Neoliberal çağ, artık yalnızca iktisadi bir daralma ya da yönetim hatası olarak değil; ekonomik, ekolojik ve demokratik alanların aynı anda çözüldüğü bir “kamusal ölüm” süreci olarak yaşanıyor. Türkiye’de bu çoklu kriz, rantçı kapitalizm ve otoriter-neoliberal bir rejim altında, kamunun tasfiyesi ve yerel yönetimlerin merkezileşmiş bir sermaye rejimine eklemlenmesiyle derinleşiyor.
Krizin anatomisi: çoklu çöküşün politik ekonomisi
İçinde yaşadığımız dönem, yalnızca geçici bir ekonomik daralma ya da sıradan bir siyasal istikrarsızlık anı değil; çok daha derin, yapısal ve çok boyutlu bir kamusal çöküş süreciyle karşı karşıyayız. Ekonomik, ekolojik ve demokratik krizlerin iç içe geçmesi, modern kapitalist sistemin yalnızca bazı sektörlerini değil, bizzat meşruiyet zeminini aşındırmaktadır (Streeck, 2017).
- Neoliberalizmin iflası: 2008 küresel finans krizinden itibaren neoliberalizmin ekonomik büyüme vaadi çökmüş; pandemi süreciyle birlikte devletlerin sosyal koruma kapasitesi yetersiz kalmış; iklim kriziyle beraber kamusal planlamanın yokluğu, gezegenin ekolojik dengesini tehdit eder hale gelmiştir.
- Kamusal aklın iflası: Naomi Klein’ın (2020) “çoklu kriz kapitalizmi” olarak nitelendirdiği bu evre, yalnızca ekonomik bir başarısızlık değil, kamusal aklın da iflasıdır. Bu krizler, devletlerin toplumların ortak çıkarını gözeten kamusal kurumlar olmaktan çıkıp, piyasa aklının hizmetindeki teknokratik yapılara dönüştüğünü açığa çıkarmaktadır.
- Kamunun ölümü: Kamunun ölümü, aslında piyasa aklının toplumun tüm damarlarına sızmasıdır—eğitimden sağlığa, kent planlamasından kültüre kadar her alanda. Nancy Fraser’ın (2022) belirttiği gibi, neoliberalizm yalnızca üretim ilişkilerini değil, adalet tahayyülünü de metalaştırmış; adalet, eşitlik ya da hak gibi kamusal değerler dahi piyasa mantığıyla ölçülür hale gelmiştir.
Çoklu krizin Türkiye’deki rant odaklı görünümleri
Türkiye, bu kamusal çöküşün en acı sonuçlarının yaşandığı coğrafyalardan biri Türkiye’de 2018 sonrası ekonomik daralma, derinleşen gelir eşitsizliği, artan enflasyon ve yoksullaşma, kamusal çöküşün en belirgin çıktıları hâline gelmiştir.
-Nüfusun %48’i yoksulluk sınırında veya altında yaşamakta (TÜİK, 2023). Gelir eşitsizliğinde Türkiye, OECD 2023 raporuna göre ilk üç ülke arasındadır.
-Gıda enflasyonu son üç yılda %300’ü aşmış, asgari ücret açlık sınırının bile altında seyretmektedir (DİSK-AR, 2024). Kamusal hizmetlerin piyasalaşması, temel hak alanlarında derin kırılmalar yaratmıştır.
-Hane halklarının borçluluk oranı 2002’de %7 iken, 2023’te %48’e çıkmıştır. Borçlandırma, neoliberal özneyi disipline eden bir mekanizmadır (Lazzarato, 2012).
Bununla birlikte, kamusal hizmetlerin piyasalaşması, temel hak alanlarında derin kırılmalar yaratmıştır:
-Öğrencilerin %63’ü barınma sorunu yaşamakta (TÖB, 2023); kiralar büyükşehirlerde 2010’a kıyasla 8 ila 15 kat yükselmiştir. Elektrik ve doğalgaz faturaları 2019–2023 döneminde ortalama %450 artırılmıştır.
