₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Bir annenin (ve babanın) en sessiz, en ağır duası

Engelli ya da otizmli bir çocuğun annesi olmak, sadece bir evlada bakmak değildir; hayatın bütün ağırlığını tek başına taşımaktır. Bu annelerin ve babaların yıllardır içlerinden ettiği ama yüksek sesle söyleyemediği o dua, insanın içine işleyen bir çığlıktır:

“Tanrım… Benden önce çocuğumun canını al. Çünkü ben ölürsem ona kim bakar?”

Bu dua, güçsüzlükten doğmaz…
Bu dua, sevgiden kaynaklanmaz…
Bu dua, teslimiyet değildir…

Bu dua, hayatın adaletsizliğinin en çıplak hâlidir.

Çünkü bu ülkede bir engelli çocuğun geleceği çoğu zaman cebindeki parayla şekillenir.
Zengin için seçenek çoktur; özel bakım merkezleri, özel eğitim kurumları, profesyonel destekler, uzun vadeli güvenceler…

Peki fakir bir annenin ya da babanın elinde ne vardır?

Sadece iki şey:

Evladı ve hiç dinmeyen korkusu…

Ama şunu da unutmamalıyız:

Zengin anne de olsan, fakir anne de olsan, bu kaygı ortaktır.
Ne kadar paran olursa olsun, bir gece yatağa kafanı koyduğunda aynı soru içini deler:

“Ben öldükten sonra bu çocuk ne olacak?”

İşte bu sorudur tüm sistemi, tüm çürümüş düzeni açığa çıkaran.

Ve yakın zamanda yaşanan trajik olay, bu sorunun ne kadar ağır olduğunu hepimize gösterdi. Bir baba, engelli kızını güvenli bir yere emanet edemeyeceğini, arkasında bırakacak bir kurum olmadığını bildiği için önce kızını, sonra kendini öldürdü.

Bu olayda babayı aklamak mümkün değildir; bir çocuğun hayatına son vermek hiçbir gerekçeyle mazur görülemez.

Ancak şu gerçeği de görmezden gelemeyiz:

Bu ülkede şartlar, eksiklikler ve çözümsüzlükler bir insanı hem maktul, hem katil hâline getirebilecek kadar ağırdır.

Bu kurşunu sıkan parmak babanınkiydi; ama o silahı masanın üzerine koyan, o eli çaresizliğe sürükleyen; yetersiz kurumlar, olmayan güvenceler, duyulmayan çığlıklar ve çözülmeyen sorunlardır.

Bu yüzden “azmettirici kim?” diye soruyorsanız, cevabı biliyoruz: O baba değil, bu düzen.

Bir baba ölümden başka çare göremiyorsa, orada bireyin değil, devletin suçu vardır.
Bir anne duaya muhtaçsa, orada toplumun vicdanı eksiktir.
Bir çocuğun kaderi, anne-baba ömrüne bağlıysa, orada sistem çökmüştür.

Engelli bir çocuğun geleceği, aile hayattayken sevgiye; aile öldükten sonra ise belirsizliğe teslim edilmemelidir.

Anneler ve babalar çocuklarını dua ile değil, güvenle büyütmelidir.

Dünyadan örnekler ve olası çözümler

İsveç: Engelli bireyler için yaşam boyu güvenli, devlet denetimli bakım evleri ve destekli yaşam programları bulunur. Aileler, çocuklarının geleceğini garanti altına alır.

Norveç: Engelli çocukların geleceğini güvenceye almak için özel fonlar, yaşam evleri ve 7/24 devlet destekli bakım hizmetleri uygulanır.

Almanya & Hollanda: Engelli çocuklar mümkün olduğunca toplumla bütünleşmiş okullarda eğitim alır; erken müdahale programları ile aile yükü hafifletilir.

ABD: Trust fund sistemiyle aileler, çocuklarının anne-babadan sonra da güvenli bir yaşam sürdürebilmesi için özel koruma fonları oluşturabilir.

Kanada & İngiltere: Ailelere hem psikolojik hem finansal danışmanlık sağlanır; devlet destekli ev ziyaretleri ve sosyal hizmet takibi düzenli bir sistemle işler.

Türkiye’de bunların hiçbiri imkansız değil.

Yeter ki önceliğimiz engelli bireyin geleceği ve ailesinin nefes alabilmesi olsun.

Bu yazı o duanın kendisi için değil…

O duayı etmek zorunda kalan anneler ve babalar içindir.

Ve o duanın sebebi bir gün tamamen ortadan kalksın diye.

Suç ortağı olmamak: Otizmli çocuklar için ne yapmalıyız?

Bornova’da umutlu bir başlangıç: Engelli çalıştayından gerçek politikalara

Kapatıldı dediniz, hâlâ açık! Bu bir ihmal değil, bu bir suçtur

Etiketler:

#engellihakları, #otizmfarkındalığı, #çocukhakları, #bakımhakkı, #bakımemeği, #sosyaldevlet, #erişilebiliryaşam, #engellipolitikaları, #bakımsistemi, #toplumsaladalet