Türkiye’deki ekonomik krizin çeperi geniş, sanat ve sanatçıları da etkiliyor. Yüzyıllardır sahneden söylediği sözle toplumlara ayna görevi üstlenen tiyatroların geriye gidişi pandemi süreciyle başladı, bugün hala sorunlar sürüyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın eylül 2022 verileri 608 özel tiyatrodan 503’ünün kapatıldığını söylüyor. 2019 verileri ise kamu tiyatrosunun oyun maliyetinin 2 milyon lirayı geçtiğini… Elimizde buna yönelik güncel resmi bir istatistik olmasa dahi maliyetin bugün daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Özel tiyatrolarda günümüzde bir oyunun maliyeti ise 500 bin lirayı buluyor. Kriz nedeniyle kurumlar nitelik sorunlarıyla da uğraşıyor.
Devlet Tiyatrosu (DT) raporlarına göre, 2023 yılında repertuvar içerisindeki yabancı eserlerin oranı yüzde 13 düştü. Kamu ve özel tiyatroların yaşadıkları sorunlar birbirinden farklılık gösteriyor olsa bile ortaklaştıkları yer ekonomik krizle bu sorunların daha büyümesi. Fikir Gazetesi, tiyatroların kriz döneminde karşılaştığı problemler ve olası çözüm önerilerini İzmir Şehir Tiyatroları Sanat Teknik Direktörü Özlem Karabay ve Tiyatro Kalemi tiyatro topluluğu kurucusu Kamer Yıldız Ok ile konuştu.
DEKOR, KOSTÜM, MAAŞ, SANATÇI…
Tiyatroların ana gider kalemlerini çalışanların maaşları, sigortaları, dekor ve kostüm imalatı ile misafir sanatçılar için ayrılan bütçe oluşturuyor. Çoğu zaman özel tiyatrolarda bu maaliyetlere sahne kirası ekleniyor. Tiyatro Kalemi kurucusu Kamer Yıldız Ok, özel bir tiyatronun bir oyun çıkarmak istediğinde yaklaşık 400-500 bin lira gibi bir bedelle karşılaştığını söylüyor. Ona göre bu sıkıntılı süreci koronavirüs pandemisi döneminden itibaren almak daha doğru. Ok, söz konusu dönemi özel ya da kamu ayırmaksızın tiyatronun durduğu, özel tiyatroların ise yerle bir olduğu dönem olarak niteliyor:
“Özel tiyatrolar oyun oynadığı sürece maddi olarak gelir elde edebiliyor. Gişe açmazsanız ya da kurumlarla anlaşma yapamazsanız gelir elde edemiyorsunuz. Pandemi dönemi böyleydi. Hala bunun etkilerini yaşıyoruz. Her şeyden önce pandemi döneminde getirilen tedbir yasakları sürüyor. Şu an oyun alımları belediyelerce durdurulmuş durumda. Artı sahne kiralarının bedelleri artmış vaziyette. Garip bir dengesizlik var. Biz daha fazla para ödüyoruz fakat hiçbir şekilde desteklenmiyoruz.”
Kamer Yıldız Ok, özetle “Teraziye bakıldığında Türkiye’nin içindeki ekonomik şartlarda sanatçılar yok sayılıyor” diyor.
VERGİLERE TAKILAN TİYATRO…
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik koşullarda özel tiyatroları en çok piyasaların belirsizliği etkiliyor. Maaliyetlerin üç ay gibi kısa bir sürede tamamen değiştiğini savunan Kamer Yıldız Ok, “Maliyet hesabı yaparak bir belediyeye ya da özel bir sponsorluk için bir şirkete fiyat sunuyoruz. Bu maaliyet bir ay gibi kısa bir sürede üç katına çıkmış oluyor. Anlaşmalarımızı en az 2-3 ay önce yapmak durumundayız. Bu nedenle sahneye çıkma vaktimiz geldiğinde, kazancımızı kaybetmiş oluyoruz. Yine bizim en büyük gelirimiz sattığımız biletten oluyor.” diyor. Ok, özel tiyatrolarda satılan her bilet için yüzde 8 vergi ödendiğini anımsatıyor, geçmişteki vergi kesintisiyle arada yüzde 7’lik bir fark olduğu notunu düşüyor. “Hizmet bedelimiz ise yüzde 20. Vergilerimiz çok fazla artmış durumda, yıllık gelirimizin neredeyse iki katı vergi borcu oluşuyor. Bu belirsizlik ve giderlerle ne kadar götürebiliriz kestirmek zor” diye konuşuyor.
