Engelli alanında mücadele verip, “Ben engelliler için çok şey yapacağım” diyerek meclis yoluna çıkanları hatırlıyor musunuz? Ya da belediye meclis üyesi, danışman veya sivil toplumda görünürlük peşinde koşanları? O kürsülerde, o basın açıklamalarında, o kongre salonlarında göğsünü yumruklaya yumruklaya “Söz veriyorum” diyenleri? İşte onlar, koltuğa oturur oturmaz hafıza kaybı yaşayan birer siyasi mucizeye dönüştüler.
Atılan mesajlara geri dönmeyen, kendi verdikleri sözü bile inkâr eden bu koca yürekli (!) insanlar… Mecliste ne engelli haklarıyla ilgili yasa tasarısı, ne belediye meclisinde önerge, ne danışmanlık koltuğunda öneri, ne bir ses, ne bir nefes. Sessizlik çığlığı kadar derin bir suskunluk!
Ama işin ironik tarafı şu: Seçim bitti mi, koltuk kayboldu mu, bir bakıyorsunuz yeniden derneklerin, platformların, komisyonların içinde “aslan kesilmişler.” Mikrofonu kaptıkları gibi, “Engellilerin yanındayız!” nidaları yükseliyor. Peki soruyoruz: Meclisteyken, belediye başkanının danışmanıyken, belediye meclis üyesiyken engellilerin yanında değildiniz de, şimdi mi hatırladınız? O zaman yapmadığınızı şimdi hangi güçle yapacaksınız?
Bir de şu var: Belediye başkanı olmadan önce, “Ben seçilirsem tüm erişim sorunlarını çözeceğim” diye söz verenler… Seçildikten sonra, “Lütfen yasaya uyun, kentin erişim sorunlarını çözün” dediğimizde ise “Hele bir hükümet olalım” diyorlar. Oysa unuttukları bir şey var: Yerel seçimleri kazandıysan, zaten o kentin hükümetisin. Kaçacak başka bir bahane yok!
İsim vermeye gerek yok, hafızası olan herkes hatırlıyor:
Serkan Bayram, meclise girdiğinde “sessiz devrim yaptık” diyerek engelli bakanlığı, vali, büyükelçi vaat etti. Peki ne oldu? Bakanlık hâlâ yok, engelli temsili üst kademede hâlâ yok.
Özgür Özel, İzmir’de “İktidara gelirsek Engelliler Bakanlığı kuracağız, listelerin birinci sırasına engelli aday koyacağız” dedi. Peki, uygulamada listelerde kaç engelli aday gördük? Söylem çok, icraat yok.
Daha nice milletvekili, belediye başkanı, danışman ve komisyon üyesi, engellileri basamak yapıp koltuk yolunu kısaltırken, söz verdiklerini unuttu. Kimi, koltuktan düştükten sonra tekrar “platform kahramanı” kesildi, kimi ise “komisyonlarda” boy gösterip fotoğraf çektirmekle yetindi.
Kentlerde kaldırımlar hâlâ tekerlekli sandalye için tuzak, asansörler hâlâ çalışmıyor, rampalar hâlâ göstermelik. Engelli dernekleri ve platformlar, bazen görünürlük alanı, bazen siyasi pazarlık aracı olarak kullanıldı.
Ve burada asıl acı tabloyu görmek gerekiyor: Gündüz bakım evleri yok, mola evleri yok. Engelli çocuğunu güvenle bırakacak kurumlar hâlâ eksik. Ailesi işlerini halletmek, sağlık ocağına gitmek istese, çocuğunu bırakacak güvenli bir yer bulamıyor. Anneler, babalar, bazen çaresizce çocuğunu evde bırakmak zorunda kalıyor. Düşünün: Engellilik sadece birey için değil, aile için de hayatın her alanında bir engel haline geliyor. Siyaset koltuklarında oturanların göremediği ya da görmek istemediği tablo tam olarak bu.
Aslında işin özü basit: Mevki ve makamdayken yapmadığını, o makamdan düşünce yapabileceğine kim inanır? “Yapacağım” diyerek susmak, “sözüm söz” diyerek unutmak, işte siyasetin en ironik tiyatrosu burada oynanıyor.
O yüzden sesleniyoruz: Mecliste, belediyede, danışmanlıkta veya komisyonlarda oturduysanız, engellileri basamak olarak kullanıp yapmadığınızı bir daha vaat etmeyin. Çünkü siz unutsanız da, engelliler unutmaz.
Ve unutmayalım: Bu mesele, sadece bugünün engellileriyle ilgili değil. Yarın sizin torununuz, çocuğunuz, komşunuzun evladı da aynı kaderi paylaşabilir. Muhalefetiyle, iktidarıyla, sivil toplumuyla el ele vermekten başka çare yok. Var mısınız sözlerinizi tutmaya, engelleri birlikte aşmaya?
#EngelliHakları #Siyaset #YerelYönetim #Engelliler