Barselona’nın 8 Yıllık Radikal Yönetim Deneyiminden Dersler

*Mark Engler ve Paul Engler’in 9 Mayıs 2023 tarihli, ‘Barselona’nın 8 Yıllık Radikal Yönetim Deneyiminden Dersler‘ adlı yazısından çeviri

Barselona Belediye Binası’nı ele geçiren aktivistler, kalıcı ve ilerici kazanımlar elde ederken aynı zamanda iktidar olmanın sınırlarıyla da yüzleştiler.

“Bizi yalnızlaştırmak istiyorlar ama birlik hâlinde bulacaklar.”

Bu slogan, 2015 Mayıs’ında Barselona’nın ilk kadın belediye başkanı Ada Colau’yu iktidara taşıyarak ülkesinin siyaset kurumunu ürküten bir İspanyol hareketinin toplanma çığlığıydı. Colau, Katalanca “Barcelona’nın Ortak Noktası” anlamına gelen Barcelona en Comú adlı yeni bir oluşumda bir araya gelen belediye meclis üyeleriyle birlikte göreve geldi. Bu zafer, aktivistlerin kent meydanlarını işgal etmek yerine belediye binalarını ele geçirme yönündeki kararlarını yansıtıyordu ve bu, Avrupa’nın en önde gelen metropollerinden birinin geleceği açısından derin sonuçlar doğuracaktı.

Sekiz yıl sonra, Ada Colau ve yerel olarak anıldıkları şekliyle Komünler, farklı bir siyasi durumla karşı karşıyalar. Onlar artık bölgenin geleneksel partilerine karşı beklenmedik bir meydan okuma başlatan isyankâr yabancılar değil. Aksine, görevde sekiz yıl geçirmiş, bir başarı rekoru kırmış ama aynı zamanda yönetimin zorluklarıyla da karşılaşmış liderler. Şimdi ise üçüncü bir dönem için mücadele ediyorlar; sadece seçmenleri “korkusuz bir şehir” yaratma misyonlarının devam etmesi gerektiğine ikna etmeye değil, aynı zamanda diğer partilerle Barselona’nın tarihi Belediye Binasının kontrolünü elinde tutmalarına izin verecek ittifaklar kurmaya çalışıyorlar.

İki dönemin ardından Barselona’daki radikal deneyim, toplumsal hareket enerjisini kurumsal iktidar koridorlarına taşıma projesinin sınırlarını buldu. Yine de seçim stratejisi açısından ilgi çekici bir model olmaya devam ediyor.

Peki Barcelona en Comú‘nun bugüne kadarki başarılarından ve eksikliklerinden ne öğrenebiliriz? Ve Komünler demokratik isyan süreçlerini daha da ileri götürebilirler mi?

 

ŞEHRİ GERİ KAZANMAK

Barcelona en Comú, 2008 küresel ekonomik krizinin ardından ortaya çıkan yoğun bir toplumsal hareket aktivitesinden doğdu. 2011 baharında 6 milyondan fazla İspanyol, 60 kadar şehir ve kasabada, kamusal alanlara akın ederek Madrid’in Puerta del Sol meydanındaki 15 Mayıs eyleminin de dâhil olduğu protestolara katıldı. Gösteri 28 günlük bir işgale dönüştü ve buna “M15” hareketi dendi.

Indignados ya da “öfkeliler” olarak bilinen katılımcılar işsizlik, kemer sıkma politikaları ve hükümette yaygın olan yolsuzluklara karşı “no nos representan” ya da “onlar bizi temsil etmiyor” diyerek ülkenin elit kesimini reddetti. Yunanistan’daki “meydanların hareketi” ile bu hareketlenme Avrupa’yı sarstı ve aynı yıl “Wall Street’i İşgal Et” eylemine ilham oldu.

Akabinde, Barselona ve diğer İspanyol şehirlerindeki aktivistler, protestoların ruhunun bir kısmını yerel yönetim kurumlarını ele geçirme çabalarına kanalize etmeye karar verdiler. Barcelona en Comú‘nun liderleri daha sonra “Sosyal ağları ele geçirdik, sokakları ve meydanları ele geçirdik…” diye yazacaktı, “Ancak, değişimin kurumlar tarafından yukarıdan engellendiğini gördük. Bu yüzden… şehri geri kazanmaya karar verdik.”

Komünler sadece M15’in ahlak anlayışından değil, aynı zamanda Barselona’nın canlı mahalle hareketleri ağından da yararlandılar. Colau, özellikle İpoteklerden Etkilenen İnsanlar Platformu’nun ya da dinamik bir tahliye karşıtı grup olan PAH’ın sözcüsü olarak öne çıktı. PAH, borçlu insanlar için destek grupları oluşturdu, sakinlerin evlerinden çıkarılmasını durdurmak için şiddet içermeyen doğrudan eylem kullandı, ipotek sahipleriyle yeni anlaşmaları kabul etmeleri için bankalara baskı yapmak üzere delegasyonlara liderlik etti ve ülkenin konut yasalarını dönüştürmek için çalıştı. Colau’nun, 2013 yılında bir protesto sırasında, tahliye edilen bir aileyle pazarlık yapmayı reddeden bir bankaya karşı çevik kuvvet polisi tarafından sürüklenerek fotoğraflanmasından kısa bir süre sonra, yerel bir gazete anketi, kuruluş için yüzde 90’lık bir onay oranı gösterdi.