Bu veriler bile yalnızca ekonomik bir kriz değil; kamusal kapasite, adalet, eşitlik ve sosyal hakların çöküşü anlamına gelmektedir.
Neoliberalizmin siyasal rasyonalitesi ve otoriterleşme
Türkiye’de siyasal kriz, demokratik kurumların zayıflaması, güçler ayrılığının aşınması ve medyanın tekelleşmesiyle daha da derinleşmiştir.
- Post-demokratik düzen: Chantal Mouffe’un (2018) “post-demokratik düzen” dediği bu süreç, Türkiye’de siyasal alanın müzakere ve katılımın değil, kutuplaşmış bir iktidar blokunun yönetim aracına dönüştürülmesiyle deneyimlenmiştir.
- Kamusal alanın özelleştirilmesi: Kamusal alan, artık ortak aklın üretildiği mekân olmaktan çıkmış, merkezi iktidarın siyasal ve ideolojik kontrol alanına dönüşmüştür. Fraser’ın “kamusal alanın özelleştirilmesi” kavramı, Türkiye’de tam karşılığını bulmaktadır.
- Siyasal rasyonalite: Wendy Brown (2015), neoliberalizmin yalnızca ekonomi politik bir yönelim değil, aynı zamanda “demokratik kurumların içini boşaltan bir siyasal rasyonalite” olduğunu savunur. Bu rasyonalite kamusalı üç düzeyde dönüştürür:
- Kurumsal Dönüşüm: Devlet, şirket mantığıyla yönetilen bir aygıta evrilir.
- Toplumsal Dönüşüm: Yurttaş, hak öznesi olmaktan çıkarılıp tüketiciye indirgenir.
- Ahlaki Dönüşüm: Rekabet, dayanışmanın yerine geçer.
Türkiye’de bu dönüşüm, Latin Amerika’daki örneklere benzer şekilde otoriter bir siyasal çerçeveyle birleşmiştir (Robinson, 2017). Neoliberalizm, yalnızca bir ekonomi politikası değil, aynı zamanda demokratik kurumların içini boşaltan bir siyasal rasyonalitedir (Brown, 2015). Türkiye’de bu rasyonalite, rantçı kapitalizme hizmet eden bir otoriterleşme ile birleşmiştir.
Kapitalizmin kamusal alanla çelişkisi ve Türkiye’de daralma
Karl Polanyi’nin (1944) The Great Transformation eserinde belirttiği gibi, kapitalizm “piyasanın toplumdan koparak kendi kurallarını dayattığı” bir sistemdir. Piyasanın kendini “doğal” olarak sunması, toplumsal kurumların kamusal işlevini aşındırır. Bu bağlamda kamunun rolü, piyasayı sınırlamak değil, onun dışsallaştırdığı toplumsal maliyetleri üstlenmek haline gelir. Polanyi’nin “çifte hareket” kavramı (piyasayı serbestleştirme ve buna karşı toplumu koruma refleksi) günümüzdeki yeniden kamuculuk tartışmalarının da temelini oluşturur.
Türkiye’de kamusal alanın daralması
Türkiye’de kamusal alanın daralması, üç temel süreç üzerinden gerçekleşmiştir:
- Özelleştirme ve deregülasyon: 2002–2023 döneminde 70 milyar doların üzerinde kamusal varlık özelleştirilmiş; enerji, iletişim, ulaşım ve limanlar piyasa aktörlerine devredilmiştir.
- Kamusal mekânların sermaye tarafından yeniden üretilmesi: Kıyılar, ormanlar, parklar imara açılmış; kamusal alan giderek sermaye birikiminin mekânı hâline getirilmiştir (Özkan & Ercan, 2020).
- Yardım mekanizmalarının hak alanı olmaktan çıkarılması: Sosyal yardım politikaları, kurumsal sosyal devlet yerine, parti-devlet yapısının siyasal sadakat araçlarına dönüşmüştür (Buğra & Keyder, 2022).
