Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik bunalım sürecinde, ülkeye katma değer getirmesi umut edilen sektörlerden biri de turizm sektörü. Fikir Gazetesi 10. sayısında yer alan söyleşide eski Turizm Bakanı Bahattin Yücel, “Asıl karşı çıkılması gereken kıyıların işgalidir” diyerek dikkatleri kıyı işgallerine çekmişti. “Kıyı ve plaj işgali nedir?”, “Turizm alanlarında kıyı işgalleri ne şekilde gerçekleşiyor?”, “Neden karşı çıkılması gerekir?” “Toplumsal bir mesele olarak kıyı işgalleri neyin göstergesidir ve hukuki açıdan kıyı işgallerine karşı nasıl bir mücadele veriliyor?” sorularının cevabını aradığımız haber dosyamızda yönümüzü Türkiye’nin turizm cenneti olan iki bölgeye çevirdik: Akdeniz ve Ege…
Konunun toplumsal boyutunu Tüketici Hakları Derneği ile görüşerek kıyıların kamusal alan olması ve halkın kıyıları özgürce kullanıp kullanamadığını, kıyı işgalleri karşısında yurttaşların hak arama mücadelelerini konuştuk. Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Bodrum-Dalyan sözcüsünden kıyı işgallerine karşı yürüttükleri çalışmalar hakkında bilgi aldık. Datça’da kıyı işgallerine karşı Şezlongsuz Datça İnisiyatifi ile görüşme sağlayarak, kıyı işgallerinin doğaya ve insana verdiği zarara odaklanmaya çalıştık. Son olarak da kıyı işgalleri konusunda Antalya’da çok uzun yıllardır hukuki mücadele veren Avukat Rasim Demirkan ile görüştük. Demirkan, Türkiye’de kıyıların kamu eliyle özel şirketlere açılmasının başlangıç tarihinden başlayarak bugüne değin geldiği noktayı değerlendirdi. Haber dosyamızda görüş aldığımız profesyonellerin aktardıklarında ön plana çıkan konu ise kıyılardaki kamu ihalelerinde adı geçen Muğla Çevre Koruma Vakfı Turizm Limited Şirketi (MUÇEV) oldu.
DALYAN İZTUZU KUMSALI MUÇEV’E KİRALANDI!
Ortaca İlçesi Dalyan İztuzu Plajı’nın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından MUÇEV’e kiralanması en güncel kıyı işgali olarak karşımızda duruyor. Konuyla ilgili 6 Mayıs’ta CHP Muğla Milletvekili Avukat Gizem Özcan, 2019 yılı Sayıştay Denetim Raporu’ndaki tespitlere göre MUÇEV’in kıyılardaki faaliyetlerinin hukuksuz ve kamu yararına aykırı olduğunu belirterek rapora rağmen Dalyan’daki 4,5 km uzunluğundaki İztuzu Plajı işletmesinin MUÇEV tarafından 31 Mayıs’ta ihaleye çıkarılacağına dikkat çekti. Deniz kaplumbağaları yuvalama alanı olarak belirlenen Dalyan İztuzu Plajı’nın, özel çevre koruma bölgesi olduğunu hatırlatan Özcan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin yanıtlaması istemiyle Meclis’e soru önergesi verdi.
“SİYASİ İKTİDAR ELİYLE KURULAN ŞİRKETLE KIYILAR HALKA KAPATILIYOR!”
Tüketici Hakları Derneği Başkan Yardımcısı Avukat Mehmet Hasbioğlu, kıyı şeritlerinin işgal edilmesi, kapatılması ve yurttaşların bu kapalı alanlara sokulmaması ile ilgili olarak Marmaris Turgutköy’de 2021 yılında yürüttükleri mücadele ile ilgili bilgi vererek şunları söyledi: “Bu konuyla ilgili olarak İçişleri Bakanlığına, Kaymakamlığa, Belediye Başkanlığına başvurular yaptık. Durumun önlenmesini talep ettik. Bize dönüşlerde de önlendiğini söylediler. Anayasada kıyılar zaten açıkça devletin hüküm ve tasarrufu altında olan, herkesin kullanımına açık olan yerler olarak tanımlanır.”
