Bir 8 Mart Reklam Meselesi: Evet Beyler, Yüzünüz Var mı?

Bir 8 Mart daha hem dünya hem yurt genelinde coşkuyla geçti. Kadınlar, meydanları tüm neşeleri ve öfkeleriyle hakları ve talepleri için doldurdu, eşitlik ve yaşam hakları için haykırdı. Emperyalizm ve tekeller çağında takvimde işaretlenen her “özel” günde olduğu gibi 8 Mart’ta da firma ve şirketler, imajlarına yönelik çeşitli kaygılarla uzun vadedeki kârlarını hesaplayarak “özel” video kliplerini yayınladı. Kotex de bu markalardan biri.

Ped ve tampon başta olmak üzere bir kadın genital hijyeni markası olan Kotex, Türkiye için hazırladığı Dünya Kadınlar Günü temalı reklam filminde, memlekette yaşanan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dikkat çekmek adına sözü kadınlara değil, jön olmaya gayret gösteren yeni nesil erkek oyunculara vermeyi tercih etmiş. Bu yazıda bu reklam filminin içerik unsurlarının kültürel anlamda nereye denk düştüğünü irdelemeye çalışırken bir yandan da ilgili reklamın medya okuryazarlığı çerçevesinde ele alındığında kadın mücadelesi bakımından neden sınıfta kaldığını temellendirmeye çalışacağım. Ama ilk olarak “yüzü olmayan” bu beylerin, en azından birinin, kim olduğunu şöyle bir hatırlayalım.

Jön adaylarımızdan biri, 28 yaşındaki genç Oyuncu Burak Yörük. Reklam filminde elleriyle yüzünü kapatıp kameraya mahcup bakışlar atan Burak Bey, Kanal D’de yayınlanan “Taş Kağıt Makas” isimli dizide boy gösteriyor bugünlerde. Nitekim Kotex ilgili reklamı dolaşıma sokmadan birkaç gün önce bu dizide oynadığı bir sahneyle gündemde yer etti kendisi. Burak Bey, dizinin 2. bölümündeki bir sahnede “eğlenmek” için dört kadını yanına çağırıyor ve son model araba verme karşılığında kadınlardan havlamalarını talep ediyor. 8 Mart’a birkaç gün kala yayınlanan bölümde Burak Bey’in sarf ettiği replik ise şu şekilde: “Bu kaba döktüğüm içkiyi sokak köpeği gibi içen arabayı alır. Sokak iti gibi havlayın.” Dizide arz-ı endam eden bir diğer kişininse 2020 yılında o zamanki partneri Deniz Bulutsuz’a şiddet uygulayarak hakkında hukuki süreç başlatılmış olan Ozan Güven olduğunu da belirtelim.

DEMODE TINILAR, AYNI TAS AYNI HAMAM!

Meselenin maganizel olarak nitelendirilebilecek kısmını bir kenara bırakmak ve reklam filmine dönmek gerekirse, ilgili videoların medya okuryazarlığı bakımından en hafif tabirle “demode” kaldığını dillendirebiliriz. Kubilay Aka ve Burak Yörük’ün yer aldığı 30 saniye bandındaki videolar, siyah beyaz bir fonda dramatik bir müzik eşliğinde beylerimizin yüzlerini elleriyle kapatmasıyla açılıyor. Ülkedeki toplumsal eşitsizliğe işaret eden bir söylev çeken oyuncular, arada kameraya kaçamak, mahzun bakışlar atmayı da ihmal etmiyorlar. Yer yer gözlerini kaçırıyor yer yer ise kaşlarını çatıp alınlarını kırıştırarak duydukları utancı yüzlerine yansıtmaya soyunuyorlar. Reklamın ana gövdesini (hatta sloganını) oluşturan climax (doruk)  an’ı ise şüphesiz oyuncuların “Yüzümüz var mı?” sorusunu sitemkâr bir biçimde izleyiciye yönelttikleri sahne. Her bir izleyiciyi, hüzünlü bakışlarından taşan utanca ortak olmaya çağırıyorlar, anlaşılan toplumsal cinsiyet eşitsizliği, reklamın ulaştığı her bir izleyiciyi eşit derecede utandırmalı.

Bir eşitsizliğe maruz kalanın, hakkı yenenin, ayrımcılığa uğrayanın, dezavantajlı olanın bu eşitsizlikten utanç duymasına gerek olmadığı, aksine mevcut haksızlık içerisinde bizzat tarafına hak iadesi gerçekleşmesi gereken olduğu hepimizin malumu. Bu konumlanış göz önünde bulundurulduğunda, Kotex’in reklam metninin yalnızca erkeklere söz hakkı vermekle kalmayıp aynı zamanda tüm izleyici kitlesini erkek, yani bu eşitsizlik hiyerarşisi içerisinde avantajlı olan, dolayısıyla da utanç duyması gereken, kabul eden bir niteliğe sahip olduğunu söylemek de, hâliyle, mümkün oluyor. İtiraz etmeyeceğiniz üzere hiçbir kadının ne Burak ne de Kubilay Bey’in ya da bir başka erkeğin duyduğu utanca ortak olmak gibi bir borcu yok zira.

