₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Afet kentinin anatomisi – Bölüm 2 | Kuruyan barajlar, tükenen akiferler: Su krizi kapıda

İzmir’de su krizini konuşmak için artık geleceği beklemeye gerek yok. Kriz çoktan başladı. Barajlar boş, kuyular tükeniyor, kıyılar tuzlanıyor, dağ köylerinde sondajla elde edilen su kaynakları doğal yaşamı yok ediyor. Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Koray Önalan’a göre bu tablo, yalnızca iklimsel değil, aynı zamanda yönetsel, planlamasal ve siyasal bir krizin sonucudur.

Rezerv değil zaman kaldı

“Artık elimizde rezerv değil, yalnızca zaman var,” diyor Önalan.

Kentte içme ve kullanma suyunun iki temel kaynağı var: Barajlar ve yer altı su kuyuları. Önalan’a göre bu iki kaynak, birbirini tamamlayıcı değil, birbirini tüketici biçimde kullanılıyor. Oysa normalde barajlar ana kaynak, kuyular ise stratejik yedek su olarak düşünülmeliydi. Bugünse ikisi birden ve sınırsızca kullanılıyor. Bu da su döngüsünün çökmesine yol açıyor.

“Tahtalı Barajı, İzmir’e su sağlayan en büyük baraj, yüzde 9 seviyelerine kadar gerilemiş durumda. Neredeyse kurudu. Çeşme’ye su veren Kutlu Aktaş Barajı da aynı durumda.”

Yer altı suyunun zamanla gelen hikâyesi

Yer altı suları konusundaki en kritik mesele, zaman farkı. Bugün bir kuyu 120 metreden su veriyorsa, bu su bugünün yağmuru değildir. 10–15 yıl önce yağan yağmurun yer altı katmanlarından süzülerek bugün ulaştığı noktadır. Önalan, bu yavaş döngüyü basit ama çarpıcı bir metaforla anlatıyor:

“Damlalık bir sistemle dolan bir bidonun altındaki musluk sonuna kadar açıksa, o bidon hiçbir zaman dolmaz. Bizim yaptığımız tam olarak bu.”

Tuzlanma ve kıyılardaki sessiz istila

Özellikle kıyı kesimlerinde açılan yüzlerce kuyu, akiferleri hızla tüketiyor. Tatlı-tuzlu su dengesi bozulmuş durumda. Deniz suyu karaya yürümüş. Çeşme ve Kuşadası gibi alanlarda deniz suyunun kilometrelerce içeri sızdığını vurgulayan Önalan, bu durumu sadece bir su kalitesi meselesi olarak değil, yapısal bir felaket olarak tanımlıyor:

“Artık o kuyulardan içilebilir su çıkmıyor. Çünkü deniz, yer altına yürümüş durumda.”

Bu yalnızca içme suyunun geleceğiyle ilgili değil. Tuzlanma, tarım alanlarının verimini bitiriyor, altyapıyı çürütüyor, yeşil alanları yok ediyor. Su krizinin etkisi, sadece musluktan akan suyla sınırlı değil; toprak, hava ve ekosistem dengesini de içten içe kemiriyor.

İmar izinleri ve su sorumluluğu

İmar baskısı altında gelişen kıyı yapılaşması da sorunun çarpan etkisini büyütüyor. Önalan, bu alanlara imar izni verilirken belediyelerin en temel soruyu sormadığını belirtiyor:

“Suyunu nereden karşılayacaksın? Bu soruyu kimse sormadı. Ne belediye, ne çevre idaresi, ne planlamacı. Ama bugün, insanlar suyu olmadığı için belediyelere yükleniyor.”

Habitatın çöküşü: Dağdan kente inen susuzluk

Kimi zaman muhtarların talebiyle dağ köylerinde açılan sondaj kuyuları, çevredeki doğal kaynakları kurutuyor. Bu da ekosistem bütünü için geri dönülmez kayıplar anlamına geliyor.

“O kaynaklardan domuz su içiyor, arı içiyor, kuş içiyor. Suyu aldığınızda yalnızca insan değil, bütün habitat zarar görüyor. Bugün domuzlar kente iniyorsa bunun nedeni nüfus artışı değil, dağda yaşayamamalarıdır.”

Uyarılar vardı, dinleyen olmadı

Bütün bu tabloyu çevreleyen bir başka kritik mesele ise 2019 yılında Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan rapor. Küçük Menderes ve Büyük Menderes Havzaları için yapılan çalışma, 2020–2025 arası için net uyarılar içeriyordu:

“Mevcut su kaynaklarınız yetersiz. Havza dışından su getirmeden bu krizi çözemezsiniz.”

Ancak bu uyarılar dikkate alınmadı. Ne içme suyu için ne de tarımsal sulama için çözüm odaklı projeler hayata geçirildi. Önalan’a göre bilgi var, rapor var, ama bu bilgi siyaset tarafından işlenmemiş durumda.

Yer altı barajı ve yağmur suyu hasadı: Geç kalınmış çözümler

Peki, çözüm ne olabilir? Önalan, sürekli buharlaşan yüzey barajları yerine yer altı barajlarını öneriyor. Bunlar, buharlaşmanın yok denecek kadar az olduğu, suyun yer altında biriktiği ve daha az alan kaplayan yapılar. Aynı zamanda yağmur suyu hasadı, tarımda damlama sulamaya geçiş ve mevcut peyzaj sulamasının yeniden düzenlenmesi gibi adımlar da öncelikli hale getirilmeli.

“Yağmur suyu hasadı projesi Başkanlık tarafından başlatıldı ama durdu. Plansız olduğu için yürümedi. Halbuki bunlar tek tek başlanmalı, denenmeli ve yaygınlaştırılmalıydı.”

Su yalnızca altyapı değil, varlık meselesi

Su artık yalnızca bir altyapı konusu değil. İklim değişikliği, kırsal boşalma, kent çeperinde kontrolsüz yayılma ve siyasal önceliklerin ekosistemle kurduğu çatışmanın tam ortasında duruyor.

“Bugün suyu konuşmazsak, yarın ormanı da konuşamayacağız,” diyor Önalan. “Çünkü su, artık yalnızca içme değil, var olma meselesi.”

Afet kentinin anatomisi: İzmir üzerine bir röportaj serisi

Afet kentinin anatomisi – Bölüm 1: Orman yangınları neden afete dönüşüyor?