“Günümüzde siyasi iktidar, Muğla kıyı şeritlerini, kurmuş olduğu Muğla Çevre Koruma Vakfı Turizm Limited Şirketi’ne (MUÇEV) ihale yoluyla veriyor ve kıyıların kullanımını halka kapatıyor. Dalyan İztuzu Plajı da ihale şartlarına uygun olmayan bir şekilde geçtiğimiz günlerde bu vakfa ihale ile verildi.” diyen Hasbioğlu, konunun kamuoyuna da yansıdığını ve tepki aldığını dile getirdi.
Muğla Marmaris, Fethiye, Antalya, Bodrum, Sarıgerme, Ortaca, Dalyan’ın MUÇEV aracılığıyla işgal edildiğini söyleyen Hasbioğlu şunları kaydetti: “Fethiye-Ölüdeniz de bu şirkete kiraya verilmiş durumdadır. Geçenlerde yine çok yüksek fiyatlarla tüketicilerden para alındığını duyduk. Kıyı işgalleri konusunda Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası uygulanmıyor. Uygulanmayan bir anayasamız var. Anayasa Mahkemesi ve İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmadığı gibi tüketicilerin de birçok yöndeki haklarıyla hukuki kazanımları hakkındaki kararlar uygulanmıyor.” diye konuştu.
“TÜKETİCİNİN HAK ARAMA SINIRI DARALTILIYOR”
Marmaris’te bulunan tüketici hakem heyetinin kaldırılarak Muğla’nın ilçesi olan Menteşe’ye taşındığını belirten Hasiboğlu, “Tüketicinin hak arama sınırı daraltıldı. Datça ve Marmaris’teki tüketici, ister istemez Muğla’ya gitmek zorunda bırakıldı. Hak aramayı kısıtlayan tedbirler getirildi. Bunlarla ilgili de hem biz hem de dernek genel merkezimiz hem de Türkiye Tüketiciler Derneği Federasyonu olarak itirazlarımızı yaptık.” dedi.
Kıyıların, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre halkın olduğuna vurgu yapan Dernek Başkan Yardımcısı Hasiboğlu şöyle devam etti: “Kimse kıyılar üzerinde hak iddia edemez. Bu sorunları çözmek sadece bir derneğin, yurttaşların ya da avukatların yapabileceği bir şey değildir. Topyekün hareket etmek gerekir. Marmaris’te şu anda belediyenin halk plajı var ama halk plajının dışında bütün otellerin önündeki sahillerde otellerin koymuş olduğu şezlonglar ve şemsiyeler var. Onların da fiyatları çok astronomik. Çok az bir alanda halk plajı var. Diğer alanların hepsi de kapatılmış vaziyette.”
“BU YAZ YURTTAŞLAR DENİZE GİRECEK PLAJ BULAMAYACAK”
Kıyıların şirketlere ihaleyle verilmesi, oteller, beach clublar ile donatıldığına işaret eden Hasbioğlu, “Kıyılar işgal altında, bu yaz yurttaşlar parasız denize girebilecek plaj bulamayacak gibi görünüyor.” diyerek yaşanan durumu gözler önüne serdi.
Halkın 2024 yılı yaz sezonunda ekonomik nedenlerle tatil imkânına hiç erişemeyecek gibi göründüğünü söyleyen Dernek Başkan Yardımcısı Hasiboğlu son olarak şunları ifade etti: “Bu bölgelere yerli turistin gelmesi, bu ekonomik koşullarda çok mümkün görünmüyor ama öte yandan da yabancı turistler de Avrupa Birliği ülkeleri arasında tatil için en pahalı ülke olarak Türkiye’yi görüyor. Gelen turistler de Marmaris’e en yakın olan Rodos’a gitmeye, kaçmaya başladılar. Bu fiyat artışları, enflasyonun yüksek olması tüketicinin alım gücünü azalttığı için onların da herhangi bir şekilde bir hareket alanı kalmadı. Yunanistan’ın adalarında hiçbir şekilde kıyıların işgal edildiğini görmedik. Sahillere parayla girilmiyor. Hiçbir kişi gelip de siz buraya giremezsiniz diye müdahale etmiyor.”
