Yaşamı Paylaşıyoruz, Ya Hakları?

Türkiye’nin dört bir yanında, yaşamı paylaştığımız sayısız sokak hayvanı var. Her gün, bu dostlarımız, açlık, yalnızlık ve çeşitli tehlikelerle karşı karşıya kalıyorlar. 4 Nisan’da kutlanan Dünya Sokak Hayvanları Günü, aslında tam da bu noktaya dikkat çekmeye çalışıyor. Yalnızlık, açlık ve sağlık sorunlarıyla başa çıkmaya çalışan bu dostlarımız için farkındalık ve yardım çağrıları, her gün daha yüksek sesle yankılanıyor. Gelinen noktada, sokak hayvanlarının hakları ve refahı için daha fazla çaba gerektiği aşikar.

2021 yılında bir araya gelen Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi, bu konuda geniş bir kamuoyu oluşturmak ve toplumsal farkındalık yaratmak konusunda kararlı. Hayvan haklarını odağına alarak eşit, adil ve yaşanabilir bir dünya için çalışan, üreten aktivistler, sivil toplum örgütü temsilcileri ve araştırmacılar tarafından kurulan Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi, 4 Nisan Dünya Sokak Hayvanları Günü’nde, sokaktaki hayvanların yaşadığı hak ihlalleri ve gelecekleriyle ilgili yerel yönetimlerden medyaya, üniversitelere kadar geniş bir kesimi harekete geçirmeye çağırdı. Öncelikle, mevcut yasal düzenlemelerin sokak hayvanlarını korumada yetersiz kaldığını belirterek, TBMM’ye yeni bir yasa tasarısı çağrısı yaptı. Bu tasarının sokak hayvanlarını koruyacak ve bilimsel çözümleri hayata geçirecek şekilde olması gerektiği vurgulandı.

Ayrıca yerel yönetimlere seslenilen çağrıda, İl Hayvan Kurulu toplantıları düzenleyerek, yerel gönüllüler, hak savunucuları ve yerel yönetimlerin bir araya gelip bölgesel kısırlaştırma projelerini hayata geçirmesi gerektiği vurgulandı.

Çağrının hedefinde medya da vardı. Yapılan açıklamada, medyanın sokak hayvanları konusunda doğru ve etik haber yapması gerektiği belirtilirken sokak hayvanlarının haklarına yönelik kamu spotlarının yayınlanması da talep edildi.

Son olarak, üniversitelerin ve akademisyenlerin de sokak hayvanları hakları konusunda aktif rol alması gerektiğini vurgulayan Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi, panel ve sempozyumlarla geniş kitlelere bilgi ulaştırılması ve hak savunucularının pratikte temsil edilmesi için çağrıda bulunarak tüm kesimleri birlikte mücadele etmeye davet etti.

Fikir Gazetesi olarak, Türkiye’de hayvan haklarını alanda çalışmalar yürüten uzmanlarla ele aldık. Gönüllü Veteriner Hekimleri ve Teknikerleri Derneği Basın Sözcüsü Nur Şule Baylan, Hayvan Hakları Federasyonu (Haytap) Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Senem Demirel Acar ve okullar ile çeşitli seminerlerde hayvan hakları, çocuk hakları, insan hakları alanlarında eğitimler veren Avukat Melike Özdemir Ballı alandaki sorunları, mevcut yasal düzenlemelerin yetersizliklerini ve çözüm önerilerini detaylı bir şekilde ele almamızı sağladı. 

“HAYVANLAR HÂLÂ KİŞİYE AİT BİR MAL OLARAK GÖRÜLÜYOR”

Gönüllü Veteriner Hekimleri ve Teknikerleri Derneği Basın Sözcüsü Nur Şule Baylan, yasaların yetersiz olduğuna dikkat çekerek “Hâlâ yasada hayvanlar canlı olarak görülmüyor, kişiye ait bir mal olarak görülüyor. Bu durumun özellikle değiştirilmesi lazım. Altı dakika boyunca tekmelenerek öldürülen Eros’un durumunu görüyorsunuz… Kişi iyi hâl indirimi bile alabiliyor.” dedi.

