Dünyanın karşı karşıya olduğu artan sıcak hava dalgaları ve diğer felaketler ışığında, Birleşmiş Milletler’in belirlediği Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine (SDG’ler) 2030 yılına kadar ulaşma yolunda sadece %12’lik bir ilerleme kaydedildi. Bu durum, COVID-19 pandemisi, iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı, savaşlar, artan borçlar ve enerji ile gıda kıtlığı gibi pek çok krizle daha da karmaşıklaşıyor. Özellikle, gelişmiş ülkelerin iklim finansmanı taahhütlerini yerine getirmemesi, bu hedeflerin gerçekleşme şansını azaltıyor.
Andrew Şeng ve Xiao Geng’in Project Syndicate’te yer alan “Çin’in Sürdürülebilir Kalkınma Yolunun Sözü” başlığıyla yayımlanan makalesinde, dünyanın çoğunluğu krizden krize geçerken, Çin’in 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemini ve karbon nötr olma hedeflerini yerine getirmek için kayda değer ilerleme kaydetmeye devam ettiği; Çin modelinin, giderek daha da geride kalan birçok ülkeye sunacak dersleri olduğu ifade edildi.
Makaleye göre, İklim değişikliği konusunda, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin uyarıları 1.5°C küresel ısınma hedefinin aşılma riski altında olduğunu gösteriyor, bu da gelecekteki hasarların artabileceği anlamına geliyor. Ancak Çin’in SDG’ler ve net sıfır ekonomiye doğru kaydettiği ilerleme dikkate değer. Çin, SDG Endeksi’nde yükselmiş, karbondioksit emisyonlarını azaltmada önemli adımlar atmış ve yenilenebilir enerji kapasitesini artırdı. Devlet tarafından yönetilen bir planlama ve uygulama kapasitesine sahip olan Çin, SDG’leri ulusal ve yerel düzeyde entegre etme konusunda etkili adımlar attı.
Ayrıca, Çin’in enerji geçişinde devlet kurumları, şirketler ve finans kurumları arasındaki koordinasyonu, ulusal hedeflerin gerçekleştirilmesinde kritik bir rol oynamıştır. Örneğin, Sinopec gibi dev şirketler yeşil enerji projelerine liderlik ederken, devlete ait bankalar yeşil krediler sağlamıştır. Çin’in yeşil tahvil piyasası hızla büyümüş ve ülke, küresel yeşil finansman konusunda önemli bir oyuncu haline gelmiştir.
Bununla birlikte, Çin’in karşı karşıya olduğu zorluklar, özellikle Avrupa Birliği’nin karbon yoğun mallara vergi uygulama kararı gibi küresel ticaretteki yeni düzenlemeler, enerji geçişini engelleyebilir. Küresel bir fikir birliğinin eksikliği, SDG’ler doğrultusunda ilerlemeyi zorlaştırabilir. Bu bağlamda, büyük ekonomilerin karbon kaynaklı sorunları nasıl ele aldığı ve küresel enerji geçişini nasıl desteklediği, hedeflere ulaşmada belirleyici olacaktır. Bu tür bir yaklaşım, politika yapıcıların ve kamuoyunun dikkate alması gereken kritik bir konudur.