Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca 16 ayrı ilde toplam 8 ay boyunca gerçekleştirilen, bu özelliği ile dünyanın en uzun süreli festivalleri arasında yer alan Türkiye Kültür Yolu Festivallerinin bir durağı da Diyarbakır.
Sur Kültür Yolu Festivali’nin 3’üncüsü, 12 Ekim’de başlayacak ve 9 gün sürecek.
Festival kapsamında 45 noktada ve 300’ün üzerinde etkinlik yapılacak. Konser, film gösterimi, söyleşi, sergi, tiyatro, atölye çalışmaları ve çeşitli etkinlikler yapılması planlanıyor.
Diyarbakır, yüzyıllar boyu birlikte yaşama sanatını icra eden, farklı dinlere, farklı kültürlere ev sahipliği yapmış köklü bir şehir. Geçmiş çağlardan bugüne, Musevisi, Hristiyanı, Müslümanıyla; Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı, Acem’i, Ermeni’si, Süryani’siyle farklı din ve etnik kökenli birçok topluluğu içinde barındırmış, dünyanın ender şehirlerinden biri olarak görülebilir.
Bu festivalin Sur ismiyle düzenlenmesi ise festivalin kutlandığı ilk yıldan beri Diyarbakır halkı tarafından tartışma konusu olmuştur. Ayrıca Sur’da büyük yıkıma neden olan çatışma sürecini hatırlatan ismi nedeniyle Diyarbakırlılar ilk yıldan beri festivale mesafeli yaklaşıyor.
Senelerdir Diyarbakır’da yaşayan insanların ve kültür sanat çalışmaları yürüten kişilerin çağrılarıyla iptal edilmeyen festival geçen sene HÜDA PAR ve İslamcı kesimler, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırısı nedeniyle festivalin iptalini talep etti ve bazı bölümleri iptal edildi.
Sur Kültür Yolu Festivali’nin X (Twitter) hesabından yapılan açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Sur Kültür Yolu Festivali kapsamında yapılması planlanan tüm konser ve gösteriler iptal edilmiştir. Tüm halkımızın bilgisine sunarız.”
Tarihi Suriçi bölgesi 9 bin yıllık geçmişe sahip. Bu alan içerisinde surlar, camiler, kiliseler ve tescilli tarihi yapılar bulunuyor. Binlerce yıllık geçmişi olan Sur ilçesinde yaşanan çatışmalar, ilçedeki 6 mahallenin yıkılmasına sebep oldu.
30 bini aşkın insan göç etmek zorunda bırakılırken ilçenin yeniden inşa sürecinde özgün mimarinin korunamadığına yönelik tartışmalar da gündeme geldi.
Tarihi Suriçi bölgesinin demografik ve sosyoekonomik yapısı da bu süreçte değişti. Az sayıda kalan tarihi yapının ise restorasyon süreci devam ediyor.
Yaşanan çatışmaların ardından tarihi Surlar, birçok kilise zarar gördü, Sur’da esnaf olan ve bakır işçiliği yapan birçok kişi işini ve evlerini terk etti.
Diyarbakır’ın Hançepek Mahallesi’nde, halk arasındaki adıyla Gâvur Mahallesi’nde doğan usta yazar Mıgırdiç Margosyan doğduğu Sur’da yaşanan kültürel ve sosyolojik tahribatı şöyle aktarıyor: “2015 yılı sonrası yaşanan çatışmalı süreçle yerle bir edilen tarihi Suriçi, eskiden Keçiburcu’ndan dahi güzelliği görülebilirken şimdilerde ürkütücü bir beyazlıkla gözleri yoruyor.
Margosyan’ın anlattığı ‘Gâvur Mahallesi’nde çatışmalar ve ardından gelen yıkımlarla birlikte dini mabetler de yıkıldı. Yenilenen bu alanlardaki evler halk arasında ‘ucube evler’ ismini alarak hapishaneyi andıran yapılar inşa edildi. Rengârenk tarihi sokakların yerini beyaz boyalı evler aldı.
