Türkiye’de son yıllarda artan sezaryenle doğum oranlarının düşürülmesi için Sağlık Bakanlığı tarafından “Doğal Olan Normal Doğum” teması ile 3 Ekim’de Normal Doğum Eylem Planı kamuoyuna duyuruldu.
Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen toplantıda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan konuşma yaptı. Erdoğan, normal -vajinal- doğum vurgulu konuşmasını, tıbbi ve dini terimlerle destekleyerek, “Kadın bedeninin tamamen içgüdüsel ve adeta programlanmış bir şekilde fıtri yürüttüğü doğum tecrübesinin dışarıdan kontrol edilmesi mümkün değildir” cümleleriyle sezaryen doğum oranlarının artmasına yönelik verileri paylaştı.
Sağlık Bakanlığı, Prof. Dr. Recep Akdağ’ın bakanlık döneminde, bundan 7 yıl önce 2017 yılı Şubat ayında Doğum Şekli Tercihinin Multidisipliner İrdelenmesi Çalıştayı gerçekleştirmiş, bu çalıştayda da Emine Erdoğan konuşmacılar arasında yer almıştı.
Dünya Sağlık Örgütü’nün zorunlu gerekçeler dahilinde ideal sezaryen oranı olarak belirttiği rakamın yüzde 15 olduğunu, Türkiye’de bu oranın 2017 yılında yüzde 53 olarak gerçekleştiğini belirten Emine Erdoğan, ülke oranlarının alarm verici düzeyde olduğu vurgulamıştı. Erdoğan, aslolanın normal doğum olduğunu ifade ederek, sezaryenin bir talep konusu değil zorunluluk gereği olabileceğine işaret etmişti.
Bakan Akdağ ise toplantıda, bilimsel komisyonlar kurulacağını ve bu komisyonların hastanelerdeki sezaryen oranlarını bilimsel kriterlere göre inceleyeceğini belirterek, “Gereksiz sezaryen oranları en yüksek olan hastaneleri cezalandıracağız” vurgusunda bulunmuştu.
FITRAT VURGUSU VE KAMU SPOTU TEPKİ TOPLUYOR
2017 yılı Şubat’ındaki toplantıda Türkiye’de sezaryen oranlarının yüzde 53’ün üzerinde olduğu belirtilmişti. Bugün bu oranın yüzde 60’ları aştığı, her iki çocuktan birinin sezaryen ile dünyaya geldiği bilgisi paylaşıldı. Sezaryen doğum oranlarının artması, vajinal doğumun ise neredeyse tercih edilmiyor olması sorununun çözümüne yönelik atılan adımlar, kadının doğum tercihi üzerinden yapılan ayrıştırıcı söylemler tepki topluyor.
Sağlık Bakanlığı’nın Normal Doğum Eylem Planı açıklaması ile birlikte hazırlattığı “Annecim Başardık” söyleminin yer aldığı “Normal Doğum” başlıklı kamu spotu en çok tepki alan konular arasında yer alıyor. Yine konunun “fıtrat” çerçevesinde değerlendirilmesi, bilimsellikten uzaklaştırılması da eleştirilen noktalar arasında bulunuyor.
Fikir Gazetesi 33’üncü sayısında; AKP iktidarının 7 yıl sonra yeniden sezaryen doğum oranlarının artmasına karşı başlattığı eylem planı çerçevesinde yapılan açıklamaların, vajinal doğum yapan ve sezaryen doğum yapan kadınların ayrıştırıldığı öğeler içeren kamu spotunun sağlık camiasında ve toplumdaki yansımalarının izini sürdü.
Haber dosyamızda, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu ile Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) Merkez Yönetim Kurulu, Kadın ve Ruh Sağlığı Çalışma Birimi, Gebelik ve Doğumla İlişkili Ruhsal Bozukluklar Çalışma Birimi, Psikiyatride İnsan Hakları ve Etik Çalışma Birimi açıklamalarına yer verdik.
Kamu otoritesinin sezaryen oranlarının azaltılması noktasında toplumsal cinsiyet eşitliğini göz ardı eden, kadın bedeni üzerinden bu kez de kadının ‘doğum tercihi’ aracılığıyla bir ayrıştırma söyleminin, psikolojik şiddet ortamının üretilmesi başlıklarında Manisa Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Sinem Sart Urgancı, Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Koordinasyon Kurulu Üyesi Avukat Hediye Gökçe Baykal, Eşik-Eşitlik İçin Kadın Platformu Gönüllüsü Avukat Sevgi Alpşen Binbir ile görüştük.
