Türkiye’de hayvan hakları konusunda bir yandan sokak hayvanlarının hakları için mücadele edilirken diğer yandan bilinçsizce sahiplenilen hayvanlar açısından da başka bir sorun yaşanıyor: Sezonluk sahiplenme sonucu yazlık bölgelerde yaşanan hayvan terkleri!
Can dostu hayvanların ne sokakta ne de evlerde huzuru yok… Sokak hayvanları, sonu ölüme kadar giden her türlü şiddet, taciz ve aşağılanmaya maruz kalırken, evde bakılmak üzere bir hevesle sahiplenilen, hediye edilen hayvanlar da keyfi bir şekilde sokağa, ormana bırakılabiliyor.
Fikir Gazetesi olarak yaza doğru yaklaşırken sezonluk sahiplenilen ve sezon biterken de sokağa terk edilen can dostlarının trajik hikayesini gündeme getirdik.
Haber dosyamızda ülke genelinde ve sahil beldelerindeki hayvan terkleri konusunu; oğlu Burak Özgüner’i kaybettikten sonra 2019 yılında Yaşam İçin Yasa İnisitayifini kuran hayvan hakları aktivisti, Eray Özgüner, Başka Bir Hayat Diliyorum Derneği Kurucu Üyesi ve Başkan Yardımcısı İnci Kutay, Hayvan Hakları Savunucusu Akademisyen Hakan Yurdanur ile görüştük.
Konunun hukuki boyutunu ve diğer ülkelerdeki akıbetini İzmir Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Sorumlu Üyesi Avukat Şefika Yıldırım Sert’ten dinledik. Yerel yönetimlerin bu konuda yaşadıkları sıkıntıyı ve sorumluluk alanlarını ise Efes Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel ile konuştuk. Son olarak da parayla değil sokaktan hayvan sahiplenen yurttaşlarla hayvan terkleri konusunu görüştük. Ortak görüş, hayvan dostların metalaştırılması, mal olarak sayılması ve üretimine yönelik denetim ve cezaların hayata geçirilmesi için yetkililerin önlemler alması yönünde oldu.
BAKANLIK AÇIKLADI: POPÜLASYON 700 BİNİ AŞTI! İZMİR BİRİNCİ SIRADA!
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı geçtiğimiz günlerde Türkiye’deki üç büyük şehirdeki sokak köpeği popülasyonunun 700 bini aştığı bilgisini TBMM Dilekçe Komisyonu’na sundu. Ülkede toplamda 326 hayvan bakımevi ve 33 hayvan hastanesi bulunduğu ve son beş yılda ise 1 milyon 310 bin 108 köpeğin kısırlaştırıldığı, 2 milyon 704 bin 768’inin aşılanıp rehabilite edildiği ve 274 bin 940’ının ise sahiplendirildiği açıklandı. Türkiye’nin üç büyük şehrinde toplamda 668 bin 900 sokak köpeği bulunurken sayının en çok olduğu il 450 bin köpekle İzmir olarak ifade edildi. İstanbul’da 128 bin 900 ve Başkent Ankara’da 90 bin sokak köpeği olduğu belirtildi.
“HAYVAN TERKİ TÜM ÜLKENİN SORUNUDUR!”