Colau ve diğer organizatörler geleneksel bir siyasi örgüt oluşturmak yerine Barcelona en Comú‘yu açık, şeffaf ve katılımcı yeni bir yapı olarak planladılar. Siyasete yeni bir sosyal taban getirecek ve daha önce temsil edilmemiş üyeleri davet edecek bir “birleşim” yaratmaya çalıştılar. Yeni organizasyonlarını bir “parti” yerine “platform” olarak adlandıran Barcelona en Comú, içinde mevcut beş siyasi partiye (Procés Constituent, ICV-EUiA, Podemos, Equo ve yeni kurulan Guanyem) yer verdi. Ancak çoğu Avrupa tarzı koalisyon siyasetinde olduğu gibi, ganimeti kendi aralarında bölüşmediler. Bunun yerine Komünler, önceden var olan bu grupların daha geniş bir kolektif sürece katılmalarını ve şehri dönüştürmek için ortak bir gündem etrafında, ortak bir kimlik inşa etmelerini talep etti.

Barcelona en Comú seçim programını, şehrin dört bir yanında bulunan kamusal alanlardaki açık toplantılardan derlenen öneriler ve sivil kuruluşların fikirleri aracılığıyla hazırladı. Bunu, aylarca süren tartışmalar ve kolektif iyileştirme süreci izledi. Komünler, sürecin bu şekilde başlamasının esas olduğunu ve en başından beri siyaset yapmanın; dinlemek, katılmak, iş birliği yapmak gibi başka yolları olduğunu kanıtlamanın önemli olduğunu vurguladı. Sonuç olarak, yeni seçilen liderleri mahalle düzeyindeki taleplerle daha geniş yetkilendirme hedeflerini birleştiren bir değişim programına bağlayan bir gündem oldu. Öncelikler; yolsuzlukla mücadeleden, sosyal hakların güvence altına alınması ve konut güvenliğinin sağlanmasından; ihtiyacı olanlar için ulaşım ve enerji maliyetlerinin sübvanse edilmesine kadar uzanıyordu. Komünler, şehir siyasetine açıkça feminist bir bakış açısı getirmenin yanı sıra turizm endüstrisinin kontrolden çıkan genişlemesini de kontrol altına alma sözü verdiler. Çok sayıda bölge sakininin, ülkenin yerleşik siyasi ve ekonomik elit sınıfı olan “la casta”dan tiksindiği bir dönemde, seçmenlere yönelik popülist çağrı işe yaradı. Barcelona en Comú, 2015 yılında belediye meclisinde çok sayıda sandalye elde etti ve Colau, 2019’daki seçimlerden sonra bir dönem daha belediye başkanı olmayı başardı. Komünler hükümete geldikten sonra kendi vizyonları doğrultusunda çalışmak için belediye kurumlarını kullandılar. Ancak Komünler, bu süreçte hoş olmayan bazı gerçeklerle karşılaştılar. Yavaş ilerleyen siyasi süreç içinde manevra yapmak zorunda kaldılar, sürekli siyasi rakiplerden gelen karşıtlıkla yüzleşirken ana akım medyanın şeytanlaştırması ve güçlü kurumsal destekçilerle davalara maruz kaldılar. Başka bir deyişle, işgal altındaki belediye binası, başlı başına bir savaş alanı oldu.

 

SEKİZ YIL ÖNEMLİDİR

Bugün, görevde iki dönemin tamamlanması ile, Komünlerin tecrübelerinde ne gibi analizler çıkarılabileceği üzerine düşünülürse, ilk ders şöyle olacaktır: “Sekiz yıl önemlidir.”

Barcelona en Comú‘nun iki dönem boyunca nasıl önemli etkiler yarattığına dair birçok örnek bulunmaktadır. Bu örneklerden birkaçı şunlar: Ada Colau yönetimi, evsizler için ruh sağlığı hizmetlerinin ve programlarının önemli ölçüde genişletilmesi gibi genel sosyal harcamaları yüzde 50 artırdı. Sosyal konut bütçesini dört katına çıkardı ve 2100 yeni konut inşa etti. Vergi kaçakçılığını çökertme çabalarıyla büyük şirketlerden 150 milyon Euro geri aldı. Turizm endüstrisini denetim altına almak için yapılan diğer girişimler arasında; yönetimin, yeni otel inşaatına yıllarca moratoryum uygulayarak ve Airbnb gibi platformlara yönelik düzenlemeler getirerek, iş ve emlak çıkarlarına karşı çıkması da vardı. Bunlara ek olarak Barcelona en Comú, 7500’den fazla yasadışı turist dairesini kapattı ve bazı tahminlere göre birçoğunun da açılmasını engelledi.