Sokak hayvanları için kurumlaşan yerlerin yasalarda dahi barınak değil rehabilitasyon merkezi olarak geçtiğini vurgulayan Baylan, barınakları şu sözlerle anlattı:

“Barınak nedir? Son derece çaresiz kaldığımız durumlarda barındığımız yerlerdir, ki belediyeler de böyle yapıyorlar. Çok kötü barınaklar var, son çare olarak hayvanları toplayıp tıkmaya çalışıyorlar. Ancak ne kadar tıkarsanız tıkın, ne kadar iyi bir rehabilitasyon merkezi de olsa ne kadar kötü bir barınak da olsa üretimi durdurmadığınız sürece sokakta hayvanlar olacak. Bu eziyetin faturası da hem hayvanlara hem hayvan haklarını savunan kişilere çıkacaktır.”

“BİR DİŞİ KÖPEK KISIRLAŞTIRILMAZSA ON YILDA 64 BİN KÖPEK OLUR”

İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Tunç Soyer’in yaptığı İzmir PAKO Bakım Evi’ni örnek olarak işaret eden Baylan, hayvan hakları koruyucularının sürekli olarak gidip oradan sahiplendirme yapabildiklerini dile getirdi. Hayvan sahiplenme konusunda bir bilinç oluştuğunu ifade eden Baylan, “Sivil toplum örgütlerinin çalışmasının çok büyük önemi var. Ancak parayla yapılan üretiminin artık devlet tarafından durdurulması gerekir. Üretimin azaltılması ve tamamen kısırlaştırmaya yönelik çok hızlı bir çalışma olması ve hatta sahipli hayvanların da kısırlaştırılmalarının zorunlu tutulması gerekiyor.” dedi.

Son dönemde sık sık konuşulan ‘başıboş köpeklerin toplatılması’ uygulamasının doğru olmadığını dile getiren Baylan, üretim olduğu sürece sokakta hayvanların var olacaklarını vurguladı:

“Hayvan hakları savunucuları da ‘sokakta hayvanlar olsun, her tarafa hayvan doğsun’ mantığında kişiler değil. Zaten sokakta hayvan olmasın, hayvanlar sokaklarda mağdur edilmesin. Fakat bunun olması için önce üretimin tamamen durdurulması gerekiyor. Bir dişi köpeğin kısırlaştırılmazsa on yılda 64 bin köpek olduğunu düşündüğümüzde… Üretim durmadıktan sonra ‘sokaklardan köpekler toplatılsın’ demek, son derece !minareden aşağı at beni, in aşağı tut beni’ mantığıdır. Hiçbir yere varmaz.”

“KAPALI ALANDA SİGARA İÇMEKLE BİR HAYVANA İŞKENCE EDİP ÖLDÜRMENİN CEZASI AYNIYDI”

Haytap Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Senem Demirel Acar, 2003 yılında Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ni taraf olarak onaylayan Türkiye’nin 2004 yılına kadar hayvan haklarıyla ilgili bir yasası olmadığını ifade etti ve ekledi:

“2003 yılında bir Avrupa Sözleşmesi iç hukukumuza girdi ve ana kanunumuz olmadığı fark edilerek 2004 yılında da apar topar bir hayvanları koruma kanunu çıkarıldı. Elbette bu ön çalışması yeterli olmayan kanun, uygulamada birçok aksaklıkla karşılaştı. Burada en önemli husus hayvanlara karşı yapılan eylemlerin bir yaptırımı olmamasıydı. İşkence etseniz de, tecavüz etseniz de, kasıtlı öldürseniz de alacağınız ceza idari para cezasıydı. Yani kapalı alanda sigara içmekle bir hayvana işkence edip öldürmenin cezası aynıydı. Ödemezseniz hiçbir yaptırımı yoktu.”

2021 yılında yapılan düzenleme ile hayvanlara karşı yapılan işkence, öldürme, kötü muamele gibi eylemlerin Türk Ceza Kanunu kapsamına sokulduğunu ifade eden Acar, düzenlemenin ardından hayvanlara karşı işlenen suçlarda azalma olmadığına dikkat çekti: 

