Hak kavramı olumsuz şeylerden korunmak (ayrımcılık), başka şeyler üzerinde fayda sahibi olmak (eşit erişim) ve en önemlisi irade kullanmak yoluyla belirlemek (seçme hakkı) gibi çeşitli sosyal norm ve hukuki kabulleri içerir. Bu haklar tarihsel gelişim içerisinde kişiler, gruplar veya toplumlar tarafından savunuldu ve kazanıldı. Kimi zaman geriledi kimi zaman ilerledi ama hala hak bilinci ve talepleri gelişmeye devam ediyor. Cinsiyet eşitliği, etnik kimlik veya çevre gibi alanlarda önemli farklılaşmalar ve mücadeleler mevcut. Bir bütün olarak ise haklar kişilerin gündelik hayat ilişkileri, davranışları ve deneyimlerini düzenlemesi açısından oldukça önemli yere sahip.
Benzer önem kentler için de geçerli. Kentler, en başta doğal ve yapılı çevre olarak mekânsal niteliğe sahip yaşam alanlarıdır. Aynı zamanda ekonomi, siyaset ve yönetimin de icra edildiği yerlerdir. Haklar gibi kentler de insanların yaşamları üzerinde birçok açıdan doğrudan etkilere sahiptir. Örneğin, trafik yoğunluğu, kiraların yüksekliği ya da sosyal imkanlara erişim gibi birçok konu gündelik hayatı etkiliyor. Kentlerin nasıl yönetildiği, buralarda neler yapıldığı ve yapılması gerektiği ise öncelikle yerel siyaset ve merkezi yönetimin oluşturduğu genel kamu idaresinin yetki ve düzenlemesine göre şekilleniyor. Öte yandan, insanlar gündelik hayatta haklarını belirli bir zeminde koruyor veya gerçekleştiriyor. Tüm haklar mekânsal bir boyut içeriyor. Kısacası, gündelik hayatta kentler hem hakların mekânsal gerçekleşme zeminini sağlıyor hem de buraların şekillenmesi yurttaşların hak sahibi olmasını içeriyor. Bu ise demokrasi, hukuk ve kamu yönetimi ile vatandaşların ilişkilerini kentler üzerinden incelemeyi gerektiriyor.
Temsili demokrasi anlayışına göre, vatandaşlar kendi aralarından düzenli aralıklarla seçtikleri temsilcileri kamu yetki ve kaynakları üzerinde karar alıcı kılıyor. Kamu yönetimi ise bu kararları icra, idare ve denetlemekle sorumludur. Hukuk ise hem yönetim süreçlerini hem de devlet-vatandaş ilişkilerini düzenliyor. Merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin ana karar alıcıları, seçimler yolluyla belirleniyor; bürokratik karar alıcı ve uygulayıcılar ise seçilenler tarafından atanıyor. Bu sistem, kentleri de şekillendiriyor. İmar, çevre, altyapı, sosyal hizmetler ve benzeri birçok alan, merkezi ve yerel kamu politikalarına göre belirleniyor.
Ancak, günümüz dünyasında temsili demokrasi birçok nedenden ötürü sorunlu ve genel olarak bu nedenle vatandaşların güven düzeyi azalıyor. Yetersiz temsiliyet, görevi ihmal veya kötüye kullanmak gibi siyasal ve idari nedenlerle birlikte, toplumsal kutuplaşmayla farklılaşan ve artan toplumsal beklentileri karşılamakta zorlanan sistem, bir kriz halinde. Doğal olarak, kentlerde gündelik hayatın iyileştirilmesi ve kalkınmanın sürdürülebilir kılınmasında eksiklikler veya sorunlar yaşanıyor. Örneğin, bu dönemde hâkim olan ekonomik krizler ve belirsizlik, kentlerde bulunan altyapı yatırım açığını kapatma riskini artırıyor. Yeşil, akıllı ve adil kentlerin inşası için ciddi yatırımlar yapılması gerekiyor. Gerek krizler çağından geçiyor olmak sebebiyle gerekse de temsili demokrasi ve ekonomik alanda yaşanan sorunların çözümünde daha fazla katılımcı demokrasiye ihtiyaç var. Bu aynı zamanda temel haklar kadar çevresel, ekonomik, sosyal ve siyasal hakların korunarak güçlendirilmesi için de gereklidir. Dolayısıyla kentlerde gündelik hayat içerisinde kent hakkını merkeze almak, yerinde bir arayış olacaktır.
