₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Erişilebilirlik raporları değil, özgürlük istiyoruz!

Yıllardır aynı senaryo oynanıyor: Komisyonlar kuruluyor, çalıştaylar düzenleniyor, raporlar hazırlanıyor… Sonuç? Birkaç rampa, birkaç sarı çizgi ve bol bol fotoğraf. Gerçek erişilebilirlik hâlâ yolda.

Belediyeler yasayı uygulamıyor mu? Hiç sorun değil. Formül hazır: Hemen birkaç engelli derneği toplanır, hop “Komisyon” kurulur. Komisyon rapor hazırlar, dosya belediyeye sunar. Ardından kamuoyuna gururla açıklama:

“Bakın, biz komisyon kurduk, erişilebilirlik sorununu çözüyoruz!”

Sonra ne olur? Bir iki rampayla, bir iki sarı çizgiyle şehrin ortasına “göstermelik çözümler” yapılır. Mahalle araları? Pazar yerleri? Otobüsler? Günlük yaşam? Aman canım, orası kimsenin derdi değil. Zaten hemen ardından bir “çalıştay” patlatılır. Sorun resmen çözülmüş gibi olur.

Ama işin en ironik tarafı şu: Engellilerin yasal haklarını elinden almak için el kaldıran aynı belediye meclis üyesi, aynı milletvekili, aynı komisyon üyesi… Bir sonraki toplantıda karşına geçiyor, “Engellilerin yanındayız” diye nutuk atıyor. Dün hakkını gasp eden, bugün farkındalık etkinliğinde alkış topluyor.

Peki ya otizmli, down sendromlu, nöroçeşitli bireyler? Onların erişimi için hangi rampa, hangi sarı çizgi işe yarayacak? Çalıştayda iki cümlelik “farkındalık notu” mu? Bir belediye başkanının kucağına alıp poz vermesi mi? Ya da kültür merkezine yerleştirilmiş “renkli köşe” mi?

Hükümet de boş durmuyor tabii. Bir iki etkinlik düzenleniyor, bir engelli milletvekili kürsüye çıkarılıyor, kameralar flaş patlatıyor. Sonra dosya kapanıyor. Nasıl olsa erişilebilirlik için hedef hep ileri bir tarih: 10 yıl sonrası, 20 yıl sonrası…

2025’e geldik; 2022’den bu yana ne değişti? Komisyonların sayısı arttı, çalıştay salonlarının perdeleri yenilendi. Daha ne istiyorsunuz!

Biraz dünyaya bakalım. Evet, gelişmiş ülkelerde de sorunlar var. Ama aradaki fark şu: Onlar sorunlarını kabul ediyor, plan yapıyor, bütçe ayırıyor. Bizde ise sorun halının altına süpürülüyor, bir çalıştayla kapatılıyor.

İngiltere’de tren istasyonları için 2050 hedefi koymuşlar. Geç mi? Evet. Ama o hedefe ulaşmak için milyarlarca sterlinlik yatırım ve yıllık raporlama var. Bizde? Tarih var, bütçe yok.

ABD’de şirketler reklamda engellileri “kahraman” gibi gösteriyor. Çelişki büyük ama aynı zamanda engellilere yönelik ayrımcılığı mahkemeye taşıyabileceğin güçlü yasalar da var. Bizde reklam bile yok.

Avrupa’da “Engelsiz Şehir” ödülleri tartışmalı olabilir. Ama en azından ölçüm, kıyas, yarış var. Bizde ölçüm de yok, ödül de. Tek olan şey, protokol fotoğrafları.

Bizde bol bol rampa, sarı çizgi, çalıştay, ödül, fotoğraf… Bir tek eksik olan şey var: Engellilerin gerçekten özgürce yaşaması.

Ama merak etmeyin, 20 yıl sonra her şey çözülecek. Bugünü çözemeyenler yarını tabii ki çözer! Hem öyle çözer ki, ortada engelli kalmaz. Strateji basit:

Erişilebilirliği sağlamak için engellileri erişimden kaldırmak.

Unutanlar Kulübü: Koltuğu görünce hafızasını kaybedenler

Alaycı kuşların sessizliği: Engelli dernekleri ve bağımsızlık sorunu