Türkiye’de mizah üretimi günden güne artıyor. Özellikle stand-up mizahı içinden yükselen yeni ve güçlü bir dalga bu alanda kendine zemin bulmaya çalışıyor. Bundan yirmi yıl öncesine kadar Olacak O Kadar gibi skeçlerle televizyon kanallarının vazgeçilmezi olan siyasi mizah ise stand-up komedileri içinden yeniden yükselişe geçmiş durumda. Türkiye’deki yeni komedyenler siyasi ve toplumsal konuları yeni ve farklı bir gözle ele almayı deniyor. Bu da hem içerik hem de biçim olarak kendi seyircisini üreten bir yapının kurulmasını sağlayabilir.
Salih Tıraş, genç kuşak komedyenler arasında bu anlamda epey öne çıkan isimlerden biri. Kendisiyle mizaha bakışını, siyasi mizahı ve stand-up gösterilerinin bu tür dinamik bir mizah üretmek için getirdiği olanakları konuştuk:
Türkiye’de mizah üretimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Komedinin üretimi Türkiye’de büyüyerek devam ediyor. Özellikle sosyal medyada sosyal medyanın unsurları, işte yeni platformlar, TikTok mesela, kendi mizahıyla geliyor. YouTube Shorts örneğin. Bence dijital platformlarda da onların açtığı alan itibariyle bir gelişim var. Bir ilerleme görüyorum sürekli. Herkes yeni bir şaka ve komedi üretiyor. Çok da hızlı üretiyor. Aslına bakarsanız bence çağımızın en önemli şeyi bu. Benim mesela kendi adıma komedyen olarak gördüğüm eksik de biraz bu. Ben gündemle alakalı bir meseleyi gösterime taşıyıp gösterimde şaka yapabiliyorum ama sadece gösteriyi izleyen insana ulaşabiliyor. O an, o akşam orada olan insana. Aslında gündemle alakalı, bütün konularla alakalı yapabildiğim her şakayı anında sosyal medyadan paylaşabileceğim bir form bulmak istiyorum. Keşke yapabilsem. Çünkü Türkiye’de gündem çok hızlı değişiyor takdir edersiniz ki. Buna göre bir üretime girmek isterim. Dolayısıyla aslında bir üretim boşluğu yok. Fazla fazla var. Ama tabii daha fazla olsa eksik mi olur deseniz, olmaz yani. Hani böyle doluyor ve taşıyor gibi bir durum yok. Hâlâ bir açlık, boşluk var bence. Yeni insanlar, yeni komedyenler, yeni video içerik üreticileri çıkıyor ve hepsi de ayrı ayrı bir değer bence.
Siyasi mizah sizin şakalarınız arasında da önemli bir yer tutuyor. Siyasi mizahı nasıl tarifliyorsunuz?
Ya bence siyasi mizah şöyle: Materyal olarak siyasi konuları işlersen siyasi mizah olur. Yani ben özellikle bir siyasi şaka yaptığımda veya bir arkadaşım yaptığında siyasi bir fikir verme amacı güttüğümüzü sanmıyorum. Ama hepimiz toplumun bir parçasıyız ve siyaset de bizi etkiliyor. Türkiye’de öyle bir siyasi atmosfer var ki her insana dokunuyor, yani hiç kimse siyasi atmosferin ve iktidarın kendisini engellemesinden, kendisine dokunmasından kaçamıyor. Kendisine izole bir hayat kuramıyor. Hayatın her alanına, bütün mikro alanlarına müdahale etmiş bir siyaset var. Şimdi mizahı bundan ayrı tutmak mümkün değil. Ki mizah zaten özünde de bir eleştirme, bir uyarıcı etkendir aynı zamanda. Ben de bir mizah üreticisi olarak toplumda yanlış gördüğüm, eksik gördüğüm bir şeyle ilgili parmak basıyorum. Orayı işaret ediyorum. Yoksa derdimiz şey değil: A, dur ben siyasi bir şeylerden bahsedeyim de ne bileyim popüler olayım, değil. Hakikaten içimize sinmeyen, hakikaten sorun gördüğümüz şeylerden bahsediyoruz. Benim en azından çıkış noktam budur yani. Siyasi mizahı o yüzden bir enstrüman olarak kullanıyorum.
