İlaçlar, modern yaşamın vazgeçilmez bir parçası. Tansiyon ve diyabet ilaçlarından antidepresanlara varana değin ilaç kullanımı günden güne artıyor. Ancak Türkiye’de ve dünyada kullanım yaygınlığı arttıkça çeşitli sorular da gündeme geliyor. “İlaçların fiyatları nasıl belirleniyor?”, “Kontrolsüz ilaç kullanımı yaygınlaşıyor mu?”, “İlaçlara ulaşım zorlaştığında hastalar neler yapıyor?” gibi soruları ve daha fazlasını ele alacağımız dosyamızda özellikle Türkiye’de ilaç sektörünün durumuna odaklanacağız. Öncelikle ilaçların tarihine kısaca göz atmamız faydalı olabilir.
İlaçlar: Kısa Bir Tarihçe
Çeşitli hastalıkların tedavisi için bitkisel ve hayvansal ürünlerin kullanımı, insanlık tarihi açısından oldukça eski dönemlere uzanır. Geleneksel tedavi metotları olarak nitelendirebileceğimiz bu yöntemler, genellikle deneme yanılma yoluyla ortaya çıkan tedavi süreçlerine dayanıyordu.
19. yüzyılda bilimsel gelişmeler içinde kimya ve farmakoloji alanında da yeni atılımlar oldu. 1800’lerin sonuna gelindiğinde dünya sentetik ilaçların ve ilaç endüstrisinin doğuşuna tanıklık ediyordu.
1928’de, Büyük Buhran’dan hemen önce, Alexander Fleming, laboratuvarında çalıştığı sırada bir yanlışlık sonucu antibiyotiği keşfetti. Bu keşif, ilaç endüstrisi adına yeni bir dönemin başlangıcı anlamına geliyordu.
Dünyada İlaç Endüstrisi: Tekelleşme
İlaç endüstrisi yüz yıldan fazladır yaşamımızda. Günümüz dünyasında geldiği noktaysa kapitalist üretim ilişkileri içinde tüketim ve kâr odaklı mekanizmalara sıkı biçimde eklemlendiğini gösteriyor.
Dünya ilaç pazarı, 2022 yılı itibariyle 1,5 trilyon dolara ulaşmış görünüyor. ABD, Çin, Japonya, Almanya ve Fransa ilaç pazarının öncü ülkeleri olarak ön plana çıkarken ilaç firmaları günden güne tekelleşiyor. İlaç firmalarının tekelleşmesi ilaç fiyatlarının da tekeller tarafından belirlenmesi anlamına gelirken, fiyatlarda yukarı yönlü bir trendin oluşması kaçınılmaz oluyor.
Johnson & Johnson, Pfizer ve Novartis gibi dev firmalar, kâr oranlarını günden güne artırırken Pfizer ve Novartis’in yıllık gelirlerinin toplamda 100 milyar doları aşması göze çarpıyor.
Türkiye’de İlaç Sektörü: Bir Muamma
Türkiye de elbette dünyadaki gelişmelere eklemlenmiş durumda. Ancak Türkiye’de kur seviyelerindeki değişimler ve enflasyon oranları ilaç sektörünü bir muammaya çevirmiş görünüyor. İlaç sektörünün halk sağlığıyla doğrudan alakalı oluşu, meselenin önemini de oldukça artırıyor.
Türkiye’de ilaç fiyatlarının Sağlık Bakanlığının ortaya koyduğu “azami fiyat” uygulamasına ve bir önceki yılın avro kuruna endeksli olarak belirlenmesi hedefleniyor. Ancak piyasadaki durum, hedeflenenden oldukça farklı. İlaç fiyatları için sabitlenen avro kuru ile güncel kur seviyesi arasında oluşan fark, piyasada da karışıklıklara neden oluyor. Örneğin, 14 Aralık 2022 için sabitlenmiş Euro/TL kur oranı 10,75 düzeyindeyken o tarihte günlük kur oranı 17,63 seviyelerindeydi.
İlaçlara talep arttıkça fiyatların hızlı biçimde yükseldiği ve kur oranlarının piyasada karışıklık yarattığı Türkiye’de ilaçların stok problemleri de sık sık gündeme geliyor. Eylül 2023 itibariyle ilaçların yüzde 30’unun piyasada bulunamadığı tahmin ediliyor. Bu durum, ilaçlara ulaşımın yer yer oldukça zorlaştığını gösterirken ilaçlara erişmek isteyen hastalar açısından büyük mağduriyet yaratıyor. Eczacılar da durumdan şikayetçi. Son zamanlarda İsviçre merkezli bir ilaç firması, Türkiye’de muadili bulunmayan bir epilepsi ilacının da aralarında bulunduğu koah, epilepsi, alzheimer ve migren ilaçları dâhil olmak üzere 14 kalem ilacın Türkiye’ye satışının sonlandırıldığını açıklamıştı.