Ayrıca yıllarca yaşadığı mahalleyi ve toprakları anlatan Margosyan’ın mahallesinde bugün onun deyimiyle “Ne gâvuru kaldı ne mahallesi.”
Kültür Bakanlığı ise Margosyan’ın 2017 yılında yaptığı söyleşilerde ‘yamalı bohça’ya benzettiği tarihi Suriçi’nin nasıl güzelleştiği imajını bu festivaller ile çiziyor.
Festivaller, düzenlendikleri bölgelerin olumlu imajlarını daha ileri taşımak ve olumsuz imajlarını azaltmada veya minimum düzeye indirmede önemli etkilere sahiptir. Festivalleri yalnızca sanatsal etkinlikler olarak düşünmek yanlış olur. Festivallerin bulundukları bölgelerde ekonomik, şehirsel ve bölgesel iyileşme ve kalkınmada anahtar bir rolünün olduğu unutulmamalıdır. Buna ilaveten, var olan kültürün sonraki kuşaklara aktarılmasında ve bölgenin kendine mahsus değerlerini ayakta tutmada önemli bir misyona sahiptir. (Atak, Tatar, & Tunaseli, 2017)
Burada da belirtildiği gibi festivaller bir şehrin kültürünü bir sonraki kuşağa aktarımında değerli ve önemli bir rol oynar. Kültür Festivalleri o şehirde ve coğrafya da yaşayan halkların farklılıklarını, dillerini ve renkliliğini yansıtmayı hedefler. Peki, Kültür Bakanlığı festivali tarafından düzenlenen “Sur Yolu Kültür Festivali” bir başka ismiyle “Diyarbakır Kültür festivali” neden eleştirilerin hedefi halinde bunun en büyük yansımalarını 8 yıllık kayyım sürecinin ardından 31 Mart’ta gerçekleşen Yerel Yönetim Seçimlerinin ardından belediyeyi kazanan DEM Partili belediyelerin düzenlediği festival, konser, tiyatrolarda görmek mümkün. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
-
- Sezai Karakoç Kültür Merkezinin ismi “ÇandAmed” olarak değiştirilerek kapılarını Diyarbakır’daki tüm kültür-sanat çalışan STK’lara, öğrencilere ve halka açtı. 4 ay da burada yüzlerce film-tiyatro gösterimleri, söyleşiler düzenlendi.
- Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı bünyesinde 2010 yılında açılan Aram Tigran Kent Konservatuarı, 2016’da kayyım döneminde kapatıldı. Kent Konservatuarı, 31 Mart seçimlerinden sonra yeniden Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı bünyesinde aktifleştirildi.
- Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı’nın katkılarıyla düzenlenen 9. Amed Tiyatro Festivali, Surp Giragos Kilisesi’nde sahnelenen Gomidas adlı oyunla sona erdi. 18 Nisan’da başlayan festival kapsamında tiyatro grupları, çok sayıda oyunun gösterimini gerçekleştirdi
- Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin ev sahipliğinde düzenlenen Uluslararası Uçan Halı Çocuk Festivali düzenlendi.
- Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Eylül ayında ücretsiz sinema ve tiyatro gösterimleri ile Dengbêj dinletisi ve konser düzenledi.
- 20 Eylül tarihinde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu perdelerini Cervantes’in ünlü romanı Don Kixot’un Kürtçe uyarlamasıyla açtı.
- 29 Eylül’de Dağkapı Meydanı’nda düzenlenen konserde Kardeş Türküler ile Hevra grubu sahne aldı.
- 6 Ekim’de yazar Mehmed Uzun, ölümünün 17. yılında Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı ve Mehmed Uzun ailesinin düzenleyeceği bir dizi etkinlikle anılmaya başlandı. Etkinlikler, İsveç’te yaşayan karikatüristler Seyda ve Ulf İvann Nilson’un Axaftina Azadî (Konuşma özgürlüğü) sergisiyle başladı. 12 Ekim’e kadar sürecek.
