Türkiye’de Yeşil Siyaset II: Tabanına Ulaşamayan Damar

Türkiye’de Yeşil Siyaset söyleşimizin ikinci bölümünde, mevcut muhalif partilerin Yeşiller’e yaklaşımını, Yeşillerin toplumsal tabanını ve güçlenmesinin olanaklarını ele alıyoruz. Yeşil siyasetin gelişmesinde hem küresel hem ulusal düzeydeki engeller belirleyici. Temel handikaplar, ülkenin başlıca sorunlarına dair kesişimsel bir yaklaşımın geliştirilememesi, yeşil siyasi yapılar ile yerel ekoloji hareketleri arasında bağ kurulamaması ve geniş bir taban desteğinin oluşturulamaması. 

Uzun yıllardır ekoloji hareketi içinde yer alan Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve aktivist Süheyla Doğan da Türkiye’de yeşil siyasete dair sorularımız yanıtladı. “Tabanı olan, güçlü bir yeşil siyaset yürütebilecek bir Yeşil Parti’de çalışmak isterdim” sözleriyle mevcut duruma bakışını özetleyen Doğan, kendisinin ve Derneğ’in pozisyonu şu sözlerle ifade ediyor: “Belki yaptığımız ‘Yeşil Siyaset’ olarak tariflenebilir ancak daha çok kendimizi “ekoloji mücadelesi veren bir aktivist, bir örgüt” olarak tanımladık. Ben de kendimi ekoloji mücadelesi veren bir feminist, ‘ekofeminist’ olarak tanımlamayı tercih ettim.” 

Doğan, Türkiye’de yeşil siyasetin partiler eliyle değil daha çok ekoloji örgütleriyle yürütüldüğünü düşünenlerden: “Türkiye’de bir zamanlar “yeşil siyaset” yapan Yeşil Parti vardı. Kitlesel bir gücü olmamakla ve biraz da elitist olmakla birlikte, yeşil siyaset üzerinde etkisi vardı.  Avrupa’da bir dönem yeşil siyaset yapan partiler gibi bir güç kazanamadı. Yeşiller Partisi daha sonra sol/Kürt siyaseti yapan partilerden biri ile birleşti. “Yeşiller ve Sol Gelecek” adlı parti kuruldu. Bu birleşmede yeşil siyasetin etkisi, görünürlüğü azaldı ve sol/Kürt siyaseti daha baskın oldu.  Yeşiller ayrıldı ve yeniden kendi partilerini kurmaya çalıştılar ancak parti kurmalarına izin verilmedi. Bu boşluk Yeşil Düşünce Derneği gibi bir dernek yapılanmaları üzerinden yürütülmeye çalışıldı. Ancak çok etkili olduğu söylenemez. “

Doğan’a göre, bugün “Türkiye’de sol/Kürt siyaseti yürüten siyasi partiler, ekoloji meclisleri/komisyonları üzerinden yeşil siyaset yürütmeye çalışıyor. Adı Yeşil Sol olan bir parti de var. Yeşil siyaset daha çok ekoloji örgütleri üzerinden yürüyor gibi görünüyor. Yeşil siyaset yapan bir “Yeşil parti” ye ihtiyaç var diyebilirim.”  

Yeşil Siyasete Çiçek-Böcek İşi Bakan ile Mesafe Koyanlar! 

Türkiye’de muhalefetin Yeşiller’e bakışı ve yeşil siyasete yaklaşımı nasıl? 

Arif Ali Cangı : Türkiye’de muhalefetin yaklaşımı şu : yeşil siyasete çiçek böcek işi gibi bakanlar var; bir yandan gündem olan çevre sorunları ile ilgilenenler var:  bir de  ekoloji meselesini  programına koyan ekoloji politikaları koyan birkaç parti var, DEM Parti, yeni kurulan Yeşil Sol Parti de hem Yeşil hem sol siyaseti program ve tüzüğünde bu yer alıyor. 

CHP’nin doğa haklarından sorumlu genel Başkan yardımcısı var ancak CHP’nin ekonomi politikaları hiç de yeşil ve ekolojik politikalar değil.  Hatta nükleer karşıtlığı CHP’de söz konusu değil.  Bu açıdan Türkiye’de yeşil siyaseti en iyi temsil eden Meclis içinde DEM Parti, Meclis dışında Yeşil Sol ve partileşemese de Yeşil harekettir. 