Akademisyenler Erik Forman, Elia Gran ve Sixtine van Outryve, 2020 yılında Dissent dergisinde yönetim için şunları belirtti: “Sürdürülebilir bir kamu enerji şirketi, kamuya ait uygun fiyatlı bir diş kliniği ve şehrin ilk belediye LGBTQ merkezini açtılar. Göçmenler ve mülteciler için kooperatif işletmeleri kurdular ve kooperatiflere kaynak sağlamak için de şehir tedarikini kullandılar. Buna ek olarak, yeni binaların yüzde 30’unun uygun fiyatlı konutlar olması için önlem aldılar ve tahliye karşıtı birim oluşturdular.” Colau yönetimi ayrıca Barselona’yı bir “sığınma şehri” ilan ederek mülteciler için belediye hizmetlerini genişletti. Ayrıca Madrid’de belirlenen ulusal politikalarla çatışan bir karar olmasına rağmen sığınma politikası için öncü oldu ve göçmenleri kabul eden bir ‘Avrupa şehirleri ağı’nı teşvik etti.

Son olarak, Barselona bu politikalarla, şehirleri daha fazla sürdürülebilirliğe doğru itme noktasında öncülük etmiştir. Şehir, 2020’de ‘iklim acil durumu’ ilan etti ve karbon emisyonlarını azaltmak için yaklaşık 600 milyon dolar taahhüt etti. Barselona’nın 103 maddelik iklim planı; bisiklet yollarının güçlendirilmesini, çevreyi kirleten araçlara kısıtlamalar getirilmesini, şehir parklarının genişletilmesini, halka açık güneş panellerinin kurulmasını ve sürdürülebilirlik standartlarının kamu sözleşmelerine dâhil edilmesini içeriyor.

Belediye başkanı, şehirden arabaları çıkarmak için gösterilen çabalar etrafında halkı kutuplaştırmaya istekliydi. Şehrin öncü “Süper Blok” programı; birden fazla şehir bloğunu yayalar için elverişli hâle getirerek, Colau’nun ifadesiyle “halkın kullanımı için bir milyon metrekarelik kamu alanını geri kazanmayı” amaçladı. Çevreci yazar David Roberts, bunu yeşil kentsel tasarım için bir plan olarak nitelendirdi ve şunları söyledi: “Amerika’da tartışılan her şeyden daha büyük ve daha iddialı.” Roberts, Süper Blok programı için “21. yüzyılda farklı bir yaşam tarzı için vizyon oluşturuyor; 20. yüzyılda yapılan hataların çoğundan geri adım atan, sağlık ve topluma yeniden odaklanan bir vizyon oluşturuyor.” dedi.

Barcelona en Comú‘nun 2015’teki çarpıcı görünümünde heyecan verici olan şey, grubun tek başına ortaya çıkmamış olmasıydı. Aslında, bilinçli bir şekilde kendilerini daha büyük bir hareketin parçası olarak konumlandırdılar. İspanya’da, Barcelona, solcu birçok hamlenin sadece bir örneğiydi. A Coruña, Cádiz, Valencia, Zaragoza ve özellikle Madrid gibi ülke genelindeki şehirlerde benzer şekilde düşünen çeşitli “belediyeci” platformlar güç kazandı. Komünler, uluslararası alanda ise Arjantin’in Rosario şehrinden İtalya’nın Bologna kentine kadar ilerici hükümetlerle ve hâlâ iktidar için yarışan yeni koalisyonlarla bağlantı kurmak için “Korkusuz Şehirler” adlı bir ağ başlattı.

Platform liderleri, “Bizler, Barcelona en Comú’ya katılanlar olarak başından itibaren, Barcelona’daki demokratik hareketin sadece yerel bir fenomen olmayacağından emindik.” diye yazdı ve eklediler: “Barcelona’nın Katalonya, İspanya, Güney Avrupa ve ötesinde bir yurttaş devriminin öncüsü olmasını istiyoruz.”

Ancak, 2019 seçimlerinde, İspanya genelinde belediyecilik umutlarına yol açan dalga, ani bir şekilde durdu. Birçok İspanyol şehrinde, ilerici partiler daha muhafazakâr rakipler tarafından devrildi; diğer durumlarda ise aktivist “birlikler” parçalandı ve daha geleneksel parti siyasetine geri dönüldü. Komünlerden biri olan ve aynı zamanda Katalan Parlamentosu’nda bulunan David Cid, sağcıların Madrid’de galip geldiğini belirtti. O zamandan beri, “solun tüm çabalarını geri alıyorlar” dedi. Cid, “Bir şehrin modelini sağlamlaştırmak istiyorsanız, 4 yılda bir şeyleri değiştiremezsiniz. Bir şehri 8 ya da 12 yılda ancak değiştirebilirsiniz.” şeklinde ekledi.

