ABD Başkanlık Münazarası: İki Adayın Düşük Seviyeli Tartışması ve Halkın Gerçek Talepleri

Seçimlere 8 hafta kala, kritik eyaletlerde fark %1-2’nin altında giderken adaylar arasındaki ilk ve—şimdilik—planlanan tek münazara gerçekleştirildi. Dünya, büyük oranda kendi sözlerini tekrarlayan iki sistem adayının oldukça düşük seviyeli bir tartışmasını izledi. Politik alanda ABD halkının sorunlarının ezici çoğunluğu için bir vaatten uzak, dünyanın geri kalanı için ise adayların ekolojik yıkım, savaş, sömürü ve soykırımı destekleme konularında birbiri ile yarıştığı, insan aklı ile alay eder düzeyde yalanların dile getirildiği bir ‘münazara’ idi.

İçeriğe gelmeden üsluba bakarak söyleyebiliriz ki kampanya yaklaşımlarının da bir iz düşümü olarak Trump kendisine oy verecek kesimde safları sıklaştırmaya odaklanmışken, Harris’in sandığa gitmekte isteksiz seçmenlere umut vermeye çalıştığı bir tartışma izledik. Bunun sonucu olarak Trump oldukça agresif ve öfkeli iken, Harris güler yüz göstermeyi tercih etmişti.

On bir aydır tüm dünya, ABD’nin verdiği silahların katlettiği bebeklerin görüntüleri ile kahrolup tepki gösterirken ölü bebek bahsi sadece kürtaj hakkı tartışması sırasında, o da doğum sonrası bebeklerin öldürülmesi gibi tamamıyla hayal ürünü olaylar üzerinden oldu. Sadece bu bile tartışmanın nasıl da dünyanın, toplumun gerçekliğinden uzak kaldığı, ele aldığı meselelere de konunun kendisinden sapmış şekilde dalga geçercesine yaklaşıldığını göstermede önemli bir örnekti. Gözlemim, Harris’in münazarada en net ve güçtü takındığı tutum olarak kadınların kürtaj hakkına dairdi. Kadın seçmenlerde halihazırda Harris’e artmakta olan yönelim mevcutken, münazaranın bu artan ilgiyi ivmelendireceğini öngörebiliriz. Bu sebeple eğer Harris başkanlığı kazanırsa bu sonuçta kadınların önemli bir ağırlığı olacağını söyleyebiliriz.

Harris’in genel olarak beklenenden daha iyi performans sergilemiş olduğu gözlenmiş olup, özellikle başlarda Trump’ı sıkıştırarak, onu sinirlendirip ‘kedi köpek yiyen göçmenler’ gibi grotesk ve ırkçı yalanları savurduğu noktaya kadar itekledi. Trump’ın seçim kampanyası sürecinde sarf ettiği “Harris’in Marksist olması” gibi uçuk savlarının da ötesine geçebilecek gerçek dışılıktaki bu sözü gecenin en akılda kalan anı oldu. Öte yandan Harris sakin, akılcı, makul aday imajı çizmeye odaklanmıştı. Trump gibi bir kompulsif yalancı karşısında pek zor olmayan bu hedefi gerçekleştirmenin yanında içerik olarak ise dış politika, ekonomi, iş güvencesi, işsizlik ya da göçmen meseleleri gibi halkın yaşantısına etki edecek meselelerde konunun özüne dair etkili söz söylemeden oldukça çekingen, genel-geçer yanıtlarla yetindi. Ayrıca Harris vaatleri ile ilgili neden başkan yardımcılığı döneminde girişimde bulunmadığı ya da adaylık sonrası tutum değişikliğine gittiği ile ilgili halkı tam olarak ikna edici yanıt üretememişti hâlâ.

Stüdyoda bunlar olurken münazaranın yapıldığı Philadelphia’da halk, sermayenin iki soykırım destekçisi adayının kendilerine dayatıldığı sistemin ‘demokratik seçim’ diye önlerine konulmasını protesto etmek için TV stüdyosunun dışında toplanmıştı. Münazara gecesinden en önemli sözlerin sokaklarda halkın söyledikleri olduğunu düşünüyorum. O sözler ise, öncelikli olarak yerinden edilip soykırıma uğrayan Filistin halkı ile dayanışma, apartheid İsrail’e silah desteğinin sonlandırılması, milyonerler için değil halk için bir ekonomik plan oluşturulması, ülke kaynaklarının artık çocukların öldürülmesi için değil yaşatılması, geleceği için kullanılması idi.