Rol aldığı dizide kadınları “sokak iti gibi havlatmak”tan hicap duymayan Burak Yörük, Dünya Kadınlar Günü temalı bir reklam filminde yer alıp bir de üstüne “Yüzümüz var mı?” diye sormaya nasıl yüz bulabildi bilinmez ancak zannediyorum ki dramatik bir müzik eşliğinde siyah beyaz efektle çekilen hüzün ve kahır dolu kadın hakları görsel anlatımları da medyatik miadını dolduralı biraz oluyor. Çünkü bu reklamlar kadınları tıpkı, her ne kadar şiddeti onlar kadar yeniden üretmese de, bir dönem öncesinin dayak yemiş-sesini çıkaramayan kadın görselleri üzerinden kadına yönelik şiddete tepki çekmeye çalışan reklamlarda olduğu gibi savunmasız, biçare, kurtarılmaya muhtaç edilgen varlıklar olarak çizmekten daha ileri bir konum sunamıyor. Kadına yönelik şiddet ve/veya toplumsal cinsiyet eşitsizliği, hüzünlü bir müzik fonuyla işlenerek seyircilerin gözleri dolduruluyor, hayatın hiçbir rengini içeriye sızdırmayan siyah beyaz efekt, biçareliğin vurgusunu artırmak maksadıyla tüm boğuculuğuyla arz-ı endam ediyor, beylerimizin sesleri titreyip gözleri doluyor ve günün sonunda dünya devi şirketlerimiz her gün en az bir kadının daha yaşamdan koparılması kadar can yakıcı bir gerçekliği dahi, “tık alacak” dolayısıyla da kâr getirecek bir unsura dönüştürüyor. Aynı şirketlerin rengârenk, cıvıl cıvıl, neşeli ve talepkâr reklam filmlerinin de elbette bu ifade ettiğimden, kâr etmekten, öte bir kaygısı yok. Ancak Kotex örneğinde gördüğümüz gibi, acılardan “prim devşiren”, çağı yakalayamayan reklamlar gerek sermayenin ikiyüzlülüğünü ifşa etmekte gerekse kapitalizmin ataerkil kimliğini açığa vurmakta daha mahir (!) kalıyorlar.

ERKEK SUS, ÖZNEYE YER AÇ!

Tüm bunların ardından, elbette, reklam filminin en can alıcı -ve de en çok tepki çeken- noktasının bir kadın hijyen markasının kadınlar günü için hazırladığı reklam filminde dahi kadınlara değil erkeklere yer vermesi, başka bir deyişle, kadınlara ait bir günde bile kadınların hayatlarını doğrudan etkileyen kritik meselelere ilişkin konuşanların, yine, erkekler olması olduğu söylenebilir.

Her ne kadar fail konumda olanla cinsiyet üzerinden bir paydaşlığı olanın mağdurdan özür dilercesine söz alması ve utanç duyduğunu ifade etmesi, ilk etapta olumlu bir çağrışım yapabilse de, ana akım haber kanallarında dört beş erkek yorumcunun kadın haklarını tartıştığı görüntülerin normal sayıldığı bir politik iklimde niteliği, asıl söz hakkı olandan rol çalmaktan öteye geçemiyor. Kadın istihdamının ülke genelinde hâlâ oldukça düşük olduğu, özelleştiği sektör fark etmeksizin kadın temsilinin her bir iş alanında son derece kısıtlı kaldığı ve tüm bunlara ek olarak giderek daha da saldırganlaşan iktidarın kadının kamusal alandaki ve toplumsal yaşamdaki yerini doğrudan hedef aldığı bir politik iklimde kadınlar, hâliyle, konuşamamaktan ya da bir başkasının onlar adına konuşmasından hayli bıkmış durumdalar. Şüphesiz 8 Mart alanlarına ilişkin en çok öne çıkan pankart ve dövizlerin erkeklerin “bir gün olsun” evde oturmalarına, başka bir deyişle bir gün olsun geri planda kalıp rol çalmalarına ilişkin olması da tam da bu nedenden kaynaklanıyor. Meydanlarda coşkuyla atılan sloganların arasında en çok öne çıkanın “Erkekler eve, ütü yapmaya!” olması da elbette bundan. Zira artık kadınlar, hayatın her alanında onlar adına konuşan erkeklerden çok sıkılmış durumdalar! Kadınlar kendi yaşamlarına ilişkin sözlerini kendi sesleriyle kendilerince ifade etmeye talipler, üstelik daha azıyla yetinmeye de hiç niyetleri yok.

Popüler kültürde yer alan o meşhur söylemle bitirmenin yeridir sanıyorum: “erkek sus, özneye yer aç!”