Fikir Gazetesi tarafından İzmir Kitap Fuarı’nda düzenlenen Fikir Söyleşileri, Zeynep Altıok’un Ege Barış ve İletişim Derneği’nin kurduğu köprüleri hatırlatarak barışın çerçevesini “güven–dil–süreklilik” olarak çizdiği; Bülent Tanık katılımcı ve adil yerel yönetimi, Sevda Alankuş şiddetsiz ve çözüm odaklı haberciliği somut adımlarla anlattığı söyleşi ile sona erdi.
Kapanış oturumu, barış dilinin gündelik hayatta nasıl kurulacağına; yerel yönetim ve medyanın bu süreçteki sorumluluklarına odaklandı.
17–26 Ekim tarihleri arasında Kültürpark’ta düzenlenen İzmir Kitap Fuarı çerçevesinde gerçekleştirilen FİKİR Söyleşileri, “Barışın kıyısında: Ege’nin iki yakasının buluşma hikâyesi” başlıklı oturumla tamamlandı. Oturumu Ege Barış ve İletişim Derneği Başkanı Zeynep Altıok yönetti; konuşmacılar Çankaya Belediyesi geçmiş dönem Başkanı ve Ege Barış ve İletişim Derneği önceki dönem Başkanı Bülent Tanık ile Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Sevda Alankuş oldu.

Açılış: Barış, coğrafyadan önce dil ve yöntem
Zeynep Altıok, barışın yalnız dış politika başlığı değil; yurttaşlık ve kurum kültürüyle her gün yeniden kurulan bir süreç olduğunu vurguladı. Ege Barış ve İletişim Derneği deneyimini hatırlatarak, yıllardır kriz dönemlerinde temas kanallarını açık tutan, yerel yönetimler–sivil toplum–medya arasında köprü kuran bir çizgi izlediklerini söyledi. Derneğin özellikle barış gazeteciliği atölyeleri, iki dilli iletişim materyalleri, gençlik odaklı ortak üretimler ve belediyeler arası eşgüdüm çalışmalarıyla “gerilimi soğutan pratikler” geliştirdiğini belirtti. Altıok, amaçlarının “barışı fotoğraflık bir an değil, süreç ve yöntem olarak kurmak” olduğunu, bunun da güven–dil–süreklilik üçlüsünde somutlaştığını vurguladı; oturumun çerçevesini bu eksende kurarak sözü konuşmacılara verdi.
Barış Belediyeciliği: Katılım, adalet, kapsayıcılık
Bülent Tanık, barışın kentte hissedilmesini sağlayan üç ilke üzerinde durdu. İlki katılım: kararın tasarımından uygulamasına uzanan şeffaf süreçler, mahalle meclisleri ve tematik yurttaş forumlarıyla güçlenen kanallar. İkincisi adalet: hizmetin coğrafyaya, sınıfa veya kimliğe göre değişmemesi; kırılgan gruplara erişimi önceleyen, veri temelli bir yönetim ve kriz anlarında kararlı bir şeffaf bilgi akışı. Üçüncüsü kapsayıcı kamusal alan: parkların, kültür evlerinin ve öğrenme mekânlarının rekabet değil karşılaşma üreten programlarla işlemesi. Tanık, belediyeler arası dayanışmanın, kardeş mahalle/kent uygulamalarının ve sivil toplumla “eş-ev sahipliği” modellerinin toplumsal tansiyonu düşürdüğünü; kültür-sanat takvimlerinde ortak ritim yakalandığında barışın gündelik hayatta görünürleştiğini söyledi.

Barış gazeteciliği: Yara yerine çareyi manşetlemek
Sevda Alankuş, haberciliğin çatışmayı tekrarlayan değil, çözüm yollarını görünür kılan bir çerçeve kurması gerektiğini belirtti. Şiddetsiz dilin yanı sıra kaynak çeşitliliği ve bağlam vurgusu yaptı: tek bir resmî açıklamaya yaslanmak yerine yerel yönetim, uzman, sivil toplum, mağdur/şahit ve bağımsız gözlemci seslerinin birlikte duyulduğu; olayların kronolojisi ile hukuki–etik çerçevesinin açıklandığı haberlerin kutuplaşmayı azalttığını anlattı. Kriz anlarında doğrulama süreçlerinin hız–doğruluk dengesini koruduğunu; her haberin sonunda çözüm penceresi açmanın okura çıkış yolu gösterdiğini söyledi. Nefret söylemi ve dezenformasyonla mücadelede yerel medya ile sivil toplum arasında düzenli ve yatay işbirliklerinin kurumsallaşması gerektiğinin altını çizdi.

Kapanış: güven, dil, süreklilik
Oturumun genel çizgisi üç eşikte birleşti. Güven, şeffaf ve katılımcı belediyecilikle; dil, şiddetsiz ve çözüm odaklı habercilikle; süreklilik ise tek seferlik kampanyalardan kurumsal takvimlere ve açık raporlama–geri bildirim döngülerine geçişle mümkün. Tanık’ın yerel demokrasi vurgusu ile Alankuş’un haber diline ilişkin ölçütleri, Altıok’un “ağ kurma ve iz bırakma” çağrısında kesişti.
İzmir Kitap Fuarı’nda FİKİR Söyleşileri iz bıraktı
FİKİR Söyleşileri, 17–26 Ekim boyunca Kültürpark’ta İzmir Kitap Fuarı’nın kalbinde, kenti ve toplumu ilgilendiren başlıklarda ortak bir düşünme zemini kurdu. Öğretmenlerin güvencesizlikten kamusal eğitime uzanan talepleri, “Odak İzmir” ile katılımın sürekliliği için önerilen yeni yönetişim hatları, Kadifekale Mahalle Bostanı’nın kadınlar ve çocuklarla kurduğu dayanışma pratiği ve “İzmir Seni Seviyorum” projesinin kenti fondan karaktere taşıyan sinema dili arayışı, aynı bütünün farklı yüzleri gibi yan yana geldi. Ortak payda netti: sorunlara yalnız teşhis koymak değil, yerelden başlayarak işleyen mekanizmalar kurmak.
Kapanışta “Barışın Kıyısında” oturumu, bu hattı güven–dil–süreklilik ekseninde derinletti; barış belediyeciliği ve barış gazeteciliği önerileri, haftanın başından beri süren “katılımcı, adil, kapsayıcı” çağrısıyla buluştu. Bir hafta boyunca söylenenler, İzmir’in güçlü kamusal alanlarının kendiliğinden çözüm üretmediğini; çözümün şeffaf belediyecilik, şiddetsiz ve bağlamlı haber dili, dayanışma örgütleri ve kültür üretimi arasında kurulan kalıcı işbirliklerinden geçtiğini gösterdi. FİKİR’in önerdiği model, tam da bu: dosya dosya dağılmayan, birbirini besleyen, şehirde iz bırakan bir ortak akıl.
FİKİR Dergisi’nin üçüncü sayısı çıktı: Gıda egemenliği şimdi: Ama nasıl?
Fikir Söyleşileri | Birlikte mümkün: İzmir’de ortak yaşamın dili, katılımın zemini
Etiketler: fikir söyleşileri, izmir kitap fuarı, kültürpark, barışın kıyısında, barış gazeteciliği, barış belediyeciliği, zeynep altıok, bülent tanık, sevda alankuş, ege barış ve iletişim derneği, yerel yönetim, katılımcı demokrasi, şiddetsiz iletişim, çözüm odaklı habercilik, sivil toplum, izmir

 
                                    
