Öneride bulunmak…
Tavsiye etmek…
Bir kitap okuru olarak bu kelimeleri hatırlıyor musunuz? Bir arkadaşınız, eşiniz, dostunuz, gidip ödünç kitap aldığınız kütüphane görevlisi, yeni gelen kitapları takip ettiğiniz kitabevi çalışanı size en son ne zaman bir kitap önerdi?
Ahhhh o İletişim kitabevi yılları tam bir okul gibiydi. Oradan mezunlar şunu çok iyi bilirler; orası iş hayatında yaşanmış en güzel arkadaşlıkların başladığı ve devam ettiği yerdir. Hep birbirimizden ve gelen okurlardan bir şeyler öğreniyorduk. Okuyor, yazıyorduk.
O zamanlar bu kadar çok kitap basılmıyordu. Bir arkadaşımla farklı kitapları alıp okuyup beğenirsek birbirimize öneriyorduk. Kitap ikimizden de tam not alırsa adetli getirtip okurlara tavsiye ediyorduk. Yine bir gün Ferda okuduğu kitabı çok beğendiğini dün gece bitirip bana getirdiğini söyledi. Üstüne basa basa,
“Mutlaka okumalısın” dedi. Aynı gece kitabı okumaya başladım. Kısa bir süre sonra bitirdim. Kitabevine gider gitmez hemen,
“Ferda bu kitap çok güzelmiş adetli sipariş verip okurlara tavsiye edelim” dedim.
Kitap kısa sürede bizim en çok satanımız oldu. Okuduğumuz kitap Kaynak yayınlarından Michael Ende’nin yazdığı Momo’ydu. Yıllar içinde yayınevi ve kapak değiştiren kitabın o zamanlar arka kapağında şu yazıyordu.
“Elinizdeki kitap, otuza yakın dilde, dünyanın hemen her köşesinde yayımlandı ve milyonlarca okura ulaştı. Bu kitapta ‘zaman’ bilmecesinin ta kendisi söz konusudur. Bu bilmece, doğal gibi görünen olaylara şaşırmayı henüz unutmamış olan çocuk ve yetişkinleri aynı derecede düşündürecektir.”
Momo; ya da zaman hırsızlarının ve çalınmış zamanı insanlara geri getiren çocuğun tuhaf öyküsüdür. Ben kitabı okurken şu cümle beni gerçekten çok etkilemişti. “Zaman diye bir şey yoktur. Çünkü hapishanedeki bir kişi için bir saat çok uzun sürerken, eğlenen bir kişi o bir saatin nasıl geçtiğini anlamaz.”
“Momo ve Bitmeyecek Öykü” kitaplarını günümüzde artık herkes biliyor. Ben bir yazarı çok beğenirsem onu takip eder, diğer kitaplarını araştırır, bulur ve okurum. Yıllar sonra Michael Ende’nin kitapları Kabalcı yayınları tarafından basılmaya başladı. O dönem iki kitap benim çok ilgimi çekmişti. Bunlar “Pimpirik İle Sümsük” ve “Çıplak Gergedan” tüm çocukların ve büyüklerin okuması gereken muhteşem kitaplar. Şimdi çocuklar için felsefe üzerine yazılmış birçok kitap var. Michael Ende yıllar önce bizi ve çocukları düşünmeye, soru sormaya yönelten hikâyeler yazmıştır.
Sadece kitap mı, gittiğimiz filmleri de birbirimize öneriyorduk. Ömür bir sabah dükkâna girip,
“Dün akşam ‘İstanbul Kanatlarımın Altında’ filmine gittim. Mutlaka izle” dedi. Yıllar sonra filmin yönetmeni Mustafa Altıoklar kitabevine gelmiş geziyordu. Ömür yanına yaklaşıp biraz sohbet ettikten sonra kendisine İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası’nı” tavsiye etti. Ömür içimizde en çok film izleyen ve takip edendi. “Eşkıya” filminden çıkıp dükkâna gelmiş “Yarın izinlisin mutlaka git ‘Eşkıya’ filmini izle” dediğini hatırlıyorum.
Sadece biz okurlara değil onlar da bize kitap, film, müzik albümü tavsiye ederlerdi. Biz de bu önerileri mutlaka okurduk. Hiç unutmuyorum parapsikoloji okuru bir hanımefendi bana “Hayatınızın Amacı / Akaşa yayınları” kitabını önermişti. Tavsiyesine uyup okudum.
Size tavsiyem; kütüphanenizde güzel kitaplar, hayatınızda iyi insanlar biriktirin.