İzmir Barosu Hayvan Hakları Komisyonundan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Şefika Yıldırım Sert: Ülkemizde evcil hayvan sahiplenme işlemleri genellikle hayvanlar mal statüsünde görüldüğünden, satın alma şeklinde gerçekleşiyor. Hayvanlarının hisleri olduğu, özel bir bakıma ihtiyacı olduğu ve hayvan sahibi olmanın sorumluluk gerektirdiğini bilmeyen insanlar, çocuklarına karne hediyesi, sevgilisine sevgililer günü hediyesi olarak genellikle ya köpek ya da kedi satın alıyor. Halbuki gelişmiş birçok ülkede, hayvan sahiplenmek bu kadar kolay değil. Hayvana sahip olmak isteyen kişinin ekonomik ve psikolojik durumu, hayat tarzı ve yaşam alanının koşulları araştırılıyor, kriterlere uyan kişilere hayvan davranışları, psikolojisi ve bakımı konusunda eğitim veriliyor. Sonraki süreçte de denetleme devam ediyor. Ancak ülkemizde böyle bir prosedür maalesef yok. Parası olan herkes hayvan satın alıp evine götürebiliyor. Sokakta gördüğü bir canı bir hevesle alıp sonra tekrar sokağa, ormana veya bakım evlerine terk edebiliyor. Çip uygulamasıyla birlikte hayvan sahiplerine sorumluluk getirildi. Can dostları terk etmenin önüne geçmek, sahipli evcil hayvanların kaydını tutmak, terk etmelerin önüne geçmek, kaybolan hayvanların bulunmasının kolaylaştırılması gibi saikler ileri sürüldü. Özellikle terk edilen evcil hayvanların sahiplerine karşı idari yaptırımın uygulanması açısından çip uygulaması önem arz ediyor. Ama bu uygulamanın da takibi çok iyi yapılmıyor. Pek çok evcil hayvan sahibinin hayvanlarında çip yok. Evcil hayvanı terk etmenin idari yaptırımı, evcil hayvana bakmaktan daha az maliyet oluşturduğundan dolayı birçok insan idari para cezasını ödemeyi göze alarak, evcil hayvanını sokağa, ormana ya da başka bir şehre terk etmekte beis görmüyor.
Terk edilen evcil hayvanların durumu ise içler acısı. Özellikle genetiğiyle oynanarak üretilmiş, neredeyse tüm doğal yetenek ve güdülerini kaybetmiş “cins” diye tabir edilen evcil hayvanlar hayatlarını idame ettiremiyor. Üzüntüden, açlıktan, hastalıktan, insanların ve diğer hayvanların saldırısından ya da trafik kazalarından dolayı ölüyor. Evcil hayvan sahibi olma kriterleri arasında kısırlaştırma zorunluluğu olmadığı için pek çok evcil hayvan sahibi, kısırlaştırma yapmıyor dolayısıyla bu canların terk edilmesi ya da kaybolması durumunda sokakta yaşayan hayvan popülasyonu da olumsuz anlamda etkileniyor. Öte yandan kötü niyetli insanların eline geçmeleri hâlinde merdiven altı üretim çiftliklerinde damızlık olarak kullanılıyor. Dolayısıyla bu işin temel çözümü, öncelikle hayvan satışının ve üretiminin yasaklanması. Gerçekten hayvan sevdiğini düşünen kişilerin sokakta ya da bakımevinde yaşayan canları sahiplenmesi, sahiplenilen evcil hayvanın kısırlaştırılmasının zorunlu hâle getirilmesi, sahipli hayvanlara yönelik rutin denetimler yapılması için gerekli yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi oldukça önemli. Sokak hayvanları dışında yerel yönetimlerin sahipli evcil hayvanlar konusunda bir sorumluluğu bulunmuyor. Sorumluluk tamamen sahiplerine ait. Bu hayvanlar terk edildiğinde yerel yönetimler ve bakanlık için sorun arz ediyor. Bu zinciri kırmanın tek yolu, üretim ve satışın durdurulması, evcil hayvan sahiplenme konusunda prosedür oluşturularak kriter ve eğitim gibi şartların belirlenmesi, hayvan hakları ve davranışları konusunda toplumda farkındalık yaratılmasıdır. ‘Satın alma, sahiplen’ sloganını hayata geçirmek için çalışmalar yürütmek gereklidir.
Özetle, hayvan terkleri sorunu sadece tatil beldelerinde değil tüm Türkiye’de yaşanan bir sorundur. Hayvanların meta olarak görüldüğü, hayvanlara bir oyuncak, bir hediye gözüyle bakıldığı sürece bu sorunu çözmek mümkün olmayacaktır. Hayvan dostu sosyal belediyecilik kavramı Türkiye’de maalesef sınırlı sayıda görülüyor. Belediyelerden beklentimiz; hayvanlarla birlikte yaşamanın mümkün olduğunun kabul edilmesidir. Yaşam alanlarını onları da dikkate alarak dizayn etmeleri, 5199 sayılı kanun ile verilen yükümlülükleri yerine getirmeleri, “aşıla-kısırlaştır-yaşat” ilkesini benimsemeleri, sokakta yaşayan hayvanların yaşamlarını destekleyecek projeler üretmeleridir.
