İzmir Kültür Fabrikası’ndaki Zehra Çiçek Sanat Atölyesi, çoğu sağlıkçı ve farklı mesleklerden katılımcıların çocukluk hayallerine geri döndüğü bir mekân. Monobaskıdan özgün baskıya, güzel sanatlara hazırlıktan uluslararası sergilere uzanan bu atölyede “hobi” değil, ciddiye alınan bir sanat yolculuğu var.
Çocukluk hayallerine geri dönenler için bir atölye
İzmir Kültür Yolu Festivali kapsamında bu yıl İzmir Kültür Fabrikası’nın içinden seslenen mekânlardan biri de Zehra Çiçek Sanat Atölyesi. Ancak atölyenin hikâyesi festival takviminin çok ötesine uzanıyor: Zehra Çiçek, yılın yalnızca dokuz gününde kent gündeminde görünür olan bir etkinliğin katılımcısı değil; bütün yıl boyunca plastik sanatların üretildiği, sergilerin açıldığı, insanların çocukluk hayallerine geri döndüğü bir alanı ayakta tutuyor.
Atölyede resim ve özgün baskı derslerinden güzel sanatlar fakültelerine hazırlık çalışmalarına, her ay düzenlenen sanat etkinliklerinden sanat ve yaratıcılık üzerine söyleşilere uzanan yoğun bir program yürüyor. Katılımcıların bir bölümü, ergenlik ya da gençlik döneminde güzel sanatlar okumak isterken puanları “iyi” olduğu için başka alanlara yönlendirilmiş; yıllar sonra o yarım kalmış isteği yeniden sahiplenmek üzere atölyenin kapısını çalan yetişkinler.
Zehra Çiçek ve yıllar sonra bu atölyede yeniden çizime dönen Yeşim Şemin Karatekin, FİKİR Genel Yayın Yönetmeni Murat Büyükyılmaz’ın sorularını yanıtlayarak hem atölyenin hikâyesini hem de bu mekânın onlar için ne anlama geldiğini anlattı.

“Önce mutlu oluyoruz”
FİKİR: Zehra Çiçek Sanat Atölyesi tam olarak nasıl bir yer? Ne üretiliyor burada?
Zehra Çiçek: Önce mutlu oluyoruz. Sonra da güzel sanatların plastik alanında ne varsa hepsini yapıyoruz diyebilirim. Resim, resmin farklı dalları, özgün baskı, desen, güzel sanatlar fakültelerine hazırlık dersleri… Atölye olarak çalışıyoruz; kurs gibi başlayıp sonra üretimlerine burada devam eden atölye katılımcılarıyla birlikte düşünüyorum burayı.
Ben “öğrenci” demiyorum; belli bir süre ders aldıktan sonra artık bir atölyenin parçası oluyorlar ve birlikte üretiyoruz. Bir kısmı da kurstan sonra sanatçı olarak kendi yoluna devam ediyor.
“Sanat sadece akademide değil, dışarıda da var”
FİKİR: Atölyeyi kurarken aklınızda nasıl bir hedef vardı?
Zehra Çiçek: Öğrencilik yıllarımda hep şunu düşünürdüm: İzmir’de dışarıda “sanat” denen bir şey yokmuş gibi davranılıyor; sanki yalnızca akademilerin içindeymiş gibi. “Sanat neden sadece akademilerde olsun, neden dışarıda da güçlü bir şekilde bulunmasın?” diye kendime çok sordum. Bu atölyeyi de biraz o sorudan yola çıkarak açtım.
Bugün geldiğimiz yerde şunu görüyorum: Buraya gelen atölye katılımcılarım ikinci yıldan sonra Tayland’dan Hollanda’ya, Bulgaristan’dan Polonya’ya ve Mısır’a uzanan uluslararası yarışmalarda jüri seçimiyle sergilere kabul edildiler, ödüller aldılar. Yani bu, “param var, yurt dışında sergi açıyorum” kolaycılığı değil; ön elemeden geçilen, ciddi seçkiler. Bu da, akademik temeli güçlü ama kapısı herkese açık bir atölye olma iddiasını doğruluyor.