Konunun hem politik hem de tıbbi yönünü ise CHP Sağlık Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Zeliha Akbaz Şahbaz ile konuştuk.
“EYLEM PLANI YENİDEN DÜZENLENSİN, VİDEO YAYINDAN KALDIRILSIN!”
Profesyoneller, sezaryen doğum oranlarının artmasına karşı eylem planı hazırlanmasına değil eylem planının içeriği, toplantıda yer alan ifadelere ve hazırlanan kamu spotuna karşı olduklarını belirterek her ikisinin de geri çekilerek yeniden düzenlenmesi vurgusunda bulunuyor ve şunları belirtiyor: “Bahsi geçen eylem planı tanıtım toplantısında fıtrat söyleminin tekrarlanması dikkat çekicidir. Bilimsel bir tıbbi uygulamanın “fıtrat” gibi bilimdışı bir söylemle ele alınmasını kabul etmiyoruz. Kamu spotu videosu ivedilikle kaldırılması ve yarattığı olumsuz etkiyi düzeltici bilgilendirme yapılması gerektiğini belirtmek isteriz. Plan dahilinde yapılan açıklamaların, başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere toplumda yaratacağı ruhsal yükün olumsuz sonuçları olacağını düşünmekteyiz. Kadının doğum tercihi konusunda en son karar verecek merci devlettir. Bu konudaki karar mercii kadın ve doktordur.”
TTB: BİLİMSEL BİR UYGULAMANIN BİLİMDIŞI SÖYLEMLERLE ELE ALINMASI KABUL EDİLEMEZ!
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, Sağlık Bakanlığı’nın medyada yer alan “Normal Doğum Eylem Planı” tanıtım toplantısı ve bu eylem planı çerçevesinde gerçekleştirdiği basın açıklamasında, eylem planı ile ilgili maddelerin incelendiğinde sezaryen doğum oranlarının artmış olmasının gerekçe olarak gösterildiğini ve eylem planlaması içerisinde sezaryen ile doğum gerçekleşene kadar olan sağlık sistemine dair eksikliklerin görmezden gelindiğinin altını çiziyor.
Açıklamada şu ifadeler yer alıyor: “Birinci basamak sağlık hizmetinin bakanlık nezdinde poliklinik ve performansa indirgenmesi, çoğu aile sağlığı merkezinin eksik ebe-hemşire ile çalışması, mevcut ebelerin sistem içinde gittikçe gücünü yitirmesi, zamanının çoğunu artan poliklinik hizmetlerine ayırmak zorunda kalması, bu sebeple asıl işi olan gebe izlemlerinin yetersiz kalması değerlendirme dışında bırakılmıştır. Hekimlerin doğum sürecinde yaşadıkları bu eksikliklere dayanan sıkıntılara, yüzleşmek zorunda kalınan medikolegal süreçlere ve bunların düzeltilmesi, geliştirilmesine ilişkin herhangi bir aktarıma ve planlamaya yer verilmemiştir. Buna karşın sezaryen doğum planlamalarının denetim ve takip süreçlerine yer verildiği, bu durumun da sezaryen yapılması halinde hekimlerin soruşturmaya tabi tutulacağı, ayrıca kadının bu süreçteki rızasının ve kendi bedeni üzerinde karar verme hakkının tamamen konunun dışında bırakıldığı görülmektedir. Uzun süredir sağlık politikalarına ilişkin iktidarın “Sezaryen fıtrata aykırıdır”, “Bu işin doğalı, fıtratı normal doğumdur. Sezaryen bir ameliyat, manavdan muz almıyoruz”, “sezaryene savaş açıldığı” ve “en az üç çocuk” söylemlerinin iktidar tarafından dile getirildiğini biliyoruz. Bilimsel bir tıbbi uygulamanın “fıtrat” gibi bilimdışı bir söylemle ele alınmasını kabul etmiyoruz. Bahsi geçen eylem planının da kadın sağlığını olumsuz yönde etkileyeceğini öngörüyoruz. Bahsi geçen eylem planı tekrar gözden geçirilmeli, tanıtım videosu yayından kaldırılmalıdır.”