Bu süreçler, kamusal alanın dönüşümünde otoriter-neoliberal bir yönetişim modelinin yerleştiğini göstermektedir.
Neoliberalizmin ideolojik ve kurumsal dönüşümü
Neoliberalizmin başarısı, yalnızca ekonomik politikalarla değil, kültürel kodların dönüşümüyle de sağlanmıştır. Pierre Dardot ve Christian Laval (2019), neoliberalizmi “davranış rejimi” olarak tanımlar; buna göre neoliberal özne, yalnızca ekonomik aktör değil, aynı zamanda kendi hayatını bir işletme gibi yöneten bireydir. Bu model, kamu yararını değil, kişisel rekabet ve performansı yüceltir.
Türkiye’de neoliberalizmin otoriterleşmesi ve AKP akonomi politiği
AKP iktidarının ekonomi politiği üç temel ayak üzerinde kuruludur:
- İnşaat odaklı büyüme modeli: David Harvey’in (2010) “mekânsal çözüm” kavramının birebir karşılığıdır. Şehirler, sermaye akışlarının yatırım alanına dönüştürülmüştür.
- Finansallaşma ve hanehalkı borçlandırılması: Türkiye’de tüketim artışı kredilere dayandırılmış, toplum yapısal biçimde borçlandırılmıştır.
- Sosyal yardımların siyasallaştırılması: Sosyal devlet yerine Ayşe Buğra’nın (2020) tabiriyle “sadaka ekonomisi” gelişmiştir.
Bu model, kamusal alanın ideolojik olarak dönüşümünü pekiştirmiş, yurttaşı hak öznesi olmaktan çıkarıp “yardım alıcısına” ve “borçlu yurttaşa” indirgemiştir.
Neoliberal öznenin Türkiye’deki inşası
Dardot ve Laval’ın analizine Türkiye özelinde bakıldığında, AKP döneminin toplumsal mühendislik faaliyetleri çok belirgin hâle gelir. Neoliberal özne şu yollarla üretilmiştir:
- Performans ve başarı kültü: Kamuda performans ölçümü, özel sektörde rekabet kültürü ve eğitimde sınav rejimi ortak bir ideolojik zemin yaratmıştır.
- Dindar-muhafazakâr birey ile girişimci bireyin melezleştirilmesi: Yeni siyasal özne modeli şu özellikleri taşır:
- İtaatkâr ama girişimci,
- Dindar ama rekabetçi,
- Yardım alan ama minnet duyduğu için eleştirmeyen,
- Hak talep etmeyen ama “fırsatları değerlendirmesi” beklenen.
- Borçlu yurttaşın disiplini: Borçlandırma, neoliberal özneyi disipline eden bir mekanizmadır (Lazzarato, 2012). Borçlu yurttaş, borcunu ödemek için iktidarın sürekliliğine ihtiyaç duyduğu öğretildiği için eleştiremez hale gelmiştir.
Yerel yönetimlerin sermaye rejimine eklenmesi
Neoliberal dönüşüm, yerel yönetimleri de köklü biçimde dönüştürmüştür. “Yerelleşme” söylemi, katılımcı demokrasiyle değil, piyasanın desantralizasyon stratejisiyle ilişkilendirilmiştir.
Türkiye’de yerel yönetim modelinin dönüşümü: Şirketleşme, müteahhitleşme, merkezileşme
Neoliberal dönüşümün son ve en yıkıcı aşaması, yerel yönetimlerin merkeziyetçi ve rant odaklı stratejinin bir parçası hâline getirilmesidir. Türkiye’de yerel yönetimler, kamu-özel ortaklıkları, taşeronlaşma ve şirketleşme üzerinden piyasa aktörlerine bağımlı hâle getirilmiştir. Bu bağımlılık üç biçimde ortaya çıkar:
- Şirketleşme (Kamunun işlevsizleştirilmesi): Belediye hizmetlerinin belediye şirketlerine devri, kamunun görünüşte var, işlevde ise etkisiz hâle gelmesine yol açmıştır. Kaynak dağıtımı, rekabetçi piyasa kurallarıyla değil, siyasal sadakat ile belirlenmiştir.