ANTALYALI AVUKAT DEMİRKAN: “RANT ÇOK BÜYÜK!”
Antalya’da uzun yıllardır kıyı işgalleri konusunda mücadele veren Serikli Avukat Rasim Demirkan, Fikir’e konuştu. Belek Turizm Merkezi’nde Kadriye ve Belek bölgesinde birbirinden kuş uçumu 15 km mesafede bulunan sahillere açılan cepheleri 1000 metrelik ve 500 metrelik son iki pencerenin önce 250’şer metreye düşürülme amacı ile yapılan plan tadilatlarına karşı dava açtıklarını ifade eden Avukat Demirkan, “Açtığımız ve kazandığımız davalar oldu. Davaları kazanmamız üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yeniden plan tadilatları yaptı. Bu tadilatlara karşı açtığımız davaların da bir kısmını kazandık.
Bir kısmı da istinafta devam ediyor. Ayrıca Danıştay’da açtığımız 1/100.000 ölçekli ilk davayı kazandık ancak bakanlık yeni bir tadilat daha yaptı. O tadilatın da iptali için dava açtık. Önümüzdeki aylarda keşfi yapılarak bilirkişi raporu alınacak. Plan, tadilatları iptal edilen alanları Serik Belediyesi’ne değil turizmcilere tahsis ediyorlar veya kiraya veriyorlar. Oyunun boyutları çok büyük. Rant yüz milyonlarca dolar.” dedi.
“KIYI ŞERİDİ JİLETLİ TELLERLE KAPATILDI”
Kıyıların özel sektöre Turgut Özal zamanında açılmaya başladığını belirten Avukat Demirkan, “Dünyada eşi benzeri olmayan fıstık çam ormanları vardı ama yok ettiler. Yazık ettiler. Halkın sahile ulaşabileceği yollar vardı. 2006 yılından itibaren kapattılar, halk denize gidemez oldu. Belek Beach Park var, bir de Kadriye Beach Park var. İki mahalle buralar. Halka bırakılan sahil uzunluğu 1000 metre civarındaydı. Onu da 1991 yılında Anavatan PartiliTurizm Bakanı İlhan Aküzüm zamanında, Serik Belediyesi’ne biz tahsis ettirdik.” dedi.
Günümüzdeki duruma ilişkin bilgi veren Demirkan şöyle konuştu: “Kıyıları jiletli tellerle kapattılar. Eskiden sincaplar telden atlayıp öbür tarafa geçiyordu, şimdi teller jiletli olunca geçemiyorlar, takılıp ölüyorlar. Belek merkezinden Beach Park’ın olduğu yere kadar yaklaşık 3 kilometre yol kenarı kapatıldı. Türkiye bir hukuk devleti ise bunlar yaşanmamalıdır. Biz sonuna kadar mücadele edeceğiz. Hani bir laf vardır: ‘Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.’ Herkesin bir bildiği varsa, Allah’ın da bir bildiği vardır. Hiç kimse öbür tarafa bir şey götürmeyecek. Sadece iyiliğini veya kötülüğünü götürecek. Çoğunlukla yerli yatırımcılar var, şu anda burada sanırım 96 otel var. İnsanların doğaya erişimini engelliyorlar ama diyorlar ki bu oteller sizin çocuklarınıza ekmek veriyor. Sonra işe alıyorlar, asgari ücrete çalıştırıyorlar. İnsanları iş vaadiyle susturdular.”
MUĞLA ÇEVRE PLATFORMU: “KIYI İŞGALLERİ DURDURULSUN!”