Eylem planına dair sosyal medyada ve televizyon kanallarında yayımlanan videoda içerik olarak oldukça problemli ifadeler içerdiğine dikkat çekilen açıklamada, “Videoda vajinal yoldan doğum yapan kadınlar “başarılı”, sezaryen ile doğum yapan kadınlar “başarısız” olarak tanımlanmakta; üstelik bu tanımlama anne karnındaki bir bebeğin konuşturulması ile duygusal istismar yaratılarak işlenmektedir. Bunun yanı sıra sezaryen olan kadınlar sezaryen ile doğumu kendileri tercih eden, kolaycı anneler olarak damgalanmakta ve çocuklarının hayatını tehlikeye attıkları ima edilmektedir. Anne ve çocuk arasında kurulan bağ video içeriğinde sezaryen ile ilgili bir trajedi yaratılması yoluyla kötüye kullanılmaktadır. Kadın bedeni üzerinden bir dayatma yaratarak yine bir ötekileştirmeye gidilmiş ve kadınları rahatsız eden video sosyal medyada da kadınlardan çok fazla tepki almıştır. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı hekimler, anne ve bebek için riskli durumlar mevcut değilse, gebeler için vajinal yolla doğumu önermektedir. Ancak bu hasta-hekim arasında ve takiplerle yürütülen bir süreç ve nihayetinde hasta ve hekimin birlikte verdiği bir karardır.” vurguları yer alıyor.
TPD: NORMAL DOĞUM KAMU SPOTU RUHSAL HASTALIK ZEMİNİ YARATMAKTADIR!
Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) Merkez Yönetim Kurulu, Kadın ve Ruh Sağlığı Çalışma Birimi, Gebelik ve Doğumla İlişkili Ruhsal Bozukluklar Çalışma Birimi, Psikiyatride İnsan Hakları ve Etik Çalışma Birimi ortak açıklamasını Fikir Gazetesi’ne aktaran TPD Yönetim Kurulu Genel Sekreteri Psikiyatri Öğretim Üyesi Dr. Diğdem Göverti, Normal Doğum Eylem Planı kapsamında hazırlanan ve yayımlanmaya başlayan kamu spotunun oldukça yanlı ve bilimsel kanıtlardan uzak söylemler içerdiğini ifade ederek şunların altını çiziyor: “Kamu spotunun ivedilikle kaldırılması ve yarattığı olumsuz etkiyi düzeltici bilgilendirme yapılması gerektiğini belirtmek isteriz. Plan dahilinde yapılan açıklamaların, başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere toplumda yaratacağı ruhsal yükün olumsuz sonuçları olacağını düşünmekteyiz. Videonun içeriğinde, vajinal doğum yöntemi ‘normal doğum’ olarak tanımlanarak, sezaryenle doğumun normal dışı bir yöntem olduğu algısı oluşturulmaktadır. Fetüsün seslendirilmesi, sezaryen doğumu korku dolu bir süreç olarak resmetmekte, buna karşılık vajinal doğumu “başarı” olarak göstermektedir. Sezaryen ile doğum yapmış kadınlar adeta “başarısız, kolaycı anneler” olarak damgalanmakta ve bebekleri ile bağ kuramadıkları, emziremedikleri ve normal yaşama geç döndükleri mesajı ile çocuklarının sağlığını tehlikeye attıkları ima edilmektedir. Bu ayrımcı yaklaşım, sezaryen doğum yapan kadınları “yetersiz, suçlu ve başarısız” hissettirecek vurgular içermektedir. Vajinal yolla doğumun teşvik edilmesi normaldir ancak bunun ayrıştırıcı ve damgalayıcı bir dille yapılması; bir şeyi teşvik etmeye çalışırken onun alternatifinin kötülenmesi, karalanması ve ötekileştirilmesi kabul edilemez. Gebelik ve doğum süreci fizyolojik, sosyal ve ruhsal değişikliklerin yaşandığı kompleks bir süreçtir. Bu dönemde, önceden var olan hastalıkların, genetik etmenlerin ve biyokimyasal süreçlerin yanı sıra ağır eleştiri almak, doğumla ilgili kaygılar, çocuk bakım stresi, ekonomik sorunlar ve stresli yaşam olayları ruhsal hastalıklar için zemin hazırlamaktadır. Tam da bu nedenledir ki sezaryen doğum yapması gereken annelerin bu video nedeniyle sosyal ortamlarda yargılanabileceği ve kendisinin başarısız bir anne olacağını düşünmesi olasıdır ve bu durum ruhsal hastalık gelişimine zemin hazırlayabilmektedir.”