Özetle, bana göre Türkiye’de yeşil siyaset denilince 3 ana politik odak var: Mecliste DEM Parti, Meclis dışında Yeşil Sol parti, Yeşil siyaset ile Yeşil Hareket. Ve buna dördüncü olarak ekolojik hareketlerini ekleyebiliriz. Bu 4 unsurun bir araya gelmesi ile ya da en azından birkaçının bir araya gelebilmesi ile güçlü yeşil politikalar olabilir. Mutlaka bir ortaklaşma sağlanmalı fakat hangi kesimler bir araya gelirse gelsin, siyasal örgütlenme içine mutlaka ve ekoloji hareketleri de katılmalı, yer almadığında uzun ömürlü ve etkili bir yeşil hareket olamaz. 

Cemre Nayir: Türkiye’de muhalefet Yeşil siyasete alternatif gelir kaynağı olarak bakıyor diyebiliriz. Özellikle ana muhalefet belediyelerinde göstermelik ve üstünkörü yapılan sürdürülebilirlik çalışmalarına gelen fonlar bu çalışmaların devamlılığından çok PR amaçlı yapılıyor. Siyasetini yapma iddiasında olan görebildiğim tek muhalif ve ana akımlaşmış parti TİP, kendi ekoloji birimini kurdu ve çalışma yürütüyor yerellerinde. Fakat gördüğüm hemen hemen o kadar.

İbrahim Akın: Muhalefetin sadece Yeşil siyasete değil, genel olarak ekolojik mücadeleye bakışında ve bu sorunu ele alışında büyük eksiklikler var. Sadece bir yeşil yaprak logosu kullanarak ekolojist olunamayacağını söylememe sanırım gerek yok. Yeşil siyaset, bir yerleri yeşile boyamak da değildir. Doğal yaşam alanlarımız, havamız, suyumuz, toprağımız kendi kendine tahrip olmuyor. İklim krizi durduk yere çıkmıyor. Kutuplardaki buzullar can sıkıntısından erimiyor. Doğayı ve çevreyi hızla tahrip eden bir sistem var ve gezegeni kurtarmak istiyorsak bu sisteme karşı mücadele etmek zorundayız. 

Muhalefetin büyük bir bölümü ekoloji mücadelesini henüz “birkaç çiçek ve böcek” konusundan ibaret görüyor. Sadece romantik bir çevre güzellemesi yaparak devasa ekolojik sorunları çözmek mümkün değildir. 

Koray Doğan Urbarlı : Türkiye’de muhalefetin Yeşillere bakışında, yeşillerin kendini ciddiye aldığından daha üstte oldu. Yeşillerde iken ne zaman muhalefet ile masaya otursam, onların üstten bakışını görmedim. Yeşiller, muhalefet tarafından daha fazla ciddiye alındı, her zaman sözü dinlenilmeye çalışıldı. Yeşiller kendine bunu uygun görmedi ve kendilerini odak olarak görme, iddia ortaya koyma, bir siyasi hareket üzerinden ilerlemeyi kendilerine uygun görmediler. Yeşiller ve yeşil siyaset kendini ciddiye almayan, dışarıdan bir dönem ciddiye alınan ve bir süre sonra varlığını sürdüremeyen bir yapıya dönüştü ve o yüzden de yapılar dağıldı. 

Melisa Kutluğ: Türkiye’de muhalefetin genel olarak iklim krizi ve ekoloji mücadelesini merkezi bir politika haline getirmediği söylenebilir. Bütüncül politikaların yeterince ele alınmadığı, fosil yakıta bağımlılığın sürdürülmesi konusunda ortak bir dil oluşturulamadığı ve iş birliği gerektiren birçok meselenin göz ardı edildiği açıkça görülüyor.

Doğayı tahrip eden, tüm canlıların yaşam alanlarını yok ederek büyümeye dayalı kapitalist araçların eleştirisi muhalefet partilerinin gündeminde sınırlı bir yer buluyor.
Ancak, artan iklim krizi farkındalığı, gençlerin daha aktif katılımı ve uluslararası anlaşmaların olumlu anlamdaki baskısı, muhalif belediyelerin taahhütleriyle bu yaklaşımların zamanla değişebileceğini düşünüyorum.