Muğla’nın Bodrum ilçesindeki kıyı ihlalleri konusunda mücadele veren bir platform olan Muğla Çevre Platformu’nun (MUÇEP) uzun yıllar turizm rehberliği yapmış, Bodrum eş sözcüsü olan Nihat Gençosman, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bölgedeki doğal sit alanlarının statülerinin yeniden belirlenmeye başlamasıyla birlikte arsaların ranta açılmaması için mücadeleye başladıklarını ifade ederek şunları söyledi: “Biz yaklaşık 8 yıl önce 70-80 kişi Akyaka’da bir araya geldik. Muğla’da ‘çevre günahı’ sayabileceğimiz işlerin gücümüz yettiğince peşine düşmeye çalışıyoruz. Bizim adımızla, çok benzer bir vakıf olan MUÇEV tarafından ihaleler alınıyor. Bu vakfı devlet kurdurdu. Yani Muğla’nın bütün kıyılarında onu ona, bunu buna ihale edip, kullanım hakkını devredip duruyor. Kamu arazilerini birtakım özel kuruluşlara ihale ederek gelir elde edilen, böyle bir çark çeviren bir yapı var. Geçtiğimiz hafta sonu Dalyan’daydık. Orada şimdi Dalyan’da İztuzu Plajı’nı, caretta carettaların yaşam alanını ihaleye açtılar. Kişi başı o kumsala ayak bastı parası olarak 10 lira ödüyorsunuz. Bunu da bu MUÇEV tahsil ediyor. Buradan soruyoruz. MUÇEV’e bu hakkı kim veriyor? Parayı tahsil ediyor. Bu parayı nerede ve nasıl kullanıyor? Böyle yüzlerce soru var.”
“Kıyıların tek kullanıcısı biz insanlar da değiliz, doğanın kendisinin de birtakım hakları var. Orada yaşayan hayvanların, denizdeki, karadaki hayvanların da orada bir kullanımı var.” diyerek sözlerini sürdüren Gençosman, “Biz tüm canlılarla birlikte doğayı kullanmak için çabalarken, bir yandan da sürekli ‘burası turizme tahsis edilecek deniyor. Üstelik bahsettikleri şeyin turizm olduğu da tartışılır. Konaklama ya da iskân odaklı devlet arazileri tahsis ediliyor. Derneğimiz aracılığıyla davalar açıyoruz. Farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz.” diye konuştu.
“BARGİLYA TUZLASI DA İŞGAL ALTINDA!”
Muğla Milas’ta bulunan yüzlerce kuş türüne ev sahipliği yapan Bargilya Tuzlası’nın da işgal altında olduğuna dikkat çeken Nihat Gençosman, “Burası Türkiye’de canlılığını sürdüren son lagünlerden biri. Diğer önemsediğimiz konu da Marmaris-Sinpaş Kızılbük konusudur. Orada da bir katliam var. Kıyıda olmamakla birlikte çok önemsediğimiz bir diğer konu da İkizköy’deki termik santral meselesidir. Bizim de işin içinde olduğumuz davalar var. Takipteyiz mücadelemize devam ediyoruz.” diye konuştu.
Toplumda farkındalık oluşturulması konusunda çabaladıklarını belirten Gençosman şunları ekledi: “Devletin, hemen yanı başlarındaki sahili turizme tahsis edeceğini duyan mahalledeki insanlar tepkilerini gösteriyorlar. Biz de bu noktada kazan kaldıranların tarafında oluyoruz. Elimizden geldiğince kamuoyunda farkındalık yaratmaya çabalıyoruz.”
Yerel yönetimlere de bu alanda sorumluluk düştüğünün altını çizen MUÇEP Bodrum Sözcüsü, belediyeler aracılığıyla da kıyı işgallerinin gerçekleştirildiğine dikkat çekerek şöyle konuştu: “Beach Parklar gibi şeylerle belediyeler de gelir elde etme kaygısında. Özel sektörden insanlar kıyıları işgal ederken, kıyıların nemasını çok ciddi bir şekilde elde etmeye başladıkları zaman, belediyeler de bizim neyimiz eksik demeye başlıyorlar. Yani özel sektörün yaptığı kıyıdan nemalanmalar, belediyelere de örnek oluyor. Ama olumlu örnekler yok diyemeyiz.”
AVRUPA’DA DA VAR AMA BİZİMKİ KADAR DEĞİL!