Kadınların doğum sonrası dönemde yaşayabildiği kaygılar ve depresyon gibi durumlar düşünüldüğünde, sezaryenle doğum yapan kadınların ruhsal belirtilerinin daha da şiddetlenmesine neden olabileceğine işaret eden TPD son olarak, “Kadın ve kadın bedeni üzerinde tahakküm kuran, cinsiyetçi dil içeren, kadınları birincil bakım veren rolüne sabitleyen, tıbbi etik kurallara uygun olmayan, kadın ve çocuklar başta olmak üzere tüm toplumun ruh sağlığını olumsuz etkileyecek bu reklam filmi kaldırılmalıdır.” diyor.
MANİSA BAROSU: KADININ DOĞUM ŞEKLİNE EN SON KARAR VERECEK OLAN DEVLETTİR!
Manisa Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Sinem Sart Urgancı, Normal Doğum Eylem Planı çerçevesinde yaptığı değerlendirmede konuyu insan hakları ve kadın hakları çerçevesinden değerlendiriyor.
Urgancı şunları söyleyerek başlıyor fikirlerini anlatmaya, “İnsan hakları çerçevesinde ülkemizde isteyen istediği şekilde doğum yapabilir. Normal doğumun teşvik edilmesi, tıbbi bir engel var ise sezaryen doğumun seçilmesi konusunda tıbbi otoriteler hemfikir olabilir. Topluma bu durumun anlatılmasının yolu geçtiğimiz hafta sunulan kamu spotundaki ayrımcılık içeren, korku öğeleri taşıyan vurgular asla olmamalıdır. Toplumda kadına yönelik şiddet gittikçe artmış durumdayken bu türlü yaklaşımlarla bu sorunu beslemek anlaşılabilir bir şey değildir. Kırsal kesimde zaten var olan normal doğum baskısını destekleyen adımlar baskı kadınlar üzerindeki toplum baskısının daha da artmasına neden olacaktır. Kadınlar zaten hamileyken belli korkular yaşıyorlar. Bunun üzerine bir de sezaryenle doğum yapan birisini söz konusu kamu spotu ile öcü gibi gösterip de sonrasında ‘ya ben ne yaptım ben anne olamadım mı psikolojisi’ne sokmak gibi bir durum ortaya çıkabilir.”
Şiddetin sadece fiziksel değil psikolojik yönüne de işaret ederek açıklamalarını sürdüren Urgancı, kamu spotu videosunun, hamile ve lohusa dönemindeki kadınlara yapılmış en büyük kötülük olduğunu söylüyor ve şunları ekliyor: “Tüm bu yürütülen politikaların etkilerini zaten zaman içinde yine göreceğiz. Bu tarz bir kamu spotuyla kadınların maruz bırakılmasına hiç ihtiyaç yoktu. Şimdi de doğum şekli üzerinden kadın baskılanıyor. Devletin kadına yönelik baskı politikasından artık vazgeçmesi, kadınları bir rahat bırakması gereklidir. Kadınların nasıl hamile kalacağına, kürtaj haklarına, kaç çocuk yapacaklarına daha birçok şeyle uğraşacaklarına erkekleri kısıtlayıcı bir şey yapabilirler. Kadınların özgürlüğünün başladığı yerde erkeklerin biraz daha toleranslı olabileceği durumlar yaratmak belki bir çözüm olabilir.”
Bir kadının doğum şekline karar verecek olanın kadının kendisi ve doktoru olduğunu vurgulayan Manisa Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu Başkanı son olarak şunları ifade ediyor: “Devletin kadının doğum şekli konusundaki planlamaları noktasında ayrıştırıcı vurgularda bulunmasıyla, kadının yararını gözetmediği ortadadır. Zaten kadının doğum şekli tercihinin gündeme gelmesinin de herhangi bir kamu yararı konusu ile bir bağlantısı yoktur. Bu konuda en son karar verecek merci devlettir. Onun haricinde kadın tabii ki kendisi doğumunu nasıl yapacağını tercih edebilir ama doktorun da dediği çok önemlidir.”