- Müteahhit-devlet ittifakı: Kentleşme politikası sosyal ihtiyaçlara değil, inşaat sermayesinin yönelimlerine göre şekillenmektedir. Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) modeli (sağlık kampüsleri, otoyollar, havalimanları), kamu borçlandırılarak riskin özel sektörden kamuya transfer edildiği en tipik örnektir.
- Merkezileşme: Yerelleşme söylemine rağmen fiili olarak: belediyelerin bütçe payları düşürülmüş, yetkiler merkezi kurumlara devredilmiş ve Kayyum uygulamalarıyla seçilmiş temsil ortadan kaldırılmıştır.
Yerel yönetimler bu süreçlerle, kamusal fayda üretmekten çok, merkezi iktidarın ekonomik ve siyasal stratejisinin yerel uzantısına dönüşmüştür.
Kamunun dirilişi: Yerel direnişten radikal siyasaya
Tüm bu çöküş tablosuna rağmen, Yeniden Kamuculuk fikri bu çöküşten bir çıkış yolu olarak görülebilir. Yerel ölçekte kamusal dayanışma deneyimleri büyüyerek neoliberal hegemonyanın hâkim olduğu alanlarda birer “çatlak” yaratmaktadır. Kamusalın dirilişi, sadece devletten değil, toplumdan gelen, küçük ama önemli “müştereklerin siyaseti” deneyimlerinin büyümesiyle de mümkündür (Dardot & Laval, 2019).
Bu girişimlere örnekler:
- Gıda toplulukları ve kadın kooperatifleri
- Topluluk destekli tarım uygulamaları
- Katılımcı bütçe pratikleri ve mahalle meclisleri
- Dayanışma mutfakları ve toplum merkezleri
- Kamusal veri şeffaflığı girişimleri
- Belediye Sosyalizmi, Toplumcu Belediyecilik, Yeni Belediyecilik Hareketi, devrimci politik hareketler vb.’den esinlenen yerel yönetim deneyimleri.
Bu perspektiften Yeniden Kamuculuk, salt geçmişin bürokratik devletçiliğine dönüş değil; demokratik, katılımcı ve toplumsal mülkiyeti esas alan radikal bir paradigmadır. Kamuyu yeniden kazanma mücadelesi, rantçı kapitalizme ve otoriter-merkeziyetçi siyasete karşı demokrasiyi ve toplumsal adaleti yeniden kazanma mücadelesidir.
Sonuç: Kamusalın dirilişi için yeni kavramsal ufuk (Yeniden kamuculuk manifestosuna doğru)
Yeniden Kamuculuk, neoliberalizmin yarattığı bu tahribata karşı sadece teknik değil, siyasal ve ideolojik bir cevaptır. Bu kavramı, klasik devletçilikten ayıran üç temel boyut vardır.
Yeniden kamuculuğun üç temel boyutu
Yeniden Kamuculuk (Re-municipalisation), radikal bir siyasal dönüşümü ifade eder:
Geri alma (Re-municipalisation): Özelleştirilen hizmetlerin (su, enerji, ulaşım) kâr amacı gütmeyen, kamusal bir yapıya kavuşturulması. Paris’in suyunun geri alınması örneği (Hall & Lobina, 2012), bunun mümkün ve gerekli olduğunu göstermiştir.
Yeniden düzenleme (Re-regulation): Hizmetlerin kalitesini ve fiyatlarını, kâr maksimizasyonu yerine sosyal fayda, evrensel erişim ve iklim adaleti ilkelerine göre düzenlemek. Su tarifelerinin sosyal kademeli hale getirilmesi bu alana örnektir.
Radikal demokratikleştirme (Radical democratisation): En can alıcı boyut budur. Kamuyu, tepeden inme bürokratik bir aygıttan çıkarıp, kullanıcıların, emekçilerin ve yerel halkın doğrudan katılımıyla yönetilen Ortak Yönetim ve Toplumsal Mülkiyet modellerine dayandırmak. Kamuyu, bir ilişki biçimi olarak yeniden tanımlamaktır.