İlginç bir şekilde, tüm bu başarılara rağmen Komünler, kendilerini başladıkları noktadan daha yalnızlaşmış buldular.

Barcelona en Comú, belediye meclisinde 41 sandalyeden sadece 11’inde çoğunluğa sahipti ve girişimlerini ilerletmek için her zaman diğer partilerin desteğine ihtiyaç duydu. Düzen medyası Colau’ya ve meslektaşlarına karşı saldırgan bir kampanya başlatırken; iş dünyasının çıkarları, birçok ilerici politikaya yönelik yasal zorluklar yarattı. Örneğin, Barselona’nın özelleştirilmiş su tedarikçisi, “yeniden belediyeleştirme” çabalarını engelledi ve platformun meclis üyelerine, güçlerinin sınırlarını hissettirdiler. Barselona en Comú İcra Komitesi’nde görev yapan Kate Shea Baird, 2018’de The Ecologist dergisine verdiği bir röportajda, “muhalif partilerin desteğine ihtiyaç duyduğunuzda manifestonuzu uygulamaya çalışmak, yapmak istediğiniz her şeyi yapamayacağınız anlamına gelir.” dedi. “Belediye Binası’na, hatta Barselona gibi nispeten güçlü bir Belediye Binası’na giriyorsunuz ve tüm gücün orada olmadığını anlıyorsunuz; Airbnb’nin çok fazla gücü var, Katalan hükümetinin çok fazla gücü var, İspanyol hükümetinin çok fazla gücü var, medyanın çok fazla gücü var… Seçimi kazanmak, her şeyi başarmanın ilk adımıdır.”

Kentin Sosyal Ekonomi, Yerel Kalkınma ve Gıda Politikasından Sorumlu Komisyon Üyesi olan aktivist Álvaro Porro, “Barselona tarihindeki en hırslı ama aynı zamanda en az güce sahip hükümetiz.” dedi.

Colau’nun ilk döneminde, Katalan milliyetçiliği ve bağımsızlık için yapılan geniş çaplı protestolar ulusal hükümetin sert baskısıyla karşılaştı. Belediye başkanı, hem göstericilerin haklarını desteklerken hem de ayrılıkçı taleplere karşı çıkarak ince bir çizgide yürümeye çalıştı. Bu tutum, tüm taraflar tarafından eleştiriye maruz kaldı.

2019 seçimlerinde, bir dönem daha iktidarda olmak için yarışan Barcelona en Comú, ikinci sırada yer aldı ve konsey koltuklarından birini kaybetti. Colau, sadece şehir meclisi kontrolünü sağlayarak, merkezci Sosyalist partinin ve bağımsızlık yanlısı güçleri engellemek isteyen daha muhafazakâr meclis üyelerinin desteğini alarak belediye binasının kontrolünü elinde tutmayı başardı. Bu tip anlaşmalara bel bağlamak, Komünler’in agresif manevra yapma yeteneğini kısıtladı ve aynı zamanda destekçilerinin heyecanını da azalttı.

Bu durum Covid-19 salgını ile birleştiğinde, bu gelişmeler Colau’nun ikinci dönemindeki ilerlemesinin yavaşlattı.

Mayıs sonunda yapılacak seçimler öncesinde diğer partiler, diğer ittifaklara yönelerek elde edebilecekleri nüfuzu aktif olarak hesaplıyorlar. Bu koşullar göz önüne alındığında, Komünler’in, 8 yıllık değişimi 12 yıla çevirip çeviremeyeceğini zaman gösterecek.

 

KURUMSAL SİYASET KÜLTÜRÜNÜ DEĞİŞTİRMEK ZORDUR

Görevde iki dönem geçirdikten sonra öğrenilen ikinci önemli ders, şehir gücünün kumandalarını kontrol etmek gerçek kazanımlara olanak tanıyabilirken, kurumsal siyaset kültürünü değiştirmenin tamamen başka bir zorluk olduğudur.

Barcelona en Comú, kuruluşundan beri geleneksel partilerden farklı bir yaklaşım benimsemeye çalıştı. Liderleri, “Bir yurttaş platformu sadece yerel politikaları değiştirmeyi amaçlamaz. Aynı zamanda oyunun kurallarını değiştirmeyi ve siyaset yapmanın yeni yollarını yaratmayı da hedefler.” dedi. Bu hırs, heyecanın yanı sıra yüksek beklentiler de yarattı ve devrim niteliğinde olmayan değişikliklerle hayal kırıklığına yol açtı.

