“Cinsiyete Dayalı Şiddet, Şiddetsizlik Ortamı Yaratarak Çözülebilir”

Narin’in travma ve acısını aşamadan iki genç kadın daha vahşi bir cinayete kurban gitti. Ve Türkiye “incel” kavramını yeniden keşfetti. “Heteronormatif aile ve cinsiyet ikiliği sistemi çöküyor” diyen Sabancı Üniversitesi’nden Cenk Özbay “erkeklik ve şiddet” ilişkisini bu çöküşün sonucunda “cinsiyet krizi” ve “ataerkil kriz” kavramlarıyla açıklıyor. Türkiye’de “tüm canlı türlerine yönelik şiddetin” durdurmanın yolunu Özbay, şiddetsizlik ortamı yaratacak toplumsal ve kültürel pedagojik yöntemlerde buluyor.  

Türkiye son 20 yılda kadına yönelik şiddet vakalarında Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamlarına ulaştı: Geçen yıl kadına yönelik cinsel saldırı suçları yüzde 60 arttı. Bu artışı geçen hafta Taksim’in göbeğinde iki erkek tarafından taciz edilen ve kamera kayıtlarından tanıklık ettiğimiz olay da teyit ediyor. İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil’in genç bir erkek tarafından vahşice katledilmesi, kadın cinayetlerinin münferit olduğuna ya da psikolojik bozuklukları olan erkekler tarafından işlendiği iddialarında son örnekti. 

Oysa kadına yönelik şiddet münferit değil, sistematik! Kadına yönelik şiddetin giderek artan boyutu, tekil örneklerle ve münferit olarak açıklanmasını olanaksızlaştırıyor. Şiddetin tüm çeşitleriyle ve her alanda sistematik olarak artması; bunun bir parçası olarak cinsiyete dayalı şiddetin de kaçınılmaz şekilde yaygınlaşması, en çok kadınları dehşete düşürüyor.  Çünkü kadınların can güvenliğinden endişe etmesi ve suçluların cezalandırılmadığı kanaatinin yerleşmesi, cezasızlık ikliminde fail olma potansiyeli taşıyan erkekleri daha da yüreklendiriyor. 

Bu çerçevede, Cinsiyet Çalışmaları alanında Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Sosyolog Cenk Özbay ile “Erkeklik Çalışmaları ve şiddet” ekseninde Türkiye’de cinsiyet krizini, kadına yönelik şiddeti, kadın cinayetlerinin sebeplerini ve çözüm olanaklarını konuştuk. 

HETERONORMATİF AİLE VE CİNSİYET İKİLİĞİNİN ÇÖKÜŞÜ!  

Sosyolog ve cinsiyet alanında çalışan bir akademisyen olarak Türkiye’de kadına yönelik şiddete dair tespitleriniz neler?  

Bu, yaşamakta olduğumuz “cinsiyet krizinin” ya da belki “ataerkil krizin” başka bir boyutunu teşkil ediyor. Kadınlara ya da kız çocuklarına yönelik “cinsiyete tabi” şiddet aslında Türkiye’de tüm canlı türlerine yönelik şiddetin bir parçası. Burada nefes alıp şiddetten kurtulan yok gibi. 

Günün gereklerine, çağımızın şartlarına, oluşmakta olan yeni değer setlerine cevap vermekten uzak bir ataerkil anlayış içinde yaşamaya çalışıyoruz. Bunun içinde aile mefhumu da var, cinsiyet idealleri de var, cinsel kimlikler de var… Evlilik, boşanma, nafaka, velayet, akrabalık, aile içi şiddet ve cinsel taciz, annelik ve babalık rolleri, eşcinselliğin ve diğer heteroseksüel olmayan cinsel kimliklerin görünür, konuşulur hale gelmesi, onlyfans diğer “yeni seks işleri”, cinsiyet değişimi ya da ikilik-karşıtı bedenlerin gizlenmemesi, incel’ler, toksik erkeklikler ve diğer tüm “yeni” ve “tehdit arz eden” konular ve bu bağlam içinde cinsiyete dayalı şiddet de aslında bizim önceki kuşaklardan devraldığımız ve kimilerinin zamansız, değişmez, doğal zannettiği heteronormatif aile ve cinsiyet ikiliği sisteminin çökmesiyle alakalı. 

Erkeklik Çalışmaları, cinsiyet eşitsizliğinin şiddet boyutunu nasıl açıklıyor? Hangi sebeplerin şiddeti ürettiğini söylüyor?

Heteronormatif aile ve cinsiyet ikiliği sistemi niye çöküyor? Çünkü o yapı, egemen ulus-devlet ve sanayi kapitalizmi etrafında örgütlenmişti. Bugün neoliberal mantık ile yeniden örgütlenen bir dünyadayız, onun bizden talepleri bu eski ideallere uymuyor. Biraz Marksist gibi olacak bunu söylemem ama, ilki daha güçlü olduğu için ikinciyi eninde sonunda yırtacak, parçalayacak. Zehirli erkeklik de inceller de artan şiddet manzaraları da buna bir tepki, çünkü başka bir yol bilmiyorlar ve başka bir imkana sahip değiller.  

“INCEL’LER ERKEKLİK KRİZİNİN DEĞİL, CİNSİYET KRİZİNİN DIŞAVURUMU”

Son yıllarda dünya ve Türkiye özelinde incel hareketler, yükselen sağ popülizm gibi faktörler, kadına ve LGBTİ’+lara yönelik şiddetin artmasının işaretleri mi? Erkeklik Çalışmaları, son yıllarda şiddet ve türevlerini açıklamada yeni kavram ve yaklaşımlar üretiyor mu ?