Kamunun dirilişi, çoklu krize kapsamlı bir yanıt sunacak üç boyutlu bir mücadeleyi gerektirir:
- Ekonomik yeniden kamusallaşma: Temel hizmetler (enerji, su, ulaşım, barınma) piyasa mantığından çıkarılmalı, özelleştirmeler geri alınmalı veya sosyalleştirilmeli ve kamu işletmeleri demokratik denetime açılmalıdır.
- Uluslararası Örnekler: Paris’te suyun yeniden kamulaştırılması (2010), Berlin’de enerji şirketinin geri alınması ve ABD’de yüzlerce kentte topluluk şebekeleriyle internet hizmetinin kamulaştırılması gibi örnekler, piyasa-sonrası kamu ekonomisinin “mümkün” olabileceğini gösteren örneklerdir.
- Demokratik kamusallık: Kamusal alan, yalnızca devletin sağladığı hizmet değil, yurttaşın söz, karar ve kontrol sahibi olduğu ortak yaşam mekânıdır. Bu, katılımcı bütçeleme, mahalle meclisleri ve hesap verebilirlik vb. mekanizmalarıyla sağlanmalıdır.
- Ekososyal adalet: Yeniden kamuculuk, yalnızca sosyal adalet değil, gezegenin sınırlarını tanıyan bir ekososyal yaşam tasavvuru sunar. Bu diriliş: iklim kriziyle mücadeleyi, kentlerde gıda egemenliğini, yeşil altyapıyı ve topluluk temelli enerji sistemlerini içermek zorundadır.
Dardot ve Laval’a göre “müştereklerin siyaseti küçük değil, toplumsaldır”. Kamunun dirilişi, bu deneyimlerin büyümesi ve kurumsallaşmasıyla mümkün olacaktır.
“Kamunun Ölümü” sürecinin analizi, krizin ekonomik ve siyasal boyutlarının Türkiye’deki otoriter-neoliberal rejim altında nasıl birleştiğini göstermektedir. Gelinen bu kritik kavşakta, yerel yönetimler masası sadece bir hizmet alanı değil, aynı zamanda merkeziyetçi siyasete ve rantçı kapitalizme karşı bir hesaplaşma alanıdır.
Bir sonraki yazıda, “Yeniden kamuculuk: Rant devri biterken yerel yönetimler için radikal siyasa manifestosu” nun ana direklerini oluşturan ve bu çöküşe karşı tek tarihsel çıkış imkanı olarak sunulan Yeniden Kamuculuk’un; Ekonomik Yeniden Kamusallaşma, Demokratik Kamusallık ve Ekososyal Adalet boyutlarını derinlemesine inceleyerek Yeniden Kamuculuk siyasa manifestosunu detaylandıracağız.
Yeniden kamuculuk: Rant devri biterken yerel yönetimler için radikal siyasa manifestosu
*Bu metin, 6 Kasım 2025’te Fikir Gazetesi’nde yayınlanan “Yeniden kamuculuk: Rant devri biterken yerel yönetimler için radikal siyasa manifestosu” adlı makalenin, yazı dizisi olarak planlanmış ve genişletilmiş ilk bölümüdür.
KAYNAKÇA
- Amin, A. (2012). Land of Strangers. Polity Press.
- Amin, A., & Thrift, N. (2017). Seeing Like a City. Polity Press.
- Auyero, J. (2012). Patients of the State: The Politics of Waiting in Argentina. Duke University Press.
- Bauman, Z. (2000). Liquid Modernity. Polity Press.
- Bauman, Z. (2011). Collateral Damage: Social Inequalities in a Global Age. Polity Press.
- Brenner, N., Peck, J., & Theodore, N. (2010). Variegated neoliberalization: Geographies, modalities, pathways. Global Networks, 10(2), 182–222.
- Brown, W. (2015). Undoing the Demos: Neoliberalism’s Stealth Revolution. Zone Books.