Barcelona en Comú, farkını ortaya koymak için ünlü siyasetçiler etrafında kişilik kültü oluşturmak yerine liderlerin katılımcı bir sosyal hareket modeline olanak tanıyan bir yol aradı. Ancak, Ada Colau’nun karizması ve halkın ilgisi büyük bir etkiye sahip oldu. Komünler’i bir araya getiren süreçte de bunu görmek mümkün. Yapısal olarak, platform, kurulu siyasi kadroların ötesine geçmeyi ve bir “koalisyon veya parti kısaltmalarının harf çorbası” olmaktan kaçınmayı hedefledi. Barcelona en Comú’ya katılan geleneksel sol partiler için, böyle bir yapıya katılmak fedakarlıktı. Sonuç olarak, en üst düzey temsilcileri aday listelerinde öncelikli yerler almadı ve siyasi öncelikleri aktivist toplulukların toplantıları tarafından incelendi.

Buna karşılık, Barselona’daki küçük partilerin bireysel kimlikleri ortak bir projede birleştirmeye, Madrid’deki partilerden daha istekli olmalarının nedeni, Colau ile ilişkilendirilmenin faydasından geçiyordu. Barselona’nın özerk toplumsal hareketlerini desteklemiş bir düşünce kuruluşu ve halk eğitimi girişimi olan La Hidra Kooperatifi’nin bir üyesi olan siyaset bilimci Mauro Castro bu konuda şunları söyledi: “Tamamen muhteşem bir politikacı olan Ada Colau olmasaydı, süreç bu kadar başarılı olmazdı. Dürüst olmak gerekirse, o sadece bir makine. Herkesi aynı hizada tutmakta çok başarılı.”

Barcelona en Comú‘nun adaylarını ana akım politikacılardan ayırmaya çalışmasının bir başka yolu da, onlara katı etik kuralı anlaşması imzalatmaktı. Bu, profesyonel politikacılarla ilişkili ayrıcalıkları ve şehrin siyasi liderleri ile sıradan sakinler arasındaki mesafeyi azaltmak için tasarlandı. Meksikalı Zapatistalardan bir slogan ödünç alan Komünler, yaklaşımlarını “İtaat Ederek Yönetmek” olarak adlandırdılar. Yasa, seçilmiş yetkililerin ardışık iki dönem boyunca görev yapmasını sınırlamayı, resmi araçlar ve ödenen harcamalar gibi avantajları ortadan kaldırmayı ve yüksek şeffaflık standartlarına uymayı içeriyordu. Dahası, Barcelona en Comú‘nun meclis üyeleri, Colau dahil olmak üzere, gelirlerini gönüllü olarak asgari ücretin üç katı olan meblağ (başlangıçta ayda 2200 avro veya yaklaşık 2500 dolar) ile sınırlamayı kabul etti. Geri kalan resmi maaşlarını toplumsal hareket örgütlerine bağışladılar.

İspanya’da Podemos gibi diğer bazı sol partiler de benzer bir yol izlese dahi, böyle bir uygulamanın ABD siyasi standartlarına göre oldukça olağanüstü göründüğünü -en azından varlıklı olmayan ve hatta yaşamlarını hükümet maaşlarına dayandıran politikacılar için- söylemeye gerek yok. Bu aynı zamanda Barselona’daki emsalin keskin bir ayrışmasına işaret ediyordu: Guardian, 2016’da Colau’nun ilk yılında net maaşının 30.000 avronun altında olduğunu, oysa önceki dönem belediye başkanı Xavier Trias’ın yıllık maaş ve giderler dâhil 140.000 avroyu cebine indirdiğini bildirdi.

Etik kurallar, şehrin siyasi kültürüne kalıcı bir etki bıraktı ve halkın siyasi yolsuzluklara karşı öfkesini yansıtıyor. Ancak zamanla, Komünler bazı standartları, özellikle de katı vade sınırlarına olan bağlılıklarını, gevşetmek için adımlar attı. 2022’de, Barcelonn Coma eú üyeleri, Ada Colau ve diğer kıdemli meclis üyelerinin yeniden seçilmelerini onaylamak için oy kullandı.

Yerleşik normların sarsılmasının ne kadar zor olduğunun bir başka örneği, Colau ve diğer İspanyol solcularının “siyasetin kadınlaştırılması” olarak adlandırdığı şeyle ilgilidir. Barcelona en Comú‘nun oluşumunun merkezinde, örgütlenme ve yönetimde açıkça feminist bir bakış açısı getirme fikri vardı. Colau’ya göre, bu tür politikalar, dinleme ve empati kültürünü içerir, politikacıları mücadeleci duruşlarında “testosteron seviyelerini düşürme”ye çağırır, bakım işinin önemini kabul eder ve kişisel ile profesyonel arasında denge sağlayan yapılar oluşturur. Aynı zamanda, belediye başkanının ifadesiyle, “Kolektif olarak yapılan siyaset, bireysel olarak yapılanlardan daha iyidir.” fikrini doğrular.

