Bülent Şık Yeni Eğitim Projelerini Anlattı: Çocuklar İçin Bir Model İnşa Ediliyor

*Bülent Şık’la Yeni Bir Eğitim Modeline Dair Söyleşi

Çocuk toplumu olarak tanımlanabilecek bir ülke olan Türkiye’de çocukların karşı karşıya olduğu en önemli tehditler nelerdir ve bu tehditleri ortadan kaldırmak için ne yapılabilir?

Bir tehdit listesi yapılsa epeyce uzun bir liste olacağı kesin, ama ülkemizde çocukların karşı karşıya olduğu en önemli tehditlerin başında yoksulluğun, sağlıksız beslenmenin ve henüz ne kadar önemli olduğunu fark etmediğimiz toksik kimyasal madde kirliliğinin geldiğini düşünüyorum. 

Sizin de vurguladığınız gibi Türkiye çocuk nüfusun çok yoğun olduğu bir toplum. Her dört kişiden biri çocuktur ülkemizde. Anlatacaklarım açısından çok kritik önem taşıdığı için bazı sayısal ayrıntıları vermek istiyorum:

  • 2023 yıl sonu itibarıyla, Türkiye nüfusu 85 milyon 372 bin ve bu nüfusun 0-17 yaş aralığında yer alan yaklaşık 22 milyon 600 bini çocuk. 
  • Bu nüfusun 5 milyon 700 bini 0-4 yaş aralığında, 6 milyon 700 bini 5-9 yaş, 
  • 6 milyon 500 bini ise 9-14 yaş aralığında yer alıyor. 
  • Bir başka deyişle 0-14 yaş aralığındaki çocuk sayısı 19 milyon civarında. 
  • Türkiye’de kötü/yetersiz beslenmenin ve toksik kimyasal maddelerin yol açabileceği sağlık sorunlarına çok hassas 19 milyon çocuk yaşıyor.

Sağlıksız beslenmenin çocukların gelişiminde olumsuz sonuçlar doğurduğu bilinir ama toksik kimyasal maddelere maruz kalmanın yol açtığı sorunlar epeyce az bilinir. Toksik kimyasal maddelere maruziyet, kirlenmiş hava, gıda, su, ev tozu ve toprakla soluma, yutma ve dermal temas yoluyla gerçekleşebilir. Okulun fiziki şartları, her türlü eğitim materyali, gıda, su, solunan hava çocuk sağlığı açısından önem taşır; ancak bu önemli mesele henüz kamuoyunun gündeminde bile değil. Oysa çocuk gelişimi üzerinde bozucu etkilere yol açan toksik kimyasal maddeler son 10 yılın en önemli akademik tartışmalarından birini oluşturuyor. Gıda güvenliği özellikle de toksik kimyasalların gıdalardaki ve sulardaki varlıklarının tespiti ve yol açtığı sorunlar üzerinde çalışan bir bilim insanıyım ve bu konudaki akademik literatürün işaret ettiği sorunların çok kaygı verici olduğunu söylemeliyim. Gıda güvencesi, gıda güvenliği ve çevre kirliliğiyle ilgili sorunlara çocukları odağa koyarak baktığınızda bambaşka bir manzara ile karşılaşıyoruz. Hormonal sistemi ya da nörolojik sistemi bozan toksik kimyasal maddeler çocukların büyüme ve gelişmesinde aksamalar yaratan bir dizi sağlık sorununa yol açıyor.  Dünya genelinde bir salgın gibi yayılan nörogelişimsel bozukluklara yol açan toksik kimyasallar özellikle önem taşıyor çünkü bu kimyasallar çocukların akademik başarısını, bilişsel yetilerini, zekâ düzeylerini doğrudan olumsuz etkiliyor. Nörogelişimsel bozukluklar öncelikle nörolojik sistem ve beynin işleyişiyle ilişkili engellerdir. Çocuklardaki nörogelişimsel bozukluklara örnek olarak dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu (DEHB), otizm, öğrenme güçlüğü, zihinsel engellilik, davranış bozuklukları, serebral palsi ve görme ve işitme bozuklukları verilebilir. 