“2021 yılından sonra hayvanlara karşı işlenen suçlarda herhangi bir azalma, eksilme, bu ceza yaptırım dolayısıyla önleme var mı? Yok maalesef. Tam tersi daha da artarak devam ediyor her gün. Bunun sebebi nedir? Her şeyden önce yasanın düzenlemeye rağmen yetersiz oluşu. Evet, TCK kapsamına girdi. Fakat baktığınızda karşılığında kişinin alacağı ceza en fazla 4 yıl hapis cezası. Neredeyse hiçbir mahkemede, Eros davasında bile gördük, üst hadden verilmedi cezalar. Bütün Türkiye’nin ayağa kalktığı, en çok gündem yaratan dosyaydı. En fazla verilecek ceza 4 yıl. Genelde alt sınırdan veriliyor. Bunlar da ertelenebilir kapsamda olduğu için, yani 2 yılın altındaki suçlar ertelenebildiği için, hükmün açıklanmasını geri bırakma kararı verilebiliyor. Siz takip etmediğiniz zaman sanık hakkında, hükmün açıklanmasını geri bırakma kararı verilebiliyor ve hiçbir şekilde cezaevine girmiyor. Yaptırım kişiye fiziken uygulanmamış oluyor. Dolayısıyla da suçu önleyememiş oluyoruz. Bizim üzerinde durduğumuz hep daha uygulanabilir yaptırımlar gelmesi. Gerçekten suçu önleyecek yaptırımlar gelmesi ve ceza sınırlarının yükseltilmesi…”

“ÇOCUKLARA HAYVAN SEVGİSİ VE HAYVAN HAKLARI DERS OLARAK VERİLMELİ, MÜFREDATA EKLENMELİ”

Toplumda bilinç oluşabilmesi için insanların eğitilmesi gerektiğini ifade eden Acar, çocuklara milli eğitim ile birlikte, müfredata dâhil ederek okullarda hayvan sevgisinin, hayvanlara nasıl yaklaşmaları gerektiğinin eğitiminin verilmesi gerektiğini dile getirdi:

“Haytap olarak bir ekibimiz, grubumuz var. Milli Eğitim Bakanlığı ile yaptığımız anlaşma çerçevesinde okullardan talep geldikçe belli gün ve haftalarda ekibimiz giderek çocuklara bu eğitimi veriyorlar. Ama tabii ki bu da yeterli değil ve bizim ulaşabildiğimiz alan çok kısıtlı. Müfredata ilkokullarda bir sosyal sorumluluk gibi böyle bir ders eklenerek çocuklara, sokak hayvanlarına nasıl yaklaşmaları gerektiği, hayvan sevgisi, hayvan hakları anlatılmalı. Böyle bir şeyi her çocuk aileden alamıyor ne yazık ki. Aileden alamayan çocuklara da hiç değilse daha eğitilebilir yaştayken bu sevginin, bu merhametin ve hayvan haklarının aşılanması gerekiyor diye düşünüyorum.”

“KATLEDİLEN HAYVANLAR İÇİN ADALET YERİNİ BULAMIYOR”

Avukat Melike Özdemir Ballı ise, Türkiye’de hayvanlara ilişkin tek ve en temel kanunun 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu olduğunu vurgularken; 2021 yılında yapılan düzenlemeye dair, “2021 yılında ev hayvanı ve evcil hayvan olarak tanımlanan hayvanlar için öldürme, işkence, tecavüz, dövüştürme gibi fiillere hapis cezası getirildi ancak bu cezalar maalesef yeterli ve caydırıcı değil. Cezaların yetersizliği ve hayvan düşmanı politikalar nedeniyle birçok fail cezaevine adım dahi atmadan, ıslah edilmeden hiçbir şey olmamış gibi aramızda dolaşmaya devam ediyor. Şiddet artarak topluma yayılıyor ve maalesef katledilen hayvanlar için adalet yerini bulamıyor.” ifadelerini kullandı.

“BELEDİYELER BARINAKLARDA, HAYVANLARI ÖLÜME MAHKUM EDİYORLAR”

Ballı, barınakların neredeyse hepsinin soğuğun, açlığın, hastalığın ve ölümün olduğu bir tecrit merkezi olduğunu belirtirken, “Biz barınakları ölüm kampı, toplama kampı olarak tanımlıyoruz. Aslında mevzuatımızda barınak diye bir kavram da yok. Kanunda geçici bakımevi olarak tanımlanıp hayvanların tedavi, aşılama, kısırlaştırma gibi nedenlerle geçici bir süre için kalacağı yerler olarak düzenlenir. Fakat uygulamada barınaklar, hayvanların müebbet hapse mahkum edildiği ve genellikle öldükleri/öldürüldükleri yerler olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Belediyeler hukuka ve vicdana aykırı bir şekilde hayvanları yaşam alanlarından koparıp barınak adı verilen toplama kamplarında açlığa, hastalığa, bilinmeze, ölüme mahkum ediyorlar.” dedi.

