Yazar Murat Şahin ile birlikte Fikir Gazetesi’nin YouTube kanalı Fikir TV’de dört hafta önce bir programa başladık; “Sorsaydın Söylerdim.”
Savaşla, şiddetle, ekonomik krizle, işsizlikle, yoksullukla, türlü kötülükle dolu dünyamızda insana, kendi eliyle ürettiği iyi şeyleri hatırlatan bir program olsun istedik. Bak, sen aslında iyi şeyler de yapıyorsun, ey insan! Kültür, sanat, fikir üretiyorsun, eserlerin aracılığıyla hayatı yeniden doğuruyorsun, ardında yaşamaya değer dünyalar bırakıyorsun. Gel, bunu hatırla, kendini hatırla.
İyi şeylerin daha çok anlatılmaya değer olduğunu, hayata kötülük bombaları atan insanın el birliğiyle iyiliği de üretebileceğini göstermeye çalışan bir program olsun istedik. Çok mu iddialı? Eğer bir iddiası varsa bu, edebiyatın ve diğer sanat dallarının, medyanın, yayıncılığın, ezcümle kültür üretimi süreçlerinin kendisinden geliyor. Programın odaklandığı konular bunlar. Fikrimize sahip çıkan Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Büyükyılmaz’ın, Murat Şahin’in ve benim kişisel iddialarımız değil söz konusu olan; sevgiyle bağlandığımız yazının, sanatın, fikrin, felsefenin iddiası. Fikirlerle yaşıyoruz ne de olsa.
Edebiyattan resme, medyadan fotoğrafa, heykele dek kültür sanat insanlarıyla söyleşileri içeren “Sorsaydın Söylerdim”in ilkini, 24 Kasım Pazar günü yayımladık. İlk konuk, yazar ve heykeltıraş Fergül Yücel’di. Yazar ve öğretmen Hülya Soyşekerci, yazar Handan Gökçek ve yazar Polat Özlüoğlu söyleşileri onu takip etti. Kültürün, sanatın pek çok dalından konuklarımız sırada bekliyor.
“İNSANIN ANAYURDU ÇOCUKLUĞUDUR”
Her pazar saat 12.00’den itibaren yayında olan programda, konuğumuza büyüteç tutuyoruz. Söyleşilerimiz kabaca iki bölümden oluşuyor. Başta, konuğumuza çocukluğunu soruyoruz. Latin Amerikalı yazar Jorge Amado’nun, “İnsanın anayurdu çocukluğudur” önermesinin peşine takılıyoruz. Sanatçıyı önce anayurduna doğru bir yolculuğa çıkarıyoruz. Ortaya koyduğu kültür ürününü yaratana dek hayata nasıl hazırlandı? Nerede, hangi koşullarda büyüdü, yolunu nasıl yürüdü, kavşaklardan nerelere döndü, başka yollara saptı mı, nerelerden beslendi? Varoluşunu neyin üstüne kurdu? Bunları anlamaya çalışıyoruz. Edip Cansever şiirini yazmış:
Gökyüzü gibi bir şey şu çocukluk
Hiçbir yere gitmiyor.
Hep merak edilen o soru işte: Neresinden, nasıl çatladı da içindeki cevheri dışarı sızdırdı? Sonra o rotaları izleyerek bugünlere geliyoruz, objektifi konuklarımızın eserlerine tutuyoruz.
Merakla, tutkuyla, kendimizi karakterlerin yerine koyarak okuduğumuz o romanlar, öyküler nasıl yazıldı?
O romanları, öyküleri incelikle analiz etme, okura görmediklerini gösterme gözlüğü nasıl takıldı?
Sanatçı, önündeki ham malzemede saklı heykeli nasıl gördü, nasıl yonttu?
Fırça darbelerinden nasıl oldu da şaheserler çıktı?
Fotoğrafın kadrajı nasıl oluştu, ne hikâyeler anlattı?
Yayıncılık faaliyeti nasıl başladı; yayıncı, dergisiyle, gazetesiyle nasıl bir anlam dünyası yarattı?
Şair, içindeki büyücüye nasıl şiirler söyletti?
Sorular çok. Söyleşilerimize katılan/katılacak konukların uzmanlık alanları kadar çok.