Geçtiğimiz ay konuyla ilgili basına değerlendirmelerde bulunan Eczacılar Vakfı Genel Başkanı İhsan Turnalar, mevcut kur seviyesi ile endekslenen kur seviyesi arasındaki farka dikkat çekmiş; “İlaçta fiyattan çok daha önemli olan ilacın bulunabilirliğidir. Hayati ilaçların büyük bir kısmı şu anda piyasadan yavaş yavaş çekilmekte. İlaç bulunamayınca hayati tehlikeler ortaya çıkıyor. İnsan hayatı söz konusuyken neyin tasarrufundan söz ediyoruz.” değerlendirmesinde bulunmuştu.
Yaşanan ilaç krizi, özellikle kronik hastalar için önemli riskler oluşturuyor. İlaçlara ulaşım sorunu hastalıkların şiddetlenmesine neden olurken, önemli ve hayati sağlık problemlerini beraberinde getiriyor. Türk Eczacıları Birliği (TEB) Merkez Heyeti Üyesi Uzman Eczacı Taner Ercanlı, basına yaptığı değerlendirmede yaşanan durumun sistemin doğru işlemediğini gösterdiğini belirterek ilaçların yok olmaması gereken ürünler olduğunun altını çizmişti.
İlaçlara erişimin zorluğu gündemine ek olarak gereksiz ilaç kullanımı da başka bir gündem olmayı sürdürüyor. Özellikle antibiyotiklerin kontrolsüz kullanımı, bakteriyel enfeksiyonlarda tedaviye yanıt düzeyinin düşmesi gibi önemli bir sorunu da gündeme getiriyor. Türkiye, günlük antibiyotik kullanımı düzeyinde OECD ülkeleri arasında üçüncü sırada yer alıyor; bin kişiye düşen günlük antibiyotik dozu 2020 yılı itibariyle 24,4.
Biz de konuyu İzmir’de önceki dönem Tüm Eczacı İşverenler Sendikası (TEİS) Genel Sekreteri ve İzmir Eczacı Hareketi başkanı Murat Çiftçi ile konuştuk.
Dönemsel olarak yaşanan ve pek çok insanı olumsuz etkileyen ilaç krizinin temel sebebinin belirlenen kur seviyesi olduğunu vurgulayan Çiftçi şunları söyledi:
“Türkiye’de ilaç fiyatları belirlenirken İlaç Fiyat Kararnamesi ile bir önceki yılın ortalama kur oranı baz alınıyor. Örneğin, 2023 yılı için bu resmi oran 17,5’ti. Ancak güncel kur 35’in üzerinde. Bu, temel bir sorun yaratıyor. Buna ek olarak fiyatlar belirlenirken Avrupa bölgesinde ilaç fiyatlarının en düşük olduğu 5 ülke seçiliyor. SGK ödeme yaparken yüzde 70 oranında bir ödeme yapıyor. Aynı zamanda SGK, ‘Kamu Kurum İskontosu’ adı altında firmalara iskonto yaptırıyor. Dolayısıyla bu koşullarda firmalar ilaç satışını pek istemiyor. Elbette ki uluslararası bağlam dolayısıyla firmalar ‘İlaç göndermiyorum,’ diyemiyor ama göndereceği ilacın miktarını azaltıyor. Böylece piyasada ilaçların stoklarında sorunlar yaşanıyor. Özellikle yeni nesil tedavi ilaçları Türkiye’ye ulaşmıyor. Hatta kimi durumlarda piyasada olan ilaçlarını geri çekiyorlar. Bu durumda, hastalar ilaçlarına erişemeyebiliyor. Özellikle kanser hastaları için kullanılan ilaçlar, bazı antipsikotikler, göz kuruluğunda kullanılan ilaçlar ve alerji ilaçlarında sıkıntı yaşanıyor.”
Hastaların ilaçlara erişememe durumunda yeniden doktor muayenesine gitmek zorunda kaldıklarını belirten Çiftçi, “Hastalar ilaçların muadili varsa onu reçete ettirmek ve kullanmak için yeniden hekime başvuruyor. Ancak bazı durumlarda bu da mümkün olmuyor. Örneğin, Alzheimer hastaları için bant şeklinde olan ilacın muadili yok. Bu durumda hastalar ilaca erişemiyor ve mağdur oluyor” ifadelerini kullandı.
Mevcut sorunların kısa ve kestirme çözümlerinin ne yazık ki olmadığını ekleyen Çiftçi, “Sorunun çözümü için uzun vadede ve temel planların devreye koyulması gerekiyor. Bu, üretimle olur. Türkiye’nin üretiminden bahsediyorum. Daha çok etken madde üretebilmeliyiz. Yani, dışa bağımlılığın azalması gerekiyor. Bu, kamusal sorumluluğun devreye girmesiyle mümkün olabilir. Yap-işlet-devret modeliyle yol yapılıyor ama yol ihraç edemezsiniz. Ancak ilaçların üretimiyle mevcut stok sorunları çözülebilir ve fazlasıyla ihracat yapılabilir. Bu, tam anlamıyla bir çözümdür.” diyerek sözlerini sonlandırdı.