir gün mutlaka gerçek yerini bulur.”

Son söz: Bir kuşağın adalet talebi

Bir hukuk öğrencisinin şu çağrısı, gençliğin adalet arayışına son noktayı koyuyor:

“Artık bu rezilliği durdurun, tutuksuz yargılayın.”

Bu haber, yalnızca genç hukukçuların değil, Türkiye’nin farklı köşelerinden yükselen genç seslerin, susturulamayacak bir adalet talebinin hikâyesi olarak Fikir Gazetesi kayıtlarına geçti.