₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Kent ve İzmir’in sineması: İzmir Seni Seviyorum

Kent, yalnızca arka plan değil; öykünün ritmini ve duygusunu kuran başlı başına bir karakter. 17–26 Ekim tarihleri arasında Kültürpark’ta düzenlenen İzmir Kitap Fuarı çerçevesinde gerçekleştirilen FİKİR Söyleşileri kapsamındaki “Kent ve Sinema: İzmir Seni Seviyorum” buluşmasında Ceylan Samgar (yapımcı, CS Yapım), Cenker Ekemen (yapımcı–yönetmen), Emine Uysal (yönetmen; İzBB Sinema Koordinatörü) ve Orçun Masatçı (yönetmen; Kültürlerarası Tiyatro Platformu) İzmir’in sinemayla kurduğu ilişkiyi ve yeni ortak projenin yönünü tartıştı.

İzmir’i “mekân” olmaktan çıkarıp “karakter”e dönüştürmek

Orçun Masatçı, fikrin çıkışını “İzmir’in coğrafyasını, insanını ve kültürünü görünür kılacak kısa filmlerden ortak bir dile yürümek” diye özetledi. Seçim ve jüri süreçlerinin İzmir’de sinema eğitimi veren isimlerle birlikte yürütüldüğünü, projenin yarışmanın ötesinde ortak bir sinema dili arayışına dayandığını vurguladı.

Ceylan Samgar, kent–sinema ilişkisindeki yaygın yanlışı “şehri fonda kartpostal olarak kullanmak” diye tarif etti: Kent karakterin kimliğini, ilişkisini, yalnızlığını kurar; New York, Paris, İstanbul hafızada bir duyguyla kodlanır. “İzmir’in sinemadaki karşılığı hâlâ eksik” diyen Samgar, projeyi nostaljiyle bugünü, sahille arka sokakları aynı filmde buluşturacak bir belleğe katkı denemesi olarak tanımladı: “Bu bir aşk filmi değil; İzmir’in belleğine katkı projesi.” İstanbul merkezli üretim akışına da itirazı net: “İyi okullardan mezunlar iş için İstanbul’a taşınıyor. Biz tersine göç başlatmak ve kapı olmak istiyoruz.”

Kameranın kurulduğu yer: Kentin belleği

Cenker Ekemen, sinemanın şehirle kurduğu iki yönlü bağı anlattı: üretim mekânı olarak kent ve kentli izleyiciyle kurulan ilişki. “Kamerayı nereye kurarsanız, orası sinemanın sahnesidir” diyen Ekemen, mimariden gündelik ilişkilere kadar her şeyin kadraja sızdığını, fondaki bir görüntünün bile bellekte kalıcı iz bıraktığını hatırlattı. Dünyadaki kent odaklı antoloji örneklerine referansla, İzmir’in Türkiye’de bu tür için doğal aday olduğunu söyledi. Ödül töreninin, Türkiye’de halka açık ilk film gösterimine ev sahipliği yapan mekânla bağ kuracak şekilde planlandığını ekledi: “Sembol değeri önemli; herkes sevdiği şehrin hikâyesini kendi imkânıyla anlatabilir.”

Üretimden gösterime: İzmir’de kalmanın yolları

Emine Uysal, Türkiye’de klasik anlamda bir film endüstrisi yerine dizi–reklam ağırlıklı bir çarkın döndüğünü, bunun yaratıcı sinemayı sıkıştırdığını söyledi. İzmir’in bağımsız üretim için daha esnek bir alan sunduğunu; üniversitelerle kurulacak ortaklıkların projeye güç vereceğini belirtti. Çekim kadar dağıtım ve gösterim modellerinin de tartışılması gerektiğini, alternatif salonlar ve açık hava gösterimleriyle izleyiciye doğrudan ulaşmayı önemsediklerini vurguladı.

Takvim ve beklenti

Samgar, seçkinin tamamlandığını ve 1 Kasım’da bir ödül töreni planlandığını duyurdu: “Bu başlangıç olsun.” Masatçı, İzmir’de süren bağımsız belgesel üretimini hatırlatıp “bağımsız sinema izleyicisine yaslanır” dedi. Ekemen’in “şehirlerin hikâyelerini endüstri dışına taşırma” çağrısı ile Uysal’ın “İzmir’i karakter yapan dili arayalım” vurgusu aynı yerde birleşiyor: İzmir, dekor değil; anlatının kalbinde duran bir sinema karakteri olarak düşünülmek isteniyor.