Sarsıntılar Türkiye’nin dört bir yanında devam ediyor.
Toplumsal hafızanın karanlık kuyularından gelen sesler hepimize huzursuzluk verse de, korkutan uzman görüşlerinden yerel yönetimlerin çabalarına, merkezi iktidarın ihmallerinden hırslı ev sahipleriyle hırsız müteahhitlerin ölüm dansına kadar herkesi ve her şeyi konuşuyor, dinliyoruz. Hep birlikte sadece konuşuyor, sadece dinliyoruz.
Gerçekleşmesi beklenen pek çok afet gibi, depremlere de hazırlanmak yerine başkaları tarafından hazırlanılmayı bekliyoruz. O korkulan gün geldiğinde yıkıntıların altında bekleyeceğimiz o soruyu bekler gibi bekliyoruz; Sesimi duyan var mı?
Henüz beklediğimiz afetler gerçekleşmemişken hazırlanmanın yollarını konuşmalıyız halbuki. Merkezi ve yerel yönetimlerin sorumluluklarını hatırlatmanın ve yerine getirmelerini sağlamanın da en etkili yolu, toplumun afet risklerini ciddiye aldığını göstermesi ve hazırlık için faaliyete geçmesi.
Faaliyete geçmemiz gerekiyor; artık bu coğrafyada hayatta kalabilmek ve yaşayabilmek için faal olmamız, kendi hayatlarımızın mağduru değil faili olmamız gerekiyor.
Biz de Fikir Gazetesi’nde her bir yurttaşımızın ve hep birlikte tüm toplumun depremlere nasıl hazırlanması gerektiğini tartışmaya açtık, İNAT (İnsani Yardım Arama-Kurtarma ve Toplumsal Dayanışma Derneği) ile “Afetlere karşı ne yapmalıyız?” sorusunun yanıtını aradık.
Biz sorduk, İNAT’tan Birol Kocagöz ve Seda Bedestenci Yegane yanıtladı.
İlk 72 Saat: Hayatta kalmanın altın kuralı
Afet anlarında en kritik zaman dilimi ilk 72 saattir. Çünkü bu süre, dışarıdan yardımın ulaşmasının en uzun sürebileceği, tamamen kendi imkânlarımızla hayatta kalmamız gereken dönemdir. Bu nedenle, her birimizin “72 saatlik yaşam planı” olması şart.
İnat Derneği’nden Birol Kocagöz; bu plana dair atacağımız ilk adımın bireysel olarak bir afet çantasına sahip olmak olduğunu belirtiyor. Afet çantasını, bahsettiğimiz “72 saatlik” sürede bizi hayatta tutmaya yarayacak malzemelerin olduğu, bir hayatta kalma kutusu olarak nitelendirebiliriz.
Afet çantamızda neler olmalı?
Çantayı hazırlamaya öncelikli olarak suyla başlamamız gerektiğinin altını çizen Birol Kocagöz, günlük su ihtiyacımızı hesaplamamız gerektiğini ve depomuzda bu miktarı sağlayacak şekilde su bulundurmak durumunda olduğumuzu özellikle belirtiyor.
Yiyeceklerde ise hafif, uzun ömürlü ve besleyici seçenekler hayat kurtarıyor: her öğün için bir avuç dolusu kuru üzüm, ceviz, fındık ya da küçük konserveler yeterli oluyor.
Afet sonrası kaçınılmaz kaos, gündelik malzemelere ulaşımın inanılmaz zorlaşması gibi sorunlar yaşadığımızdan kişisel hijyenimizi minimum imkanlarla sağlamaya çalışıyoruz.
Ayrıca hijyen, afet sonrası hastalıkların önlenmesinde önemli bir rol oynuyor. Bu nedenle çantamızda mutlaka dezenfektan, ıslak mendil, peçete gibi küçük ama kurtarıcı malzemeler olmalı. 6 Şubatta deneyimlediğimiz üzere; yalınayak ve incecik kıyafetlerle, 1 metre karla kaplı sokaklarda günlerimizi geçirmek zorunda bırakıldığımız durumlarda ısınma için çakmak veya kibrit bulundurmalı, ateşi güvenli bir şekilde yakmalı ve korumalıyız.
Elektrik kesintilerinde aydınlatma için fener, haberleşme için radyo olmazsa olmazdır. Pilleri ise ayrı muhafaza etmek ve düzenli olarak bu malzemelerin çalışır olma durumunu kontrol etmek gerekir.
Afet anları için çoğunlukla teorik bilgiye sahip olsak da, o an verdiğimiz hayatta kalma mücadelesi her şeyi unutmamıza neden olabiliyor. O nedenle çantamızı eksiksiz hazırlamamız ve afet anında çantamıza ulaşmayı refleks haline getirmemiz gerekiyor.
Evlerimize giremediğimiz durumlarda giyinmek için; kış aylarında termal içlik, yaz aylarında ise hava koşullarına uygun kıyafetler tercih etmemiz gerekmekiyor.. Battaniye akla gelen bir seçenek olsa da hareketi kısıtladığından termal içlik daha pratik olacaktır.
