“Dünya savaşı mı çıkacak?” sorusu artık her zamankinden daha fazla gündemimizde. Bu soru genellikle Batı medyasında kendisine yer bulurken, savaş çıkarma potansiyeli konuşulduğunda, Batı medyasında çoğunlukla siyasetleri ABD çıkarlarıyla çelişen ülkeler işaret ediliyor.
‘Otoriter rejimler’, ‘baskıcı ülkeler’, ‘demokrasi karşıtı yönetimler’ ve dahası…
Bu tanımlar kullanıldığında akıllara hep aynı ülkelerin gelmesi, medya eliyle zihinlerimize sayısız defa işlenmiş propagandanın bir sonucu: Çin, Rusya, Kuzey Kore, İran, Suriye ve hatta Küba…
Söz konusu ülkelerin ne kadar, kime ve neye göre ‘otoriter’ veya ‘baskıcı’ oldukları önemli bir tartışma konusu. Ancak bu tartışma konuları, nerede ve ne zaman açıldığına göre, tartışma götürmeyen bazı olguların üstünü örtmek için de kullanılabiliyor.
Ancak askeri harcamaları, dünya genelindeki kalıcı askeri üsleri, rejim değişikliği projelerine, renkli devrimlere sağladığı siyasi ve mali katkılar düşünüldüğünde, en büyük savaş çıkarma potansiyeline sahip ülkenin ABD olduğunu görmek zor değil.
SAVAŞ RİSKİ NASIL ARTAR?
Dünya genelinde bir savaşın beklendiği bu günlerde, savaş riskini artırmanın en kolay yolu ise mevcut gerilimleri körükleyecek adımlar atmaktan geçiyor.
Son olarak, ABD Temsilciler Meclisi’nde yapılan oylamada, Ukrayna, İsrail ve Tayvan’a yönelik 95 milyar dolarlık yardım kabul edildi.
Bu onay, askeri yardımlar konusunda yer yer yükselttiği eleştirel sese rağmen, Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Temsilciler Meclisi tarafından onaylandı. Hem de, Ukrayna yönetiminin Rusya’ya karşı ‘iyice tükendiği’ bir dönemde.
Yani, ABD’nin dünyayı askeri anlamda oldukça gerecek bu yasa tasarısı, iki partinin desteğiyle 122 ret oyuna karşın 311 evet oyuyla kabul edildi.
Temsilciler Meclisinden geçen Ukrayna’ya yönelik dış yarım paketinde, ABD bankalarında bulunan milyarlarca dolar değerindeki Rus varlıklarına el konulması ve Ukrayna’nın yeniden inşası için kullanılması yönünde maddeler de yer alıyor.
Bu, Rusya’nın tamamı 300 milyar doları bulan dondurulmuş varlıklarından ABD bankalarındaki 6 milyar dolarlık kısmının, Ukrayna için harcanması anlamına gelecek.
BİDEN’DAN ‘DERHAL GÖNDERİLECEK’ SÖZÜ
ABD Başkanı Joe Biden da, “İsrail ve Ukrayna’ya kritik desteği sağlayacak, aynı zamanda Gazze’deki Filistinlilere insani yardım temin edecek ve Hint-Pasifik bölgesinde güvenlik ve istikrarı güçlendirecek bu paketi güçlü şekilde destekliyorum.” ifadeleriyle tasarıya verdiği desteğin gereğini yaptı ve toplam 95 milyar dolarlık dış yardım paketini imzaladı.
Ukrayna’ya yardımların ‘derhal’ gönderileceğini vurgulayan Biden, Ukrayna’ya gönderilecek silahların ABD’de üretildiğine ve dolayısıyla Amerikan savunma ve silah sanayisine ciddi katkı sağladığını iddia etti.
Bu noktada hatırlatmakta fayda var. Ukraynalı yetkililerin ‘mali ve askeri yardımların yetersizliğine’ dair açıklamaları, yardımların ‘çarçur edildiği’ kadar, Biden’ın vurguladığı ‘katkıyla’ da alakalı. Zira, Ukrayna’ya ayrılan bütçenin önemli bir kısmı, söz konusu silahların zamanında yetiştirilmesi için yine ABD sınırları içinde harcanmasından kaynaklanıyor.
İSRAİL’E TAM DESTEĞE DEVAM
Ukrayna savaşıyla birlikte, geçtiğimiz günlerde 200. gününe giren İsrail saldırıları da ABD cömertliğinden nasibini aldı.