Nörogelişim yani beyin ve sinir sisteminin gelişimi gebeliğin üçüncü haftası gibi erken bir dönemde başlar, yenidoğan dönemi ve ergenlik boyunca devam eder ve hatta bir dereceye kadar yetişkinliğe kadar uzanır. Bu hassas gelişim dönemlerinde toksik kimyasallar gibi çevresel tehdit unsurlarına maruz kalmak, beyin ve sinir sisteminin oluşumunda ve işlevinde istenmeyen uzun vadeli veya kalıcı değişikliklere neden olabilir. Bu bilgiler, eğitimle ilgili tartışmalara toksik kimyasallar ve çocuk sağlığı arasındaki ilişkileri dikkate alarak bakmayı ve eğitim meselesini yeni bir bakış açısıyla ele almayı gerektiriyor.  

Çocuk ve eğitim alanına yeni bir bakış açısıyla nasıl bakmalıyız? Okul çocuklar için sadece bir eğitim alanı mıdır?

Eğitim alanına bakış açımızı topyekûn değiştirmemiz gerekiyor. Eğitim sistemimizi, eğitimi ve çocuk sağlığını bir arada ele alarak yeniden yapılandırmak zorundayız. Bir eğitim kurumu öncelikle çocuk sağlığını korumayı ilke edinerek oluşturulmuş uygun bir altyapı ve donanıma sahip olmalı. Buna ek olarak, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimlerinde okulda uygulanan eğitim müfredatı kadar çocukların sınıfta soludukları havanın kalitesinin, sağlıklı beslenmelerinin ve içilebilir temiz suya kolaylıkla erişim sağlamalarının da önemli olduğunu fark etmeliyiz. 

“AKADEMİK BAŞARIDAN ÖNCE ÇOCUKLARIN SAĞLIĞINI KORUMAK…”

Çocukları yetişkinlerin küçültülmüş bir modeli ya da küçük yetişkinler olarak görmek eğilimindeyiz ama bu son derece yanlış bir bakış açısıdır. Çocuklar küçük yetişkinler değil toplumsal hayatta benzersiz bir alt popülasyondur. Çocukların fizyolojik sistemleri, metabolizmaları yetişkinlerden büyük ölçüde farklıdır. Örneğin toksik kimyasal maddeleri yetişkinlere kıyasla daha uzun sürede vücutlarından atarlar ve bu da onların bu maddelerin olumsuz etkilerine daha fazla maruz kalmaları sonucunu doğurur. Üstelik doku ve organ sistemleri de toksik kimyasalların bozucu etkilerine yetişkinlere kıyasla çok daha hassastır. Çoğu durumda oluşan sağlık zararını fark etmek çok zordur. Örneğin beynin/sinir sisteminin işleyişindeki azalma ya da bozulmalar çocukların bilişsel kapasitesinde gerilemeye, akademik başarıda düşmeye ya da davranışsal sorunlara yol açtığı halde dikkatle gözlenmediği ya da tetkik edilmediği sürece herhangi bir klinik belirtiyi yakalamak çok zordur. Bütün bu bilgiler eğitimde akademik başarıdan önce çocukların sağlığını korumayı esas alan bir bakış açısını zorunlu kılıyor. 

Bunu yapmayı kaçınılmaz bir toplumsal sorumluluk olarak görmek şarttır. 

Türkiye’de kamusal eğitime harcanan bütçe yıldan yıla sürekli küçülüyor. Yoksulluk, okulların fiziksel koşullarının yetersizliği, çift devre eğitim, öğretmen açığı, kalabalık sınıflar, eğitim müfredatının bilgi ve beceri kazandırmaktan uzak oluşu vb. bir dizi sorun var. Ancak pek az farkında olduğumuz bir sorun çocukları toksik kimyasal maddelerden korumaya odaklı bir sistemin okullarda kurulmasının bir gereklilik olduğudur.   