“TATİL BELDELERİNDE HAYVANLARINI BIRAKIP GİDİYORLAR!”
Başka Bir Hayat Diliyorum Derneği Kurucu Üyesi, Başkan Yardımcısı İnci Kutay: Yaz mevsimi yaklaştıkça, biz tatil kasabalarında yaşayanların da endişeleri artar. Kimi çocukları oyalansın diye bir evcil hayvan edinmiş olarak gelir, kimi ise buralarda doğmuş kedi köpekleri besleyerek vakit geçirir. İki, üç ay süre ile kendilerine alıştırırlar. Kısır olmayanların doğum yapması ile de nüfus artar. Yemek ve suyu esirgemezler ama kısırlaştırma hiçbirinin aklına gelmez. Şehirlerine dönerken de o kaldıkları aylar içinde çok sevdiklerini söyledikleri hayvancıkların hiçbirini götürmezler. Hayvan sahiplenerek tatil beldelerine gelenlerin, hayvanları burada bırakmamasını sağlamanın bir yolu, girişlerde araçların kontrol edilmesi olabilir.
Nasıl ki yollarda ehliyet ve ruhsat soruluyor, bu da kasaba girişlerinde yapılabilir. Araçlar girerken ve ayrılırken kontrol edilebilir. Aslında terk edilme sadece yaz aylarında olmuyor. En yüksek oranı biz pandemi sonrasında yaşadık. Uzaktan çalışma nedeniyle Bodrum büyük oranda göç aldı. İlk yaptıkları da şehirde gerçekleştiremedikleri hayalleri olan köpek sahiplenme oldu. Ama iki yılın sonunda yavaş yavaş ofislere, şehre dönüş başlayınca, apartman dairesine sığdıramayacaklarını düşündükleri can dostlarını terk ettiler. İnsanların sahiplendikleri hayvanları terk etmek için her zaman bir bahaneleri var. Bunu önlemek sadece yasalarla olabilecek bir şey de değil. Bu bir hayata bakış şekli. Terk edenlere mutlaka para cezası kesilmeli ve bir daha evcil hayvan edinmeleri önlenmelidir. Kendinizden başka türde olan canlılara saygı duyuyorsanız, zaten bu kötülüğü onlara yapmazsınız.
“ARABALARINA ATIP ORMANA BIRAKIYORLAR”
Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi Kurucusu Eray Özgüner : Türkiye’deki hayvan hakları hareketi süreci günümüzde çok vahim durumdadır. Sokak hayvanları devasa barınaklara kapatılıp sokakta hayvan bırakılmaması noktasında ilerlerken, Adalet Bakanlığınca çıkarılacak torba yasayla da 5199 Sayılı Hayvan Hakları Koruma Kanununun da kaldırılma tehlikesi var. Ülkemizde hayvanlar yasal olarak mal statüsünden çıkarılıp can statüsüne koyulmalı, hayvan üretimi yasaklanmalıdır. Bu üretim çarkı devam ettiği müddetçe sorunlar daha da büyüyecektir. Devletin, merdiven altındaki başta olmak üzere hayvan üretimini tespit ederek bir denetim mekanizması geliştirmesi zaruridir. Mal statüsünde parayla kedi, köpek satışı yapma, satın alınma konusu sona erdirilmelidir. Bir canlı hayvan hediye olarak alınmamalı, parayla satın alınmamalı! Sevgiliniz, çocuğunuz veya aileniz bu hayvanı canı sıkıldığı zaman sokağa terk edebilir ki ediyorlar da… Sahil beldelerinde de sezonluk sahiplenilen hayvan dostlarımız ormanlara bırakılarak terk ediliyor. Ben İstanbul Sarıyer’deyim. Buradaki sorun ormanlık alanlara terk edilen hayvanlar sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Arabasına atıyor hayvanı, ormana gidiyor. Ormanda kapıyı açıyor. Hayvanı bırakıyor. Bunun kontrolünü yapamadığımız için de ormanlık bölge sorununu yaşıyoruz. Belediyelerle iletişime geçiyoruz, belediyeler ormana yiyecek koyuyor.
