Çok şükür bitti: Seçim otobüsleri, propaganda şarkıları, broşürleri, reklamları, mitingleri, parti bayrakları, aday atışmaları, yalanlar, tehditler, vaatler… Sonunda ne güzel sessiz, huzurlu bir pazar. Geçen yazıda iddia ettiğim gibi kazandıran ve kazandırması muhtemel adaylardan bir kısmı mazbatalarını aldılar, koltuklarına oturup kazanmaya ve kazandırmaya başlamak üzereler. Sizin de dikkatinizi çekiyor mu? Sadece belediyecilik yapmak üzere oyumuza talip olan yok; gerçek, kamucu, toplumcu, halkçı belediyecilik adayları dostane bir yönetim anlayışı vadediyorlar. Hayvanla, doğayla, kadınla, çocukla, emekliyle, engelliyle dost belediyecilikler gırla gitti bu süreçte de. Asıl dostlukları bence malum çünkü mevcut ve müstakbel başkanların büyük çoğunluğunun en büyük dostu düzenin kendisi. Düzenle nikahlılar, diğerleri ile dost hayatı yaşayıp gönül eğlendiriyorlar sanki.
Sadece belediyecilik istiyorum diye haykırasım geliyor. Makyajlı, estetikli, aksesuarlı, süslü vaatler değil, anayasa tanımındaki ifadesiyle “mahalli müşterek ihtiyaçları” karşılayan yöneticiler istiyorum. Tabii ki çocukları düşünecek, engellilere, yaşlılara da destek olacak, kadınların güvenliğini sağlayacak, doğayı koruyacak, elbette kimseye küsmeyecek. Yasal vazifesini ekstradan bir şey yapıyormuş, farklılık yaratıyormuş gibi yerine getirmesini anlayamıyorum.
Evet biliyorum, hangisine yetişecek belediyeler, o yüzden bazılarını seçiyor, onları öne çıkarıyor. Dile kolay diyeceksiniz tüm bu hizmetleri sunmak. Ama onun formülü de yine yasada mevcut: Hemşehri Hukuku. 1930’daki ilk Belediye Kanunu’ndan beri mevzuatta mevcut bu formül. Düşünsenize dünya bir büyük savaştan çıkmış, diğerine ilerliyor; ne katılımcı demokrasi ne sivil toplum tartışılıyor ama biz Belediye Yasası’na “Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir. Hemşehrilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından yararlanma hakları vardır.” diye bir madde koyuyoruz.
O kadar önemli, ilerici, demokratik bir düzenleme ki bu, hâlâ kıymetini bilebilmiş değiliz. Kentin çoğulculuğuna, medeniliğine, bu statüden doğan katılma ve bilgilenme hakkıyla demokrasiye, hizmetlerden faydalanma hakkıyla eşitliğe aynı anda işaret eden bir madde.
Vadedilen tüm bu dostluğun ardında hemşehri hukukunun her boyutunun ihmal edildiğini görüyoruz. Hemşehrilik ikamet edilen yer değil, göç edilen yere referansla kurulan dayanışma ağlarına işaret ediyor; belediyenin karar ve işleyişinden haberdar değiliz, dolayısıyla katılamıyoruz; hizmet ve yardımlardan faydalanabilmemiz için de illa birtakım aracılar, tanıdıklar, bağlantılar gerekiyor.
Sonuç olarak o kadar iddialı, abartılı, dostane belediyecilik faaliyetlerine pek gerek yok. Hemşehrilik bağını sağlayalım, yani kente aidiyet, kentlilere müşterek zeminler kazandıralım, gerisi kendiliğinden gelecektir.