ABD yönetimi, İsrail’e toplam 26 milyar dolarlık yeni bir destek sağlayacak. Gerekçesi ise hazır: ‘İsrail’in Tahran’a karşı savunması’…
ABD’nin bu yardımları, aynı zamanda İsrail’in silah stoklarının yenilenmesi amacı taşıyor. Bu amaç aynı zamanda, ‘gücünden şüphe edilmeyen’ İsrail’in Filistin direnişi karşısındaki ‘başarısına’ dair de önemli işaretler barındırıyor.
Bu arada tasarı, Temsilciler Meclisi’nden 4 ayrı tasarı olarak geçti. Ancak ABD Senatosu’nda birleştirildi ve tek bir paket hâline getirilerek 18’e karşı 78 gibi ezici bir çoğunlukla kabul edildi.
Pakette, 61 milyar dolar Ukrayna’ya, 9 milyar dolar Gazze dâhil savaş bölgelerine insani yardım, 26 milyar dolar İsrail’e askeri destek, 8,1 milyar dolar da Hint-Pasifik bölgesine (yani Tayvan) destek verilecek.
Ayrıca pakette, yukarıda söylediğimiz Rusya’ya ait varlıkların dondurulmasının yanı sıra, TikTok’un ABD’de yasaklanmasının da önü açılmıştı.
Bu arada, dünya kamuoyu bu paketi takip ederken, ABD, Ukrayna’nın uzun süredir talep ettiği uzun menzilli balistik füzelerin teslimatının gizli şekilde Kiev’e yapıldığını açıkladı. Bu füzeler de, martta açıklanan askeri yardım paketinin parçasıydı. Gizlice Kiev’e gönderilen bu silahların muhtemel rotası ise ayrı bir yazının konusu ve ülkemizi de doğrudan ilgilendiriyor…
Tasarı, Ukrayna savaşında ABD tarafından üzerine bindirilen yükü gönüllü bir şekilde sırtlanan Avrupa yöneticileri tarafından da memnuniyetle karşılandı.
Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel, paketi “Avrupa-Atlantik topluluğuna entegre olmuş özgür ve bağımsız bir Ukrayna’yı destekleme kararlılığımızda birleşiyoruz.” ifadeleriyle kutladı. Bu arada, Fransa lideri Emmanuel Macron ise 6-9 Haziran’da yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri öncesi Sorbonne Üniversitesinde yaptığı konuşmada Avrupa’nın askeri açıdan yeterince iddialı olamadığını ve dünyadaki silahlanma yarışının gerisinde kaldığını söyleyerek ‘silahlı Avrupa’ söylemine ilişkin işaret fişeğini yaktı.
Öte yandan, ABD Senatosu’nun Tayvan’a akıtacağı paranın onaylanmasından birkaç saat sonra, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Çin’e gitmesi de dikkat çekiciydi. Bu ziyaret, Batı medyası tarafından ‘gerilimi kontrollü ilerletme’ çabası olarak yorumlandı. Bu arada, Blinken’ın Çin ziyareti ve bu ziyaretin ikili ilişkilere yansıması konusunda Gökhun Göçmen’in CGTN Türk’teki değerlendirme yazısını da okumanızı öneririm.
Çin – Tayvan, Kore – Güney Kore, Rusya – Ukrayna, İsrail – Filistin… Küresel ölçekte yeni bir dönemin kapılarını açan bu çatışmalarda da, Güneydoğu Asya, Avrasya ve Afrika’da yaşanan diğer çatışmalarda da, taraflardan birinin ABD / AB tarafından desteklendiği bir sır değil. Yaşanan bütün bu sıcak çatışmaların tarafının ABD olması ve bu çatışmaların ABD’den kilometrelerce ötede patlak vermesi de tesadüf değil.
Uluslararası basına yansıyan bu büyük yardım paketlerini, artık neredeyse ‘alışılmış’ çok sayıda başka yardım paketleri, sivil toplum projeleri, ‘demokrasi için’ fonlar ve siyasi operasyonlar takip ediyor.
“Neden ABD’de renkli devrim girişimi veya iç savaş yaşanmaz?” sorusunun, “Çünkü ABD’de ABD elçiliği yoktur” şeklinde yanıtlandığı bu klişe şakanın artık iyiden iyiye kabak tadı vereceği günlere hızla yaklaşıyoruz. Küresel bir yok oluşu önlemenin, en iyi niyetle geciktirmenin ilk adımı ise, en başta bu devasa sevkiyatlara engel olmanın yolunu bulmaktan geçiyor.