İnceller internette birbirleri ile irtibat kuruyor. Ben en azından Türkiye’de yüz yüze görüştüklerini, buluştuklarını ve hatta tanıştıklarını düşünmüyorum. Alt-right (alternative-right, tam Türkçesi yok galiba, belki “yeni sağ”?) akımını yeni kılan ögenin sosyal medya kullanımı olması gibi, bunun alamet-i farikası da internet temelli olması. 

Incellerin sağın bazı farklı tonlarından etkilendikleri açık; keza bunlar daha liberal, daha sol, daha ilerici (progressive) insanların bürüneceği haller değil. En geniş anlamıyla sağ değişmemek, olanı, süregeleni korumak muhafaza etmek anlamına geldiği için, yukarıda kısaca değindiğim heteronormatif aile ve ataerkil cinsiyet krizine “Hayır, değişmemeliyiz” diyen bir kanatın, değişim emarelerinin olumsuz olduğuna ikna olmuş bir grubun etkisi altında oldukları belli ama bu toplumsal değişime verdikleri yanıtla, bu yanıtın radikalliği ile sağ düşünce diye özetleyebileceğimiz o yapıdan ayrışıyorlar. 

Erkeklik krizi, o anki hegemonik erkeklik kurgusunun ataerkinin sorunlarına cevap verememesi, onu yeterince meşrulaştıramaması, inandırıcılığını kaybetmesidir. Ve haliyle incel’ler de başka örnekler de devralmak istedikleri erkekliğin, karşılarında bulmak istedikleri kadınlığın, içinde yaşamak istedikleri heteroseksüel evrenin artık orada olmadığını fark etmeyle gelişen tepkilerdir. Dolayısıyla incel’ler erkeklik krizi değildir, cinsiyet krizinin bir dışavurumudur. 

Türkiye’de “Erkeklik çalışmaları sadece şiddet konusuna hapsolmamalı” der misiniz? 

Evet erkeklik çalışmaları zaten şiddet konusuna hapsolmamıştır ; şiddete odaklanmadan erkeklik çalışan çok sayıda araştırmacı var ama içinde olduğumuz iklimde uzak durmak isteseniz bile bundan kaçamıyorsunuz. 

Genel olarak toplumsal şiddetin önlenmesine dair sizin bakış açınızla neler yapılabilir? Erkeklerin kadına yönelik şiddeti hangi çözüm önerilerini ortaya koymayı gerektirir? Bugüne dek yapılmayıp da ivedilikle yapılması gereken neler var? 

Baskıcılık, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, kadın düşmanlığı, seksizm, mizojini, hayvan düşmanlığı, homofobi, transfobi gibi hadiseler yükselişte ve bunların adeta panzehiri olan hoşgörü, kapsayıcılık, çokseslilik, çokkültürlülük, çeşitlilik ve farklılıklara saygı ile bireysel özgürlüklere hassasiyet düşüşte. 

Bunda elbette hükümet politikalarının da büyük rolü var. Böyle bir toplumsal ve kültürel ortamda böyle uç, aşırı, şiddete meyyal, bir illüzyon içinde yaşayan, gerçeklikten kopuk karakterlerin yetişmesi ve yeşermesini beklemek şaşırtıcı olmamalı. İktidar yapıları topluma hangi değerleri ve fikirleri zerk ederlerse, bir süre içinde bunun belirtileri görünür hale gelir.  

HERKESE ŞİDDETİN KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNU TEKER TEKER ANLATMAK! 

Erkeklerin çoğunun ya da bir kısmının toplumsal düzeyde kadına yönelik şiddet ve cinayetleri sistematik değil “münferit görme” eğilimleri olduğu ya da kadınların korkularını “abarttıkları -hezeyana çevirdikleri” gibi tespitlere katılır mısınız? 

Çok varoluşsal ve çok genel bir soru, açıkçası benim boyumu aşar, şöyledir böyledir demek.  Belki şöyle ifade edebilirim: erkekliğin kurulumunda şiddete karşı boyun eğmemek, şiddete yatkın olmak gerektiği durumlarda şiddete başvurmaktan çekinmemek, korkmamak, geri adım atmamak önemli bir yer işgal ediyor.

Dolayısıyla kadın-erkek ilişkilerinde de ekseriyetle erkeklerin fiziken daha güçlü olan taraf olduğunu varsayarsak, şiddetten daha az mağdur olduklarını, daha çok fail olduklarını göz önüne alırsak, şiddeti kadınlara özgü, dolayısıyla önemsiz, münferit, dolayısıyla pek de üzerinde durulması gerekmeyen bir mesele gibi algıladıklarını söyleyebiliriz elbette.

Erkekler şiddet meselesini “neden hala kadınlar kadar dert etmiyor ve etmesi gerektiğine de ikna olmuyor?” görüşüne katılır mısınız? 

Dünyada ve bilhassa Türkiye’de şiddete uğramayan hiçbir canlı türü yok. Buna karşı topyekûn bir kampanya yapmak uzun vadeli eğitimi de kesinlikle içine alan ama bunun da ötesinde toplumsal ve kültürel pedagoji ile ilgili, yetiştirilme biçimlerimizle ilgili, okulla, aileyle, sokakla, sporla ve elbette siyasetle ilintili bir şiddetsizlik ortamı oluşturmamız gerekiyor. 

Dünyada cinsiyete dayalı şiddet dahil bundan tümüyle azade olabilmiş kurtulabilmiş bir toplum yok. Fakat bunun kabul edilemez bir unsur olduğunu, uzak durulması gereken bir insan davranışı olduğunu kabullenmemiz gerektiğini, mazur görülemeyeceğini hep beraber herkese tekrar tekrar anlatmak zorundayız.

Eril Adalet Kıskacında Türkiye’de Kız Çocuğu Olmak…

Toplumun Dehşeti İktidarın Nimeti mi?