Bu bakış açısı, politikaya dönüştü. 2021’e kadar, Belediye Meclisi’nin web sitesinde, “toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile cinsiyetçiliğin daha yapısal yönleriyle mücadele etmek ve ataerkil bir toplumda hâlâ devam eden ayrımcılığın üstesinden gelmek için toplumsal cinsiyet perspektifini siyasetin ve toplumun her alanına dâhil etme” çabaları vurgulandı. Diğer önlemlerin yanı sıra, Colau hükümeti, Feminizm ve LGBTİ İşleri Meclis Ofisi’ni kurdu, iş-yaşam dengesini desteklemek için belediye çocuk bakım programı Concilia’yı oluşturdu, seks işçilerine verilen para cezalarını durdurdu, cinsel şiddetle mücadele için “Anti-seksist Barselona” programını başlattı, cinsiyete dayalı kriterleri şehir planlama ve tasarımına dâhil etti. Ayrıca kadınlar için bir istihdam programı olan Barcelona Activa’yı kurdu.

Ancak destekçiler bile konu siyasetin gidişatını etkilemeye geldiğinde değişimin sınırlı olduğunu düşünüyor. 2015’ten 2019’a kadar Komünler içinde belediye meclisi üyesi ve belediye başkan yardımcısı olarak görev yapan aktivist Gala Pin, belediye politikası açısından feminizme odaklanmanın büyük bir fark yarattığını belirtiyor. Ancak, “özel hayatla kurumsal siyasetin içinde olmayı uzlaştırabilmekten ya da kararların nasıl alındığından bahsedersek, dürüst olmak gerekirse, şu anda büyük bir fark olduğunu düşünmüyorum ve kurumların dinamiğinin bir anlamda savaşı kazandığını düşünüyorum.” diye ekliyor.

2016 yapımı bir belgeselde Ada Colau, gerilimi şu şekilde ifade etti: “Eskiden olduğum Ada olamam. PAH’tayken zayıflığı, çelişkiyi, şüpheyi kabul etmekten gelen siyasi gücü göstermek daha kolaydı. Başlangıçta dürüstçe bunun siyasete taşınabileceğini ve gerekli olduğunu düşündüm ancak bu, siyasette işe yaramıyor. Çünkü kendi halkınız; her zaman orada olmanızı, güçlü olmanızı, liderlik etmenizi ve hiçbir şüpheye kapılmamanızı istiyor.”

Bu tür deneyimler daha geniş bir zorluğu yansıtıyor. Mauro Castro’nun görüşüne göre, Komünler, kendilerini ana akım kurumların kısıtlamaları içinde işlemeye alıştırmak zorunda kaldılar ve “kesinlikle ellerinden gelen en iyi kamu politikasını yapıyorlar.” Castro sözlerine “Kamu politikası yapmak açısından dünyada daha iyi bir yer hayal edemezdim. Ancak kamu politikaları, yönetme şeklinizi değiştirmiyor” ifadeleriyle devam ediyor. Castro’ya göre aktivistler, kurumlar içinde çalışmanın gerçek politiğini kabul ettiklerinde, savunma pozisyonuna geçirilirler. Bu, bürokratik başarıları vurgulamayı, mümkün olanın sınırları hakkında uyarıda bulunmayı ve ilk kampanyalarını canlandıran daha radikal katılımcı vizyonlardan geri çekilmeyi içerir.

Belediye başkan yardımcısı olarak bir dönem geçiren Gala Pin, projeye olan inancını koruyor, ancak bazı çekincelerini de dile getiriyor: “Zamanla siyasi kurumların dinamiklerini içselleştiriyorsunuz. Onları biraz değiştirseniz bile, onlar sizi çok daha fazla değiştirir.”

 

DIŞARIDAKİ HAREKETLERE HÂL  İHTİYACINIZ VAR

Üçüncü bir ders, hareketlerin ve partilerin farklı roller oynadıkları ve belki de hiçbir zaman tam olarak uzlaştırılamayacaklarıdır. Barcelona en Comú, vatandaşların sandık başında oy kullanmasının ötesinde siyaseti sahiplenmesinin önemini sürekli olarak vurguladı. Komünist liderler, belediyeci bir kampanya oluşturma rehberlerinde Komünlere dair, “Bizim için ‘şehri geri kazanmak’, yerel seçimleri kazanmaktan çok daha fazlasıdır” diye yazdılar. “Bu, vatandaş kontrolünde olan yeni, şeffaf ve katılımcı bir yerel yönetim modelini hayata geçirmek anlamına geliyor. Stratejimiz, aşağıdan, en iyi bildiğimiz şeyden, sokaklarımızdan, mahallelerimizden başlamaktı.”