BİRİMİZİN HİKÂYESİ, HEPİMİZİN HİKÂYESİ
Geçmişte bu tip söyleşilere kitlesel anlamda ulaşabildiğimiz kaynaklar sınırlıydı. Geçmiş de geniş bir zaman, değil mi? Hangi kesitini kast ediyorum? Tabii ki internetin icat edilmediği, medyanın dijitalleşmediği yılları. Fotoğrafın film üzerine yazılıp karta basıldığı, hemen her eve gazetenin girdiği, kâğıdın hor görülmediği, aradığımız insanlara çevirmeli telefonun ahizesinden zar zor ulaşabildiğimiz zamanları. Sanatçıları tek kanallı televizyondan, özel kanallardaki parmakla sayılan kültür sanat programından, dergilerden, gazetelerin arka sayfalarından ya da hafta sonu eklerinden izleyebildiğimiz hatıraları. Ki hafta sonu eklerinin popülerliği de daha şurada, ‘90’larda başladı. Ezcümle eski usul olan her şeyi kast ediyorum. Artık internet çağında her yanımız video, her yanımız edebiyatçı, sanatçı söyleşisiyle dolu, haklısınız. Elbet her söyleşi birbirinden farklı dinamikler üzerine kuruluyor.
“Sorsaydın Söylerdim”, sadece bir tek esere odaklanmıyor. Sadece onu üretenin hayat hikâyesiyle de sınırlı kalmıyor. Bütüne bakıyor. Konuk ettiğimiz sanatçıları, fikir sahiplerini, kültür insanlarını ortaya çıkaran koşullar; konuklarımızın eserlerini üretim süreçleri; eserlerin kendisi; ürünün alıcısıyla buluşması… Hepsi ve fazlası… Program, kültür insanlarının yolculuğunu başından itibaren ele alıp bugüne getirmeye çalışıyor. Ortaya koyduğu bu bütünsel manzaradan da toplumun, söz konusu edilen dönemlerin ve de günümüzün fotoğrafını çekmeye çalışıyor. Tekrar başa dönecek olursak bir çocuktan bir sanatçı nasıl yaratılır, onu görmek istiyor. Çünkü birimizin hikâyesi, hepimizin hikâyesidir ve neden sonuç ilişkisi, hayatın temel dinamiğidir. Program, Murat Şahin’in bulduğu ismiyle müsemma bir soruyla kapanıyor: “Sorsaydınız söylerdim diyeceğiniz ne var?”
“YOLLARIN BAŞLANGICI”
Çocukluğumuza iyi bakalım. İçimizdeki tüm katmanları, bizi insan yapan her yaşımıza şefkat gösterirsek el birliğiyle iyi şeyler üretebildiğimizi hatırlayacağız. Konuşa konuşa anlaşacak, gideni ve gelmekte olanı anlayacağız. Çocuklarımıza iyi bakalım. Ama görmek için bakalım. Gerçekten ne istiyorlar? Neye yetenekleri, ilgileri var? Yollarını daha başından açarsak nereye yürüyebilirler?
Çok sevdiğim yazar Amin Maalouf, aile hikâyesinin peşine düşüp Lübnan’dan Küba’ya uzandığı muazzam otobiyografik romanı “Yolların Başlangıcı”nda şöyle der:
“Ağaçların tersine yollar, rastgele atılmış tohumlarla topraktan fışkırmaz. Bizim gibi onların da bir başlangıcı vardır. Aldatıcı bir başlangıçtır bu çünkü hiçbir zaman bir yolun gerçek bir başlama noktası yoktur; birinci dönemeçten önce, orada, hemen arkasında başka bir dönemeç daha vardır ve ondan önce bir tane daha… Ele avuca sığmaz bir başlangıçtır bu çünkü her kavşakta başka başlangıçlardan gelen, başka yollar katılmıştır. Bütün bu bileşenleri hesaba katmaya kalkarsak yüz kere çevresini döneriz Yeryüzü’nün.”
Biz, kültür insanlarının yollarının başlangıcına gidiyoruz. Peşlerine takılıp başka yollarla, kavşaklarla, dönemeçlerle, önceki yollarla nasıl buluştuklarını, kesiştiklerini görmek istiyoruz. Bugün elimizde tuttuğumuz eserlerin hangi yollardan geçerek geldiğini konuşuyoruz. Sizi de kafileye dâhil ediyoruz. Kim bilir belki yüz kere çevresini döneriz Yeryüzü’nün. Ne de olsa tek bir yaşam, hiçbirimize yetmiyor.