Geçmişte özellikle televizyonda siyasi mizah örnekleriyle sık karşılaşıyorduk. Şimdi durum nasıl? Bununla ilgili ne tür değişimler görüyorsunuz?
Televizyonda inanılmaz bir sansür var şu an. Ben geçmişte hatırlıyorum. Ailecek, ki benim ailem hani hep böyle muhafazakâr, milliyetçi bir çizgiden gelmiş insanlardır. Yani gösterimi izleyenler çok net bilir, orada anlatıyorum. Onların dahi böyle rahatsız olmadan izlediği, Olacak O Kadar’lar, ne bileyim Hamdi Alkan’lar… Sırf siyasiydi yani. Aslında bütün skeçler siyasi ve toplumsaldı. Sadece siyasi de değil, yani siyasetle ilgili ve onun işaret ettiği toplumsal alanlarda da şaka yapmak mümkün değil şu an. Mesela, ekonomiyle alakalı bir hassasiyet varsa ekonomiyle ilgili de şaka yapamıyorsunuz. Çünkü siyaset ona da müdahale etmiş ve ne bileyim insanların giyim tarzlarıyla alakalı, mesela başörtülü biriyle ilgili bir şaka yapacaksınız. İki kere düşünüyorsunuz. Ben şimdi başörtüsü ifadesini kullanacağım. Bundan bahsedeceğim. Başıma bir şey gelir mi? Çünkü yine siyasi atmosferde başörtünün konusu tabu. Yani bu konuya girme deniyor. Hatta bir komedyen arkadaşımı örnek verebilirim. Ankara’da bir arkadaşım var. Başörtülü bir komedyen. Ve çok geriliyor mesela sahnede bir şey anlatırken. Çünkü onun söylediği sözleri, ifadeleri, ağzından dökülenleri bir başörtülü olarak kendisine söylemesiyle başka herhangi bir insana söylemesi açısından uçurum var. Anlayış biçimi açısından. Yani bundan büyük otosansür olur mu? Bir konuya komple giremiyorsunuz. Gerçekten o anlamda can sıkıcı ama biz işte dediğiniz gibi yeni nesil bir stand-up dalgası içinde -yani üçüncü nesil stand-up deniyor bizim yaptığımız işe- bunu kırmaya çalışıyoruz. Sahnede kırmaya çalışıyoruz. Biz aslına bakarsanız yeni nesil bir mizah üretiyoruz ama bunun da alt formlarını bulamadık sahne dışında. Bir dizi çekemedik. Yeni nesil komedyenler olarak, ne bileyim sosyal medyada video içeriği üreticimiz yok, hani öyle öne çıkan bir isim yok. Daha geleneksel işler yapılıyor diye düşünüyorum. Bir skeç şov, bir talk şov ama yine siyasi mizahın içinde çok yoğun olduğu bir ürün yok mesela.
Doğu Demirkol’un Doğu dizisi gibi örnekler sayılabilir mi?
Doğu Demirkol’un Doğu dizisi de teknik olarak yine çok yeni nesil bir iş. Ama komedi dizisi olarak yeni nesil. Benim bahsettiğim tam o değil. Çünkü yeni nesil komedinin de bir fikri var, bir alt metni var. Bu kendine has bir dizi aslına bakarsanız, kendi hikâyesini anlatıyor zaten. Ama orada aslında esas sorunlara, esas problemlere değinilmiyor bence. Küçük şakalarla değiniliyor belki ama… Benim dediğim tam öyle bir şey değil. Hakikaten bu ülkede sorunların farkında olan yeni nesil komedyenlerin ürettiği bir formattan, şovdan, yeni nesil bir skeç şov veya reality şovdan falan bahsediyorum yani. Hani böyle o tip bir şey henüz yapamadık. Bir dizi üretemedik mesela bizim bu dönemi anlatan. Hep beraber büyüdüğümüz arkadaşları ve onların sorunlarını, onların dert ettiği sorunları anlatan bir şey henüz yapamadık. Burada stand-up yönteminin, komediyle izah etme işinin kendi içinde siyasi mizaha katkıları anlamında. Net bir şeyler görüyoruz. Bence çok bir koçbaşı etkisi var.
