Bahar, Mevsiminde Beslenme ve Maden Ocakları

Yaşamımızın devam edebilmesi, vücudumuzun sağlıklı olabilmesi için en temel ihtiyaçlarımızdan biri beslenmedir. Beslenme, sağlığın anahtarıdır. Gıda krizinin derinleştiği, yoksulluğun fazlasıyla arttığı günümüzde toplumsal olarak sağlıklı ve yeterli beslenebilme her geçen gün daha da zor hâle gelmektedir. Ancak yine de nasıl besleneceğimiz, hangi gıdaları seçeceğimiz, seçtiğimiz gıdaları nasıl tüketeceğimiz her zaman gündemde olan bir konudur. Özellikle Ege ya da Akdeniz’de yaşayanlar kış aylarını mevsim özelliklerine uygun şekilde yaşamamış olsa da beslenme açısından hem daha ekonomik hem de daha sağlıklı olan mevsiminde beslenme tercihi, herkes için iyi bir adım olacaktır. 

Yazıyı mevsiminde beslenmenin önemi, yararı ve gerekliliğinden bahsederek tamamlayabilirim. Ancak sağlıklı beslenmek, sadece mevsiminde beslenme ile mümkün değildir; sağlıklı beslenmek için sağlıklı bir çevre, ekolojik, sömürüsüz üretim koşulları, adil paylaşım gibi birçok faktörün etkisi bulunmaktadır. Ülkenin her yerinde sermayenin doğayı tamamen metalaştırdığı, ihmaller sonucunda ortaya çıkan kazaları “felaket, facia” olarak nitelendirdiği bir ortamda beslenme ile yaşanan kazalar arasında ilişki kurmadan “mevsiminde ve sağlıklı beslenelim” demek yeterli olmayacaktır. Bu nedenle yazıyı sadece mevsiminde beslenmenin önemi hakkında değil, bu sistemin getirdiği facialar ile sağlıklı-mevsiminde beslenme ilişkisini kurarak tartışmaya çalışacağım. 

Depremler, seller, yangınlar doğa olayları olsa da bu olaylar sonucunda ortaya çıkan yıkımlar sistemin yarattığı sonuçlardır. Binlerce insanın ölümüne neden olan, tarım arazilerini yok eden, çevre kirliliğini katbekat artıran, doğa olayları değil sermayenin seçimleridir. Tüm bu seçimler gıda sistemini etkilemektedir. Yakın zamanda yaşanmış olan maden ocakları ile ilgili “facia”ların da beslenmemizle yakından ilişkisi bulunmaktadır. Sağlıklı bir yaşam ve beslenme için bireysel seçimler ve değişiklikler özellikle maden patlaması, yangınlar, kimyasal atık gibi çevresel etkisi çok yüksek olaylarda önemini yitirmektedir. Çevresel sorunları beslenme ile beraber düşünmediğimizde sorunun çözümü için yaptıklarımız maalesef yeterli ol(a)mamaktadır. Sermayenin bitmek bilmeyen “facia”larının, Fırat Nehri’ne sızan siyanürün yediğimiz gıdaya etkisinin ne olacağı, mevsiminde beslenirken mevsimin, iklimin, doğanın durumunun ne olduğu beslenmemiz ile oldukça yakından ilgilidir. 

Mevsiminde beslenme, endüstriyel gıda sistemi içinde daha sağlıklı bir beslenme seçeneği sunar. Mevsiminde yetişen gıdalar ile beslenme, yüksek besin değerine sahip, zararlı kimyasallara daha az maruz kalınan bir beslenme imkanıdır. Beslenme rutinimizde bu gıdalara yer vermek hem sağlığımıza iyi gelir hem de toprağın, havanın ve suyun temiz kalmasına yardımcı olur. Mevsiminde beslenme vücudumuzun dönemsel ihtiyaçlarını daha fazla karşılar. Örneğin, kış mevsiminde bağışıklık sistemini güçlendirmeye ihtiyaç olduğundan bu mevsimde yetişen gıdalar (havuç, turunçgiller gibi) genellikle A ve C vitamininden zengindir. Yaz mevsiminde ise vücudumuzun artan su ihtiyacını karşılayacak olan salatalık, kabak, kavun gibi meyve ve sebzeler yetişmektedir. Mevsiminde beslenme aynı zamanda yerelden beslenme imkânını artırır. Mevsimindeki gıdaların yetişmesi için kullanılan girdiler (kimyasal gübre, tarım zehirleri vs.) daha az olduğundan bize daha düşük maliyetli bir beslenme imkânı da sunar. Ancak bunların yanında orman kıyımları, maden patlamaları gibi olaylar halk sağlığını yakından ilgilendirir, mevsiminde beslensek dahi sağlıklı gıdaya erişimi etkiler. 