Çocuklar bir yıl içinde yaklaşık 180-200 günü okulda geçiriyor. Dolayısıyla okulda çocukların fiziksel ve zihinsel sağlıklarını korumak ve geliştirmek için ne yaptığımız sorusuna kapsamlı bir yanıt üretmek önemlidir. BAYETAV Okulları bu soruya bir yanıt verme amacını güdüyor. Eğitim ve sağlığı nasıl bir arada ele alabiliriz sorusuna bir yanıt oluşturmaya çabalıyoruz. 

YENİ NESİL EĞİTİM: ÇOCUK GELİŞİMİ VE İYİ OLMA HALİNİ GÖZETEN BİR YAKLAŞIM

Nasıl bir alternatif model öneriyor ve inşa ediyorsunuz?

Eğitim bilimciler, öğretmenler, mühendis ve mimarlar, psikologlar ve iletişimcilerden oluşan bir kurucu ekip var işin içinde. Eğitim, öğretim, sağlık, sosyalleşme, beslenme, güvenlik, hareket, oyun gibi ihtiyaçların çocuğun gelişimsel ihtiyaçlarıyla bir arada değerlendirildiği bir model inşa etmeye çalışıyoruz. Okulda 6 okul öncesi, 12 ilkokul, 8 ortaokul, 4 lise dersliği ve bunlara ek olarak her yaş grubuna özel tematik bahçeler olacak.

Burada akla BAYETAV Okulları bir özel okul mu olacak sorusu geliyor doğal olarak ama okulun kar elde etme amacı gütmediğini önemle vurgulamalıyım. Dolayısıyla bu noktada özel okullardan ayrılıyoruz; ama öte yandan bir kamu okulu da değiliz. Tam olarak özel okullar ile kamu okulları arasında duran, ama olabildiğince kamusal bir çerçeveye yaslanan, çocukların iyi olma halini gözeten ve öğretmenlerin de güvence içinde çalışabildikleri, kendilerini geliştirebildikleri bir eğitim kurumu oluşturmaya çalışıyoruz. Bir sosyal girişim demek daha doğru olur ve bu konuda en önemli paydaşlarımız öğretmenler ve veliler olacak. İyi bir eğitim sağlamanın ön koşulu öğretmenlerdir. Bütün bu süreçte güvence içinde çalışma olanağına sahip öğretmenlerden müteşekkil bir kadro modelimizin en asli, en vazgeçilmez parçası. Çalışma koşullarında öğretmenlerin iyi olma halinin gözetilmediği, öğretmenlerin eğitim sisteminin kilit unsuru olarak görülmediği bir eğitim kurumunun hedeflediği amaçlara erişmesinin olanaksız olduğuna inanıyorum. Buna ek olarak, okulun kendi mutfağına sahip olduğu, çocukların günde bir öğün sağlıklı yemek yediği, kantinlerin olmadığı, çocuk sağlığını tehdit eden abur cubur yiyecek ve içeceklerin satılmadığı ama çocukların sağlıklı atıştırmalıklara ulaşabildiği, temiz ve arıtılmış içme suyuna kolayca erişim imkânı sunan, fiziksel aktivitenin önemsendiği, sınıflarda ve kapalı ortamlarda hava kalitesinin es geçilmediği bir okul inşa ediyoruz.

Fiziksel hareketlilik, spor ya da beden eğitimi çok az önemsenir okullarda. Veliler beden eğitimi dersinde matematik yapılmasını bile tercih eder bildiğiniz gibi. Ancak nörobilim alanında yapılan bilimsel çalışmalar çocukların okulda derse başlamadan önce yapacakları üç beş dakikalık sıkı bir fiziksel aktivitenin ya da egzersizin akademik başarılarına ciddi katkı sağladığını gösteriyor. Dolayısıyla beden eğitimi önemli olacak ve buna ek olarak, okulun fiziksel hareketliliğe destek sağlayan bir mimari tasarıma sahip olduğunu da belirtmeliyim. 