EŞİK PLATFORM: KADINLARIN NASIL DOĞURMASI GEREKTİĞİ KARARI DEVLETİN GÖREVİ DEĞİLDİR!
Eşik-Eşitlik İçin Kadın Platformu Gönüllüsü Avukat Sevgi Alpşen Binbir, Sağlık Bakanlığının yayımladığı kamu spotu değerlendirmesi ile sözlerine başlıyor: “Video ’Annecim Başardık’ diyerek vajinal doğum yerine sezaryenle doğum yapan anne ya da doğum yapacak olan anne adaylarına yetersizlik ve suçluluk yükleniyor. Video ile hangi nedenle olursa olsun vajinal doğum yapan ‘iyi anne’, sezaryen doğum yapan ise ‘kötü anne’ olarak gösteriliyor. Sezaryen/vajinal doğum üzerinden kadınları bölerek ayrıştıran, düşmanlaştıran bir algı oluşturuluyor. Öncelikle mesele, kadınların ne zaman doğurup doğurmayacağına, nasıl doğurması veya doğurmaması gerektiğine ve kaç çocuk yapacağına kendisinin karar vermesidir. Bu kararı vermek devletin görevi değildir.”
“KÜRTAJ HAKKIMIZIN ÖNÜNDEKİ FİİLİ YASAKLAR KALDIRILSIN!”
Kadınların emeğine, bedenine, varlığına saldıran, en temel haklarını yok sayan, cins kırıma uğratan şeyin erkek egemen sistem olduğuna vurguda bulunan Binbir şöyle devam ederek sözlerine son veriyor: “Normal Doğum Eylem Planı da bir dayatmadır ve bu dayatmanın kendisi de şiddettir. Bu dayatmaya maruz kalan kadınlar toplumda oluşturulan “iyi anne”, “kötü anne” algısına karşı duygusal şiddetle de baş etmek durumunda kalabilir. Koşulları ve iradesi dışında, dayatma ile normal doğum yapmak zorunda kalabilir, travmatik şeyler yaşayabilir. Karşı durması, çatışması halinde ailesi ya da çevresinden gelecek farklı şiddet biçimleri ile karşı karşıya kalmasını da sağlayabilir. Zevkli ve güvenli bir cinsel hayat her kadının (ve erkeğin) hakkıdır. Doğurganlık sağlığı, tüm kadınların (ve erkeklerin) uygun bilgilere ve hizmetlere ulaşabilmesi ve bunları kullanarak hamilelik ve doğum süreçlerinden güvenli bir biçimde geçebilmesi anlamına gelir. Kadınların nasıl doğurması veya doğurmaması gerektiğine, ne zaman doğurup doğurmayacağına ve kaç çocuk yapacağına karar verme hakkı en temel haklardandır ve gerek ulusal yasalar gerekse uluslararası sözleşmelerle de güvence altındadır. Bunlardan herhangi birinin kısıtlanması, gerekli hizmetin verilmemesi, sağlıklı ortamın oluşturulmaması hak ihlalidir. Biz hatırlatalım, devletin görevi kadınların bedensel ve doğurganlık haklarını tesis etmek, kendi bedenleri ve hayatları üzerindeki söz hakkını korumaktır. Hükümet “Normal Doğum Eylem Planı” yerine öncelikle bizleri sürüklediği bu ekonomik krizde üzerimize yıkılan bakım emeği için sürdürülebilir, kapsamlı ve eşitlikçi mekanizmalar ve politikalar üretsin! Hakkımız olan kürtaj hakkının önündeki fiili yasakları kaldırsın!”
ÖNCE ÇOCUKLAR VE KADINLAR DERNEĞİ: KADINLARIN ÖZGÜRLÜKLERİ ELLERİNDEN ALINMAYA ÇALIŞILIYOR!
Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Koordinasyon Kurulu Üyesi Avukat Hediye Gökçe Baykal, açıklamalarına Sağlık Bakanlığı’nın Normal Doğum Eylem Planı çerçevesinde hazırladığı kamu spotu değerlendirmesi ile başlıyor: “Kamu spotunu hepimiz dehşet içerisinde izledik. Toplumun her kesiminde yapılan ayrımcılığa, ayrışmacılığa bu sefer kadın bedeni üzerinden, kadının doğum şekilleri üzerinden yaklaşıldığını görüyoruz. Kadının kararlarına, kadının doğum şekline yapılan bu dayatma, kadının kendisi hakkında karar verme yetkisini kısıtladığı gibi aynı zamanda sezaryen doğum yapan kadınların kendilerini yetersiz, suçlu ve başarısız hissetmelerine sebep olabilecek bir mesaj içeriyor.”
Baykal şunları ekliyor: “Normal doğum hem sezaryen doğumu hem de vajinal doğumu içerir. Sezaryen doğum yapan kadınları anormal gibi göstermek, kadınları suçlu hissettirdiği gibi üzerlerinde daha da büyük bir psikolojik baskı yaratır. Her kadını vajinal doğuma yönlendirmek; kadınların hem psikolojileri hem de vücut sağlıkları bakımında olumsuz sonuçlar doğurabilir. Biz biliyoruz ki çocukla kadın arasında kurulacak bağın doğum şekli ile hiçbir alakası yoktur. Bilakis travmatik doğum süreçleri geçiren kadınların çocukla bağ kurmakta daha çok zorlandıklarını görüyoruz. Her şeyden önce buradaki temel mesele; kadınların doğum şekli hakkında devletin karar veriyor olması. Devlet yönetimine son yıllarda hâkim olan politik olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı cinsiyetçi dili ve kadın bedeni üzerindeki baskısının yansımalarını bu kamu spotunda da görüyoruz. Kadınların kıyafetleri, toplum içinde nasıl davranacakları hatta “kahkaha atmalarına” bile karışan bu zihniyet bu sefer de baskıyı doğum şekilleri üzerinden ortaya koyuyor. Kadınların özgürlükleri teker teker ellerinden alınmaya çalışılıyor.”
Söz konusu kamu spotu ile aktarılmak istenenin toplumumuzda zaten var olan ve her geçen gün artan kadına yönelik şiddetin artmasına neden olup olmayacağı konusundaki sorumuzu yanıtlayan Baykal şunları ifade ediyor: “Kadının kendini yetersiz ve başarısız hissetmesinin yanında toplumda da sezaryen doğum yapan kadının “kötü” lanse edilmesi, kadına karşı şiddet olaylarını muhakkak artıracaktır. Kadına şiddet uygulamak için adeta bahane arayan “eril şiddet” için bu “yetersizlik” adeta altın tepsi içerisinde sunulan bir fırsat. Devletin asli yükümlülüklerinden birisi yurttaşların vücut bütünlüğünü ve sağlık hakkını temin etmek. Devlet kadınların doğum şeklinden çok sağlık hakkını yerine getirecek düzenlemeler yapmalı ve bu konular üzerinde durmalı. Örneğin kadın ölümlerinin başlıca sebeplerinden biri olan ve rahim ağzı kanserini % 99 oranında engellediği bilimsel olarak kanıtlanan HPV aşısını ücretsiz yapmayarak, bu konuda farkındalık yaratmayarak; bunun yerine kadınları doğum şekli üzerinden ayırmak, dışlamak, ayrıştırmak iyi niyetli bir yaklaşım olarak görünmüyor.”
CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI DR. ŞAHBAZ: FITRAT DENİLEREK KADINLARI YAFTALAYIP, AYRIŞTIRIYORLAR!
CHP Sağlık Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Zeliha Akbaz Şahbaz, Dünya Sağlık Örgütü’nün sezaryen doğumda yüzde 15 oranını makul bulduğunu ve bunun üzerindeki sezaryen oranlarının anne ve bebek sağlığına bir katkısı olmadığını hatırlatarak şunları ekliyor: “Türkiye’de sezaryen oranları % 60’ın üzerine çıkmış durumdadır. Bu çok yüksek bir rakamdır. Vajinal doğumun desteklenmesi gerekliliği doğrudur ancak fıtrat denilerek ya da sezaryen olan kadınları ‘başarısız’ diye yaftalayıp ayrıştırarak, baskı politikalarına başvuruyorlar. Çözüm, vajinal doğum altyapısının oluşturularak doğum oranlarının artırılmasının sağlanmasıdır. Sağlık Bakanlığının bu eylem planına hazırlanırken, uzmanlık derneklerinden herhangi bir görüş almadan hazırlandığını öğrendik. Bunu uzmanlarla birlikte konuşarak, ‘neden şu anda sezaryen oranları bu kadar arttı?’ sorusunun cevabını alarak çözmek gerekiyor. Yine politik bir manevrayla Emine Erdoğan’ın başrolde olduğu, göründüğü bir toplantıyla bu gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Ve kadınlar yaftalanıyor burada. Biz buna karşıyız.”