“Katılımcıların çoğu sağlıkçı; hepsinin içinde bir sanat ukdesi var”
FİKİR: Atölyeye kimler geliyor? Katılımcı profilini biraz anlatır mısınız?
Zehra Çiçek: Çok karışık ama çok güzel bir profilimiz var. En çok sağlık alanından gelenler oluyor: Çocuk doktoru, kadın doğum uzmanı, ortopedi, hemşireler… Sağlıkçıların sayısı gerçekten fazla. Onların dışında avukatlar, mimarlar, farklı mesleklerden insanlar var. Ve belki en anlamlı kısmı şu: Zamanında güzel sanatlar okumak isteyen ama puanı yüksek olduğu için ailesi “başka bölüm yaz” diyen, mesleğini yapıp yıllar sonra “Benim içimde bu kaldı” diyerek atölyeye gelen insanlar. Bence atölyenin ruhu tam da burada.
Bu nedenle burası hem ciddi bir sanat eğitimi alanı hem de çok güçlü bir sosyalleşme mekânı. Yeni dostluklar kuruluyor, o ilişkiler atölyenin dışına da taşarak devam ediyor. Sekiz yıldır hiç bırakmadan gelenlerimiz var; onları görünce “Ben bu kadar uzun süre bir yerde duramıyorum, siz benden daha istikrarlısınız” diye takılıyorum.
“Hobi değil; teknik ve akademik bir yolculuk”
FİKİR: Atölyeyi “hobi atölyesi” gibi tanımlamayı reddediyorsunuz. Neden?
Zehra Çiçek: Hobi başka bir şey. Elbette hobi olarak sanatla ilgilenenler de olabilir; bu, kişisel bir tercih. Ama burada yürüttüğümüz eğitim yöntemi daha profesyonel ve akademik bir yön taşıyor. Normal bir halk eğitim kursunda ya da rastgele açılmış bir kursa gittiğinizde bu kadar teknik bilgi ve akademik arka planla yetişmiş olmuyorsunuz.
Benim için mesele, zaten var olan akademik birikimi bu atölyede herkesle buluşturmak. Bu yüzden katılımcıların bir kısmı bir noktadan sonra güzel sanatlar fakültelerine yönlendiriliyor; “Artık buradaki zamanı doldurdun, üniversiteye gitmelisin” dediğim çok kişi oldu.
Yeşim Şemin Karatekin: Zehra Hoca’nın en büyük ayrıcalığı bence bu. Buraya yalnızca hobi için gelenler de var; o da saygı duyulacak bir seçim. Ama benim gibi, gençlik hayalini yeniden canlandırmak isteyenler için burası gerçekten akademik düzeyde bir atölye. Normal bir kursta aldığınız eğitimle kıyaslanamayacak kadar teknik ve derinlikli.
“Mahalle arkadaşlığından atölye masasına”
FİKİR: Yeşim Hanım, sizin bu atölyeye geliş hikâyeniz aynı zamanda çok eski bir arkadaşlığın devamı gibi. Nasıl buluştunuz yeniden?
Yeşim Şemin Karatekin: Biz Zehra’yla mahalle arkadaşıyız. Ortaokuldan beri tanışıyoruz, sonra aynı sınıfta okuduk. Güzel Sanatlar Lisesi’nde birlikte eğitim aldık. Hayat bizi farklı yerlere savurdu; o üniversite, aile, eğitim derken kendi yoluna devam etti. Ben başka bir işe girdim, uzun süre tekstilde çalıştım ve desen çizdim ama 25 yıl boyunca profesyonel olarak resim yapmadım.
Yıllar sonra yollarımız bu atölyede kesişti. Çocuklar büyüdü, hayat biraz sakinleşti; Zehra burayı kurdu ve ben yeniden kapıyı çaldım. Aslında içimde hep o gençlik hayali vardı ama “Artık çizemem herhalde” diye düşünüyordum.
“Çöp adam bile çizemem sanıyordum”
FİKİR: Yıllar sonra yeniden kalemi elinize aldığınızda ne hissettiniz?