“Konya’da kafasına kürekle defalarca vurularak öldürülen canımız, hemen herkesin bildiği bir örnektir ancak maalesef bu olay münferit değil. Açlıktan birbirini yiyen, donarak ölen, türlü işkenceler gören, uyutma adı altında öldürülen, canlı canlı gömülen, katledilen hayvanlar var.” ifadelerini kullanan Ballı, barınaklar arasında iyi bir örnek gösteremeyeceğini dile getirerek, “Yıllardır var olan birlikte yaşam kültürümüze sahip çıkmamız ve bu dünyanın yalnızca bize ait olmadığını anlamamız gerekiyor.” dedi.

“HAYVANLARI SEVİP SEVMEMEKTEN BAĞIMSIZ OLARAK…”

Hayvan haklarını koruma noktasında yalnızca yasaların yeterli olmayacağını fakat caydırıcı yaptırımların çok önemli olduğunu dile getiren Ballı, ayrıca eğitimin önemine değindi: 

“Çok önemli bir başka faktör ise eğitim. Hayvanları sevip sevmemekten bağımsız olarak hayvanların hak sahibi olduğu ve haklarına saygı gösterilmesi gerektiği her alanda anlatılmalı, bilgilendirici ve eğitici yayınlar ile toplumun bilinçlenmesi sağlanmalı, nefret söylemlerinden, ayrıştırıcı dilden vazgeçilmeli. Kedi ve köpek özelinde baktığımızda daha bilinçli, haklarına daha saygılı olduğumuz söylenebilir ancak genel olarak hayvanlara yönelik yeterli bir bilince sahip olduğumuzu düşünmüyorum. Temelde bakış açısının değiştirilmesi, tür ayırt edilmeksizin hayvanların hak ve özgürlüklerinin olduğunun kabul edilmesi gerekiyor. Bu konuda başta okullar olmak üzere eğitimler verilmesi, yasal düzenlemelerin yapılması çok önemli. Medyanın rolü de çok fazla. Ayrıştırıcı, türcü bir dil kullanmadan yapılan haberler, bilgilendirici yayınlar, üretilen her bir içerik çok kıymetli.”

“BELEDİYELERİN GÖREV İHMALLERİNİN BEDELİ HAYVANLARA ÖDETİLMEYE ÇALIŞILIYOR”

Son dönemde sokak hayvanlarının toplatılmasına yönelik tartışmalara dair belediyelerin ihmallerine dikkat çeken Ballı, çözüm için kısırlaştırmayı işaret etti:

“Başıboş ifadesi yerine sokakta yaşayan hayvan ifadesini kullanmayı tercih ediyorum. Son zamanlarda oldukça körüklenen nefret söylemleri ile şiddetin teşvik edilmesi ve algı operasyonlarının bir sonucu bu bence. Biz yüzyıllardır hayvanlarla bir arada yaşayan, onlarla ekmeğimizi suyumuzu bölüşen, üşümesinler diye üzerlerini örten, onlara evler yapan vicdanlı bir toplumuz. 2004 yılından beri 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda yer alan kısırlaştırma görevini yerine getirmeyen belediyelerin görev ihmallerinin bedeli hayvanlara ödetilmeye çalışılıyor. Çözüm yıllardır söylediğimiz gibi, TBMM Araştırma Komisyonu raporunda da yer aldığı gibi kısırlaştırma. Belediyeler hayvanları sokaklardan ve kendi sınırlarından arındırmak için gösterdiği çabanın birazını kanunda yazan görevlerini yerine getirmek için göstermiş olsaydı, belediyeleri denetlemesi gereken kurumlar denetimlerini yapsaydı, caydırıcı yaptırımlar olsaydı bugün bu konuyu konuşuyor olmayacaktık. Çözüm hiçbir zaman öldürmek ya da hapsetmek olamaz, buna asla izin vermeyeceğiz.”