BASKI HER YERDE
Tüm bunlar yaşanırken Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın özel tiyatrolara sağladığı destek mi? Türkiye’nin dört bir yanındaki kurumlar için aslında can suyu niteliğinde. Ancak 2023-2024 sanat sezonunda ilgili desteğe başvuran 476 özel tiyatroya verilecek olan destek 55 milyon lira ile sınırlı. Tüm kalemler ve vergilendirmeler göz önüne alındığında bakanlığın desteğinin yetersiz kaldığı eleştirisi geliyor.
Kamer Yıldız Ok, bu destekler nedeniyle sanatçıların otosansür uygulamaya başladığını belirtip, “Pandemi döneminde aramızdaki örgütlenme arttı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile diyaloğumuz ve buna paralel destekler bir miktar arttı. Ama ‘bir miktar’ diyebiliyorum. Elbette bu destekler bir can suyu oluyor özel tiyatrolara. Ancak örneğin bu yıl bakanlığın tiyatroya desteği 250 bin lira olarak açıklandığında 12 aya böldüğünüzde desteği görüyorsunuz. Bu desteklerle ilgili her yıl ‘Bana çıkacak mı?’ gibi bir panik yaşıyoruz.” diyor. Ok’un değindiği asıl hassas nokta ise desteklerin dağıtım süreci. Tiyatro Kalemi kurucusu, söz konusu süreçte devletin özel tiyatro sahiplerinin kim olduğunu, sosyal medya hesaplarına kadar incelediğini söylüyor:
“Bunu bildiğiniz için otosansür uyguluyorsunuz. Otosansür ise sanatçının üretimine yansıyor. Maalesef bu baskı sadece bakanlıktan gelmiyor. Artık seyirci de sizin sansür uygulamanızı istiyor. Çünkü son yıllarda kitle değişti. Seyirci bile sahnede birkaç küfür ya da benzer cümle duyduğu zaman hemen şikayet eder bir noktaya geldi. Aslında farkında olmadan bilinci değişmiş bir seyirciyle karşı karşıyayız. Sıkıştırıldığımızın ve küçüldüğümüzün farkına bile varmıyoruz. Ancak bir gün uyandığımızda hepimiz için geç olacak diye düşünmüyor değilim”
“HER İŞİ YAPABİLEN İNSANA DÖNÜŞTÜK”
Ülkedeki ekonomik manzara, sanat eserlerinin niteliğini de belirliyor. Bu durum zor durumdaki özel tiyatroları alternatif arayışlara itmiş, sanatçıları geçmiş yıllarda kullanılan; depolara kaldırılmış kostümlere tekrar alıcı gözle bakmaya, yeni oyunculuk disiplinlerine kaymaya itmiş. Kamer Yıldız Ok bu süreci, “Biz kaliteyi düşürmemek adına tam anlamıyla direniyoruz. Yine de ekonomik durum dekora, kostüme kısacası her şeye yansıyor. Eski kostümlerimizi dönüştürüp kullanmaya başladık. Büyük, gerçekçi dekorlar yerine daha küçük dekorlara yöneliyoruz. Koreografiye yükleniyoruz, kostüme yükleniyoruz, oyuncumuzun farklı oyunculuk taktiklerini öğrenip bunu seyirciye geçirmesini sağlamaya çalışıyoruz. Niteliği bu anlamda güçlü tutmaya çalışıyoruz. Ama diğer anlamda kayıp var mı? Elbette var. Her işi kendimiz yapmak zorunda kaldığımız bir süreçteyiz. Ben tiyatronun sahibi, yazarı, yöneteni olarak muhasebeyle de, organizasyonla da ilgileniyorum örneğin. Çünkü başka çarem yok. Her şeyi yapabilen insanlara dönüştük tiyatrocular olarak. Çok saçma ama çok da gerçek… Tam anlamıyla ironik bir durumdayız aslında, ironiyi yaşıyoruz” sözleriyle özetliyor.