Geçenlerde Özgür Turhan, Süleyman Soylu’yu aslına bakarsanız eleştirdiğim bir şaka yayınladı. Bu tip söylentiler vardı. Süleyman Soylu’nun işte o yasadışı uyuşturucu, kara para aklama gibi bu tip işlerde görünen ve yakalanan adamlarla fotoğrafının çıkması mevzusu vardı. Herkesin de bildiği, haberlerde yayımlanan, internette önümüze düşen bir sorundu. Bir komedyen olarak şakada kullandım. Ama Süleyman Soylu doğrudan mesela cevap verdi. Bu daha önceden olan bir şey değildi. Muhatap alınan, yani doğrudan eleştirilen kişinin cevap verdiği bir noktada değildi. Ben mesela onu çok dikkat çekici bir nokta olarak görüyorum. Bir sonraki aşamaya geçtik artık. Artık bizi bu yeni nesil komedi, yeni nesil mizah olarak ciddiye almak zorunda kaldılar. Cevap vermek zorunda kaldılar. Çünkü cevap vermemeleri durumunda zaten orada yapılan mizah, o eleştiri onları rahatsız etti. Yani bu da bence bir dönüşümün sinyalidir. Bizim yaptığımız tipte, yani sahnede özellikle ortaya çıkardığımız mizahın, daha fazla insana ulaşması lazım diye düşünüyorum. Değiştirici güç olabilmesi için. Henüz yine aslına bakarsanız lokal, küçük bir kitleye oynuyoruz. Zaten muhalif olan, zaten büyük oranda bizimle aynı fikirde olan insanlara oynuyoruz. Yani insanları çok değiştiremiyoruz gibi geliyor bana. Benim kendi gösterim açısından görüşüm var. Yani beni zaten izleyen insan yüzde 90 benimle aynı fikirde oluyor. Ama o asıl büyük kitleye, komediyle, stand-up gösterileriyle çok karşılaşmayan kitleye de ulaştırabilsek fikirlerimizi, şakalarımızı, onlar da gülebilse daha büyük bir başarı emretmiş olabiliriz diye düşünüyorum.
Bir komedyen olarak siyasi mizah üretimini ifade özgürlüğü açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yani ifade özgürlüğü en büyük sorun hocam. Çünkü bizim aslına bakarsanız düşündüğümüz, komik bulduğumuz şeyler çok daha sert şeyler yani. Sahneye yansıttıklarımız zaten bir otosansürden geçiyor, artı editör sansüründen geçiyor, sahnede seyircinin sansüründen geçiyor. En son artık kalanlar ulaşabiliyor seyirciye. Yani bunu şahsen kırmak isterseniz de çok sert tepkiler alabiliyorsunuz. İfade özgürlüğünün aslında herkes için faydalı bir şey olduğunu, herkes için güzel olduğunu bir şekilde bu topluma kanıksatmak lazım. Yavaş yavaş olacak bir şey herhalde diye düşünüyorum. Biz yaptıkça yeni kişiler, yeni gösteriler, yeni insanlar ulaştıkça büyüyecek diye düşünüyorum. Ama şu an gerçekten Türkiye’de ifade özgürlüğü anlamında inanılmaz gerilerdeyiz. Ben o bahsettiğimiz 90’lardaki skeç şovların, Olacak O Kadar’ların olduğu zamanki atmosfere dönsek kan gövdeyi götürür diye düşünüyorum. O açıdan da çok üzücü yani.
