Tarım ve Orman Bakanlığı geçen hafta uzun bir liste yayınladı. Listede kurum markalarıyla ürün isimleri belirtildi, sağlığa uygun olmama sebepleri açıklandı. Listeyi incelediğimizde birçok bildiğimiz markanın tükettiğimiz gıdaları olduğunu gördük. Yemek yediğimiz yerlerden satın aldığımız ürünlere kadar birçok alanda sağlığa uygun olmayan gıdalar bulunuyor. Bu listeye baktığımızda maalesef ki İstanbul’dan Adana’ya kadar coğrafyanın her yerinde gıda güvenliği sorunlarının çok yoğun olarak yaşandığını söyleyebiliyoruz. Kaşar peynirleri, dana eti olmayan ‘dana etleri’, baharatlar, tas kebapları, kuru fasulye yemekleri, ‘bitkisel’ macunlar, zeytinyağı, bal gibi aklımıza gelecek gelmeyecek birçok üründe gıda üretiminde olmaması gereken maddeler kullanılıyor.
Türkiye’de var olan gıdaların binde birine bile denk gelmeyen 7 sayfalık ürün listesi bile kamuoyunun gündemine oturabildiğine göre şimdi ne yapmalı? Nereden başlamalı?
Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’nde gıda katkı maddeleri: “işlem veya imalat sırasında kalıntı veya türevleri mamul maddede bulunabilen, gıdanın üretilmesi, tasnifi, işlenmesi, hazırlanması, ambalajlanması, taşınması, depolanması sırasında gıda maddesinin tat, koku, görünüş, yapı ve diğer niteliklerini korumak veya istenmeyen değişikliklere engel olmak ve düzeltmek amacıyla kullanılan maddelerdir.” şeklinde açıklanıyor. Ancak kullanılan bu maddelerin kesinlikle insan sağlığına zarar vermeyecek tür ve miktarda olması gerektiği söyleniyor. Sınır miktarlarda özel olarak belirtiliyor. Ancak buna rağmen gıdalarda uygunsuzluklar tespit edilebilirken birçok gıda maddesinde ağır metal sorunlarından yoğun pestisit kullanımına kadar birçok sorun görmezden gelinmeye devam ediliyor.
Tespit edilen uygunsuzluklar arasında en sık tekrarlananlar: tek tırnaklı eti kullanımı, gıdada kullanımına izin verilmeyen alkol kullanımı, natamisin kullanımı, ilaç etken tespiti, gıdada kullanımına izin verilmeyen boya kullanımı gibi birçok kronik hastalığa zemin hazırlayan insan sağlığını kesin olarak bozan maddelerdi. Gıdalarda küf ve maya gelişiminin önlenmesinde etkili, raf ömrünün uzamasını sağlayacak bir katkı maddesi olan natamisin de sıklıkla listede karşımıza çıktı. Et ve süt ürünlerinde kullanılabilen natamisin, Gıda ve Tarım Örgütü/ Dünya Sağlık Örgütü (FAO/WHO)’nün açıkladığı insan vücudu için kabul edilebilir günlük dozaj 0-0.30 mg/ kg vücut ağırlığı olarak belirtilmektedir. Yani 70 kg bir yetişkinin ortalama olarak 0-21 mg aralığında bir dozdan daha fazla vücuda girmemesi gerekir. Ancak yayınlanan listeyi incelediğimizde ürünlerin içindeki miktarlar belirtilmemiştir. Verilen bilgilerin dahi yetersiz olduğu, halkın anlayacağı bir şekilde olmadığı açıktır. Aynı zamanda bu ürünlere ne yapıldığına dair bir bilgi de bulunmamaktadır. Natamisin örneğinde olduğu gibi birçok gıda katkı maddesinin zararlarını gerçek anlamda tespit edebilecek araştırmalar; bu maddelerin çeşitliliği, yaygın kullanımları ve çok küçük miktarlarda bile olsa hayat boyu alınmaları nedeniyle nasıl etki yarattığına dair çalışmalar henüz yeterli değildir.
Çoğu zaman şifa kaynakları olarak sunulan baharatlar, sızma zeytinyağları, sumak gibi ürünlerde de gıdaya uygun olmayan boya tespit edilmiştir. Yine aynı şekilde “doğal, bitkisel, anne elinden” vesaire isimleriyle herhangi bir kontrole tabii tutulmadan reklamı sık olarak yapılan bitkisel karışım macunlar, ballı macunlar, ginsengli bitkisel macunlar gibi birçok “bitkisel içerikli” üründe de ilaç etken tespiti yapılmıştır.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Bakanlıkça 2,5. yıl sonra kamuoyunun bilgisine bazı ürünleri sunabilmesi tabii ki önemlidir ancak yeterli değildir. Bu duruma karşılık pratikte yapılanlara dair herhangi bir paylaşım yapılmamıştır. Örneğin belirlenen ürünlerin ne olduğuna dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. İnsan sağlığını yakından ilgilendiren, yaşamımızın en temel parçası olan gıdanın toprağa düştüğü andan raf koşullarına kadarki süreçte tüm yetki bakanlıkta olmalıdır ve bu süreç kamuoyu tarafından izlenebilir olmak zorundadır. Gıda güvenliğini bozan bunca sorunla bireysel olarak mücadele etmemiz mümkün değildir. Bireysel olarak yaptığımız ürün seçimleriyle, sürekli olarak Tarım ve Orman Bakanlığı’nın sayfasını kontrol etmekle gıda güvenliğini sağlayamayız. Belirtilen markalar dışında diğer marka ürünlerde gıda güvenliği sorunu yaratacak öğelerin olup olmadığına güvenmek kişisel olarak yaratacağımız çözümlerle mümkün gözükmüyor. Bunun için yapabileceğimiz en önemli şey yaşamımız için başat olan gıdanın insana ve doğaya yaraşır şekilde temiz, sağlıklı, güvenli olarak üretilmesi, saklanmasını talep etmek, gıda hakkına sahip olmak için mücadele etmektir.
Güvenilir ortamda, güvenebileceğimiz gıdalarla yaşayabilmenin hayal olmaktan çıkması gerekiyor. Birçok ülkede bu mümkün oluyor, bizim ülkemizde de bu mümkün olabilir. Bunu sürekli birbirimize ve en önemlisi iktidarın kendisine hatırlatmak için daha yüksek sesle bağırmamız gerekiyor. Hayvanların yedikleri yemden kullanılan antibiyotiklere, sebze meyvelerde kullanılan pestisitlerden raf ömrünü uzatacak ürünlerin kullanımına kadar hepsinin denetimi için bakanlığın sorumlu tutulması ve bu sorunlara dair adım atması için mücadele etmemiz gerekiyor. Bu liste hazırlanabiliyorsa, bunun karşısında duracak bir bakanlık çok rahatlıkla ülke içerisinde bu yapıyı kurabilir gözüküyor.