- Buğra, A. (2020). Yeni Yoksulluk ve Türkiye’nin Değişen Refah Rejimi. İletişim Yayınları.
- Buğra, A., & Keyder, Ç. (2022). Devlet ve Toplum Arasında Türkiye’de Sosyal Politikalar. İletişim.
- Castells, M. (2012). Networks of Outrage and Hope: Social Movements in the Internet Age. Polity Press.
- Crouch, C. (2011). The Strange Non-Death of Neoliberalism. Polity Press.
- Dardot, P., & Laval, C. (2013). The New Way of the World: On Neoliberal Society. Verso.
- Dardot, P., & Laval, C. (2019). Common: On Revolution in the 21st Century. Bloomsbury.
- Davis, M. (2006). Planet of Slums. Verso.
- DİSK-AR. (2024). Türkiye’de Gelir Eşitsizliği ve Yoksullaşma Raporu. DİSK Araştırma Merkezi.
- Eder, M., & Özdemir, D. (2020). The politics of urban transformation in Turkey: Neoliberal governmentality and uneven development. Turkish Studies, 21(1), 1–20.
- Ercan, M. A. (2016). Kentsel Adalet ve Mekânsal Eşitsizlik. Metis.
- Eraydın, A. (2021). Neoliberal Politikalar, Kentleşme ve Eşitsizlik. İletişim.
- Fraser, N. (2022). Cannibal Capitalism. Verso.
- Fraser, N., & Jaeggi, R. (2018). Capitalism: A Conversation in Critical Theory. Polity Press.
- Görmez, K. (2018). Türkiye’de neoliberal dönüşüm ve sosyal politika. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 73(4), 1027–1050.
- Gramsci, A. (1971). Selections from the Prison Notebooks. International Publishers.
- Gülmez, O. (2025). Yeniden kamuculuk: Rant devri biterken yerel yönetimler için radikal siyasa manifestosu. Fikir Gazetesi.
- Hall, D., & Lobina, E. (2012). Re-municipalisation: The future of water and energy services? Public Services International Research Unit (PSIRU), University of Greenwich.
- Harvey, D. (2005). A Brief History of Neoliberalism. Oxford University Press.
- Harvey, D. (2010). The Enigma of Capital. Oxford University Press.
- Jessop, B. (2016). The State: Past, Present, Future. Polity Press.
- Klein, N. (2020). On Fire: The (Burning) Case for a Green New Deal. Simon & Schuster.
- Lazzarato, M. (2012). The Making of the Indebted Man. MIT Press.
- Mouffe, C. (2018). For a Left Populism. Verso.
- OECD. (2023). Income Inequality Indicators. OECD Publishing.
- Ostrom, E. (1990). Governing the Commons. Cambridge University Press.
- Özkan, D., & Ercan, M. A. (2020). Neoliberal urbanism and ecological destruction in Turkey. Urban Studies, 57(7), 1472–1490.
- Peck, J. (2010). Constructions of Neoliberal Reason. Oxford University Press.
- Polanyi, K. (1944). The Great Transformation. Beacon Press.
- Robinson, W. I. (2017). Global Capitalism and the Crisis of Humanity. Cambridge University Press.
- Standing, G. (2011). The Precariat: The New Dangerous Class. Bloomsbury.
- Streeck, W. (2017). How Will Capitalism End? Essays on a Failing System. Verso.
- Swyngedouw, E. (2018). Promises of the Political: Insurgent Cities in a Post-Political Environment. MIT Press.
- TÖB (Türkiye Öğrenci Birliği). (2023). Üniversite Öğrencileri Barınma ve Yoksulluk Araştırması.
- Yalman, G. (2019). Türkiye’de Neoliberalizmin Kurumsallaşması. İletişim Yayınları.
Etiketler: #neoliberalizm #yenidenkamuculuk #rantkapitalizmi #toplumcunudemokrasi #yerelyönetimler #ekososyaladalet #borçluyurttaş #kamusalkriz #politikiktisat #fikirgazetesi