Dünya genelinde kentleşmenin artması, hatta kentsel bir gezegen haline gelinmesi ile kent hakkı kavramının ortaya çıkması ilişki içerisinde. Bu hak ilk olarak, Fransız filozof ve sosyolog Henri Lefebvre tarafından 1968 tarihli “Le Droit à la Ville” (“Kent Hakkı”) adlı kitabında ifade edildi. Lefebvre, kentin sadece fiziksel bir mekân/ortam değil, aynı zamanda sosyal olarak üretilen bir yaşam alanı olduğunu ortaya koydu. Toplumsal olarak üretilen ve şekillenen bu yerlerde yaşayanların kentin fiziksel, sosyal, ekonomik ve politik olarak şekillenmesinde de yer almasının gerekliliğini vurguladı.
Kentlerin planlanması, yönetilmesi ve geleceğinin şekillenmesinde bireylerin temsil haklarının yanında, katılım haklarının da olduğunu savundu. Bu yaklaşım ile kentlerde demokrasi, katılım ve adalet talepleri de arttı. Bugün dünyanın birçok yerinde kent hakkı ve kentsel yönetime etki etme hakkı kabul görüyor. Avrupa Konseyi ise 1992 yılında Avrupa Kentsel Şartını kabul etti ve bu kapsamda kent hakkı ve haklarını tanımladı. Bu haklar güvenlik, sağlıklı çevre, konut, dolaşım gibi yirmi başlık altında toplandı. Bu haklardan birisi de kentsel yönetime katılım hakkıdır.
En kısa ifadeyle, “kent hakkı”, kent sakinlerinin kent üzerinde ve dolaylı olarak da kendi yaşam koşulları üzerinde ayrım gözetmeksizin karar alma ve etki sahibi olma talebini ifade eder. Kent hakkı diğer hakları içererek onlara mekânsal ve gündelik bir nitelik katar. Başka bir ifadeyle; insan hakları, çevre, sosyal, kültürel ve siyasal hakları kapsayarak kentler içinde hayata geçirmek imkân ve talebini içerir. Somut olarak kent hakkı, gündelik hayatta kentte nerenin inşa alanı, nerenin yeşil alan olmasından tutun da sosyal politika ve hizmetlerin kimlere, hangi koşullar altında ve neden verilmesine kadar kentsel yönetim ve politikalar üzerinde etki etme hakkını ifade eder.
Kent hakkının toplum tarafından sahiplenilmesi, güçlendirilerek hayata geçirilmesi birçok faydayı sağlamaktadır.
-
- Kentlerin daha dayanıklı, adil ve sürdürülebilir şekilde gelişmesine katkı verir,
- Sağlıklı çevre, barınma, ulaşım, eğitim ve diğer sosyal hakları gerçekleştirme imkânı sunar,
- Her kesimin kentsel yönetim ve politikalarda kapsanması ve refahlarının sağlanmasını destekler,
- Bireylerin toplumsal hayatta aktif ve sorumlu kentsel yurttaş olarak yer almasını teşvik eder,
- Temsiliyet suiistimali veya görevi ihmal/kötüye kullanma risklerini azaltır ve böylece devlet-vatandaş ilişkisinin daha fazla güvene dayalı hale gelmesine hizmet eder.
Yukarıda sıralanan temel faydaların elde edilmesi ve güçlendirilmesi için Türkiye’de kent hakkını kısaca ele almak ve gelişim önerilerini sunmak yerinde olur.