Ayrıca düzenli kullandığımız ilaçlar, evcil hayvanlarımızın ihtiyaçları, engelli veya bakıma muhtaç bireyler için ihtiyaç duyabileceğimiz malzemeler kesinlikle unutulmamalı.
Önemli evraklarımızın (kimlik, pasaport, araç ruhsatı vb.) fotokopileri hazır bulundurulmalı, kritik telefon numaraları ulaşılabilir ve hazır olmalı. “Telefonumda var zaten” düşüncesine kapılabilirsiniz ancak ben 6 Şubat depremini yaşayan bir depremzede olarak, afet anında telefonunuzu unutma ihtimalinizin çok yüksek olduğunu belirtmek isterim. Ve tabii ki olası sağlık problemlerine ve yaralanmalara karşı, her evde donanımlı bir ilk yardım çantası bulunmalı.
Evim güvenli mi?
Peki, depremlere karşı oturduğumuz evin güvenli olup olmadığını nasıl anlayacağız?
Bireysel olarak, çatlakları gözlemlemek sizi fikir sahibi yapabilir. Duvarlarda, kolon-kiriş birleşimlerinde özellikle çapraz ve derin çatlaklar ciddi uyarı niteliğindedir. Profesyonel bir değerlendirme için de öncelikle yaşadığımız bölgenin risklerini İl Risk Azaltma Planı (İRAP) gibi yerel yönetim raporlarından öğrenmeliyiz. Ardından, binamızın durumunu bakanlığa akredite veya onaylı kurumlar aracılığıyla tespit ettirmeliyiz.
Bizim felaketimiz bizim dayanışmamız
Afetlere karşı bireysel hazırlık kadar toplumsal dayanışma da hayati önem taşır. Yolların çöktüğü, trafiğin tıkandığı, gül bahçelerine bakan pencerelere sahip olduğumuz evlerimizin yıkıldığı durumda, tamamen yalnız olduğumuzu hissettiğimizde; afet bölgesinde büyük bir dayanışma ağı oluşuyor.
Üstün hassasiyet gereken durumlar sıklıkla yaşandığından, bilinçsizce yapılan her hamle yardım bekleyen canlılar için büyük risk barındırıyor. Bu nedenle bilinçlenmek ve çevremizi de bilinçlendirmek çok önemli. Bireysel olarak ilk yardım eğitimi almak, AFAD veya sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olmak, mahalle dayanışma ağlarına katılmak; hem kendi hayatımız hem de başkalarının hayatı için kritik adımlardır.
Birincil hedefimiz: Bilinçlenmek
Bu noktada, beni de bilgi sahibi yapan İNAT Derneği’ne kulak vermek istiyorum.
Dernek faaliyetlerine dair bilgilendirmelerde bulunan Seda Bedestenci Yegane; derneğin, toplumu afet alanında bilinçlendirmek için eğitimler ve seminerler düzenlediğini ve temel afet bilgilerini görselleştirerek yurttaşların kolayca uygulayabilmesini hedeflediği hatırlatıyor.
Toplumsal dayanışmanın önemini vurgulayan Yegane, şöyle devam ediyor:
“Birincil faaliyet alanımız toplumumuzu bilinçlendirmek. Bunun için de eğitimler ve seminerler veriyoruz. Yurttaşların temel olarak neler yapabileceğini gösterebilmek için, temel afet bilgilerini görselleştirmeye çalışıp hayata geçirmelerini hedefliyoruz.
Ayrıca 6 Şubat depremlerinin yıldönümünde 6 Şubat’ın Ardından: Yüzleşme, Hazırlık, Dayanışma Etkinliği düzenledik. İNAT Derneğimizin YouTube sayfasından da bu etkinliği seyredebilirsiniz.
Bunun yanında Çocuklar İçin Afetlere Hazırlık Eğitimleri düzenledik ve düzenlemeye devam edeceğiz.
Ve “Mahallede İnat” takımları afet anında önce kendilerinin, sevdiklerinin ve çevrelerinin iyiliği ve güvenliği için ekip olarak hareket edebilen, kriz anında inisiyatif alarak dışarıdan yardım gelene kadar mahalledeki imkanlarla insanları yönlendirebilecek bilgi, deneyim ve özgüvene sahip olacak. “Mahallede İnat” takımları sadece afet anında çalışmayacak aynı zamanda kendi içinde ve bölgesinde dayanışmayı da örgütleyecek.”
Afetler, bize yalnızca doğanın değil ihmallerin de ne kadar yıkıcı olabileceğini tekrar tekrar hatırlatıyor. Hem bireysel hem toplumsal hazırlık, yalnızca hayatta kalmak için değil; yarınlarımızı korumak için de şart. Kendi ağımızda bilgiyi, bilinci ve umudu yayarsak; sıcacık evlerimizden güzel bahçelerimizi izlemeye her daim devam edebiliriz. Unutmayalım, afetler kaçınılmaz olabilir ama çaresizlik asla kaderimiz olmak zorunda değil.