Latin Amerika’da Sol Belediyecilik VII: Pembe Dalga ve Sol Belediyecilik

Latin Amerika’da “Pembe Dalga”, 1980’lerin sonunda başlayan ve yerel düzeyde sol belediyecilik politikalarıyla şekillenen kamucu uygulamaların ulusal düzeyde hayata geçirilmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Bu uygulamaların etkisi, 2001 yılında Arjantin’de yaşanan ekonomik kriz gibi olayların tetiklediği geniş çaplı toplumsal tepkilerle daha da pekişmiştir. 2001 krizi sırasında işçilerin fabrikaları işgal etmesi, doğrudan demokrasiye dayalı yönetim meclislerinin ortaya çıkması ve dayanışma ekonomilerinin geliştirilmesi, neoliberalizme duyulan tepkinin somut ifadeleri olmuştur. Bu süreç, kamucu politikaların merkezi ölçekte uygulanmasına yönelik zemin hazırlamış ve geniş halk kitlelerinin desteğiyle ulusal düzeyde sol iktidarların yükselişine olanak tanımıştır.

Pembe Dalga’nın Latin Amerika genelinde yayılması, 1998 yılında Venezuela’da Hugo Chávez’in başkan seçilmesiyle başlamıştır. Chávez liderliğinde, “21. Yüzyıl Sosyalizmi” adı verilen sistem kapsamında doğal kaynaklar kamulaştırılmış, toprak reformları gerçekleştirilmiş, sağlık, eğitim ve konut gibi temel kentsel hizmetlerde kapsamlı politikalar hayata geçirilmiştir. 

Brezilya’da Lula da Silva, 2002 yılında başkan seçilmiş ve Bolsa Família gibi programlarla milyonlarca insanın yaşan standardını yükseltmiş, eşitsizlikle mücadelede önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Aynı dönemde, Arjantin’de Néstor ve Cristina Kirchner, IMF’ye borç ödemeyi reddederek ekonomik bağımsızlığı destekleyen politikalar benimsemiş, Bolivya’da Evo Morales, yerli halkların haklarını anayasal güvence altına almış ve ülkeyi çok uluslu bir devlet olarak ilan etmiştir. Şili’de Michelle Bachelet, toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleyen politikalar uygulamış, Uruguay’da Pepe Mujica, sade yaşam tarzıyla dayanışma ekonomisini teşvik etmiştir.

Ayrıca UNASUR ve ALBA gibi bölgesel dayanışma örgütleri, ABD’nin ekonomik ve politik hegemonyasına karşı kolektif bir direnç geliştirmiştir. Küba’dan gönderilen doktorlar kıta genelinde ücretsiz sağlık hizmetleri sunarak dayanışma ruhunun simgesi haline gelmiştir. 

Yukarıda belirtilen tüm bu politikalar, yoksulluk oranlarının azalmasına, okuryazarlık oranlarının yükselmesine ve sosyal adaletin genişlemesine kayda değer katkılar sağlamıştır. 1990’larda sol politikaların bir deney alanı olarak öne çıkan yerel yönetimler, bu dönemde refah devleti modeline benzer şekilde, merkezi kamucu politikaların tamamlayıcısı ve destekleyicisi bir rol üstlenmiş, ulusal ölçekte uygulanan politikalarla entegre bir yapıya dönüşmüştür. Bu bağlamda, Bolivya’daki El Alto deneyimi ile Venezuela’daki komünler sistemi, bu dönemin dikkat çeken örnekleri arasında yer almıştır.