“Ben de bir kadın hastalıkları ve doğum hekimi olarak kamu hastanelerinde aktif olarak çalıştım” diyerek sözlerine devam eden Şahbaz, “Şu anda kamuda farklı bir sistem var ve bu sistemle de sağlık hizmetinin kalitesi hasta memnuniyeti üzerinden ölçülüyor. Doğum stresli ve sancılı bir süreç. Hastalar bu durumdan kaçınmak, ağrıyı yaşamak istemiyorlar. Ve bu doğum eylemi esnasında bebeklerine herhangi bir sıkıntı gelebileceği endişesi, beklenmedik bir durumla karşılaşabilecekleri endişesi taşıyorlar. Böyle olunca da bunun çözümü olarak da sezaryeni görüyorlar. Bir başka nokta da hekim açısından oluşabilecek sıkıntılar. Hasta vajinal doğum istemediğinde hekim ısrarcı olduğunda sonuçları olabiliyor. Doğum sonrası bebekte herhangi bir sıkıntı olduğunda hekimler şikâyet ediliyor. Sağlık Bakanlığı hastaya aldığınız hizmetten memnun musunuz? gibi sorular soruyor. Çok büyük çoğunluğu memnun değiliz, çünkü acı çektik, ağrı çektik gibi ifadeler verebiliyor. Ve burada sezaryenin önü açılıyor. İşte bu noktada da malpraktis (doktor hatası) konusu da öne çıkıyor. Kadın doğum hekimleri olarak en çok malpraktise maruz kalan branşlardan biriyiz. Ve bebekte ortaya çıkan ya da çıkmasa bile öyle algılanan durumlarda hekimler hatta ebeler hemen şikâyet edilebiliyor. Ve çok yüksek oranlarda tazminatlarla karşı karşıya kalabiliyorlar.” ifadelerine yer veriyor.
AVRUPA’DA SEZARYEN DOĞUM ORANLARI NASIL?
Avrupa ülkelerinde de sezaryen doğum oranlarının yüksel olduğunu belirten Dr. Şahbaz şunları ekliyor: “Avrupa’da da sezaryen doğum oranları yüzde 30’a yakın. Oralarda da yüksek oran ama bizdeki gibi % 60’ların üzerinde değil. Avrupa ülkelerinde de normal doğumun öncelendiğini görüyoruz. Bunun yapılması için öncelikle hastaların normal doğumu tercih etmeleri için gebe takibi süreçlerinde güven aşılanarak hareket edilmesi önemlidir. Normal doğumun daha güvenilir olacağı yönünde bir bilgilendirmeyle, eğitimle bu sürecin yürütülmesi gereklidir.”
KAMU SPOTU YORUMU
Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan Normal Doğum kamu spotu hakkında son olarak açıklama yapan Şahbaz, “Kamu spotu, vajinal doğum yapan kadının karşısında, sezaryen olan kadını suçlayan, bebeğine kötülük yaptığını, başarısız anne olduğunu yani ifade eden bir kamu spotu. Burada kadını baskı altına alıyor. Bu kabul edilemez bir şey. Kadına karşı şiddet zaten gittikçe artıyor. Ve kadın cinayetleri, kadın katliamlarında da gerçekten çok kötü bir noktadayız. Kadının bu şekilde suçlanarak kamuoyu önünde ifade edilmesi de bir şiddettir. Bu toplumda nasıl algılanacak? Bunun sonucunda kadın nasıl bir muameleye maruz kalacak? Bunlar hep sorgulanması gereken şeyler. Bu şekilde kadınların hedef gösterilmesi, yaftalanması da kadına yönelik şiddeti tırmandıracaktır. Kamu spotu yayından kaldırılmalıdır” diyor ve bu konuda herhangi bir girişimde bulunup bulunmadıkları sorumuza, “Hayır şu anda yok ancak bu olmayacak anlamına gelmiyor” diyerek yanıt veriyor.