Ülkemizde kent hakkı en açık biçimde 2005 yılında yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76. Maddesinde Kent Konseylerinin görev tanımında resmiyet kazandı ve açıklandı.
“Kent konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışır.”
İlgili kanun gereği, kent sakinleri kendi yaşadıkları belde, ilçe veya şehirde üzerinde kent konseyleri vasıtasıyla kent hakkını kullanma imkanına erişti. Bu hakkın uygulanması için kent konseylerinin belediye meclisi ve bürokrasi üzerinde siyasi, idari ve mali etki edebilmesi mantığına oturuyor. Buna ilaveten kent hak ve hukukunun korunması ile sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması için kent sakinlerinin örgütlenmesi ve faaliyet yürütmesine izin veriliyor. Aynı zamanda belediyelerin şeffaf, hesap verebilir ve katılımcı şekilde yönetilmesinde söz sahibi olmalarını teşvik ediyor.
Yetkileri merkeziyetçi kanunlar nedeniyle sınırlı, kaynakları çoğu zaman yetersiz olsa da belediyeler kentlerde önemli yatırım, faaliyet ve hizmetler yürütüyor. Bunları ise belediye meclis üyelerinin aldığı kararlar, bürokrasinin idari uygulamaları ve mali kaynaklar yoluyla yapıyorlar. Mevzuatın salık ve izin verdiği üzere, kent hakkının hayata geçirilmesi ve diğer hakların korunarak güçlendirilmesi için belediyelerin kent konseylerini daha etkin kullanması mümkündür.
Yerel seçimlerden sonra kent konseylerinin sayısının artırılması önemli bir ilk adım olacaktır.
Mevcuttaki kent konseylerinin daha kapsayıcı ve etkin çalışması için daha fazla kaynak ve destek sunulabilir. Bu yapıların kendilerinin de daha katılımcı, şeffaf, hesap verebilir ve etkin çalışması ise acil ihtiyaç olarak önümüzde duruyor. Eş zamanlı olarak, kentsel yönetim ve politikalarda belediyelerin katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik, yerindelik gibi ilkeleri uygulamasına yönelik kurumsal mekanizma ve araçlar hayata geçirilebilir. Belediyelerin beş yıllık yol haritası olan stratejik planların hem katılımcı hazırlanması hem de kent hakkını ve sivil katılımı kapsayan içerikte olması güçlendirme çabası için iyi bir adım olacaktır.
Muhtarların mahalle ölçeğinde halk katılımı ile hareket etme görev ve çabaları iyileştirmek için çeşitli koşullu destekler sunulabilir. Ancak, belediye başkanı ve meclis üyelerinin hâkim olduğu bu sistemde siyasi partilerin kentsel haklar ve kent hakkı konusunda sistematik vizyon ve politikalar geliştirmesi en önemli adım olacaktır.
Ülkemizde katılımcı demokrasi ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında kent hakkının gündelik hayatta daha fazla işlevsellik kazanması, yayılması ve güçlendirilmesine ihtiyaç var. Böylece kent hakkı gündelik yaşayışın iyileşmesi ve gelişmesine hizmet edecektir. Aynı zamanda, temel haklar dahil diğer hakların da gündelik yaşamda savunulması ve güçlendirilmesine ivme katacaktır. Her geçen kentleşen Türkiye’de afetlere dayanıklı, sağlıklı, kalkınan ve daha yaşanabilir kentlerin inşa edilmesinde kent sakinlerine daha fazla sorumluluk alma ve katkı verme imkânı da sunulacaktır.
Ezcümle, ülkemizde demokrasinin, sürdürülebilir kalkınmanın ve yaşam kalitesinin güçlendirilmesinde gündelik hayat tüm kent sakinleri için önemli bir hareket zemini sunuyor. Bunun desteklenmesi ise başta siyasi partiler olmak üzere kamu yönetimini sağlayan tüm siyasal, bürokratik ve sivil aktörlerin daha etkin somut adımlar atmasından geçiyor.