Ayrıca şehirde senelerdir kayyımla kapatılan son verilen kültür sanat çalışmalarını sürdürmeye çalışan birçok kurum ve Sivil Toplum Kuruluşu belediyeden de destek alabiliyor.
DBB KÜLTÜR ÇALIŞMALARINI NASIL YAPIYOR?
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanı Çağla Sanay, belediye kapsamında yaptıkları çalışmaları şöyle aktardı:
“Kültür ve sanat çalışmalarımızı kentin ve halkın diline, kimliğine, kültürüne temas edecek şekilde gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Dezavantajlı kültürel ve sanatsal etkinliklere katılmayacak gruplara ulaşmaya çalışıyoruz. Yetişkinlere yönelik etkinlik yaparken çocuklara göre farklı etkinlikler gerçekleştiriyoruz. Diyarbakır’da çok dilliliği ve dinliliği koruyup geliştirmek için farklı alanlarda etkinlikler yapıyor, kurslar açıyoruz. Kültür ve Kongre Merkezi dışında tarihi dini alanlarda atölyeler ve konserler yapıp oraları görünür kılmaya çalışıyoruz. Tarihi ve dini alanlara daha fazla insan sirkülasyonu ile dinlerin ve dillerin kaybolmasını önlemeye çalışıyoruz.”
BAKANLIK KÜLTÜR FESTİVALİ KAPSAMINDA BELEDİYE İLE İLETİŞİM KURMADI
Bakanlığın yapacağı ‘Kültür Festivali’nde belediye ile paylaşımda bulunmadığını da değinen Sanay, “Bizi Kayyum, Vali ve Bakanlıktan ayıran en ayırt edici özellik etkinlikleri yaparken halkı merkeze almamızdır. Kayyum döneminde milyonlarca lira verilip yapılan etkinliklerde çoğu zaman sahnedeki ekibin sayısı izleyici sayısını geçmiştir. Etkinlikleri halk için değil de para kazandırmak istedikleri için yaptıkları ortaya çıkmıştır. Göreve geldikten sonra yaptığımız incelemelerde de görülmüştür ki işlerin tamamı kaşelerin çok üstünde belediyeye satılmıştır. Bakanlık kültür yolu festivaliyle ilgili bizlerie iletişime geçmemiştir. Bizden herhangi bir paydaş için talepte bulunmamıştır” dedi.
“KÜLTÜR KAVRAMINI GENİŞ ANLAMIYLA ELE ALIYORUZ”
Kürt Edebiyatçılar Derneği Eş Başkanı ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Meclis ve Kültür Komisyonu üyesi Redur Dijle Aydın ise belediyenin kültür sanat çalışmalarını şöyle anlatıyor:
“Toplumların kendi yaşadığı mekânları eşit ve demokratik bir biçimde yönetmeye ve halkların kültürleriyle yaşaması düsturunu esas alan bir yerel yönetim geleneğinden geliyoruz. Dolayısıyla kültür kavramını geniş anlamıyla esas alıyoruz. Yani toplumun maddi ve manevi tüm kurumsal ve anlamsal yapısını içeren bir olgu ve hakikat olarak görüyoruz. Bu minvalde kültürler mozaiği olan Amed’te başta Kürtçe olmak üzere farklı dil ve kültürlerin yaşatılması ve korunması hassasiyetini gözeten çalışmalar yürütüyor, yapılan çalışmalara da olanak sağlıyoruz. Bu bağlamda bir yandan kültür, sanat ve edebiyat çalışmalarını örgütlerken, diğer yandan yereldeki kültür, sanat, dil ve edebiyat kurumlarıyla da ilişki kurup bir koordinasyon içerisinde hareket ediyoruz.”