Süheyla Doğan: Muhalefetin bir kısmı, Yeşillere biraz uzak duruyor. Biraz romantik ve elit buluyor olabilir. Beyaz, kentli bir hareket olarak niteleyenler de var gibi görünüyor. Yeşil hareketin emek ve demokrasi mücadelesi, kadın ve LGBTİ+ mücadelesi ile bağını güçlendirmesi ve yerele dokunması, yaklaşımı ve bakışı değiştirebilir.  

Küreselde Yeşil Hat, Türkiye’de Ekoloji Siyaseti Var mı? 

Yeşil siyaset Türkiye’de yeterli taban ve destek bulabiliyor mu? 

Arif Ali Cangı : Taban bulabilir ama politik aktörlerin üsttenci yaklaşımı yerine, Türkiye’nin her yerindeki hareketlerden doğmalı. Yeni parti kurulacaksa ekoloji hareketlerinin görüşü alınmalı.

Ancak bu şekilde olursa ekoloji hareketlerinin siyasal bir aktörü ve adresi olabilir. Bugün partilerin hepsi çevre politikalarının olduğunu iddia ederler ama hiç de öyle değil. Örneğin CHP içinde sevdiğimiz dostlarımız var ama ekoloji siyaseti yok, bu da güven verici bir yaklaşım değil. 

Cemre Nayir : İklim krizi ve diğer tüm ekolojik krizler diğer tüm krizleri körüklüyor. İnsanlar bu krizlerin cevabını tarih boyunca aramakta serinkanlı olmadı, krizlerin faturası ötekilere kesilmiştir. İklim krizi derinleştikçe, liberal olan yeşil politik hat yerini ekofaşizme bırakacaktır, hatta bana göre bıraktı bile. 

Avrupa’daki politik hattı de facto olarak belirleyen Alman Yeşilleri, yeşillerin şiddetsizlik ilkesini çiğneyerek, önce Ukrayna-Rusya savaşında, ardından 7 Ekim sonrası Filistin karşıtı savaş çığırtkanlığıyla o yolu çok net bir şekilde açtı. Şu an dünyada da Yeşil politik hat yok. Güçlenmesinin tek yolunu, ekofaşizme teslim olarak, kendi sonunu getirdi, çünkü bütün krizlerin sonunda, kriz gerçekleşirken mağdur edilenlerin öfkeli dalgaları arasında yutulan faşizm olur. 

İbrahim Akın: Şu anki durumda bu sorunun yanıtı maalesef “evet” olmayacak. Ancak Yeşil Siyaset, yani ekoloji siyaseti aslında tüm herkesin geleceğini ilgilendiren bir sorunu çözmeyi öncelik olarak öneriyor. Bu sorun sağcı da olsa, solcu da olsa veya hangi etnik-dinsel kimliğe sahip olursa olsun herkesi etkiliyor ve herkesin hayatını tehdit ediyor. 

Ormanlar yok olunca bundan zararı sadece solcular ya da sağcılar veya dindarlar zarar görmeyecek, herkes zarar görecek. İklim krizi, sadece belli bir etnik kimliğin sorunu değildir. Tüm insanların ortak geleceği tehdit altındadır. Yani Yeşil Siyasetin hitap edeceği kesim şimdiye kadar tüm siyasi yaklaşımların hitap ettiği kesimlerden farklı olarak tüm insanlıktır. Çünkü bir gezegenin yok olmasına karşı verilen mücadeledir. Fakat ne yazık ki ne Türkiye’de ne de Dünya’da henüz bu farkındalık yeterli düzeyde değildir. Sermaye ve şirketler bu farkındalığı zayıflatmak için ne mümkünse yapıyor.

Koray Doğan Urbarlı : Bulamıyor, bunun çeşitli nedenleri var ; yeşil siyaset yapanlardan kaynaklı olana ek olarak, çuvaldızı başkalarına batırmak gerekir. Yeşil siyasetin sorun-öncelik olarak gördüğü konular insanların gündeminde çok geride, bu yüzden Türkiye’de taban ve destek bulamıyor. Ancak yerel çevre direnişlerinde, insanlar suyunu, ormanını kaybetmeye başladıklarında karşı çıkış başlıyor.  Bunlar da Anadolu’nun küçük kentlerinde oluyor. Fakat bunlar bir kenti, İstanbul’u kaybetmeye gelince buradan bir toplanma olamıyor çünkü insanların gelecek ve ekonomik kaygıları var.  Yeşil siyaset ile bu kaygılar çözülebilir ama bu bağ ne yazık ki kurulamamış durumda. 

Süheyla Doğan: Ülke gündemi, maruz kalınan baskılar ve ekonomik kriz o kadar yoğun ki, insanlar can güvenliği ve geçim derdindeler. Ülkede iktidar tarafından egemen kılınan korku iklimi mücadeleyi çok etkiliyor.  Bu baskı ortamında “Yeşil siyaset” kendine biraz zor taban bulabiliyor. Demokrasi mücadelesi çok güncel ve önemli fakat emek mücadelesi, kadın hakları ve LGBTİ+ mücadelesi, ekoloji mücadelesi biraz zor destek bulabiliyor.  

Yeşil Siyasetin Toplumsal Destek Açığı 

Yeşil siyasetin güçlenmesi için ne yapılabilir? Yeşiller için nasıl bir gelecek öngörüyorsunuz? 

Arif Ali Cangı : Yeşil siyasetin güçlenmesi için, Türkiye yeşil siyaseti ülkeye özgü olmak zorunda.  Ülke dışındaki yeşil hareketlerle ilişki kurması da gerekir fakat önce kendisinin ülkeye özgü olması gerekir. Türkiye’de ekoloji hareketleri ile yaşam alanlarını korumada halk hareketleri ile ilişki kurmadan kurulacak bir yeşil partinin tabanının olması imkânsız. Bir dernek STK’dan öteye geçemez, bu nedenle mutlaka dağlara ovalara yaşam alanlarına çıkmak gerekiyor. Kentlerde kent hakkı mücadelesi yürütülürken, kırsaldaki mücadele ile ilişki kurmak, organik bağ kurmak gerekir. Önümüzdeki dönemde yaşamın dayatması ile yeşil politikalarla ile örtüşen, yaşamın savunulmasını hedefleyen politikalar olmak durumunda; yaşamın siyasetinin kurulmasından başka çare yok. 

İbrahim Akın: Biraz önce de söylemiştim, ekolojik olan, aynı zamanda politiktir. Öncelikle Yeşil Siyaseti tam anlamıyla bir siyaset haline getirmek gerektiğini düşünüyorum. Çevre aktivistlerinin ekoloji mücadelesine oldukça büyük katkıları olmasına karşın Ekoloji mücadelesi sadece bir aktivizm alanı olarak görülmemelidir. Politik bir perspektifi olan, sadece karşı çıkan değil, aynı zamanda çözümü de öneren bir politik yaklaşım gereklidir. Tüm bunlar hem siyasetin hem de Yeşil siyasetin gelişmesine katkıda bulunur. 

Sadece Türkiye’de değil, Dünya’nın genelinde ekoloji mücadelesi kuşkusuz en temel siyaset alanlarından biri olacak. 21. Yüzyıl aynı zamanda gezegen olarak varlığımızı sürdürme tercihinin hızla politikleştiği bir dönem olacak. Bu nedenle Yeşil siyaset, dünyadaki politik arenanın en önemli aktörlerinden biri olacak. Bence bu kaçınılmaz bir durum

Koray Doğan Urbarlı : Buna bir formülüm yok; olsa uygulardım. Çok büyük bir umudum da yok. Türkiye’de saf bir yeşil siyasetin karşılık bulamayacağını düşünerek, şu anda birkaç odak noktası olan TİP’te siyaset yapmaya çalışıyorum. 

Güçlendirse güçlendirirdi, iklim krizi ile bu konuda büyük bir rüzgâr esse bile, Türkiye’de Yeşiller o rüzgârı arkasına alacak, gemiyi yürütecek kadar büyük bir yelkene sahip değil. Şu anda Türkiye’de yeşil siyaset için gelecek görüyorum ama Yeşiller için gelecek görmüyorum. 

Gençlerde yeşil siyaseti temsil eden değerlere karşı oluşan tepkilerin nasıl ters döndürebileceği konusunda tüm aktörlerin oturup, en saçma fikirleri bile ciddiye alarak, üzerine düşünmesi gerekir. Bunun çok da mümkün olduğunu sanmıyorum. Biz çünkü “süper muhalifler” arıyoruz, en geniş toplum kesimleriyle buluşmayı değil, en az, en öz, en ufak hatasında bir şekilde ötelenecek insanlarla buluşmayı tercih ettik. 

Dünyada Trump’ın tekrar seçilmesini sağlayan düşünce, git gide Yeşillerin kurmaya çalıştığının tersine döndü. Bana göre, Yeşil Siyaset uzun süre çok aktif olamayacak. Bazı noktalarda tren kaçtı. Bir dönem bazı düşünceleri olduğundan daha güçlü görüp davranmamızdan dolayı toplumsal tepkiler bunu yarattı.  “Avrupa’da aşırı sağın panzehiri Yeşiller olabilir mi?” denirken, ben “aşırı sağın yükselmesinin sebebi Yeşiller olabilir mi?” noktasına gelmeye başladım. 

Üzerinde düşünülmesi gereken nokta şu: tabi ki Yeşil siyaset dünyayı kurtarmak için en önemli yol, bunda tereddütlüm yok fakat bazı noktalarda paradigma değişmeli. Trump gibilere seçim kazandıran yapılardan kurtulmak için, düşünce devrimine ihtiyaç var. 

Melisa Kutluğ: İklim krizinin ve iklim krizine bağlı yaşanan birçok afetin bugünün en önemli sorunlarından biri olduğunu biliyoruz. Hem ulusal hem küresel açıdan bir dönüşümün yaşanması da elzem. Ancak maalesef bugünün şartları; Türkiye’de özellikle ekonomik kriz, yoksulluk ve adaletteki derin sorunların aciliyeti bizim dikkatimizin bu konular üzerinde yoğunlaşmasına neden oluyor. Bu durum, Yeşil siyaset için gereken taban hareketini ve destek mekanizmalarını oluşturmayı zorlaştırıyor. İklim krizinin etkileri, aslında diğer sorunlarla doğrudan bağlantılı olsa da toplumun geniş kesimleri için hala daha soyut bir mesele gibi algılanabiliyor.

Bu noktada, Yeşil siyasetin güçlenmesi ekonomik adalet, sosyal eşitlik ve iklim krizine karşı mücadeleyi bir bütün olarak ele alan politikalar geliştirilmesiyle de doğru orantılı. Türkiye’deki Yeşiller’in, bu kesişimsel yaklaşımı daha görünür kılması ve geniş toplumsal destek oluşturması, taban bulma konusundaki hem potansiyeli hem de zorluğu içeriyor. 

Bir yandan da bu alanda mücadele edenlerin de kriminalize edildiği bir atmosfer içindeyiz. Yerellerde doğa kıyımına karşı gelen halkların ve aktivistlerin baskı altına alınmaya çalışıldığı, etki ajanı gibi yasa teklifleri ile sivil toplumun gücü azaltılmaya çalışılıyor. 

Ancak yine de kurtarıcı olanın ortak dayanışma ve birlikteliğin gücü olduğunu görüyoruz. Yeşiller olarak, 10 ilkemiz doğrultusunda daha iyi bir gelecek ve dünya umuduyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Parti olarak mücadelemize engeller çıkarılsa da sivil toplum, gazete/ medya çalışmalarımızla değişimin bir parçası olmak için çalışıyoruz. Yerel ve küresel mücadeleyi sürdürmek umut ve dayanışmayı büyütmek tek yolu, herkesi olabildiğince bir ucundan tutmaya davet ediyorum. 

Süheyla Doğan: Yeşil siyasetin güçlenebilmesi için yerelde, alanlarda, sorun alanlarında aktif çalışmak gerek.  İklim krizinin etkileri ve sonuçlarından etkilenen topluluklarla buluşmak, yeşil siyasetin yerelde yaşamı ve yaşam alanlarını koruyanların verdiği mücadele ile bağını kurmak gerek. Soyut bir iklim krizi söylemi yeterli olmuyor. İnsanların yaşamına dokunmak gerek. Siyasetin güçlenmesi için taban hareketi şart. İklim krizi ve etkileri ile doğru mücadele pratikleri yeşil siyaseti güçlendirebilir. 

Fikir Sayı 41: Çocuklarda Bodurluk İkiye Katlandı

Türkiye’de Yeşil Siyaset I: Dar Alanda Kısa Paslaşmalar