Avrupa sahillerinde de ihlallerin olduğunu ancak Türkiye’deki kadar olmadığını ifade eden Gençosman son olarak şunları aktardı: “Yunanistan’da da kıyı işgallerine karşı bir oluşum var. Örneğin Datça’da olduğu gibi. Bu da boşuna değil. Sorun orada da var ama bize göre daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de yasalara uyulmuyor. İlk başta yönetenler uymuyor. Yani uygun görmedikleri takdirde en üst düzeyde Anayasa da dâhil olmak üzere yasayı uygulamıyorlar. Bu anlayış yurttaşlara da yansıyor. Kurallı yaşamak doğru bir şeydir ama siz daha başta kurallara kendiniz uymazsanız, bunu topluma nasıl izah edersiniz? Kıyılarda da konu bu, turizmde de konu bu aslında. Çözüm yurttaşların kıyılarına, doğaya daha fazla sahip çıkmasında yatıyor. Hiçbir şey değişmez, hiçbir şey düzelmez demeyip gücü yettiğince her tarafta yanlış bulduğu konularda daha net tavır göstermesi gerekiyor.”
ŞEZLONGSUZ DATÇA İNİSİYATİFİ: KIYILAR KIYI OLMAKTAN ÇIKTI!
Şezlongsuz Datça İnisiyatifi gönüllüsü Sedat Yağcıoğlu, ‘şezlongsuz Datça istiyoruz” hareketi kapsamındaki mücadele gerekçelerini Fikir’e anlattı: “Şezlongsuz Datça istiyoruz diyerek yola çıktık çünkü yaşam alanımız kıyıların işgali ile haklarımız gasp ediliyor. Bu gasp, kıyılara şezlong koyulmasıyla başlayıp daha ötesine gidiyor. Günden güne canlı-cansız tüm doğal varlıkların ortaklığına dayalı yaşam alanlarımızın işgal edildiğini, özelleştirildiğini görüyoruz. Son 20-25 yılda hayatımıza giren, kıyılarda birlikte yaşamamızı da işgal altına alan bir olgu olduğunu fark etmeli ve mücadele etmeliyiz. Önce şezlonglar geldi. Sonra kıyıların metal-ahşap platformlarla kaplanması başladı. Kıyı, kıyı olmaktan çıktı, inşaat oldu. Şezlongun bir gelişmişlik göstergesi olmadığını, işgalin ve doğal yaşamın tahrip edilmesinin bir simgesi olduğunu yaşadıklarımız, yaşananlar ortaya koydu. Kıyılar ortak varlığımızdır. Kıyıların işgaline karşı işgalin en somut nesnesi ve sembolü olarak görüyoruz. Tüm kıyıların eşit ve özgür bir şekilde erişilebilir olmasını talep ediyoruz.”
Yağcıoğlu sadece Datça’da değil ülkenin her yerindeki kıyı ve doğa işgallerine karşı tepkili olduklarını ifade ederek şunları söyledi: “Burgazada Marta Koyu ve sebze bahçesi iki parselin, İstanbul Vakıflar 2. Bölge Müdürlüğü tarafından ihaleye çıkartılmasına da tepkiliyiz. Tüm canlılara nefes olan bu alanlar ihaleye açılamaz. Yaşam alanlarından ellerini çekmelerini istiyoruz. Kıyılar özgürleşene kadar birleşe birleşe mücadele edeceğiz.”
Kıyı Hareketleri olarak bir araya gelerek Kıyı Hareketleri Dayanışma Ağı’nı kurma girişimlerinden bahseden Yağcıoğlu, “Kısa ismiyle, KIYIDA 18 Mayıs 2024 Cumartesi saat 13.00’da, Türkiye’deki pek çok kıyıda eş zamanlı bir eylemlilikle kuruluşunu ilan edecektir.” dedi.
Bahattin Yücel: Asıl Karşı Çıkılması Gereken, Kıyıların İşgali
Prof. Dr. Sergio Barrientos: “Depremle Yaşayan Şili’de Yolsuzluk Olmaz”