“BELEDİYE ÇALIŞMALARININ TÜMÜ AMED HALKINI YANSITIYOR”
Belediyenin en önemli hizmetlerinden birinin kültür sana çalışmaları olduğunu dile getiren Aydın,
“Gelen talepler ve olumlu tepkiler doğrultusunda yaptığımız kültürel çalışmaların tümünün Amed halkını yansıttığını söyleyebilirim. Zira tüm çalışmalar şehrin kültürel ve toplumsal kodlarına dayalı çalışmalar olup demokratik ölçülerde yaşamı geliştirmeye yöneliktir. Mesele şehir olduğunda en önemli bileşen ve dinamiklerin başında şehrin hizmetinden, yönetiminden ve idaresinden sorumlu olan belediyeler geliyor. Ve belediyelerin şehrin sürdürebilirliğini, katılımcılığını ve kapsayıcılığını esas aldığını düşündüğümüzde, şehrin kendine has kültürel mirası ve yerel değerlerini kentin ana gündeminden ayrı düşünmesi mümkün değil. Dolayısıyla belediyelerin sundukları hizmetin en önemli ayaklarından biri de kültür sanat alanındaki hizmetleridir diyebiliriz. Zira toplumun maddi ve manevi haznesi olan ve şehir sakinlerinin aidiyet hissiyatını besleyen ve güçlendiren kültürün hem dönüştürücü hem de birleştirici bir gücü vardır. Ayrıca toplumsal barışı sağlayan ve kenti kent yapandır” ifadelerini kullandı.
AFİŞTE KÜRTÇE VAR ETKİNLİKTE YOK
Sur Yolu Kültür Festivali’nin çağrılarının Kürtçe yapıldığı Bakanlığın afişinde “Kültür ve sanata buyurun” ifadeleri “Ji çanda û hunerê ra kerem ke” şekilde yer aldı. İfadenin “Ji çand û hûnerê re kerem ke” şeklinde yazılması gerektiğini de vurgulayan Aydın, festivalin inkâr politikasıyla yürütüldüğünü şöyle ifade etti:
“Kürtlere ve Kürdistan’a yönelik inkâr ve asimilasyon politikaları özellikle 1921 Anayasası’nın ilga edilip yerine 1924 Anayasası’nın ikame edilmesi sonrası yürürlüğe konan “Şark Islahat Planı” ile büyük bir ivme kazanmıştır. Bu politikalarda dönem dönem değişiklikler olsa da, genel hatlarıyla değişmeden bugüne kadar süre gelmiştir. Doğrudur, bugün Kürtler Kürtçe konuşabiliyor, Kürtçe kitap, gazete ve dergi yayınlayabiliyor. Ama Kürd’ün halen eğitim veren tek bir okulu yok halen tiyatrosu, müziği ve alfabesi yasaklanmakta. Halen Ehmedê Xanî, Cegerxwin gibi değerleri saldırılara maruz kalabilmekte.
Halen dili Meclis’te ve resmi kurumlarda konuşulmamakta ve anlaşılmayan dil muamelesi görebilmekte. Halen yollara yazılan “pêşî peya” (önce yaya) uyarı yazıları tahammül edilememekte. Halen Kürtçe dil eğitimi veren kurumlar baskılara maruz kalabilmekte. Hal böyle iken bugünkü adıyla “Diyarbakır Kültür Festivali” olan ‘Sur Yolu Kültür Festivalleri’nin Kürdün coğrafyasında düzenlenmesi hayra yorulacak bir şey değildir. Yani bir yandan “pêşî peya” yazıları silinecek, Kürtçe eğitim veren öğretmenler gözaltına alınacak, Kürtçe konser ve tiyatrolar yasaklanacak, diğer yandan da Kürtçe çağrı ile “Diyarbakır Kültür Festivali” düzenlenecek. Bu, büyük bir çelişkidir. Kürdü asimle etmeye, hafızasızlaştırmaya ve değerlerini yok etmeye yöneliktir.”
