₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Süveyda’da çatışmanın ötesi: İsrail, İran, Türkiye ve bölgesel hesaplaşmalar

Fikir Gazetesi, bölgesel gelişmelerin öne çıktığı kritik bir dönemde, Suriye ve Orta Doğu’daki son gelişmeleri gazeteci Çağlar Tekin ile konuştu. Tekin, yalnızca Süveyda çatışmalarının değil, bölgeyi saran kaotik ortamın arka planında da ABD, İsrail, Rusya ve Türkiye’nin yeniden şekillenen politikalarının bulunduğuna dikkat çekti. Bu söyleşi, Fikir Gazetesi’nin okurlarına, sahadaki gelişmeleri tarihsel bağlamı ve bölgesel denklem içinde kavramak için kapsamlı bir pencere açıyor.

Gazeteci ve Yeryüzü TV YouTube programının yapımcısı Çağlar Tekin, FİKİR Genel Yayın Yönetmeni Murat Büyükyılmaz’a konuştu: 

“Süveyda çatışması sadece bir yerel kriz değil. Bölgeyi İsrail’e mahkûm eden büyük jeopolitik planın parçası. Bölgenin İsrail’e mahkûm edildiği yeni bir dönemin habercisi.” 

Çağlar Tekin, ABD-İsrail planlarını, Suriye’nin bölünmesini ve Türkiye’nin bu denklemdeki rolünü Fikir’e anlattı. Bölgeye kalıcılaştırılan kaosun anatomisi bu söyleşide.

“ABD, İsrail, Rusya, Türkiye ve Kürtler denkleminde Suriye’nin geleceği üzerine kapsamlı bir çözümleme.”

Süveyda: Bir çatışmadan fazlası

Suriye’nin güneyinde, Dürziler ile Bedevi Arap aşiret güçleri arasında yaşanan ve yüzlerce can kaybına yol açan Süveyda çatışmaları, yüzeyde göründüğü gibi yalnızca bir yerel gerilim mi? Yoksa çok daha derin bir jeopolitik oyunun parçası mı? Bu soruların peşine düşen FİKİR, gazeteci ve Yeryüzü TV programcısı Çağlar Tekin ile kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdi.

Tekin, Süveyda’daki çatışmaların aslında bölgedeki büyük hesaplaşmanın son halkalarından biri olduğunu belirtiyor. Ona göre, “Ortadoğu’da İsrail’in güvenliği için düşmansız bir coğrafya yaratılmak isteniyor. Bu denklemde Suriye’nin kırılması ve bölünmesi temel hedefti. Süveyda çatışmaları da, bu hedefe hizmet eden bir süreç olarak ortaya çıktı.”

ABD’nin İsrail güvenliği planı ve Suriye savaşının jeopolitiği

7 Ekim sonrası dönemde ABD’nin İsrail merkezli bölge politikaları hız kazandı. Ancak Tekin’e göre, bu planın kökeni çok daha eskiye, 2015 yılına dayanıyor. O yıl ABD, küresel güvenlik stratejisini revize ederek önceliğini Çin’e kaydırdı. Bu stratejik değişiklik, Ortadoğu’da sorunların hızla çözülmesini ve İsrail’in güvenliğinin sağlanmasını gerektiriyordu.

“ABD’nin ve İsrail’in istihbarat belgelerinde açıkça görüldüğü gibi, Suriye’deki cihatçı yapılar uzun süre doğrudan desteklendi. Bu destek, sadece Washington’dan değil, İngiltere, Türkiye ve Ürdün gibi bölgesel aktörler üzerinden de yürütüldü.” diyen Tekin, bu müdahalelerin, Suriye’deki savaşı tetikleyen unsurlar arasında olduğunu vurguladı.

Rusya’nın çekilişi, yeni yönetim ve İsrail’in oyun planı

ABD-İsrail ittifakının ötesinde, Suriye’de dengeleri değiştiren bir diğer önemli faktör Rusya’nın pozisyonu oldu. Moskova’nın Şam ile ilişkilerinde yaşanan kırılmalar, süreci hızlandırdı. “Putin, Esad yönetimiyle olan mesafesini hiç saklamadı. Bu süreçte Mossad ve CIA’nin desteğiyle, Suriye’de bazı askeri komutanlar satın alındı. Sonunda HTŞ, sahada hiçbir ciddi direnişle karşılaşmadan Halep’ten Şam’a kadar ilerledi.”

Ancak Tekin, bu askeri ilerleyişin yalnızca taktiksel değil, stratejik bir hamle olduğuna dikkat çekiyor: “İsrail’in hedefi sadece sahayı temizlemek değil, bölgedeki bağımlılık ilişkilerini derinleştirmekti. Ahmed el-Şara liderliğindeki geçici yönetimin ortaya çıkışı da bu dizaynın bir sonucu oldu.”

İsrail ve ABD’nin ortak hedefi: Düşmansız bir Orta Doğu

ABD ve İsrail’in temel amacı, İsrail’in çevresinde direniş gösterebilecek herhangi bir aktörün kalmamasıydı. Tekin’e göre, “Ortadoğu’da İsrail’in güvenliği için düşmansız bir coğrafya yaratılmak isteniyor. Bu denklemde Suriye, direnişin kalelerinden biri olarak görülüyordu. Bu yüzden Suriye’nin çökertilmesi, İsrail’in bölgedeki hakimiyeti açısından kritik bir adım olarak planlandı.”

