₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

“Hıdır ile İlyas canımız bizim”

Kırk bir yıl önce, 1984 yılının 7 Ekim’inde İlyas Has İzmir-Buca Cezaevi’nde, 25 Ekim’de de Hıdır Aslan Burdur Cezaevi’nde idam edildi. Birinci Turgut Özal hükümeti döneminde gerçekleşen son idamların, PKK’nin Eruh ve Şemdinli baskınlarına misilleme amacı taşıdığı ifade edilmişti. Hıdır Aslan ile birlikte idam edilen İlyas Has’ın hurdacılık yaparak geçimini sağlayan babası Recep Has, 1993 yılında Gümüşpala’daki evlerinde Özgür Gündem muhabiri ile yaptığı bir söyleşide, “Ölümlerin ve idamların bu millete kazandırdığı bir şey olmamıştır. Gecemi gündüzümü katarak vatanım ve namusum için çalıştım. Ama benim canım yandı. Şimdi ben ne bekleyeyim bu vatandan.” diye konuşmuştu.  Kırk bir yıl sonra Hıdır ve İlyas’ı anma etkinliğinde konuşan kardeşi İmran Has Yılmaz ise gözyaşları içinde yaptığı konuşmasında İlyas’ı anlatırken, “Ben onun kardeşi olmaktan hiç utanmadım. Her zaman, herkese onun ne kadar iyi ve mert bir insan olduğunu anlattım. Anlatmaya da devam edeceğim” dedi.

HIDIR ASLAN VE İLYAS HAS UNUTULMADI

Devrimci Yol’cu Hıdır Aslan ve İlyas Has’ın idam edilişlerinin 41’inci yılında İzmir’de anma etkinliği düzenlendi. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde düzenlenen anmada Hıdır Aslan ve İlyas Has’ın mücadele arkadaşları söz aldı.

Adnan Çobanoğlu, 12 Eylül döneminde yaşı büyütülerek idam edilen 17 yaşındaki Erdal Eren de dahil 18’i devrimci 50 kişinin idam cezasının infaz edildiğini belirtti. İnfaz edilen devrimcilerden İbrahim Ethem Coşkun, Necati Vardar, Seyit Konuk, İlyas Has ve Hıdır Aslan  İzmir’de yargılandığını kaydeden Çobanoğlu, “PKK’nin 12 Eylül sonrası ilk silahlı saldırısı 15 Ağustos 1984 tarihinde Eruh ve Şemdinli’de gerçekleşmişti. Bunun üzerine Cunta döneminden sözde ‘sivil düzene’ geçildiği bir dönemde, bir nevi topluma gözdağı vermek ve intikam almak amacıyla seçimle oluşan TBMM tarafından,  Hıdır ve İlyas’ın idam cezaları onaylandı ve infazları gerçekleştirildi” dedi. 

Rahmi Mit ise İlyas Has’ın bir “Devrimci Yol militanı” olduğunu belirterek, “İdam cezası alan İlyas hücrelerde geçirdiği süreçte daha da siyasallaştı. Cezaevlerindeki işkence uygulamaları ile yapılan tek tip elbise giydirilmesine ve pişmanlık yasasından yararlanma düşüncesine rağbet etmedi. Onurlu duruşunu sehpaya gidene kadar devam ettirdi. Bugün inanıyorum ki isteseydi ‘pişmanım’ diyerek idamdan kurtulabilirdi. İsteseydi gittiği hastaneden alacağı raporla infazı engelleyebilirdi. Ama o işlere meyil etmedi. Hücredeki dostlarından ayrı düşmedi, onlara sırtını dönmedi ve onuru ile yaşadı” dedi.

Raşit Tüz ise Hıdır ve İlyas’ı Buca Cezaevi hücrelerinde tanıdığını belirterek, “Hücreler günışığının girmediği, sarı ampullerle yarı aydınlatılmış, havasız, pis bir yerdi. Ama biz orayı çok güzelleştirdik. 8 hücrede sayımız 13 ile 15 arasında değişiyordu. Aradan 41 yıl geçti. İnfazı beklerken o hücrelerde geçirdiğim günleri özlüyorum. Yaşayan veya aramızdan ayrılan bütün mücadele arkadaşlarımı özlüyorum” diye konuştu.

Akın Yalçın da Buca Cezaevi’nin idam hücrelerini anlatırken şunları söyledi: “Karanlık, soğuk ve ancak bir kişinin geçebileceği 15-20 metrelik bir koridor. Bu koridorda 4 tane kapıyı açıyorsunuz. Burada Hıdır var, İlyas var, pek çok arkadaşım var. Ama burada coşkunun en güzeli de var. Burada sohbetin en canlısı, haykırış ve muazzam bir gülme var. Samimiyet var. Hıdır muazzam inançlı, muazzam hayat adamı. Hıdır güzel, keyifli ve onurlu bir insan. İlyas şen-şakrak, aldırmaz. Her türlü espri ile içeriyi güldürür.”  Uzun açlık grevleri süreçleri yaşadıklarını kaydeden Yalçın, bütün arkadaşlarının bu süreçte onurları ile hayata sahip çıktığını belirtti.

Feridun İhsan Berkin ise üzerinden 41 yıl geçmesine rağmen anılarının halen dipdiri olduğunu belirtti. Berkin, “Böylesi bir dönemde Hıdır ve İlyas’ı anmak, ölüm hücrelerindeki direnişlerini ve ölüme türkü söylercesine gitmelerini en geniş kitleler anlatmak bugün çok daha büyük önem taşıyor. Bıkmadan, yılmadan, usanmadan anlatmak gerekiyor bu direnişi” diye konuştu. 

Saniye Yalçın da Hıdır Aslan ile Ankara’da tanıştığını söyledi. Hıdır’ın infaz haberini aldığı günün hayatının en acı günü olduğunu kaydeden Yalçın, “Hıdır gerçekten iz bırakan bir çocuktu. Ben onun ışıl ışıl bakan gözlerini hiçbir zaman unutmayacağım” dedi.

Ertuğrul Gül ise yaptığı konuşmada “Hıdır’ın, İlyas’ın, Aydın Erten’in Gültepesi’ni” anlattı.

Veli Biçer de yaşadıkları o günleri bugün anlatmanın kolay olmadığını söyledi. Hıdır Aslan ile idam edilmeden önce en uzun hücreyi paylaşanın kendisi olduğunu anlatan Biçer, “Her şeyimizi içtenlikle paylaşırdık. Yediğimiz yemeği ‘önce sen ye’ diye birbirimize ikramda bulunurduk. Gerçekten yüreği sevgi doluydu. Paylaşmayı çok severdi. Bir şeyi paylaştığı zaman çok mutlu olurdu. Doğduğu topraklara, Dersim’e çok bağlıydı. Sık sık Dersim üzerine muhabbet ederdik. Muhabbeti önce o açardı. Bana, ‘Dersim’e gittiğimiz de her yere at sırtında gezeceğiz. At sırtında Munzur’a çıkaracağız’ derdi” diye konuştu.

FİKİR Dergisi’nin üçüncü sayısı çıktı: Gıda egemenliği şimdi: Ama nasıl?

Fikir Söyleşileri | Birlikte mümkün: İzmir’de ortak yaşamın dili, katılımın zemini

Fikir Gazetesi sayı 72 | Kriz, şiddet, dönüşüm: Haftanın yedi hikayesi