“SALONDA YENİ SEYİRCİ GÖREMİYORUZ”
Ekonomi tiyatronun en büyük paydaşlarından seyircinin de tiyatroya yönelimini belirleyen ana kıstas. Giderek küçülen bir tiyatro izleyici kitlesi olduğunu söyleyen Kamer Yıldız Ok, “Ne olursa olsun tiyatro seyretmekten vazgeçmeyen gerçek bir tiyatro seyircisi var. Onlar dışındaki insanlar geçim derdini önceliyor. Salonda artık yabancı seyirci çok az görüyoruz. Tiyatroya gelen insanların yaş ortalaması oldukça yüksek. Gençlerin durumu ortada, okumak ve yaşamak derdindeler. Gelip oyun izleyebilmeleri için biz ücret talep etmiyoruz örneğin. Elimizdeki bu küçük kitleyle ilgili projeler üretiyoruz. Davetiye sistemi oluşturuyoruz örneğin, bir alana bir bedava kampanyaları yapıyoruz. Yine seyirciye ulaşabilmek adına reklamlar yapıyoruz. Sosyal medya reklamları, afişleri, broşürleri derken ciddi bir bütçe ayırıyoruz. Çarpıcı klipler, videolar hazırlıyoruz. Bu şekilde bir seyirci kitlesine ulaşıyoruz ama en fazla 5 oyun sürüyor ve maaliyetleri de arttırıyor” diyor.
“HOLLANDA VE İSVİÇRE MODELİ UYGUN”
Türkiye’deki tüm tiyatroların halka bir hizmet götürdüğünün altını çizen Kamer Yıldız Ok, İsviçre ve Hollanda’da benimsenen modellerin Türkiye’ye bu anlamda örnek olabileceğini belirtiyor. Ok, bu iki ülkede devletin kamu tiyatroları ile özel tiyatroları ayırt etmeksizin finanse ettiğini söylüyor. “Bir sanatçı kamu tiyatrosunda düzenli maaşını alıyorsa, özel tiyatro da düzenli proje desteğini alıyor. Dolayısıyla sanatçılar, hangi kurumda yer alacağını bir geçim düşüncesiyle karar vermiyor. Bu yaklaşım tiyatrolarda nitelikli üretimi de destekliyor” diyor.
“YAĞMURDAN KAÇARKEN DOLUYA TUTULDUK”
Kamu tiyatrolarının ise durumu, arkasında yer alan güçlü kurumlar nedeniyle özel tiyatrolara göre nispeten daha berrak. Ancak onların da kendi içinde sorunlarla boğuştukları görülüyor. İzmir’deki önemli kamu tiyatrolarından biri olan İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları da (İzBBŞT) ekonomik krizden payını aldı. Kuruluşundan bu yana üç sezonu geride bırakan İzBBŞT, krizin etkisinden korunup kamu kaynaklarını en iyi şekilde kullanmak için çeşitli yollar deniyor.
