İnsanlık tarihi kentleşme tarihi ile neredeyse el ele ilerlemiştir. Uygarlaşmak, ‘medeni’ olmak gibi kavramlara sığdırılan bu serüvende, kentleşme ve kentlerin yönetimi özel yere sahiptir. Coğrafyamız bin yıllara yayılan bu serüvende onlarca medeniyete ev sahipliği yaptı. Bu nedenle dünyadaki yeri hep el üstünde tutulmuştur. Buna rağmen Anadolu aydınlanması ve modernleşme süreci* son otuz yılda ayrı bir döneme girdi. Nüfusun yüzde ellisi kırsal hayattan kentlere göçtü. Yaşanan bu kentleşme hızının eşi benzeri mevcut değil. Bu nedenle ülke coğrafi, sosyal ve siyasal açılardan büyük bir dönüşüm yaşadı ve hâlâ yaşamaya devam ediyor. Üstüne, dünyada eş zamanlı yaşanan demografik, teknolojik, ekonomik ve sosyal değişimlerle adeta bir anafor içinde yolumuza devam ediyoruz.
Osmanlı’nın geç döneminde başlayan modernleşme çabaları Cumhuriyet’in ilanıyla başka bir seyir aldı. Yukarıdan aşağıya, devlet eliyle yürütülen modernleşme süreci kimi zaman duvarlara çarptı, kimi zaman yavaşlayarak aksadı. Ancak tüm bunlara rağmen etkilerini en çok kentlerde, özellikle de büyük kentlerde gösterdi. Farklı yörelerden kentlere göç eden kültürler burada iç içe geçmeye, mekân ve piyasa mekanizması üzerinden etkileşime girmeye başladı. Hâlâ bu etkileşim devam ediyor. Kır ile kent kültürü arasındaki geçişlerin etkileriyle salınıyoruz. Bunun en açık şeklini hâlâ yörecilik/ hemşericilik kimliği ile kentli birey olmak arasında her alanda gözlemleyebiliriz. Örneğin, büyük kentlerde siyasi partilerin yerel yönetim liderlerini belirleme sürecinde bile hangi yöreden ve kimlikten geldiği, önemli bir faktör olarak işliyor. Öte yandan, yeni nesiller her geçen gün teknolojinin artan etkisiyle ufkunu dünyaya çevirmiş durumda. Artık sadece ailesi veya çevresinden değil dünyadan etkilenerek yaşamlarını sürdürüyor. Kısacası, kır-kent etkileşimi hem coğrafi alanda hem de nesiller arasında devam ediyor. Kültürel çalkantılar ile ekonomik süreçler birleşimi yerel siyaseti ve gündelik hayatı şekillendirmede önemli yere sahipler.
Yaklaşmakta olan yerel seçimler yeni bir dönemin şekillenmesi açısından bir fırsat penceresi de açıyor. Modernleşmenin devlet eliyle yukarıdan aşağıya ya da yatayda göç hareketlerinin yol açtığı şekillenme süreçlerinin sonuçlarına yönelik, yerel yurttaşlık kimliği üzerinden bir denge sağlanabilir. Başka bir ifadeyle, yerel yurttaşlık kentleşmeye devam eden toplumun yeni bir siyasal kimliği ve alanı olarak olumlu katkılar yapabilir. Bireysel kimlik ve tercihlerin ağırlık kazandığı bu dönemde gündelik hayat üzerinden başka türlü bir siyaset kültürü güçlendirilebilir. Kişiler, kentlerde müşterek meseleler (deprem riski, trafik, sosyal refah, cinsiyet eşitliği vb.) konusunda aktif olarak, sorumluluk alarak toplumsal hayatın şekillenmesine etki edebilir. Aynı zamanda kentli kimliğini, toplumsal müzakere kültürünü ve kaynaşmayı da besleyebilir. Bu, modernleşmenin siyasal alana sıçraması ve ilerlemesi açısından kritik bir potansiyele sahip.
Siyasi tercih ve davranışlarımız ağırlıklı olarak ait olduğumuz yöresel, kimliksel ve siyasal ‘cemaate’ ve onun sağladığı kültürel konfor ve ekonomik beklentilere göre belirleniyor. Siyasal aidiyetlerimiz dindar-laik, muhafazakâr-solcu, batılı-doğulu gibi ikiliklere hapsolmuş durumda. Genellikle de taraf olunan siyasi partiler, onların liderleri ve seçimi üzerine odaklanıyor. Yerel seçimler ve tercihler de benzer bir nitelik taşıyor. Çoğunlukla da ulusal siyasi tercihler yerel düzeye yayılıyor. Ancak, kentlerde gündelik yerel sorun, ihtiyaç ve taleplerle uğraşıyoruz. Bunların yerel düzeyde nasıl çözüleceği veya nasıl bir vizyon sunulduğu yerel seçimlerde daha az öneme sahip oluyor. Kısacası, siyasal kültür ve tercihlerin yerelleşememe sorunu var.
