Türkiye’de eğitim alanında merkezi hükümetin rolüne ek olarak, yerel yönetimlerin de önemli misyonları bulunuyor. Belediye Kanunu’nda belediyelerin yetkileri ve imtiyazları tanımlanırken şu ifadelere yer veriliyor:
“…İl sınırları içinde büyükşehir belediyeleri, belediye ve mücavir alan sınırları içinde il belediyeleri ile nüfusu 10.000’i geçen belediyeler, meclis kararıyla; turizm, sağlık, sanayi ve ticaret yatırımlarının ve eğitim kurumlarının su, termal su, kanalizasyon, doğal gaz, yol ve aydınlatma gibi alt yapı çalışmalarını faiz almaksızın on yıla kadar geri ödemeli veya ücretsiz olarak yapabilir veya yaptırabilir, bunun karşılığında yapılan tesislere ortak olabilir. (…) Belediye ve bağlı idareler, meclis kararıyla mabetlere, eğitim kurumlarına, yurtlara, okul pansiyonlarına, hastanelere ve cemevlerine indirimli bedelle ya da ücretsiz olarak içme ve kullanma suyu verebilirler.”
Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda yer alan Büyükşehir Belediyesinin Görev, Yetki ve Sorumlulukları kısmında ise şu ifadeler yer alıyor:
“Gerektiğinde mabetler ile sağlık, eğitim ve kültür hizmetleri için bina ve tesisler yapmak, kamu kurum ve kuruluşlarına ait bu hizmetlerle ilgili bina ve tesislerin her türlü bakımını, onarımını yapmak ve gerekli malzeme desteğini sağlamak…”
Peki, belediyelerin eğitime bakış açısı, sadece okulların fiziki ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlı kalmalı mıdır? Bunun yanı sıra, eğitimin toplumun her kesimine eşit ve adil bir şekilde ulaştırılması ve öğrencilerin sosyal/kültürel ihtiyaçlarının karşılanması gerekmez mi? Belediyelerin, eğitim alanında etkin bir şekilde rol alması, yalnızca bir kamu hizmeti sağlamakla kalmayıp aynı zamanda toplumun gelişimine ve refahına da katkıda bulunabilir.
Belediyelerin eğitim alanında üstlenebileceği sorumluluklar oldukça geniş aslında. Bunlar arasında, okul öncesi eğitim merkezlerinin kurulması ve desteklenmesi, okulların fiziki koşullarının iyileştirilmesi, eğitim materyallerinin sağlanması, okul çevresinin güvenliği ve temizliğinin sağlanması gibi konular bulunuyor. Ayrıca belediyeler sosyal ve kültürel etkinlikler düzenleyerek eğitimin sadece sınıf içinde değil yaşamın her alanında devam etmesine katkıda bulunabilecek yetkiye sahip.
Dünyada birçok örnekte görüldüğü gibi, yerel yönetimlerin eğitim alanındaki katkıları çeşitli. Bazı ülkelerde belediyeler, eğitim politikalarının belirlenmesinde aktif rol oynarken, bazılarında ise eğitim hizmetlerini doğrudan sunuyorlar. Bu dosya haberimizde, Türkiye’de belediyelerin eğitime bakış açısını ve üstlenebilecekleri sorumlulukları ele aldık.
“BELEDİYELER OKULLARDA TEMİZ SU KAYNAKLARI OLUŞTURABİLİRLER”
Yerel yönetimlerin eğitim alanında üstlenebilecekleri sorumlulukları değerlendiren Eğitim-Sen Genel Başkanı Kemal Irmak, belediyelerin eğitim alanına dair kendi fonları olduğunu vurgulayarak bu fonların genellikle kırtasiye yardımı gibi sosyal desteklerle kullanıldığını belirtti. Türkiye’de eğitim planlamalarının genellikle merkezi hükümet odaklı yapıldığına dikkat çeken Irmak, belediyelerin yapabileceklerini şu ifadelerle aktardı:
“Ulaşımın temel planlayıcısı belediyeler olduğu için bu alanda çok ciddi bir sorumluluk üstlenebilirler. Hem çocukların daha ucuz, daha ekonomik bir ulaşım sağlayabilmeleri; hem de eğitimciler, öğretmenler için geçerli bir şey. Öte yandan çok ciddi bir derin yoksulluk var. Bu derin yoksulluktan kaynaklı çocukların birçoğu okullarda tek bir öğün bile yemek yemeden evlerine dönüyorlar ya da su içemiyorlar. Belediyeler okullarda kolayca erişilebilen temiz su kaynakları oluşturabilirler. Sebiller konulabilir ya da küçük sular verilebilir, bir öğün yemek verilebilir… Bunları yapan bazı belediyeler var ama tüm belediyeler belli ölçeklerde bunu yapabilirler.”