Çocuklar sizin modelinizde nasıl beslenecek, içilebilir suya erişimleri nasıl sağlanacak?

Çocukların beslenmesi okulda kurulacak bir mutfakla karşılanacak. Oluşturulacak yemek menüsünün çocukların sağlıklı beslenmesini lezzetten ödün vermeden sağlamaya yönelik olacağını söyleyebilirim. Mevsimsel, çeşitliliğe odaklanan, ultra işlenmiş gıdalara yer verilmeyen bir menü planlıyoruz. Burada dikkat edeceğimiz kritik husus çocukların beslenme yoluyla toksik kimyasallara maruz kalmalarını olabildiğince önlemektir. Örneğin çocukların toksik kimyasal yükünden olabildiğince arındırılmış suya erişim sağlamalarını çok önemsiyoruz. Elbette içilen su toksik kimyasal içeriyor ve mutlaka arıtılmaya ihtiyaç var gibi bir düşünceye yol açmak istemem, ancak tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de su varlıklarını kirletme potansiyeli olan toksik kimyasal maddelerin kontrolünü sağlamaya yönelik çalışmaların kapsamı çok yetersizdir. Çocuklarda hormonal sistemi bozan, nörogelişim üzerinde olumsuz etkileri olan çok sayıda toksik kimyasal madde var ve bu maddelerin suya bulaşabileceğini varsayarak okullarda bu toksik kimyasalları tutacak arıtma sistemleri kurmak doğru bir yaklaşımdır. Esasen bu tip sistemleri ülkemizdeki tüm okullara kurmak gerekiyor. Önce toprağı, gıdaları, suları kirletmemek gerek elbette ama kanımca o noktadan epeyce uzağız artık. Kirliliğin çocuk sağlığı açısından nasıl büyük bir tehdit olduğunu şöyle anlatabilirim: Ticari kullanım için ABD Çevre Koruma Ajansı’na (EPA) kayıtlı 80.000’den fazla kimyasalın sadece küçük bir kısmı potansiyel nörotoksik özellikleri açısından incelenmiştir. Sayılar çalışmalar arasında farklılık gösterse de şu anda sadece 200 adet kimyasal insanlarda nörotoksik olarak nitelendiriliyor. Bu kimyasallardan hangilerinin gelişimsel olarak nörotoksik olduğu yani çocukların beyin ve sinir sistemlerinin gelişimini etkilediği hakkında daha da az şey biliniyor. Ortada duran gerçek budur ve bu durumda çocuk sağlığını korumak için koruyucu/önleyici sistemleri okulun bir parçası kılmak akıllıcadır. Çocukların toksik kimyasallara maruz kalmasını önleyecek ya da maruziyeti azaltacak sistemler inşa etmek depreme dayanıklı okullar inşa etmek kadar önemlidir. Bilmem anlatabildim mi? 

“EĞİTİMDE AKADEMİK BAŞARIYA AŞIRI ODAKLANMIŞ AMA ÇOCUĞUN İYİ OLMA HALİNİ ZERRE ÖNEMSEMEYEN BİR TOPLUMUZ”