“FESTİVAL KÜRTLERİ YANSITMAMAKTA”
Geçtiğimiz günlerde Sur’da “Amed Surfest” düzenleyen ve birçok etkinlik yapan Kadın Kültür Sanat ve Edebiyat Derneği’nin (KASED) Başkanı Saliha Ayata ise Bakanlığın düzenlediği Sur Yolu Kültür Festivali’yle ilgili şöyle konuştu:
“Biz genel açıdan ‘Sur Yolu’, ‘Kültür Yolu’ bu tarz isimlerle yapılan festivallerin ilk başından beri kültür-sanat emekçileri olarak karşısında durduk. İlk günden beri bu festivalin bizi yansıtmadığını, Amed halkına, Kürt kültürüne hitap etmediğini belirttik. Yani bu festival her ne kadar 3 yıldır düzenlense de son 3-4 yıldır düzenlenen bütün bu festivallerin içeriklerine baktığımızda şöyle bir şey gördük örneğin; Hacı ile Siyabend adlı bir oyun getirip işte Kürde ait iki tane destan karakterini tiyatro konusu yaptılar ama içerinde Kürde dair hiçbir şey yansıtmadılar.
Sabahında Ulu Camii’nde mehter marşı çalıp ilahiler eşliğinde şarkılar söyleyip akşamında da özellikle Türkiye’deki “pop sanatçılarını” ağırlayarak bu festivalin ne kadar buranın doğasından uzak, ne kadar popülist bir havayla yaklaşıldığının göstergesi oldu. Yani sabahında ilahiyle başladığın güne gece Bengü’yle Kenan Doğulu’yla bitirmek açıkçası buranın doğasıyla Kürt kültürüyle hem uyuşmadığı gibi hem de içerik olarak ilgi çekme amaçlı sadece kitle toplamak üzerinden bir kaygıyla yapıldığını gösterdi bizlere.”
“KÜLTÜREL DOKU VE ÖZDEN ÇOK EKONOMİK ÇIKAR VAR”
Yıllardır Kürt Sanat emekçileriyle ortaklaşarak kendi festivallerini düzenlediklerini belirten Ayata, “Diyarbakır’ın Süryani’si, Arap’ı, Kürt’ü, Türk’ü yani orada yaşayan halk neye ihtiyaç duyuyorsa, ona ait ne varsa onun özünü yaşatmak, onun kültürel dokusunu bozmadan bir çalışma yapmak üzerinden biz festival çalışmalarımızı planlıyoruz.
Ve dikkat ederseniz KASED öncülüğünde yaptığımız son dönem festivallerde özellikle hem Kürt diline, kültürüne, sanatına, kıyafetine de dönük bir baskılama, yok etme ya da yasaklama üzerinden bir sürece tepkisel olarak Kürt kültürünü yaşatmanın öz ve cevherini kıyafetinden, dilinden, sanatından, kültürüne koruyarak düzenledik.
Kültür yolu festivallerinde aslında hiç de kültür yansıtılmadığını, “Kürdü” Anadolu furyası üzerinden tanımlayıp işte güzellemeler yapıldığını gördük. Anadolu’da yapılan festivallerde de bu böyle kültürüne, doğasına da Kürtlere hitap etmediği gibi kendi özünden kopuk ve bir süreçle gerçekleştiriliyor. Ama şu çok önemli, yani bunların hepsi Kültür Bakanlığı onayıyla yapılan çalışmalar ve bu çalışmalarda aslında kültürel doku ve özden çok ekonomik bir süreci kazancı ve çıkarı var” diye konuştu.
DİYARBAKIRLILARA SORDUK
Diyarbakır’ın kültürünü filmleriyle yansıtan yönetmen Ali Kemal Çınar, yazar Şeyhmus Diken ve FilmAmed organizatörlerinden Mehmet Emin İsi’ye ise “Sur Yolu Kültür Festivali” kapsamındaki gösterimleri ve etkinlikleri sorarak fikirlerini aldık.