Yeşim Şemin Karatekin: Atölyeye ilk geldiğimde Zehra “Gel” dedi, ben de “Ben artık bir kukla bile çizemem, çöp adam bile çizemem” dedim. O da “Sen gel bakalım önce” diye cevap verdi. İlk günlerde gerçekten çok tedirgindim.
Ama iki–üç hafta sonra ortaya çıkan desenlere bakıp “Bu gerçekten benden mi çıktı?” diye şaşırmaya başladım. Çok güzel değiller belki ama bir yerden sonra okulda aldığımız eğitimin aslında kaybolmadığını, sadece üzerinin tozlandığını fark ediyorsunuz.
Şimdi desenden başlayıp yavaş yavaş renklere geçiyorum: Füzen, kara kalem, sulu boya… Rengi yeniden öğreniyorum. Yedi yıl tekstilde desen çizmiş olsam da, günlük hayatın koşturmacası içinde insan unutuyor. Zehra Hoca’nın gösterdiği tekniklerle o unutulan bilginin geri çağrıldığını hissediyorum.
“Sıfırdan başlayanları seviyorum, bazen de unutmak gerekiyor”
FİKİR: Zehra Hanım, “Sıfırdan gelenleri seviyorum, öğretmek kolay; unutturmak zor” diyorsunuz. Ne demek bu?
Zehra Çiçek: Atölyeye gelen katılımcıları ikiye ayırıyorum. Birincisi, “Ben sıfırım” diyenler. Onlar genelde çok hızlı ilerliyorlar; açık oluyorlar, ne söylersem çabuk kavrıyorlar. İkincisi ise “Ben zaten resim yapıyorum” diyerek gelenler.
Eğer bir kişi bir şeyi yanlış öğrenmişse, üstelik yıllarca da o yanlışla devam etmişse, onu dönüştürmek gerçekten çok zor. Bazen beş yıl geçiyor, hâlâ o yanlış alışkanlığı kırmakla uğraşıyoruz. O yüzden bazen “Keşke unutabilsen de yeniden başlasak” diyorum. Kendime bile bunu söylüyorum: Bazen unutmak gerekiyor ki yeniden, başka bir yerden başlayabilelim.
Yeşim Şemin Karatekin: O yüzden “Gel ama sıfırdan gel” diyoruz. Ben de buraya gelirken “Çöp adam bile çizemem” dediğim için şanslıyım herhalde.
“Bu atölye, sanatın yalnızca belli yaşlara ve mesleklere ait olmadığını hatırlatıyor”
FİKİR: Atölyeden dışarı taşan etkiyi nasıl tarif edersiniz?
Zehra Çiçek: Bence en önemli şey, insanların kendilerine dair algısını değiştirmesi. “Ben resim yapamam, çizemem” diyerek gelenlerin bir süre sonra uluslararası yarışmalarda işlerinin seçildiğini görmek, sadece onların değil çevrelerinin de sanata bakışını değiştiriyor.
Ailelerin mutlu olması, çocukların anne-babalarını burada üretim yaparken görmesi, sağlıkçıların işten çıkıp buraya gelmesi… Bütün bunlar sanatın yalnızca belirli yaşlara, belli mesleklere, “yetenekli” denilen küçük bir gruba ait olmadığını gösteriyor. Atölyeyi ayakta tutan da bu ortaklık duygusu.
Yeşim Şemin Karatekin: Benim için burası, gençlikte yarım kalan bir hikâyenin devam edebileceğini gösteren yer. Bu yüzden yalnızca bir resim atölyesi değil; yeni bir hayat ihtimalini de birlikte düşündüğümüz, ürettiğimiz bir alan.
Bellek İzmir’de hafıza ve mekân: Dr. Mert Kaya İzmir’in “sıradan” hikâyelerini kayda geçiriyor
Yeni bir bilinç inşa etmek: Dr. Tolga Yıldız ile Vygotsky üzerine
Etiketler: Zehra Çiçek Sanat Atölyesi, İzmir Kültür Fabrikası, İzmir Kültür Yolu Festivali, özgün baskı atölyesi, monobaskı nedir, yetişkinler için resim atölyesi, güzel sanatlara hazırlık İzmir, sanat ve yaratıcılık söyleşileri