Bunun için başta toplumun sonra sivil toplum kuruluşları ve medyanın çabaları ön açıcı olabilir. Kentlerde bireyler ve sosyal grupların beklentileri, ihtiyaçları ve sorunlarını yerel düzeyde daha fazla seslendirmek ve ifade etmek siyasal aktörleri daha duyarlı ve kapsayıcı olmaya itebilir. Örneğin, belediye başkan ve meclis üye adaylarının kente ve kentlilere dair vizyon, politika ve stratejilerini kıyaslamalı olarak ele almaları ve tartışmaları başlangıç noktası olabilir. İlaveten, kent sakinlerinin yerel yurttaşlık hak ve pratiklerini kullanma talepleri artırılabilir. Burada kent hakkını ve kent yurttaşlığını özellikle incelemek faydalı olacaktır.
Ülkemizde kent hakkı en açık biçimde 2005 yılında yapılan 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76. Maddesinde Kent Konseyi’nin görev tanımında ifade edilmiştir.
“Kent konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışır.”
Belediye Kanunu kent hakkının hayata geçirilmesi sorumluluğunu öncelikli olarak kent konseylerine ve onların üzerinden belediyelere atamıştır. Belediyeler mahalli müşterek ihtiyaçları tanımlamak ve bunlara cevap üretmekle sorumludur. Belediye meclis üyeleri ve bürokrasisi, yerel ortak ihtiyaç ve talepleri tanımlama yetkisine sahiptir. Ancak bunu kent sakinlerinin kent hakkı üzerinden etkileme ve şekillendirme hakkı da vardır. Bu hakkın kullanılması belediyelerin siyasi, idari ve mali kararlarında söz hakkı olmasını ifade ediyor. İlçe, il ve büyükşehir düzeyinde faaliyetler yürüten belediyelerin kent sakinlerinin görüş ve önerilerini hesaba katmaları, onların beklenti ve taleplerine duyarlı olması öngörülüyor. Mevcut durumda gerek belediyeler gerekse de kent konseyleri kent hakkı ve yurttaşlığını hayata geçirmekte yetersiz durumda. Yapılan birçok akademik çalışma ve yayımlanan rapor bunu ortaya koyuyor.
Önümüzdeki yerel seçimler öncesi ve sonrasında kent hakkı ve yurttaşlığını güçlendirmek, siyasal modernleşme açısından büyük bir potansiyel kaynağı olarak duruyor. Kent sakinlerinin ortak dert, talep ve beklentilerini dile getirmeleri, kentlerin yönetimine katılım göstererek katkı vermeleri güçlendirilebilir. Bunun için belediyelerin stratejik plan ve bütçe hazırlama sürecinden tutun kent konseylerinin şekillenmesi ve faaliyet gösterme niteliklerine odaklanmak gerekiyor. Kent sakinlerinin komşu ve hemşehri olarak (yöresel köken yerine ikamet edilen yerin kültür ve kimliğine sahip çıkmak) harekete geçmeleri desteklenebilir.
Özellikle 2019 yerel seçimlerinde ön plana çıkan şeffaflık, hesap verebilirlik ve katılım gibi kavramların hayata geçirilmesi için artık kurumsal politika ve planlara ihtiyaç var. Kentlerde sivil bir kimlik olarak kent yurttaşlığını güçlendirmek için kurumsal vizyon, mekanizma ve araçların daha sistematik ve etkin kılınması güçlendirilebilir. Mahalleden başlayarak ilçe ve il düzeylerinde kent sakinlerinin kent yurttaşı olarak yaşam alanlarının yönetiminde söz ve etki sahibi olabileceklerini görmelerine ihtiyaç var. Bu yönde atılan adımlar, yaşanan deneyimler sonucunda hâkim siyasi kültür ve tercihlerin daha gelişkin bir yöne ilerlemesi sağlanabilir. Kentler siyasal modernleşmenin mekânları, kent sakinleri ise bu sürecin aktörlerine çevrilebilir. Mevcut koşullar altında siyasi lider ve partileri seçmeye sıkışmış olan, beş yılda bir seçmen olmanın ötesine geçmeyen demokrasi anlayışı yerine kentlerde gündelik hayata sirayet eden demokratik toplum, siyaset ve devlet pratiklerini daha fazla görme imkânımız doğabilir. Farklı risk ve sorunlara karşı dayanıklı, sürekli olarak kalkınma ve yaşam refahını artıran bir Türkiye vizyonu belki de yerelden inşa edilerek güçlendirilebilir. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, bu bakış açısı kentleri stratejik siyasi, ekonomik ve sosyal gelişimin mekânları hâline getirebilir. Aynı zamanda yüzyıllara yayılan toplumsal çelişki ve sorunların gündelik alanda çözülmesi için alanlar açabilir. Kent hakkı ve yerel yurttaşlık, bireylere sağlayacağı hareket alanıyla toplumsal gelişime katkı vermelerine imkân sağlayabilir. Bu nedenlerden ötürü, önümüzdeki yerel seçimlerde siyasi partilerin ve liderlerin kent hakkı, katılım ve yerel yurttaşlık konularında ne sunduğuna odaklanmak iyi bir hareket noktası olabilir.
*Not: Bu yazıda siyasal modernleşme kavramı; siyasal kültür, sistem ve pratiklerin daha demokratik, idari ve mali açıdan etkin gelmesi olarak kullanılmıştır.