Sahil beldelerinde ise durum daha ciddi boyutlarda. Sahilde yürürken terk edilmiş cins hayvanlarla her an karşılaşılıyor. Bugün ülkemizde bir hayvanı sokağa atmanın hiçbir cezası yok. Yerel yönetimler ciddi bir şekilde hayvan sahiplendirme sayfaları ve siteleri açıp buralar üzerinden hayvan sahiplendirmelidir. Sahiplendirme işlemleri sözleşme karşılığında olmalıdır. Ve bu sözleşmede ‘günün birinde hasta olursanız herhangi bir sebeple hayvana bakamayacağınızı düşündüğünüzde, sokağa atmayın bize getirin.’ diye ciddi bir ibare yer almalıdır. Sokak hayvanı sayılarının artması sorunu; kamu otoritesi, yerel yönetimler, STK’lar ve mahallelerde yaşayan insanlar ortaklığında çözülebilir. ‘Yaşam İçin Yasa’ olarak sizin aracılığınızla buradan akademisyenlere, sanatçılara ve medyaya hayvan hakları konusunda farkındalık oluşturulması konusunda çağrıda bulunuyoruz. Hayvanların yaşam hakkı üzerinden bir söz söylemeye davet ediyoruz. Hayvanlar için daha özgür, daha yaşanabilir eşit haklarda bir dünya olsun talebimizi yineliyoruz.
“ARZULAR TATMİN OLUNCA ACIMASIZCA SOKAĞA ATILIYORLAR”
Hayvan Hakları Savunucusu/Akademisyen Doç. Dr. Hakan Yurdanur: Birincisi, kapitalist sistemin dijitalleşme evresi canlı nesnelerin cansız birer objeye dönüşmesi, hızla el değiştirmesi, kolayca sahiplenilip hızlıca vazgeçilmesi şeklinde ilerlemektedir. İkincisi, bu sahiplenme biçimi görmeyi, karşılıklı etkileşimi, duygusal alışverişi, teması yok sayan mekanik bir sanal alışveriştir. Bu iki noktayı birleştirip ortasına da hayvan dostlarımızı koyduğumuzda ortaya çok trajik sonuçların çıkacağını görmek mümkün. Kapitalizmde sahip olma arzusu, onu kolayca kullanıp tüketme ve atma eylemlerini tetikliyor. Bir marketten sandalye alır gibi peşin fiyatına taksitle alınan bir can dostumuzun, canlı değil de cansız bir nesne olarak görülmesi sağlanmış oluyor. Bu da ‘etiketi olan her şeyin son kullanım tarihi de olacaktır’ demeye geliyor. Dijital veya diğer biçimlerde de olsa bu süreç “al-tüket-at” biçimini alıyor. Bu devrelerin içine ister sandalye, ister can dostlarımız girsin sonuç değişmiyor. Buradan önemli yere varıyoruz: Sistem, hayvanları alınıp-satılan birer metaya dönüştürmüş durumdadır. Bir önemli durum daha var: Satın alma ve sahiplenme. İkisi birbirinden çok ayrı şeyler. Satın alınan (yani para ödenen hayvan ) kolayca evden sokağa atılırken, sahiplenilen hayvan sokaktan eve alınıyor. Yani işleyiş yönleri birbirlerinin zıttıdır. Biraz önce söylediğim gibi sandalye almakla hayvan almak arasında fark görmeyen geniş bir kitle var. Karne, yaş günü, yılbaşı gibi günlerde hediye olarak alınan hayvanlar arzular ve duygular tatmin olduğunda acımasızca sokağa atılabiliyor. Bu süreci en baştan tasarlayan; üretim çiftlikleri, petshoplar, merdiven altı üretim ve bunları denetlemeyenlerdir. Burada görev, mevcut yasaların uygulanmasına ve belediyelere düşüyor. Gelin görün ki, ne yasa uygulanıyor ne de belediyeler denetleniyor. Gönüllülerin ve aktivistlerin olaya müdahale etmesine izin verilmiyor. Oysa izin verilmeli ve onlar bu süreci denetleyip kamuoyunu bilgilendirmeli.