Öte yandan belediyelerin çalışan ebeveynler ve çocukları için her mahalleye bir kreş uygulamasını hayata geçirebileceğine dikkat çeken Irmak, böyle bir sorumluluk alınmasının sonucunda hem özel kreşlerin pahalılığına hem de tarikat, cemaat gibi yapılanmaların kreşler üzerinde faaliyet göstermesiyle ortaya çıkan ve zaman zaman tartışılan ‘kreşlerin güvenilirliği’ meselesine kamu tarafından alternatif yaratılabileceğini aktardı.
“ÖNEMLİ OLAN, TÜM BELEDİYELERİN SORUMLULUK ALMASI”
Irmak, okulların zaman zaman parasızlıktan dolayı boya badanasının ya da bahçe düzenlemesinin yapılamadığını belirterek bu konuda belediyelerin sorumluluk alabileceğini ifade etti ve ekledi:
“Belediyelerin bahçe düzenleme, peyzaj, fen işleri, toprak çekme gibi hizmetleri var. Merkezi hükümetle belediyeler bu işleri zaman zaman, ekonomik sebeplerden dolayı, ‘benim görevim, onun görevi’ diyerek birbirine paslıyorlar ve bu işler yapılmıyor. Birçok okulun fiziki donanımlarıyla ilgili sorunlar devam ediyor. Bu fiziki donanımları; peyzajı, bahçesinin güzelleştirilmesi, spor sahalarının yapılması, basketbol sahaları… Bunları belediyeler rahatlıkla yapar. Kendiliğinden yapan belediyeler var ama önemli olan, bir bütün olarak, tüm belediyelerin sorumluluk almaları, bunları yapabilmeleri.”
1999-2004 yılları arasında Erzincan’ın merkeze bağlı Geçit beldesinde belediye başkanı olarak görev yapan Irmak, son olarak şunları ekledi:
“Belediyelerin eğitim harcamaları fonu var. Bu fon ile yetiştirici ve destekleyici nitelikte kursları rahatlıkla açabilirler. Aslında şöyle bir hayatla da karşı karşıyayız: Bu ülkede çok uzun zamandan beri sanatsal ve kültürel faaliyetler desteklenmiyor, hatta azaltılıyor. En son geçen hafta proje okullarında bir azaltılmaya gidildi. Bakanlık spor liselerini ve güzel sanatlar liselerini proje okulları olmaktan çıkardı. Bu ne demektir? Bizim spora ve güzel sanatlara dönük bir meylimiz, bir eğilimimiz yok demektir. Bu konuda da belediyeler sorumluluk üstlenebilirler. Bu tür sanatsal kurslar ve faaliyetler aynı zamanda toplumu yan yana getiren, yapıştırıcı özelliği olan ve insanların önyargılarını kıran faaliyetlerdir.”
“EĞİTİM YATIRIMLARINI YEREL YÖNETİMLERDEN SOYUTLAMAK KABUL EDİLEMEZ”
Siyaset Bilimci Ali Yağız Baltacı ise siyaset kurumunun halkla en rahat temas edebildiği mecranın yerel yönetimler olduğuna dikkat çekerek ulusal bir eğitim politikası inşa etmenin yolunun yerel yönetimlerin eğitim alanında vizyonunu geliştirmekten geçtiğini dile getirdi:
“Yerel yönetimler, siyasi programlarını oluştururken, kendi sorumluluk alanları içine giren bölgelerdeki eğitim çalışmalarına yönelik çalışmalar yapmalı. Bu konunun tüm belediyelerde bir çalışma alanı oluşturması, atılması gereken ilk adım olarak öne çıkmalıdır. Zira ancak yerel dinamiklerinizi uygun hâle getirirseniz ulusal çapta bir politika oluşturabilirsiniz. Bu etmenlerden dolayı eğitim yatırımlarını yerel yönetimlerden soyutlamak kabul edilemez.”