“KÜRTLER ARTIK ‘KARPUZ FESTİVALİ’ HALKI DEĞİL”
Filmlerini Diyarbakır’da çeken Kurte Fîlm, Veşartî ve Gênco‘nun yönetmeni Ali Kemal Çınar sorumuzu şöyle yanıtladı:
“Evvela içeriklere bakınca beklentimin aksi bir durum olmadığını ve buna şaşırmadığımı söylemek istiyorum. Ezelden beri devlet eliyle yapılan bütün festivaller veya etkinlikler Kürtlüğün ve Kürtçenin olmadığı açıkça dışarıda bırakıldığı özel bir çabayla yapıldığı artık herkesçe aşikâr olan bir durum. Ne kültürel anlamda ne de sanatsal olarak bizi temsil etmemesine rağmen ısrarla yapılması da kasıtlı bir siyasetin karşılığı. Buna karşı yapabileceğimiz tek şey karşı argümanlar oluşturup kendi festivallerimizi yapmak olacaktır. Ki bunun da zaman zaman yapıldığını görüyoruz. Kişisel olarak da yaptığımız işler de bunun bir parçası. Kürtler artık ‘karpuz festivalleri’ halkı değil bunu anlamak ve anlatmak gerekiyor.”
“YERELİN DEĞERLERİ DİKKATE ALINMIYOR”
Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi ve Uluslararası PEN Yazarlar Örgütü Diyarbakır Temsilcisi pek çok dile çevrilen 20 kitabı bulunan Diyarbakırlı yazar Şeyhmus Diken:
“Burada hikâyenin bam teli şehrin çoklu kültürünü hissettirmekten öte bu denli büyük bütçeli bir festivalin ne denli yerelde aidiyet yarattığı ile ilgili olmalı kanımca. Üstelik sadece Diyarbakır’la da ilgili değil festivalin yapıldığı diğer yerler için de geçerli bir durum bu.
Ankara merkezli ve yerelin değerlerini dikkate almayan, yerelden de bir iki ama sorun yaratmayacak-çatlak ses çıkarmayacak sesin eklenti gibi duracağı / durduğu bir festival; burada hedeflenen. Ayrıca adı “kültür ve sanat festivali” olan işlerde programın ertesinde hikâyenin konu edildiği coğrafyada ardında iz bırakacak ve sürdürülebilirliği olan sanatsal kültürel performanslar beklenir.
Oysa bu işlere baktığımızda maalesef ardında iz bırakacak değil! Anlık görüntü verip bitecek işler yapılıyor. Kentin ve coğrafyanın etnik, kültürel, inançsal arka planını hikâyenin mekân ruhuyla özdeşleştirerek insana sunmak ise adeta yok. Bu yönüyle biz yokuz.”
“BU FESTİVAL MAKUL KÜRT YARATMA ÇABASI”
Uluslararası FilmAmed Festivalinin düzenleyicisi olan Ortadoğu Sinema Akademisi Derneği üyesi Mehmet Emin İsi:
“Bu meselenin kültürel soykırımın önemli bir parçası olarak görülmesi gerektiğine inanıyorum. Yani Kürt kültürünü önce içini boşaltacaksın, yasaklayacaksın, alternatif bir Kürt kültürünü yasaklayacaksın. Sonrada o şehri yansıtmayan bir festivale de “Sur Yolu Kültür Festivali” diyeceksin.
Dünyanın herhangi bir yerinde farklı bir dilde benzer biçimde oyun oynanabiliyorken Türkiye’de Kürtçe olması oyunun yasaklanma sebep oluyor. Makul, itaatkâr, kendi istediği biçimde yaşayan bir kürt algısını yaratmaya çalışıyor ve bunu yaparken de bu tür oyunlara başvuruyor. Kürt kültürünün içerisinden çıkartılıp yeni bir kültürü ona getirmek, yeni bir kültürü ona empoze etmeye çalışarak bu festivali gerçekleştiriyor. Alternatif festivalleri yasaklayıp kendi imkânlarıyla, kendi baskısıyla bunların önünü kapatıp, dejenere edilmiş bir biçimde kendine yeni festivaller yaratmaya çalışıyor. Bu festival makul Kürt’ü yaratmanın bir çabası aslında.”
“Fıtrat” Politikasında Hedef Yine Kadın! Doğum Şeklinde Karar Mercii Kim?