Sokak köpekleri üzerinden açıklamaya çalışalım. Sokağa bırakıldıkları andan itibaren meta olma özelliğini kaybeden köpekler, sermayenin önemli bir düşmanı hâline dönüşür. Çünkü mama, bakım, tedavi, ilaç ve aksesuar gibi kâr getirici unsurların dışında kalırlar. Buna ek olarak barınaklar (oraları birer ölüm kampıdır ) belediyelere kâr sağlamaz ancak onun ihalesi vd. ticari yollarla belediyeler para kazanır ve bunu köpekler için harcamaz. Belediyeler ile sokak köpekleri arasında adı konmuş ciddi bir savaş vardır. Bu savaşta elbette sokak köpeklerinin yanındayız ve sonuna dek olmaya devam edeceğiz. Çözüme gelirsek. İlk etapta sokaktan belediyelere doğru yapılacak politik eylemler süreci hayvanlar lehine çevirmede etkili olacaktır. Gönüllü kuruluşlar, aktivistler, yöre halkının ısrarcı eylem ve önlemleri bu konuda avantaj sağlayacaktır. Sokakta başlayan ve kurumlara doğru ilerleyen hareketlerin başarı şansı daima yüksektir.
“SAHİLLERE VE SINIRLARIMIZA BIRAKILIYORLAR”
Efes Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel: Sanırım 2007 yılı itibariyle belediyelerde veteriner bulundurma zorunluluğu ve veteriner müdürlükleri kaldırıldı. Bu konu bir zorunluluk olmaktan çıkarılarak belediyelerin inisiyatifine bırakıldı. İnisiyatife bırakıldıktan sonra birçok belediye de artık buna ilişkin müdürlüklere de yer vermemeye başladı. Eskiden veterinerlerin belediye encümeninde olması bile zaruri bir durumdu. Ama artık bu zorunluluk da ortadan kalktı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım İl ve ilçe Müdürlükleri ile ortaklaşa çalışmalar yürütülüyordu. Tüm bu durumlar ortadan kalkınca sokak hayvanlarının kısırlaştırılması da etkin bir şekilde yapılamaz oldu. Üreme arttı ve sokak hayvanı popülasyonu çoğaldı. Sahillerde turistler var ve turistler köpekleri sever, bakar gibi bir bakış açısıyla sokak hayvanları popülasyonu sahillere kaydırılmaya başlandı. Başıboş köpekleri en fazla gördüğünüz yerler sahil kısmındaki belediyelerdir. Burada bu hayvanlara bir şekilde bakılır anlayışı yaygın. Bunun yanında petshoplarda köpek satışlarının olması, cins köpeklerin satılması ya da yazlıklara giderken ‘aman bizim çocuk biraz oyalansın, yaz ayında bahçeli evimizde biraz bakmak ne kadar da keyifli olur’ deyip, sahiplendikleri can dostlarını kışlıklarına götürmeyenler sorunu ortaya çıktı. Bu kişiler de tatilleri bitince o hayvanları yine o sahillerde bırakıyorlar.
