Çocuklarla toplandık. Herkesin elinde kâğıt kalem, bayram harçlıklarımızı hesaplıyoruz. Ona göre plan yapacağız. Mıstık yapacaklarımızın listesini çıkarıyor. Biz Ali’yle birlikte para hesabı yapıyoruz. Gelir gider dengesi önemli. Bir ara gözüm Mıstık’ın listeye takıldı:
“Mıstık, listeyi uzatsana!” dedim.
“Harika bir bayram tatili bizi bekliyor.” dedi. Duyan da Hilton otelinin kral dairesinde bir hafta geçireceğimizi düşünür. Fame City’e (O zamanlar Hilton oteli içindeki oyun salonu) zor para buluyoruz. Çocuğuz, gelirlerimiz belli ve kısıtlı sevgili okur. Listeye bakıyordum ki; “Yüksek sesle okur musun?” dedi. Ali… Bizimki sıradan yazmış:
Birinci Gün
- Paraları topla
- Fame City
- Döv al
Ali ile göz göze geldik. İkimiz birden:
“Döv al nedir?” dedik.
“Yukarı mahalledeki çocukları dövüp topladıkları şekerleri almayacak mıyız?” dedi.
“Mıstık, çocuk muyuz artık, büyü biraz seneye sen çocuklara bayram harçlığı vereceksin.” dedim. Yüzüme öyle bir baktılar ki hemen cevabımı değiştirdim:
“Üç beş, bilemedin beş on sene sonra.” dedim. Herkes biraz sakinleşti, neyse bayrama birkaç gün var. Toplayacağımız paraya göre birkaç plan yaptık. Bayram haftası Şan sinemasına Terminatör 2 gelecek. Hepimiz birinciyi televizyonda izleyince Türk filmlerinden bahseden yok, aklımızda varsa yoksa Mıstık’ın dediği gibi Arnold Şımarzanager. Fuara kesin gidilip kızlarla korku tüneline binilecek, en korkunç yerlerde korkmasınlar diye yanlarında onlara kol kanat gereceğiz. Tamamen duygusal… Çarpışan Oto ve Balerin favorimiz, erkek çocuklarının başını döndüren ilk kadın…
O akşam evde korkunç bir şey oldu. Alınan kararla bayramda teyzemlerin yanına gidiyoruz. Basmane-Yalvaç (Isparta) trenine biletler alınmış bile. Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Bütün planlar iptal…
Aslında mutluyum, uzun zaman sonra kuzenlerimi ve teyzemi göreceğim. Çocuklarla olamayacağım için biraz buruk karşılayacağım bayramı, ilk defa ayrı şehirlerde olacağız. Önüme gelen herkese sorular soruyorum:
‘Orada Fuar var mı? / Panayır var’
‘Panayır Nedir? / Fuar gibi’
‘Sinema var mı? / Vardır herhalde’
Sorularım böyle uzayıp gitti. Fakat hiçbirine tam cevap alamadım.
En son sıkılıp ‘Gidince görürsün’ dediler.
Ne mi gördüm? Hayatımın en güzel atlıkarıncasını…
Uzun tren yolculuğundan sonra babam ‘Bir daha kimse beni trene bindiremez, çalı görse duruyor.’ dedi. Dönüşü otobüsle yaptık. Kuzenlerle bir araya gelince İzmir’i bir an unuttum sandım ama ara ara aklıma geliyordu keratalar…
Hepimiz harçlıklarımızı aldık. Sinema uzak ihtimal, hepimiz ağaçlı yollardan geçip kuzenlerimin okuluna gittik. Okullar kapalıydı, kuzenim sınıfını göstermek istedi. Dümdüz arazinin üzerinde sık ağaçların arasında boş, ıssız bir bina duruyordu. Etrafta başka yapı yoktu. Korku filmlerindeki eski köhne bakımsız binalara benziyordu. İçeriden sesler geliyordu. Kuzenimin arkadaşları çıktı. Selin’i işte tam o an gördüm. Yanıma geldi. Beni baştan aşağıya süzdü:
“Zeynep bu kim?” dedi. Kuzenim daha cevap veremeden:
“Sen kimsin?” dedi.
“Efe. Zeynep’in kuzeniyim. Senin adın ne?” dedim. Sevgili okur çocuğuz, sizli bizli konuşmayı daha bilmiyoruz. Bodoslama dalıyoruz sözcüklere, artık o kadarını mazur görün.
“Selin, panayıra gidiyoruz, gelsene.” dedi. Bu ne cüret, ben senin bildiğin erkeklerden değilim diyecektim. Sadece:
“Olur,” dedim. Bu nasıl bir kız anlamadım. Ne derse tamam diyorum. Kız bu yaşta erkekleri çözmüş, toplam üç erkeğiz, ne derse yapıyoruz. Emir yağdırıyor hepimize, itiraz edecek oldum. Sinirli bir şekilde:
“Emir demiri keser,” dedi. Susma hakkımı kullandım. Kuzenime:
“Selin’in babası ne iş yapıyor?” dedim.
“Orduda subay.” dedi. Kız beni adeta hipnotize etti. O nereye ben oraya.
“Efe, atlıkarıncaya binelim…” dedi.
“Emredersiniz komutan…” diyecektim. Son anda kendime geldim. İki atın çektiği arabaya bindik. Elimi tuttu, ininceye kadar hiç bırakmadı, sonra:
“Sevdim seni düzgün çocuksun.” dedi. Gülümsedi…
Panayırda biraz gezdik. Dondurma yedik.
“Selin” dedim.
“Söyle,” dedi.
“Atlıkarıncaya bir tur daha binelim mi?” dedim. Bir tokat çaktı bana:
“Terbiyesiz!” dedi. Tüm çocuklar başını sallayıp beni ayıpladılar. Ne oldu şimdi?
Yıllar sonra elime geçen “Atlıkarıncada Bir Tur Daha” beni bu hikâyeye götüren sihirli kitap…
Tiziano Terzani imzalı kitap kanser olduğunu öğrenen yazarın, kendini kanser yapan yaşam tarzını terk ederek hastalığına şifa aramak üzere çıktığı Amerika, Hindistan, Tayland, Hong Kong ve Filipinler’e kadar uzanan yolculuk, aynı zamanda yaşamın ve ölümün anlamını sorguladığı içsel bir yolculuğa dönüşür. Öğrendiklerini Himalayalar’da inzivaya çekildiği küçük kulübesinde derin bir sessizliğin içinde kaleme alır. Atlıkarıncada Bir Tur Daha, alternatif şifa yöntemlerini merak edenler ve ben kimim sorusunun peşine düşenler için güzel bir kaynak…
Sevgili okur, kimsenin görmediği ama herkesin bildiği (ailem hariç) kızarmış bir yanak ile geri dönüp çocuklarla buluştum.
“Bensiz çok eğlendiniz mi?” dedim.
“Sensiz hiçbir şeyin tadı tuzu yoktu.” dedi Ali, sonra mahcup bir şekilde Mıstık lafa girdi:
“Biz, bir şey yaptık,” dedi. Ali ile göz göze geldiler. Birbirlerini onayladıktan sonra Mıstık:
“Sen yokken can sıkıntısından Döv al yaptık,” dedi.
“Hiç büyümeyeceksiniz.” dedim. Gülüştük.
Yanağım hâlâ acıyor sevgili okur…