Maden ocaklarında meydana gelen kazaları son zamanlarda çok daha sık duyuyor ve artık şaşırmıyoruz. Kazaların facia denerek geçiştirildiği, nedeninin yeterince araştırılmadığı, araştırılan kazaların ise birçok ihmalden kaynakladığını görüyoruz. Madencilik, çalışma alanı olarak diğer iş kollarına göre çok daha fazla risk barındıran, sürekli denetim gerektiren dünyanın en zor mesleklerinden biridir.

Madenciliğin kendisine özgü sorunları ve ciddi sonuçlar içeren kaza türleri bulunmaktadır. 1983’ten bu yana gerçekleşmiş olan Armutçuk, Kozlu, Sorgun grizu faciaları; Küçükdoğanca mahallesinde, Soma’da 301 işçinin ölümüne sebep olan yangınlar; Zonguldak’ın Kozlu ilçesinde, Türkiye Taşkömürü Kurumu’na ait kömür ocağında metan gazı patlamasının yol açtığı göçük, Karaman’ın Ermenek ilçesine bağlı Pamuklu mahallesi yakınlarındaki kömür madeninde meydana gelen su baskını, son olarak da 2 yıl önce mecliste gündeme gelmiş olmasına rağmen uyarıların göz ardı edildiği için çok yakın zamanda gerçekleşen Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çöpler Altın Madeni’nde liç yığınının çökmesi gibi örnekler, birçok işçinin ölümüne neden olan kazalardır. Bu kazalar birçok insanın yaşamını kaybetmesine neden olurken aynı zamanda doğa için de geri dönüşü mümkün olmayan felaketlere yol açmaktadır. Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çöpler Altın Madeni’nde yaşanan kazadan sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Heyelan Uygulama ve Araştırma Merkezinden bir heyetin inceleme sonuçları kamuoyu ile paylaşılmıştır. Paylaşılan sonuçlarda liç yığınının (altını siyanürlü çözelti ile ayrıştırma işlemi sırasında geriye kalan toprak) en fazla 150 metre yükseklikte olması gerekirken yüksekliğin 257 metre olduğu, maden sahasının 300-400 metre doğusundan bir fay hattı geçtiği, su içeriğinin olması gereken sınır rakamdan daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Sulu siyanür çözeltisi, altın cevherinin çok yüksek verim ile çözünmesini sağladığı için maden ocaklarında tercih edilen bir yöntemdir.

Ancak sulu siyanür çözeltisi çevreye çok zararlıdır. En büyük sorun, İliç örneğinde olduğu gibi heyelan, deprem, kuraklık ve taşma gibi felaketler sonrasında atık siyanür çözeltisinin toprağa, yer altı sularına, içme sularına karışma riskidir. Kazanın gerçekleşmesi insanların ölümüne neden olmuş; su ekosistemini, bitkileri, hayvanları tüm yaşamı etkilemiştir. Aynı zamanda sızıntı riskini ortaya çıkarmıştır. Kurum sızıntının olduğunu kabul etmiştir. İliç kazası gibi kazalar sonucunda ortaya çıkan zehirli atıkların yeraltı sularına karışması ve taşınması ile birçok tarım alanı etkilenir, içme sularına karışma riski artar, halk sağlığına tehdit oluşturur, gıda hakkını engeller.

Tüm bu sorunlar, mevsiminde beslenmenin önemini geri plana atmaktadır. Yediğimiz gıdaları iyi ve sağlıklı yapacak olan sadece gıda seçimlerimiz değil yediğimiz gıdanın yetiştirildiği toprağın, suyun, havanın da sağlığıdır. Bu sağlığı yaratabilmek için verdiğimiz mücadeleler aynı zamanda kendi sağlığımız için de verdiğimiz bir mücadele olacaktır. Madenlere karşı verilen mücadele ile zehirsiz tarım, mevsiminde beslenme için verilen mücadele birlikte düşünülmelidir. Bu şekilde düşünmek, mücadeleler arasında bir hiyerarşi kurmamıza gerek kalmadan bütünlüklü devam edebilmemizi sağlayacaktır. İyi beslenebilmek, sağlıklı ve yaşanabilir hayat kurabilmek için madene, talana, zehire karşı birlikte mücadele mümkündür.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik