Trump’ın ilk 120 Haftası: ABD’de Yeni Kabine, Yeni Dönem

ABD’de başkanlık seçimleri üzerinden 3 hafta geçse de toplumun her kesiminde sonuçların ardından ilk şok zamanla farklı yönlere evrildi. Trump destekçilerinin büyük çoğunluğu büyük kutlamalar sonrasında keyifle yaşantılarına devam ederken, yalnızca önceki yönetimin Gazze’deki soykırıma verdiği destekten dolayı tepki olarak Trump’a oy veren bir kesim, verdikleri oydan hızla pişmanlık duymaya başladı. “Ne Trump ne Harris” diyerek seçimleri boykot edenler, üçüncü bir partiye oy verenler veya son anda Harris’e yönelenler ise sonuçları Melankoli filmindeki Justine’in hüzünlü dinginliğini andıran bir ruh haliyle karşıladı. Onlar yaslarını tutmaya çok önceden başlamış, ya da örgütlü mücadelenin içindeki kişilerdi. Öte yandan Trump’ın kazanmasını engellemek için “Tuvalet terliği olsa oy veririm” diyerek Harris’e oy verenler arasında hayal kırıklığı ve kaygı hâkim. Gelmekte olandan kaçma hayalleri, “Bu ülkeden s… olup gitmek gerek” gibi ülkemizden de tanıdık olduğumuz söylemlerle dile getirilirken, bilim kurgu-gerilim türünde b-filmden fırlamış gibi bir fikirle önümüzdeki 4 yılı okyanusta geçirme vaat eden reklamlar dolaşıma girdi. Ancak her kaçışçı (escapist) savunma gibi, hiçbiri maddi durumu değiştiremiyor. Seçimler bitti. Şimdi Trump dönemi başlıyor ve bu gerçeklik, ABD’deki kadınlar, işçiler, trans bireyler, yaşlılar, öğrenciler ve belgesiz göçmenler kadar, emperyalist politikaların sonucuyla hayatları alt üst olma tehlikesinde olan milyarlar içinde son derece yakıcı. 

Trump’ın ocak ayında göreve başlayacak yeni kabinesi bu nedenle dikkatle izleniyor. Herkesin bu savaş makinesine karşı eşit mücadele etme şansı olmasa da yönetimi anlamak ve öngörmek direnişin ilk adımıdır. Trump, en az bundan 120 hafta sonraki 2026 ara seçimlerine kadar başkanlık yetkilerini Senato ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu elinde tutarak sürdürecek gibi görünüyor. Buna, seçimlere katılabilmesinde büyük rol oynayan Yüksek Mahkeme’deki muhafazakar ağırlığı ve Project 2025 gibi gerici yapılandırma planlarını eklediğimizde, güçlü bir merkezi devlet mekanizmasıyla gücü ile hareket etme kapasitesine ulaşacak olduğu açık. Tüm bu politik ortamın arka planındaki başta Heritage Vakfı ve America First Politika Enstitüsü gibi düşünce kuruluşları ile lobicilik faaliyetlerinin etkisini başka bir yazıda değerlendirmek üzere bir kenara bırakarak kabine üzerinden gelmekte olanın resmini çizmek gerekli.

Kabine ve Sermaye İlişkisi

Trump’ın kabinesi, ağırlıklı olarak sermaye sahiplerinden, CEO’lardan ve geçmişinde skandallar bulunan figürlerden oluşuyor. Fosil yakıt sektörünün ağırlığı açısından önceki döneminde oldukça yükseğe çıkardığı çıtanın altında kalmış olsa bile, kabinedekilerin üçte birinin cinsel saldırı suçundan dosyası bulunmasıyla Trump hükümetleri kendi standartlarını oluşturup korumaya devem etmekte [!]. Gösteri dünyasından gelen isimler, birçok kişinin aslında bakanlık yapacağı alanda yetkinliğinin, deneyiminin olmayışı, seçilme sebeplerinin sadakatleri, tanışıklıkları hatta akrabalıkları olmuş olmasıyla nepotizmi (akraba kayırmacılığı) ve “Crony capitalism”ini (ahbap-çavuş kapitalizmi) ABD yönetiminde sıradanlaştırmakta. Türkiye’de de özellikle ekonomi bakanlığındaki değişikliklerle oldukça büyük benzerlikler barındırmakta bu durum. İnsani, sosyal değerleri geride bırakarak verimlilik, pazar gibi kavramlar üzerinden egemenlerin çıkarına uygun politikaları hayata geçirme yöntemi olarak teknokratik liberalizmden uzaklaşmanın belirtisi olarak da görülebilir bu gelişmeler. 

Trump’ın yeni kurduğu Verimlilik Bakanlığı, Elon Musk ve Vivek Ramaswamy gibi milyarderlerin liderliğinde adeta büyük sermayeye hizmet etmek için tasarlanmış bir araç olarak karşımıza çıkıyor. İngilizce adının kısaltmasının (DOGE) kasıtlı olarak Musk’ın sık sık manipüle ettiği kripto para birimiyle aynı olması, bakanlığın ciddi bir yönetim organından çok gösteri amaçlı bir platform gibi algılanmasına neden oluyor. Bu bakanlığın işlevi net bir şekilde tanımlanmamış olsa da, danışma kurulu niteliğinde hareket ederek devletin kamu hizmetlerinden çekilmesi ve kaynakların savaş sanayi, büyük sermayedarlar için vergi afları ve büyük şirketlere aktarılması gibi alanlara yönlendirilmesi için bir araç görevi göreceği öngörülüyor. Bu şekilde Verimlilik Bakanlığı, hem işlevselliği hem de sembolizmiyle kapitalist düzenin niteliksizleşen ve otoriterleşen yüzünü temsil ediyor.

Tüm Dünyada Hızlı Yıkım için Savunma ve Enerji Bakanlıkları

Yeni bakan adaylarından ilk bakılan sıklıkla tüm Dünya’da birçok insan için ölüm-kalım kararlarını olacak olmasından ötürü savunma bakanı olmakta. Trump, bu makam için televizyon programcılığı yapan önceden askeriyede çalışma geçmişi olsa da deneyimsizliği yönünden oldukça eleştirilen bir tercih olarak Pete Hegseth’i seçti. Hegseth, İsrail destekçisi konumu yanı sıra, özellikle askeriye içinde olmak üzere tüm toplumda LGBT, göçmen, feminizm karşıtı “haçlı seferleri” verilmesi gerekliliği üzerine kitap yazmış birisi. Faşist bir sembolü dövme olarak vücudunda taşıyıp taşımadığı medyada süregiden bir tartışma olsa da cinsel saldırı suçlamalarından davasının olduğu ve özellikle Filistin olmak üzere Batı Asya için büyük bir yıkım getireceği hakkında ne yazık ki net bilgilere sahibiz.

ABD ve ötesinde tüm Dünya’yı etkileyen bir konu olarak çevre ile ilgili Trump ve kabinesi iklim değişikliğine dair bilimsel sonuçların inkarına dayalı konumlarında sözbirliği içinde görülmekte. Enerji bakanlığına gelecek kişi ise iklim inkarcılığında olabilecek en şahin kişilerden olan Chris Wright aday gösterildi. Fosil yakıt şirketlerinde ortaklıkları ve yöneticiliği olan Wright, akıllara geçmişteki yaratıcı deneyi ile gelmekte. Kendisi yeraltı sularını kirlettiği bilinen hidrolik kırma ile hava gazı çıkarma (fracking) yönteminin “zararsız olduğunu göstermek” için bir tesisin kuyusundan gelen suyu kameralar karşısında içmiş birisi. Geçtiğimiz hafta gerçekleşen COP29 zirvesi kararlarını da göz önünde bulundurunca Dünya’nın geleceği için acil atılması gereken adımlar bir yana daha da geriye gidip gelmekte olan yıkımı gösteren bilimsel verilerin inkarcılarla tekrar tartışmaya açıldığı bir düzene gitmekteyiz. Hatta fosil yakıt sermayesinin yönetimin merkezinde yer alacağı bir dünyada ne yazık ki durumun kötüleşmesi beklenmekte.

ABD’de Yavaş Yıkım için Sağlık ve Eğitim Bakanlıkları

ABD içinde yaşayanların sağkalımına, sağlığına doğrudan etki edecek Sağlık Bakanlığına ise (ülkemizde de Kurtulmuş’tan Soylu’ya, Oğan’dan Sarıgül’e birçok sağ siyasetçinin yaptığı gibi) “start-up” mantığı ile önce kendi kampanyasını büyütüp sonrasında koltuk karşılığı geri çekmiş olan Robert Kennedy aday gösterildi. Kendisinin sağlık konusundaki iddiası başta birçok ‘performans artırıcı’ hormonal ilaçlar kullanımı sonucu kaslı görünüme kavuşmuş vücudunun yanında, aşı karşıtı komplo teorilerinin öncüsü olması üzerinden gelmekte. Ayrıca ailesinin siyasi geçmişinden gelen soyad avantajını da kullanmakta ve kampanyasının başında sosyal görünümde destek politikalarıyla da öne çıkmıştı. Kısaca Fatih Erbakan’ın kaslı ve hızlı hareket edebileni şeklinden tanımlamak Türkiye siyasetine aşina olanlar için anlamada kolaylaştırıcı bir benzetme olacaktır. Pandemi sırasında virüs karşısında çamaşır suyu içilmesini önerecek kadar aklını kaybetmiş, tababet lisansı iptal edilmiş bir televizyon şarlatanı Mehmet Öz’ü de yanına almış olan Kennedy gözünü halihazırda oldukça kısıtlı olan yaşlı ve düşük gelirli kesimleri kapsayan sosyal sağlık sigorta sistemini tamamen bitirmeyi önüne koymuş gözüküyor. Önümüzdeki dönemde bu şekilde hakikatle bağı kopmuş bir ekibin yönetimindeki zordaki sağlık sistemi üzerinden bırakacağı yıkımı kaygı ile beklemekte ABD halkı.

Trump’ın kabinesi için gösteri dünyasından kattığı bir başka milyarder ise eğitim bakanlığı adayı Linsa McMahon. Aktörlerin eğlence amaçlı güreş gösterleri ortaya koyduğu organizasyon olan WWE’nin sahiplerinden olan McMahon hiçbir yetkinliği olmadan geleceği görevde daha çok kamu eğitim sistemini yıkma ajandasına sahip görünüyor. ABD’de halihazırda eğitimin finansmanı ve düzenlenmesi büyük oranda eyaletler, iller ve yerel arasında paylaşılmış olsa da yeni yönetimin amacı tüm kaynakları keserek eğitimi devletin alanından uzaklaştırıp dini temelli özel okul sisteminin içine itmek. Onun dışında ABD’de ciddi bir sosyal sorun olan öğrenci eğitim kredileri de bu bakanlıkça yönetilmekte olup, bu fonda dönen parayı hazineye yönlendirebilecek bir kaynak olarak görmekte. Tüm bunlar için eş başkan gibi yönetimde söz söyleyen Elon Musk’un desteğini arkasına almış görünmekte McMahon. Önümüzdeki dönem halihazırda sosyoekonomik tabakalanmanın sınırlarını kalınlaştırma görevi gören eğitim sisteminin ABD’de bu işlevini daha da ileri taşıdığını göreceğiz. Laik, bilimsel ve ücretsiz eğitimden iyice uzaklaşılan bu sebeple gelecek için kalıcı hasarlar bırakacak eğitim politikalarını uygulayacak görünüyor yeni yönetim.

Kapitalizmin Krizi ve Ortak Mücadele

Yeni kabinenin genel görünümü, kapitalizmin yönetememe krizini gözler önüne seriyor. Sermayenin çıkarlarına odaklı bu yönetim, bir yanda otoriterleşme eğitimini artırırken diğer yandan ise niteliksiz, gösteri dünyasından insanlarla yönetimi ciddiyetsizleştirip, popülizmle halkı oyalamakta. Burada Türkiye ve Dünya’daki diğer yönetimlerle görülen benzerlikler bir tesadüf olmaktan öte benzer dönüşümlerin, çelişkilerin, çözümsüzlüklerin sonucu. Hatta otokratikleşme konusunda “yol almışlığı” ile Türkiye’nin bazı alanlarda “önde” olduğunu bile söyleyebiliriz. Benzer zor durumlarla karşı karşıya kalan tüm halklar gibi ABD’de de emekçi sınıfın önünde mücadele etmek, örgütlenmek ve yöneten konuma gelmekten başka çare yok. Ayağa kalmak için gerekli itici güç bazen şartların en zor olduğu durumdan gelir.

Caner Ercan, ABD’den Bildirdi: ABD’de Neler Oluyor?