Yeni Yıl Bitti mi?

Eskiden okullar ne güzeldi. Sabahçı öğlenci olarak ikiye ayrılırdık. Biz en çok sabahçı olmayı severdik. Okul buna nasıl karar veriyordu bilmiyorum ama iki sene üst üste sabahçı olduğumuzu hatırlıyorum. Mıstık hiç sabahçı olmayı sevmiyordu. “Sabahın köründe okula mı gidilir?” diye isyan ediyordu. 

Okula gidinceye kadar, “Daha uyanamadım, daha uyanamadım,” diye kafamızı ütülüyordu.  Ne zaman sınıfa girsek kara tahtada mutlaka bir gün önceki öğlencilerin işlediği dersin notlarıyla dolu olurdu. Ogün son ders sınıftan çıkarken öğretmenimiz tebeşirle kara tahtaya “Yeni Yılınız Kutlu Olsun” yazdı. Hem bize hem de öğlencilere mesaj bıraktı. 

Üçlü okuldan çıktık. Sabah ağır adım giden Mıstık koşar adım evin yolunu tuttu. Bizde bir curcuna bir koşuşturma herkes bizim evde, kız kardeşim yanıma geldi. 

“Neler oluyor?” dedi.

“Bugün Yeni yılı kutlayacağız,” dedim.

“Yeni yıl nedir?” dedi.

“Yemek, eğlence, hediye…” derken,

“Yaşasın hediye,” dedi. Yanımdan koşarak curcunanın içine daldı. Beş bilemediniz on saniye sonra annem kolundan tutup yanıma getirdi.   

“Efe kardeşini al doğru sokağa, çok işimiz var ayak altında dolaşmayın,” dedi. 

O kadar net kurdu ki cümleyi az kalsın emredersiniz diyecektim. Sadece tamam anlamında kafamı salladım. Tüm çocuklar sokaktaydı. Anlaşılan kovulan sadece biz değilmişiz. Tahsin abi elinde bir kitap, kapının önünde oturuyordu. Yanına gittim. “

“Tahsin Abi merhaba, ne okuyorsun?” dedim. Güldü, sonra elindeki kitabı bize okumaya başladı.

“En iyi zamanlardı; en kötü zamanlardı. Bilgelik çağıydı; ahmaklık çağıydı. İnanç dönemiydi; şüphecilik dönemiydi. Aydınlığın mevsimiydi; karanlığın mevsimiydi. Umut baharıydı; umutsuzluk kışıydı. Öncesinde her şeyimiz vardı; öncesinde hiçbir şeyimiz yoktu. Hepimiz doğrudan cennete gidiyorduk; hepimiz doğrudan cehenneme gidiyorduk. Kısacası o dönem de bugünkü gibiydi; öyle ki, dönemin en gürültücü yetkililerinden kimileri hem iyisi hem de kötüsü…”

“Charles Dickens ne güzel yazmış, ‘İki Şehrin Hikayesi’ kitabında, tam da o günleri yaşıyoruz,” dedi. Kız kardeşim lafa girdi.

“Tahsin abi bugün yeni yıl,” dedi. Tahsin abiyle gülmeye başladık.

“Evet bugün yeni yıl sana kitap vereyim mi?” dedi.

“Ben okuma bilmiyorum ki,” dedi.

“Olsun ben sana boyama kitabı veririm,” dedi. Bir koşu eve gidip elinde iki kitapla çıktı. 

“Bak Efe bu kitap da Charles Dickens’ın ismi ‘Yeni Yıl Şarkısı’ mutlaka oku,” dedi. 

Akşam ev çok kalabalık oldu. Kim kime dum duma komşular, akrabalar, yaşlılar, gençler, çocuklar… Kardeşim arada bir yanıma geliyor. 

“Efe hediyeler ne zaman verilecek?” diye soruyor. 

“Yeni yılın sonunda,” dedim.

“Tamam,” dedi. Gitti…

Tahsin abinin bana hediye ettiği kitabı ne yazık ki yıllar sonra “Bir Noel Şarkısı” ismiyle okudum.   O yaşta okusaydım herhalde çok fazla anlayamazdım. Kitap ruhun kurtuluşunun şaşırtıcı öyküsünü anlatıyor. Scrooge, Noel arifesinde rüyasında üç ruh görür, bunlar geçmiş, şimdi ve geleceğin hayaletleridir. 

Onlarla teker teker bir yolculuğa çıkar ve geçmişini, bugününü ve geleceğini tekrar gözden geçirme ve ruhunu özgürleştirme fırsatı yakalar.

2025 ile yepyeni bir yolculuğa çıkıyoruz. Olaylara, dünyaya ve kendimize olan bakış açımızı yeniden gözden geçireceğimiz bir yıl olmasını diliyorum…

Gece kaçta yattık hatırlamıyorum. Kız kardeşim erken uyumuştu. Sabahın köründe başımda dikildi.

“Efe uyan uyan!”

“Ne oldu?” dedim.

“Yeni yıl bitti mi?” dedi.

“Hayır, yeni başlıyor,” dedim.