Az önce bahsettiğim şeye geri döneyim. Örnek veriyorum. Siyasetin konusu olan herhangi bir şeyle alakalı, benim mesela başıma gelen mesele, Filistin-İsrail savaşıyla alakalı bir şeydi. Şimdi Filistin-İsrail savaşı konusunda ben linç ediliyorum. Türkiye’de bir komedyen olarak o konudan bahsetmişim, sadece değinmişim. Ağzımdan Filistin kelimesi dökülmüş. Bana şey diyorlardı: Filistin gibi şanlı bir meseleyi nasıl sahnede şaka malzemesi yaparsın? Aslında benim değindiğim konu ülkedeki mülteci sorunuydu. Dünyada nerede savaş çıkarsa çıksın, bizim ülkemize sonucunda mültecilerin gelmesiydi. Bu da beni toplumsal açıdan rahatsız ediyor. Komik de bulduğum, mizahi bir şekilde eleştirebileceğimi düşündüğüm bir konuydu. Şimdi ben bu Filistin-İsrail Savaşı ile alakalı böyle bir şaka paylaştım. Orada bana verilen tepkiler büyük oranda şöyle oldu: Sen bir şaklabansın, nasıl olur da orada çıkıp abuk subuk şeyler anlatıyorsun, nasıl Filistin gibi kutsal bir mevzuyu konu edersin vb. O da Filistin meselesi ülkemizde bu kadar siyasi atmosferde yeri olmasa, bu kadar mesela hükümet tarafından -hatta muhalefet de bence buna çok katkıda bulunuyor- bu kadar konu edilmese diyeyim, sonuçta iki farklı devletin bizim dışımızda, bizim olmayan bir savaşı, mücadelesi var orada. Ben şimdi orada taraf tutan da bir şey söylemedim yani. Bir taraf iyidir, bir taraf kötüdür falan gibi de bir şey söylemedim. Ama uygulanan sansür, bu konuyu ağzına dahi alma noktasında. Ki daha neler var yani? Filistin mesela sadece benim başıma gelen bir örnek. Ben bu konuda mesela şöyle düşünmüştüm. Yayınlamadan önce kendimizi inceliyoruz çünkü bir sorun çıkar mı diye. Bu şaka benim filtremden geçebildi, öyle söyleyeyim. Benim otosansürümden geçti ama yayınladığım zaman daha büyük, inanılmaz, daha da sert bir kitle olduğunu gördüm yani. Şimdi mesela, şaka paylaşacağım zaman, içerik paylaşacağım zaman ben bunu düşüneceğim mesela. Diyeceğim ki ben böyle bir şey paylaşacağım, Yine ölüm tehditleri olabilir, yine küfür edilebilir bana. Yani bir sonraki aşamayı sansürlemişim. Herkesin yaşadığı da bu bence yani. Herkes giderek daha da az özgür bir şey yapabiliyor. Daha da sansürlü bir şey yapmak zorunda kalıyor. Çünkü sürekli ağzımız yanıyor bu tarz şeylerden. Bir de çok bireysel olarak mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Ben mesela o şakayı paylaştığıma başıma hakaretler, küfürler geldiği zaman, eleştirildiğim zaman benim komedyen arkadaşlarım bana çok da destek olmadılar yani. Yani tabii şahsen destekler, yazanlar oldu ama bir toplu tepki verilmedi. Bu ifade özgürlüğüdür kimse karışamaz denmedi.
Peki komedyenler arasında bir dayanışma söz konusu mu?
Yani bence, bu çok gerekli. Yani böyle bir ülkede stand-up yaptığınız için gerçekten çok gerekli. Çünkü dediğim tipte olaylar her gün, her an, herhangi bir komedyenin başına gelebilecek olaylar yani. Ki geliyor da. Böyle bir durumda ama komedyenlerin kendi aralarında bir araya gelmekle ve birbirini aslında desteklemekle ilgili sorunları var. Aynı zamanda bir rakibiz çünkü bir yandan. Bir yandan birbirimizi rakip olarak gördüğümüz için de bazı gerginlikler olabiliyor. O sebepten maalesef o tip bir birleşmeyi yaşayamıyoruz diyeyim yani.