Sorunun çözümünde belediyelerin tek başlarına mücadele etmeleri mümkün değil. Bizim gibi sahilde olan küçük bütçeli belediyeler için hiç mümkün değildir. Ve sürdürülebilir bir kısırlaştırılma sağlanamayınca da belediyeler ya da birileri köpekleri başka ilçelerin sınırlarına bırakmaya başlıyor. Bu durum artık gerçekten inanılmaz bir hâl aldı. İzmir’de 400 binden fazla sokak hayvanı var. Bu çok ciddi bir problem ve problemin çözümünde Tarım Bakanlığı, valilikler, il ve ilçe tarım müdürlükleri ile beraber hareket edilmelidir. Çünkü bu sorun aynı zamanda onların da mesuliyet alanına girmektedir. Ortaklaşa bir çalışma yapılması lazım. Ve bu ortaklaşa çalışmaların yapılabilmesi için veteriner mühendisleri odasından da destek alınmalıdır. Şu an itibariyle ne belediyeler mutlu ne köpek fobisi olanlar mutlu ne de tam aksine hayvan hakları savunucuları, hayvanseverler mutlu. Barınakların haricinde hiçbir yerde köpek üretiminin yapılamayacağına dair bir düzenin sağlanması ve köpek sahiplerinin de belli bir yaştan sonra tek doğumdan sonra köpeklerini kısırlaştırmalarına ilişkin mevzuatın çıkması gerektiğini düşünüyorum. Bizim şu anda bir rehabilitasyon merkezimiz var. Orada tedavisini yaptığımız köpekleri almış olduğumuz yere tekrar bırakıyoruz. Kısırlaştırma faaliyetlerine de elimizden geldiğince devam ediyoruz. Ancak çevreden bırakılmış olan köpeklerle baş etmek mümkün değil. Yani herkes kendi ilçesindeki köpeklere sahip çıkarsa sorun da ortadan kalkar.
EVCİL HAYVAN BAKAN YURTTAŞLAR NE DİYOR?
“HAYVAN SAHİPLENMEK SORUMLULUK İŞİDİR”
Deniz Dicle Çağlar (Öğrenci): Hayvan haklarının da insan hakları kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Bir sokak kedisini sahiplendim ve uzun yıllardır beraberliğimiz devam ediyor. Hem sokak hayvanları hem de evcil hayvanların koruma altına alınması gerekir. Hayvan hakları konusunda toplumda farkındalık çalışmaları yapılmalıdır. Tatilde keyifli vakit geçirmek ya da çocuğunu oyalamak için kimse hayvan sahiplenmesin! Her önüne gelenin hayvan sahiplenmemesi, hayvan satışının ve üretiminin durdurulmasını istiyoruz.
“YAZLIK BÖLGELERDE HAYVAN TERKLERİ ÖNEMLİ BİR SORUN!”
Kübra Yıldırım (Klinik Psikolog): Hayvan sahiplenme konusu baştan itibaren sıkıntılı başlıyor. Bu süreç canlıların satın alınmasıyla başlıyor ve canlının bir nesneymiş gibi algılanmasına yol açıyor. Yazlık bölgelerde sezonluk hayvan sahiplenme ve terkler bence en önemli nokta. Üretim ve satış yapan kişiler kendilerinde bir canlıya bakım vermenin gerektirdiği sorumlulukları görmüyorlar.
Sezon sonunda bırakıp gittikleri canlıların hem hayatta kalmakta hem de çevrelerindeki insanlara dair güven duymakta zorlandıklarına eminim ki hepimiz şahidizdir. Maalesef hukuk sistemimizde de gördüğümüz kadarıyla canlılara bir nesne gibi muamele etmenin bir cezai yaptırımı yok. Bu da toplum içerisindeki bu sorumsuzluğun beslenmesine neden oluyor.
“AVRUPA’DAN ÖRNEK ALINMASI LAZIM!”
Hakan Aydın (Tekniker): Türkiye’de hayvan sahiplenme bilinci çok geridedir. Petshoplardan hayvan satın alınması, hayvanların hediye ürünü olarak görülmesi, hevesleri geçince de hayvanların sokağa bırakılması kabul edilebilir bir şey değildir. Birçok Avrupa ülkesi gördüm ülkemizde hayvanlara yapılan muamele gibisine şahit olmadım.
Avrupa’dan örnek alınması lazım. Hayvanlara reva görülen bu muameleler cezasız kalmamalıdır. Her hayvan çipli ve kimlikli olarak sahiplenen kişilerin nüfusuna geçmelidir. Hayvan sahiplenen kişilerin, hayvanın ölümü halinde gömü belgesi getirmemeleri durumunda da cezai uygulamalara tabii tutulmaları gerektiğini düşünüyorum.