Barcelona en Comú, çok katmanlı mahalle meclisleri ve çalışma grupları ağıyla sık sık istişare ederek, siyasi pozisyonlarını geliştirerek vizyonunu dâhili olarak işlevsel hâle getirdi. Halkın genel olarak şehir politikalarının oluşturulmasında dışarıdan yer alması için mekanizmalar geliştirdiler. Belki de en dikkate değer olanı; 100.000’den fazla kayıtlı kullanıcının mahalle iyileştirmeleri için vatandaşlar tarafından oluşturulan tekliflere oy verdiği ve 2022’de yaklaşık 30 milyon Euro kaynak dağıtan katılımcı bütçeleme süreçlerine katıldığı çevrimiçi “Decidim” platformudur.

Ancak yalnızca 15.000 seçmenin imzasını toplayan konuların şehir çapında referanduma sunulmasına izin vermeyi amaçlayan Komünlerin, ‘halkın katılımı’ tedbiri, sert bir muhalefetle karşılaştı ve sonuç olarak mahkemeler tarafından geçersiz sayıldı. Ek olarak, 2015 seçimlerinden sonra aktivistlerin işe alınması yavaşladı. Çünkü platform, şehir ofislerini yönetmenin zorluklarına odaklanmaya başladı. Grubun yürütme komitesinden iki liderin ifade ettiği gibi, “Sonuç olarak, 2015 ve 2018 yılları arasında Barcelona en Comú’ya yeni bir üye olarak katılmak oldukça zordu.” Ayrıca pandemi yorgunluğunun da daha fazla dağılmaya katkıda bulunduğunu belirttiler.

Başlarda, İspanya’daki siyasi sürecin bazı gözlemcileri, ulusal düzeyde Podemos’un ve şehirlerdeki belediye platformlarının karmaşık “toplumsal hareket partileri” hâline gelebileceğini umut ediyordu. Sosyolog Cristina Flesher Fominaya’nın ifadesiyle, bu örgütler “katılımcı toplumsal hareketlerle bağlarını ve özelliklerini korurken, aynı zamanda seçimler yoluyla devlet iktidarını kazanmaya çalışacaklar.” Ancak, Barcelona en Comú‘nun, ana akım kurumların dışında faaliyet gösteren toplumsal hareketlerin yerini alamayacağı açık görünüyor.

Gala Pin, “Toplumsal hareketleri temsil etmek istemediğimizi söylemenin önemli olduğunu düşünüyorum.” diyor. Komünler, toplumsal hareketler yoluyla siyasallaşan birçok kişinin seçim siyasetine kolektif olarak müdahale etme kararlılığının bir sonucu olarak oluşmuş olsa da, taban gruplarının platformu desteklemek için hiçbir zaman resmi bir kararı olmadı. Pin bu noktayı şöyle vurguluyor: “Biz ‘hareketlerden geliyoruz, ancak hareketlerin bağımsız kalmaları gerekiyor’ dedik.” 

Barcelona en Comú deneyiminin çeşitli yönleri, hareketlerin ve hükümetin farklı mantıklara göre nasıl işlediğini vurguladı. Örgüt dışı eleştirmenler, Komünler’in tabanlarını meşgul etme çabalarına rağmen, yönetimin uzman yöneticilerin alanı hâline geldiği bir durumdan kaçınmanın son derece zor olduğunu iddia etti. Castro, “Profesyonelleşti” diyerek Barcelona en Comú‘nun Belediye Binasındaki zamanından bahsetti. Örgüt içinse “Makineden çok etkilenen bir şey hâline geldi” dedi. Toplumsal hareketler, eleştirileri gündeme getirdiğinde şehir yetkililerinin sürekli olarak “Evet, biliyorsun, işler çok karmaşık” diyerek yanıt vereceğini söyledi. Dahası, toplumsal hareket katılımcıları; çok sayıda örgütleyici şehir bürokrasisinde rol aldığında, gruplarının kapasitesini kaybettiğinden şikâyet ediyor. Sonuç olarak, yeni çevrelerin iddialı hedeflerini gerçekleştirmeleri için daha az aktif bir hareketlenme oldu.

En iyi ihtimalle, bir iç-dış stratejisi; bu gerilimleri kabul ederken, aynı zamanda farklı yaklaşımlar izleyen grupların ortak bir değişim ekolojisinin parçası olarak birbirleriyle nasıl ilişki kurabileceklerini görebilir. Kate Shea Baird’in belediyecilik projesi hakkında yazdığı gibi, “Dönüştürücü siyaset aynı zamanda, bu adayların gündemlerini Belediye Binası dışından destekleyebilecek ve gerektiğinde onlardan hesap sorabilecek sosyal hareketler, ekonomik girişimler ve topluluk kurumları ekosistemi oluşturmayı içermelidir.”