Milyonlarca çocuk yılın yaklaşık yarısını okul içinde geçiriyor. Çocukların sağlığını korumaya yönelik bir program uygulamak için okulların bize eşsiz bir fırsat sunduğunu düşünüyorum. Örneğin sağlıklı beslenmenin sadece okulda sağlanamayacağı bu konuda velilere de iş düştüğü bir gerçektir. Yetersiz, yanlış ya da kötü beslenmeden kaynaklı sorunların çözümü için okul mutfağı ve ev arasında bir yaklaşım birliği sağlamak çok önemli. Bu amaçla sadece okulda değil evde, mutfakta sağlıklı beslenmeyi ve gıda güvenliğini sağlamak amacıyla velilere yönelik bir dizi eğitim programı oluşturduk. Örneğin ülkemizde bir çığ gibi büyüyen ve çocuk sağlığı için en önemli tehditlerin başında gelen çocukluk çağı obezitesi sorunu ile mücadele etmek için çocuk, öğretmen ve anne baba eğitimini sağlamaya yönelik 12 saatlik bir eğitim programı hazırladık. Yine mutfakta gıda güvenliğini sağlamaya yönelik bir başka eğitim programımız daha olacak. Sadece gıda ve beslenme değil ihtiyaç duyulacak başka eğitici programlar üzerinde de düşünüyoruz. Okulu sadece çocuklar için değil anne ve babalar için de bilgi ve beceriyi artıran bir yer olarak neden görmeyelim ki?  Eğitimde çocukların akademik başarısına aşırı odaklanmış ama çocuğun iyi olma halini zerre önemsemeyen bir toplumuz. Çocuğun iyi olma hali yaklaşımı, çocukların içinde bulundukları maddi koşullar, sağlık ve eğitim fırsatları gibi nesnel yaşam koşulları ile çocukların içinde bulundukları koşulları nasıl yorumladıkları, mutluluk ve yoksunluklarını nasıl ifade ettikleri gibi öznel deneyimlerini bir araya getiren bir yaklaşımdır. Ev, okul ve mahalle gibi çocukların yaşadıkları alanlarda gerçekleşir. Yani hem çocuğu çepeçevre saran fiziksel, sosyal koşullar hem de çocuğun içinde olduğu koşulları nasıl algıladığı ne hissettiği ne düşündüğü ve ne yaptığıyla ilgilidir. Çocukların iyi olma halini sağlamak, çocukların mevcut ve gelecekteki yeteneklerini, becerilerini, kapasitelerini genişletmek için gerekli olan koşulları sağlamak anlamına gelir. Bunu sağlayabilmek için hem okulda hem de evde neden çaba gösterilmesin ki?

KAR AMACI GÜTMEYEN BİR EĞİTİM İŞ MODELİ

Bu modelin finansmanı nereye dayanacak ve sürekliliği nasıl sağlanacak?

Okul binaları ve okul kampüsünde yer alan tüm donanım eğitimin toplumsal hayatın devamlılığında çok önemli rol oynadığına inanan bir iş insanı tarafından ve karşılık beklemeden yapılıyor. Altyapı ve donanıma harcanan parayı hibe ya da bağış olarak düşünebiliriz. Okul BAYETAV vakfına bağışlanacak ve okulu da BAYETAV işletecek. Okulun işletmesinin kar elde etmek amaçlanmaksızın, sadece açığa çıkan giderlerin ya da masrafların okul velilerinin katkısıyla karşılandığı bir okul inşa etmeye çalıştığımızı söyleyebiliriz. Giderlerin üçte ikisini öğretmen maaşları oluşturuyor, geriye kalan kısım ise beslenme ve genel giderlerdir. Velilerin okulun birer paydaşı olduğu, okul aile birliği vb. gibi oluşumlarla okulun giderlerini azaltmaya yönelik her türlü katkının velilerin aile bütçesinde eğitime harcadıkları payı küçülttüğü bir yapı kurmak üzere yola çıktığımızı söyleyebilirim. Elbette okul kurulduktan ve birkaç yıllık bir deneyimden sonra neleri, ne ölçüde yapabildiğimizi görmek mümkün olacak. Açığa çıkacak beklenmedik sorunlar için de bir ihtiyat bütçemiz olduğunu, dolayısıyla bütün çaba ve enerjimizin kurduğumuz okulun sürekliliğini sağlamaya yönelik olduğunu söylemeliyim.

Çocuğun İyi Olma Hali için bakınız: https://www.unicef.org/turkiye/media/4141/file/Child%20Well-Being%20Document.pdf

*Murat Büyükyılmaz