Yağmur, öfkeli bir sevgili gibi üstümüze yağıyor. O kadar şiddetli ki bir ağacın yaprağını delip geçiyor. Saksıdaki küçük bitkilerin toprağını bir silahın namlusundan çıkmış mermi gibi delik deşik yapıyor. Bozduğumuz ve oluşturduğumuz yenidünya düzeninde hiçbir canlının yaşamasına izin verilmiyor. Eskiden bir kitap okuduğumuz zaman içinde bizi başka yazarlara veya kitaplara yönlendiren göndermeler olurdu. Yayınevlerinin sayısı artık bilinemeyecek düzeyde günlük basılan kitaplar belkide yüzlerle ifade edilebilir. Peki, kaçından haberimiz var. Yayınevi depoları dolup taşarken, okunacak bu kadar kitap olunca iyi ve güzel olanı kaçırma olasılığımız nedir?
Mesela Jeremy Reed ismini daha önce hiç duydunuz mu? Telos yayıncılık? Rafta “Kırbaç İnince” isminde bir kitap görünce hemen alıp okumuş ardından sadizmin babası Marquis de Sade merak etmiştim. “Kırbaç İnince” 1740 – 1814 yılları arasında yaşamış Marquis de Sade’ın hayatını anlatır; Süvari subayı olarak Yedi Yıl Savaşları’na katılan bir soylu. Baştan çıkarma, zehirleme, sefahat ve siyasal sapkınlık yüzünden 27 yıl hapse ve idama mahkûm olmuş, 1800’den sonra çeşitli akıl hastanelerinde yatmış bir yazar. Sade’a göre yazarın görevi
“Ahlaki yasaklamaları yıkmaktır”
Yazar Jeremy Reed’e göre Marquis de Sade, her yıl yeniden doğarak kendi varoluşunu yeniden yaşayan bir düşünce ve eylem türüdür. Belki de her parçası bir başkasında yaşayan kolektif bir varlıktır. Etkileyici bir hayal gücünün ürünü olan bu yapıtta Marquis de Sade’ın hayatının trajedisi ve hâlâ sürmekte olan büyüsü anlatılıyor.
Jeremy Reed yine Telos yayınlarından çıkan “Sayıklamalar” kitabında şair Arthur Rimbaud’u anlatır. Bir yanda şiir, bir yanda şair var. Bu ikisini birbirinden nasıl ayırabiliriz? Jeremy Reed için bu sorunun yanıtı basit; “Ayıramayız” Hele bir yaşamöyküsü yoksa yazarın yerini yapıtı alır. Rimbaud’yu yazarken de bu şaire yapıtlarından hareketle bir hayat kuruyor. Yapıt yazarın yerini alıyor. Ayrıca gerçek bir şair için şiirinden ayrı bir hayat düşünmek olanaklı mı acaba?
Yazar, Rimbaud’da gerçek bir şairin ‘bütün gerçek şairlerin’ hayatının, en uç noktada billurlaşmış biçimini buluyor. Bütün gerçek şairlerin bir trajedi var; çağının önünde olmanın, geleceği görmenin yalnızlığı. Çağının ötesini gören şair ve yazarları çağdaşları ne yazık ki hemen göremiyor. Bunca yalnızlığın da sonu başkaldırı, öfke ve hatta şiddet olabilir. Büyük olmak isteyenlere bir öğüt; “Ya en ucuna kadar gidin ya da hiç başlamayın” Gerçek şairler için ikisinin ortası yok. Tabii ki büyük şairlerin yanında küçük şairler de vardır.
“Her zaman insan canlısı olmakla tanınan, al gülüm ver gülüm ilişkileri kurmak için kurumlardan eksik olmayan önemsiz şairler, herkesten ayrı bir yol tutan dahilerin yolundan gitme cesaretini kendilerinde bulamazlar,” demiş Arthur Rimbaud’u anlatırken Jeremy Reed…
Bu serinin diğer bir kitabı “Isidore” romanında ise ünlü “Maldoror’un Şarkıları” kitabının efsanevi yazarı Comte de Lautreamont’un yani Isidore Ducasses’ın hayatıyla ilgili olarak bilinen çok az ayrıntıdan hatta bilinmezlerden yararlanarak bir yaşam öyküsü çıkarıyor.
Özellikle bilinmezleri önemli sorulara ve tartışmalara malzeme yapıyor. Lautreamont’un yani Isidore Ducasses’ın hayatı konusunda neden bu kadar az şey biliyoruz? Neden takma ad kullandı? Yazar Comte de Lautreamont mu yoksa insan Isidore Ducasses mi gerçek? Neden onun hayatına tanıklık edecek çok az insan bulunabildi, neden o kadar yalnızdı?
“Maldoror’un Şarkıları” kitabındaki o şaşırtıcı, tuhaf imgeler nasıl bir görme ve imgelem gücünün ürünüydü? Ne görüyordu? Jeremy Reed yapıtla yazarı üst üste koyarak bu sorulara yanıt ararken bu ikisini birbirinden ayıran çizgiyi de ortadan kaldırıyor, her birinin ötekine dönüşebilirliliğini gösteriyor. Ben ile başkası, şimdi ile gelecek, ölüm ile hayat…
Artık hiçbir şeyin eski tadı yok. Ne bahar bahar gibi ne yaz yaz gibi… İnsan insana artık iyi gelmiyor, iyileştirmiyor. Yalnızlığımız artıyor… Yanlışımız çoğalıyor.
Bu kış da efkârlıyım.
Bahar mı? Bahar kimin umurunda… Artık “Başka bahara” cümlesini bile çok az kullanır olduk.
Neden mi?
Çünkü artık herkes kışı çıkartmaya bakıyor.