Ofansif Mizah da çok konuşulan konulardan biri, bununla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Ofansif mizah hocam, daha da zor bir alan. Çünkü yani siyasi sebepler dışında, atmosfer dışında bir de başka değerli argüler de var ülkede çok tabu olan diyeyim yani. Mesela Pınar Fidan, Alevilerle alakalı bir şaka paylaştığı için linç edildi. Emre Gülsal, Mevlana’yla ve Atatürk’le ilgili şaka yaptığı için linç edildi. İşte Özgür Turan, Süleyman Soylu’yla ilgili şaka yaptı. Yani demeye çalıştığım, o kadar farklı konular var ki! Bir tarafta Süleyman Soylu var, bir tarafta Atatürk var, bir tarafta Mevlana var, Aleviler var. Dört farklı konu bence. Ama dördü de aynı tip şeye uğradı. Yani tepki gördü. Şimdi burada şunu anlıyoruz. Demek ki bu ülkede yalnızca bir siyasi görüş veya fikir değil. Her konuda aslında bir hassasiyet var. Her konuda aslında sansür var. Bu da alanı, çemberi iyice daraltıyor. Ofansif mizah yapmak çok daha zor. Ama nedense ofansif mizah genelde kolay yapılıyor, öyle söyleyeyim. Ofansif mizah yapan arkadaş çok var, ben de çok izliyorum. Azınlıklar üzerinden, toplumun dezavantajlı grupları üzerinden, eşcinseller, Aleviler diyebilirim, küçük gruplar üzerinden falan yapılıyor. Mesela Türkiye’de eşcinsellerle alakalı bir şaka yapıp da çok sert bir geri dönüş alacağınız bir şey yok mesela şu an. Çünkü onları toplum ve devlet zaten ötekileştirmiş durumda. E bu ofansif mizah mı oluyor şimdi mesela? Gerçekten ofansif mizah yapmak istiyorsan mesela hükümetle ilgili yap. Yani benim demek istediğim bu. Ben de mesela yaptığım mizah için ofansif mizah diyebilirim bir açıdan. Ben özellikle siyasi ilişkileri ortalıkta tutmaya çalışıyorum. Yani hükümet tarafında, iktidar tarafında tutmaya çalışıyorum. Çünkü bence 20 yıllık bir süreç var, daha önce Türkiye’de hiçbir hükümetin olmadığı kadar güçlü ve yayılmış bir merkezi yönetim var. Bu bence esas sorun. Türkiye’de olan sorunların yüzde 90’ı belki bundan kaynaklanıyor olabilir. Şu an herhangi bir iktidar değişikliğinde bambaşka bir Türkiye’ye uyanacak olduğumuz gerçeğini herkes biliyor. Şimdi ben bu gerçeği bu kadar açık görürken bununla ilgili bir şaka yapmasam bence eksik bir mizah yapıyorumdur yani.
Şu an siyasi mizah yapan komedyenler üzerinden baktığımızda niteliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yani özetle şöyle söyleyeyim. Dediğim korkular olmasa, dediğim sansürler, otosansürler olmasa, çok daha iyisini yapabilir arkadaşlarım da, ben de yapabilirim diye düşünüyorum. Umarım öyle bir geleceğe ve ülkeye gideriz de öyle bir ülkemiz olur ileride. Bizim de çabalarımızla, bizim de kendimiz yanarak, belki işte ne bileyim hapse de atılabiliriz diye düşünüyorum ben. Çok uzak ihtimal olarak görmüyorum bunu. Bedeller ödeyerek belki o noktaya, o geleceğe ulaşabiliriz yani. İstediğim odur. Ama şu an için herkesin elinden geleni bir ölçüde yaptığını düşünüyorum. Acı bir meyve var ortada. Acı meyveyi yiyen var, yemeyen var. Ben aslına bakarsanız kendi adıma onu yiyenlerden biri olduğunu düşünüyorum. Ben çünkü diğer arkadaşlarıma göre yine daha sert bir şov yapıyorum. Genele hitap etmeyen, genel toplum değer yargılarına aykırı bir şey yapıyorum. Mizah üretiyorum ve performans sergiliyorum. Ama bunu da yapmak isteyen, başka sebeplerle eleştirilmekten korkan, tepki görmekten korkan, para kaybetmekten korkan arkadaşlarım var. Yani böyle olmasaydı, daha özgür bir atmosfer olsaydı kendini daha net ifade edebilecek insanlar var yani. Onun için de öyle bir şey için dua ediyorum. Öyle bir gelecek için… Öyle söyleyeyim. Keşke olsa.