Colau, görevindeki ilk yılında, kendi örgütsel evi olan PAH’ı, tahliyeleri durdurmada ilerleme kaydetmediği için eleştirdi. Akademisyen Sebastiaan Faber ve Bécquer Seguín’in bildirdiği üzere belediye başkanı bir Facebook gönderisinde şunları belirterek yanıt verdi: “Sizin yerinizde olsam aynı şeyi yapardım.” ve ekledi: “Bunu defalarca söyledim ve şimdi her zamankinden daha güçlü ve daha inançlı bir şekilde tekrarlıyorum: Örgütlü ve talepkâr bir vatandaş olmadan gerçek bir değişim olmazdı, aynı zamanda adına layık bir demokrasi de olmazdı.”

Mauro Castro, dış aktivistler ve şehir yönetimi arasındaki diğer çatışmaları vurguladı ve “Örneğin, şimdi yeni bir konut yasası için mücadele ediyoruz” dedi. “Ve ancak son anda [Komünler], ‘Sokaklara çıkın, protesto edin ki bu koalisyon hükümetini daha fazla zorlayalım’ diyorlar” diye ekledi. O zamana kadar, aktivistler süreçten hoşnut olmadılar ve sadece takviye olarak çağrıldıkları için içerlediler. Castro, “Yani hareketler ‘siktir git’ der gibi” dedi.

Ancak Castro, iç ve dış aktivistler arasındaki ilişkilerin değerli gayri resmi bilgi alışverişine izin verdiğini kabul ediyor. Komünler’in uluslararası komitesinde görev yapan gazeteci Elena Tarifa, 2021’de, Barcelona en Comú‘nun aktivistlerinin çoğunun mahalle derneklerinden ve çeşitli toplumsal hareketlerden gelmesinin, iletişim kanallarını açık tutmaya yardımcı olduğunu yazdı.

Her ne kadar gerginlik yaşanmış olsa da iç eylemlerin ve toplumsal hareket protestolarının etkili bir şekilde birleştiği zamanlar da olmuştur. 2018’de, şehir Uber gibi araç paylaşım hizmetlerini düzenlemeye yönelik çabaları ilerletti ki, Colau daha sonra “spekülatif korsanlar” olarak Uber’i kınadı. İlk düzenlemeler Katalonya Yüksek Adalet Divanı tarafından engellendiğinde, taksi şoförleri hızla diğer şehirlere yayılan bir grevle birlikte günlerce ana yolları kapattı. Şehir yetkilileri grevcilerin yanında yer aldı ve Colau, Madrid’deki ulusal hükümete sürücülerin lehine bir anlaşmaya varması için baskı yapmaya yardımcı oldu.

Sonunda, hükümetin içinden ve dışından değişim için yapılan baskı, çoğu politikacının neredeyse hiç kabul etmediği zor bir dengeyi korumayı gerektirdi. Platforma yönelik eleştirilere rağmen Castro, toplumsal hareketler için Komünler’in daha geleneksel partilere kaybetmesinin bir darbe olacağına inanıyor. “Barcelona en Comú‘ya sahip olmak güzel. Daha fazla Barcelona en Comú yaratmamız gerekiyor.” Başkaları yönetimi ele geçirdikten sonra, ne zaman olursa olsun, Castro onların kaybetmenin ne demek olduğunu anlayacaklarını dile getirdi.

Seçmenler, Colau ve meslektaşlarının bu ayın sonunda yapılacak seçimlerin ardından yönetimdeki olağandışı uygulamalarını üçüncü bir döneme uzatıp uzatamayacaklarına karar verecekler. Ne olursa olsun, Komünler’in kalıcı değişiklikler bırakacakları kesin.

Platformun siyasi tartışmayı değiştirmesinden önce, Gala Pin şunları savundu: ” Kimse kitlesel turizmden ve bunun şehir için sonuçlarından bahsetmiyordu. Belki bazı radikal sosyal hareketler yapıyordu ama hükümet bizi dinlemiyordu fakat şimdi dinliyor.” diyor ve iklim değişikliği, feminizm, LGBTQ+’nın tanınması ve diğer konularda benzer ilerlemeler gördüğünü belirtiyor. Pin, konut meselesi için, “Belediye meclisi her zaman ‘konut sorunlarıyla başa çıkma gücümüz yok’ diyordu. Şimdi tüm partiler daha fazla toplu konut inşa etmek istediklerini ve Colau’nun yeterince çaba göstermediğini söylüyor.” dedi. Aynı zamanda Pin, bu değişimleri yaratmanın bir tür güç olduğunu vurguladı.

Barcelona’nın yönetim salonlarını işgal etme deneyimi; karşılaştığı zorluklara rağmen, hareketlerden kurumlara geçmeye çalışanlar için derin dersler üretti. Bu nedenle Barcelona en Comú‘, kendi şehirlerini dönüştürmeyi amaçlayan diğer aktivistlerin araştırmaları için verimli bir alan olmaya devam edecek. Álvaro Porro’nun da dediği gibi “Bu deneyimde, hatalardan ve başarılardan gelen pek çok pratik bilgi var ve bunları gerçekten paylaşmamız gerektiğini düşünüyorum.”

*Çeviri: İrem Bayraktar