İzmir Şehir Tiyatroları Sanat Teknik Direktörü Özlem Karabay, her oyunun bütçesinin değişkenlik gösterdiğini hatırlatarak, İzBBŞT’de bu ihtiyaçlar için kamu yararı gözetilerek kuruluş aşamasında ihale yöntemine gitmeyi tercih ettiklerini aktarıyor. Ancak ülkedeki ekonomik kriz ile benimsenen ihale yönteminin tiyatrodaki üretim sürecini zorlaştırmaya başladığına işaret eden Özlem Karabay, “Başta atölye kurma fikrini düşündük ancak yılda maksimum beş oyun üretecek bir tiyatro için organizasyon ekipmanları ve çoğu zaman atıl kalacak personel istihdamıyla kamu zararına yol açacağı için dışardan temin yoluna gittik. Ancak kriz bu süreci baltaladı. Bir imalat için ihaleye girerken üretim maliyetine 5 birim fiyat veren şirketlerin, 4-5 ay sonra ihale sonuçlandığında hammaddedeki dolar bazında astronomik artış sebebiyle sorun yaşamaya başladı. Bu firmalar, geleceğe dair olası zararları engelleyebilmek için o anki rakamın çok daha üzerinde fiyatlar vermek durumunda kalıyor. Normalde 5 birime çözülebilecek üretim, ihale yöntemiyle 15 birime çıkabiliyor. Bunun dışında, imalata başlamadan tasarımları görüp ihale için fiyat veren imalatçı şirket, kazancını etkilememesi için imalat listesinde değişikliği kabul etmiyor. Prova sürecinde yönetmenin rejisine bağlı olarak ihtiyaçlar farklılık gösterebiliyor. Ancak imzalanmış ve noktası konulmuş ihalede esneklik olamaması, herkesi ve tiyatroyu zor durumda bırakabiliyor. Başlangıçta atölye kurarak, giderleriyle kamu zararına yol açmamak yerine yöneldiğimiz ihale yöntemi, 2018’de başlayıp pandemiyle büyüyen krizin pik yapmasıyla, bizim için yağmurdan kaçarken doluya tutulmak oldu” ifadelerini kullanıyor.
“ÜRETİCİ DE ZARAR GÖRÜYOR”
Tiyatroda sahnenin en önemli parçalarından olan dekor, aksesuvar ve kostümlerin üretimi de uzmanlık gerektire, herhangi bir zanaatkarın yapamayacağı oldukça özel bir iş. Türkiye’de tiyatronun ihtiyaç duyduğu dekor ile kostümleri üreten fazla üretici olmadığının altını çizen İzBBŞT Sahne Teknik Direktörü Özlem Karabay, bu firmaların da var olan ekonomik tablodan zarar gördüğünü aktarıyor:
“İmalat aşamasında bizim üreticiye, üreticinin de biz tiyatrolara ihtiyacı var. Tiyatrolar için gerekli malzemeleri üretecek olan bu az sayıdaki üretici ihalelere giriyor. Her oyun imalatı sonrası tahminlerinden çok fazla yükselen enflasyon sebebiyle kazançlarının düşük olması kendilerini hayal kırıklığına uğratıyor. Dolayısıyla yeni oyunlar için ihaleye girmek yerine, geri çekilmeyi tercih ediyorlar. Hülasa ülkedeki öngörülemez enflasyon sebebiyle, ihale yönteminde zorlanmak bir yana, dekor-kostüm imalatçıları bu şekilde iş yapma hevesini de kaybettiklerinden, ihaleye girecek nitelikli imalatçıları da kaybettiğimiz bir döneme girmiş bulunuyoruz.”
“ATÖLYE KURMA KARARI ALDIK”
İzmir Şehir Tiyatroları, hali hazırdaki yasalar ve ihale yöntemiyle sürdürülebilirliğin imkansıza yaklaştığını fark ettiğinde çözümü dekor ve kostüm üretimi için alternatif bir yöntem izlemeyi uygun görmüş. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin hali hazırda sahip olduğu tesisleri değerlendirmeyi düşündüklerini ileten Karabay, “Geçen sezon dekor üretimi için belediyemizin hali hazırda demirhane ve marangozhanesi bulunan bir müdürlüğünü kullanmayı düşündük. Buraya iki demirci ve iki marangoz istihdam edip, söz konusu atölyelerde oyun imalatı zamanlarında sadece bu iş için, diğer zamanlarda da atölyelerin ait olduğu müdürlükler için bu personeli tam zamanlı çalışmasını düşündük. Böylelikle kendi ihtiyaç duyduğumuz üretimi yapabileceğiz. Geçen sezon, söz konusu bu model için belediyemizin de onayını alarak personel alım sınavı çalışmalarımızı tamamladık. Önümüzdeki sezon, yeni Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Cemil Tugay ve yeni Genel Sanat Yönetmenimizin de görüşleri doğrultusunda atölye oluşturmak öncelikli planlarımız arasında” diye konuşuyor.