Baltacı, Türkiye’de yerel yönetimlerin özellikle okul öncesi eğitim alanında çalışmalar yaptığını hatırlatarak sözlerine devam etti:
“Özellikle sınırlı olanaklara sahip ailelerin belediyelerin açtığı kreşlerden faydalandığı ve bu konuda toplumsal bir talep olduğu da aşikâr. Belediyelerin bu çalışmaları/hizmetleri kuşkusuz faydalı olabilir ancak yeterli olduğu ifade edilemez. Yalnızca okul öncesi eğitim alanında değil sosyal eğitim bağlamında da sorumluluklar üstlenmeleri gerekir. Belediyelere bağlı sportif, sanatsal, kültürel eğitim merkezleri açılabilir. Bu girişimler yoluyla yerel bir eğitim ağı ve bireysel gelişim olanakları vatandaşlara sunulabilir. Bu eğitimlerden yalnızca çocuklar değil yetişkinler de faydalanmalıdır.”
“BU VİZYON, ÜLKENİN GENEL EĞİTİM KALİTESİNİ DE YÜKSELTECEKTİR”
Halkın sorunlarını, ihtiyaçlarını, eksiklerini en rahat gözlemleme imkânına belediyelerin sahip olduğunu ifade eden Baltacı, yerel eğitim ağının katkılarına ve yaratabileceği etkilere de değindi:
“Belediyelerin sahip oldukları avantajı, vatandaşın fiziki ve zihinsel gelişimi için kullanmaları ulusal eğitim politikalarının da değişmez bir parçası olmak zorundadır. Bir zamanlar Köy Enstitülerinin kurulması da temelde bu amaçla işlevselleşmişti. Köylerden başlayan eğitim ağıyla topluma zanaatkâr, sanatçı, nitelikli insan yetişmesine katkı sağlandı. Çok kısa bir süre açık kalmasına rağmen bu enstitüler sayesinde çok sayıda nitelikli insan, taşradan yetişip ülkeye hizmet ettiler. Köy Enstitüleri kapanmış olabilir ama günümüzde de mahalleden şehre, şehirden ülkeye yayılacak yerel bir eğitim ağının katkılarını görebiliriz. Bu vizyon, ülkenin genel eğitim kalitesini de yükseltecek ve insan kalitesini artıracaktır. Bunun toplumsal yaşama orta ve uzun vadede katkısı ‘bilinçli, kabiliyetli, nitelikli’ yurttaş kazanımıdır.”
“SİYASİ KAZANIM DEĞİL ULUSAL KAZANIM…”
Sosyal adaleti, sosyal demokrasiyi, sosyalizmi içselleştiren ülkelerde yerel eğitim çalışmalarının çok yaygın olduğundan ve o toplumların yaşamında büyük bir yer tuttuğundan söz eden Baltacı, yerel eğitim ağı kapsamındaki evrensel örnekleri şu ifadelerle değerlendirdi:
“Örneğin, Sovyetler Birliği yıkılmış olmasına rağmen çok sayıda Balkan ve Doğu Avrupa ülkelerinde, taşradan başlayan yerel eğitim ağının katkılarını bugün bile görmek mümkün. Nitekim, belediyelerin açtığı spor okulları ve kulüpleri yoluyla genç sporcuların yatkın oldukları branşlarda kendilerini geliştirip milli sporcu olduklarını ve ülkelerini gururlandırdıklarını görüyoruz. İskandinav ülkelerinde ise sosyal adalete uygun olarak çeşitli alanlarda yerel eğitim merkezlerinin açıldığını ve buralarda bedava veya makul ücretler karşılığında eğitimler verildiğini biliyoruz. Tüm bu örnekler, bu ülkelerdeki toplumların her anlamda gelişimine direkt katkı sağlıyor. Bunun somut örneklerini ise az nüfuslarına rağmen çıkardıkları başarılı sanatçı, sporcu, zanaatkâra bakarak görebiliriz.”
Türkiye’de ise Anayasa’ya göre sosyal bir devlet olsa da, sosyal adaletin tam sağlanmadığı ve sosyal desteklerin siyasetle bağlantılı olarak gerçekleştiğini dile getiren Baltacı, sözlerini şu ifadelerle sonlandırdı:
“Bu yüzden belediyeler de uzun değil kısa vadede sonuç alacakları pragmatik hizmetlere yöneliyor. Belediyelerin hizmet vizyonu; siyasi kazanım değil ulusal kazanım olarak şekillenmeli ve değişmelidir. ‘Bana ne oy getirir’ mantığı değil ‘hangi çalışma halka uzun vadede daha büyük fayda sağlar’ düşüncesi egemen olmalıdır.”