Süveyda’da patlak veren çatışmalar da, bu bölgesel oyunun sahadaki yansımalarından biri olarak öne çıktı. Tekin, bu çatışmaların sadece Dürzileri değil, bölgedeki tüm toplulukları hedef alan bir mesaj taşıdığına inanıyor.

Kürtlere verilen mesaj ve Türkiye’nin pozisyonu

Süveyda üzerinden verilen mesajlardan biri de Kürtlere yönelikti. Teşrin Sarayı’ndaki toplantıda, ABD temsilcisi Thomas Barak’ın “Federasyon yok, Şam’a bağlanacaksınız” çıkışı, Ankara’nın talepleriyle örtüşüyordu. Tekin, bu gelişmeyi şöyle yorumluyor:

“Ankara, Kürtlerin bölgedeki etkisinin kırılmasını istiyordu. Ancak bu süreçte Ankara’nın ikircikli bir politika izlediğini de unutmamak gerek. Bir yandan Kürtlerin gücünün sınırlandırılmasını isteyen Ankara, diğer yandan olası bir İran müdahalesinde Kürt kartını kullanmak için de pozisyonunu açık bırakıyor.”

İsrail’in güvenliği için yaratılan kaos ve Suriye’nin çöken askeri kapasitesi

İsrail, Süveyda’daki gelişmeleri yalnızca siyasi değil, askeri bakımdan da kontrol altında tuttu. Tekin, “8 Aralık’tan sonra İsrail yüzlerce hava saldırısıyla Suriye’nin tüm hava savunma sistemini yok etti. Bu müdahaleyle Suriye, askeri anlamda tamamen diz çöktürüldü” diyor.

Bu durum İsrail’in bölgede mutlak hakimiyet kurmasını sağladı. Türkiye ise giderek etkisizleşen bir aktöre dönüştü. Körfez ülkeleri ve İsrail’in belirlediği yeni güç dengeleri içinde Türkiye’nin yeri oldukça sınırlı kaldı.

Arap aşiretleri, HTŞ ve ‘sonsuz kaos’ stratejisi

Süveyda’da çatışmaların tırmanmasında Arap aşiretlerinin rolü de dikkat çekici. Ancak Tekin’e göre bu aşiretler, sıradan yerel unsurlar değil. “Geçmişte IŞİD ve Nusra ile iş birliği yapmış bu aşiretlerin HTŞ’ye destek vererek Süveyda’ya yönelmesi, bölgede toplumsal barışı imkânsızlaştırmayı hedefleyen bir kaos stratejisinin parçasıydı.”

Bu kaos, Suriye’de herkesin HTŞ’ye boyun eğdiği, sürekli çatışmalarla zayıflatılmış bir düzeni tesis etme çabasının açık göstergesi.

Bölgesel denklemde Türkiye’nin sınırlı rolü ve Körfez ülkeleri

Tekin, Türkiye’nin Suriye denklemindeki yerinin zayıfladığını vurguluyor. “Bugün Suriye’de güvenliği sağlayan, ekonomik olarak destekleyen güç Körfez ülkeleri. Katar, Suriye’nin maaşlarını ödüyor. Türkiye ise sınırlı askeri danışmanlık dışında etkili değil. Üstelik İsrail, Türkiye’nin bölgedeki etkisinin artmasına da müsaade etmiyor.”

Türkiye, başlangıçta bölgedeki büyük güçlerden biri olmayı hedeflerken, şimdi giderek marjinalleşmiş bir aktör konumunda.

Lübnan, İran ve geleceğe dönük senaryolar — Bölünmüş Ortadoğu’nun yeni safhaları

HTŞ’nin sadece Suriye’de değil, Lübnan’da da alan açma arayışında olduğunu belirten Tekin, bu sürecin İsrail’in bölgeyi dizayn etme planının bir parçası olduğunu söylüyor:

“İsrail, Lübnan’da da Hizbullah’ı dengelemek ve aynı kaotik düzeni oluşturmak istiyor. İran’a yönelik planlar ise sadece ertelendi. Bu çatışma daha bitmedi, yalnızca yeni safhalara hazırlanıyor.”

Barış süreci, Türkiye ve kimlik siyaseti üzerine uyarılar

Türkiye’de son dönemde sıkça dile getirilen “Kürt Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Alevi Bakan” gibi söylemlere de değinen Tekin, bu yaklaşımın sakıncalarına dikkat çekiyor:

“Bu tür söylemler, halkların haklarını savunmaktan çok, Lübnan’daki tayif düzenine benzer bir kimlik kotasının kurulmasına hizmet ediyor. Bu da toplumsal bütünleşmenin önüne geçerek, halkları birbirine düşmanlaştıran bir yapının kapısını aralıyor.”

İsrail için sonsuz kaos, bölge için bölünmüşlük siyaseti

Süveyda’da yaşanan çatışmalar, basit bir yerel gerilim değil. Çağlar Tekin’in deyimiyle, “Süveyda’da yaşananlar, Suriye’yi İsrail’e mahkûm eden bölünme sürecinin sahadaki yansımalarıdır.”

Bölgedeki tüm gelişmeler, İsrail’in güvenliği için kalıcılaştırılan bir kaos düzenine işaret ederken, Türkiye dahil tüm bölge ülkeleri bu oyunun pasif unsurlarına dönüşüyor.