VE KADINLAR KONUŞUYOR: DOĞUM TERCİHLERİMİZDE DEVLET BASKISI İSTEMİYORUZ!
Haber dosyamızda yurt dışında ve Türkiye’de doğum yapan kadınlarla görüşerek, Sağlık Bakanlığı’nın 2024 Yılı Normal Doğum Eylem Planı çerçevesinde yayımlanan kamu spotu hakkındaki görüşlerini sorduk. İngiltere ve Almanya’da doğum yapan kadınlar bize oradaki uygulamalar hakkında bilgi verdi.
İngiltere’de doğum yapan bir kız çocuk annesi Diş Hekimi Pınar S. gebeliğinin 20. haftasında kendisine “Nasıl bir doğum istersin?” sorusunun yöneltildiğini belirterek şunları aktardı: “Ben sezaryen istiyorum dersen de hayır demiyorlar. Planlı sezaryen olarak süreç işliyor. Bebeğimin pozisyonu tersti ve ben sezaryen doğum yaptım. Türkiye’de buradaki gibi doğum öncesi ve sonrası hizmeti verilse kadınlar vajinal doğumu tercih eder. Burada gebeliği süresince bir kadına bebek gibi ilgi gösteriyorlar. Evde doğum, suda doğum gibi tercihler de sunuyorlar. Bu tercihler yapıldığında evin kapısına ambulans hizmeti veriliyor. Doğum sırasında acıyı azaltmak için çözümler üretiyorlar. Gebelik sonrasında da 6 hafta süresince eve gidip geliyorlar. Emzirme eğitimi, lohusa takibi yapılıyor. Gebelik sürecinde her kontrolümde psikolojik durumum soruldu. Aile içi bir sorun var mı destek olmamız gereken gibi sorular sorulduğunu hatırlıyorum. Kadının çocuğunu nasıl doğuracağı konusunda ki karar kadına ve hekime aittir.”
Almanya’dan iki erkek çocuk annesi Şennur Y. doğum deneyiminden şöyle bahsediyor: “Ben doğum yöntemi olarak normal doğumu tercih ettim. Gebelik durumun da buna elverişliydi ve normal doğum ile çocuklarımı dünyaya getirdim. Burada doğumun ne yolla gerçekleşeceği hamilenin genel durumuna göre belirleniyor. Genellikle de çevremdeki tanıdıklarımın çoğu normal doğum ile çocuklarını dünyaya getirdiler. Alman devletinin burada kadının doğum şekli ile ilgili bir beyanını hiç duymadım.”
Antalya’dan bir kız çocuk annesi S.O. kamu spotu ile ilgili ve kendi deneyimi ile ilgili bilgileri şöyle paylaşıyor: “Kızımı sezaryen ile dünyaya getirdim. Aramızdaki bağın oluşmasında normal doğum yapmadığım için herhangi bir zorluk da yaşamadım. Normal doğumu tercih etmedim doktorumun önermesine rağmen. Korkuyordum. Kamu spotunu izledim. Çok acınası, bilimsellikten uzak, ilkel ve cahilce buldum. Kadınları ayrıştıran öğeler içeriyor. Korkutucu sahneler var.”
Ankara’dan iki kız çocuğu annesi Hale C. iki kızını da normal doğumla dünyaya getirmiş. İkinci doğumunda geçici yüz felci geçirmiş bir kadın. Kendi hikayesini şöyle anlatıyor ve kamu spotuna dair fikirlerini paylaşıyor: “İki kız çocuğu annesiyim. İkisini de normal doğumla dünyaya getirdim. Kendi tercihimdi. İkinci doğumumda yüz felci geçirdim. Doğum sonrası tedavilerle eski halime kavuştum. Doğumu nasıl yapacağı kararı kadının kararıdır. Ama tıbben terslik olursa doktorun kararı da önemlidir. Ama öncelikle bu beden bana aitse karar da bana aittir. Devletin bu konuda baskıcı olmasını hiçbir kadın istemez. Kamu spotunu çok korkutucu buldum. Biz kadınlar sezaryen de olsak normal doğum da yapsak çocuğumuzla aramızdaki bağa hiçbir şey engel olamaz.”
Adalete Erişimin Güçlendirilmesiyle Kadın Haklarının Geliştirilmesi Mümkün mü?