₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Sizi Görmediğimiz Zamanlarda da Seveceğiz Seyfi Bey

Ekşi Sözlük’te Huysuz Virjin adına bir entry var, diyor ki; “Seküler Türkiye’nin son yıldızlarından biri.” Uzun uzun baktım bu cümleye. Artık bilmem kaç ışık yılı geçmişimizde kalmış o yıllara daldım. İnsanın içi, zamanın geri dönmemesine, o zamanla birlikte elinden gidenlere ağıtlarla dolu. Zaman, elbet akar gider hatta yer yer kaybolur. Ağıt, o zamanın içindeki kimi yaşanmışlıkların bir daha tekrar edemeyecek kadar uzakta kalmasına. Ekşi Sözlük’teki cümleye bakarken aklımdan neler neler geçti.  

TRT’de rakı sofrası kurup söyleşen, bir gülüp bir ağlayan ama her savaştan güçlenerek çıkan “Şaşıfelek Çıkmazı” kadınları. Blurlanmayan kadehler. Birbirine taban tabana zıt siyasi partilerin liderlerinin katıldığı açık oturumlar. Yılbaşı gecesi televizyon eğlencesinde tam on ikiden vuran dansözler. Biliyorsunuz, sosyal medyada “Old Laik Days” diye bir hesap var. Bu manzaralar orada çokça sergileniyor. Yaşandığı dönemde hiç de farkında olmadığımız göreli bir rahatlığı, liberal düzenin getirdiği serbestliği sunan günlerin resmi geçidi. 

İşte Huysuz Virjin, o günlerin drag queen’i, alametifarikası, yıldızı… Seyfi Dursunoğlu’nun yarattığı Huysuz Virjin karakteri; sahnedeki abartılı kadın kıyafetleri ve makyajıyla, cinsel göndermesi bol, açık saçık konuşmalarıyla, edepsizliğiyle, aslında espri ve kahkaha barikatına yaslanan cesaretiyle bir ilkti, benzersizdi. Özellikle cinsellik üzerine söylenemeyenleri, tabu bellenenleri söyler, gösterilemeyenleri gösterir, izleyenlere bir nevi katarsis yaşatırdı. Çünkü toplumun da –belki farkında değildi ama- kendi iki yüzlülüğüyle yüzleşmeye ihtiyacı vardı.

TOPLUMUN İKİYÜZLÜLÜĞÜNÜ YANSITTI

Seyfi Dursunoğlu, sadece sahneyle sınırlı tuttuğu Huysuz Virjin’i ilk kez 1970 yılında seyirci huzuruna çıkardı. Her gece İstanbul’un küçük kulüplerinde art arda gösteri yapan Huysuz’un namı yayıldıkça yayıldı. Seyfi Bey, Huysuz için büyük kulüplerden de teklifler aldı. Televizyona çıkmadan önce İzmir Fuarı’nda geniş halk kitleleriyle tanıştı, yıllarca ünlü assolistlerle çalıştı. Televizyonda ilk görünmesi Öztürk Serengil’in çağrısıyla TRT’deki “Gülünüz Güldürünüz” programı oldu. Huysuz’un asıl televizyon macerası ise özel kanallar açıldıktan sonra, 1994’te başladı ve sansüre uğradığı 2007’ye dek gösteri devam etti. Sonraki yıllarda Huysuz Virjin ve Seyfi Dursunoğlu, eğlence programlarında kâh jüri üyesi kâh sunucu olarak belirdi. Bazı dizilerde konuk oyunculuk yaptı. Dursunoğlu 2020 yılında vefat ettiğinde ardında, mal varlığını bağışladığı Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği sayesinde eğitimine devam eden öğrenciler bıraktı. 

Osmanlı’dan miras zenneye modern dünyada karşılık gelen drag queen’in, Türkiye’deki biricik kitlesel örneğiydi o. Kadın kılığında sahneye çıkan bir erkek sanatçı olmanın türlü zorluklarını bile isteye üstlendi çünkü kendisi olmak istiyordu. İçinde iki kişi yaşıyordu: Seyfi Dursunoğlu ve Huysuz Virjin. Hayatı baskıyla, sansürle, kısıtlamalarla, engellerle geçmiş fakat toplumun en küçük birimi aileden başlayarak hepsine direnerek yeniden doğmuş. Varsın, kendini asıl bulduğu yere, sahneye kırk yaşından sonra çıkmış olsun. Bir ömür kendisiyle tanışamayan insanların ülkesinde Seyfi Bey’inki büyük başarı. 

Üstelik Seyfi Bey kendini var ederken Huysuz Virjin, toplumun ikiyüzlülüğünü sahneden yansıttı. İnsanlara iki kere ayna tutmuş olmadı mı böylece? Emin olun ki sahnedeyken onu kahkahalarla ve hayranlıkla alkışlayanların çoğunluğu, abartılı kadın kılığındaki bir erkeği mahallesinde, sülalesinde, iş yerinde, tatilde yani hayatın içinde görse dışlayacak hatta belki taşlayacaktır. Fakat Huysuz, sahnenin yıldızdır. Sahnedeki yıldızını kendisi yakmıştır. O ışıltılı hayatın kulisinde, kendi ışığından elleri yanmış tutuşmuş bir sanatçı vardır. 

 

“SEYFİ BEY” TURNEDE

Bu benzersiz hikâye, elbet sahnede ölümsüzleşecekti ve elbet onu, televizyondaki ilk metin yazarı, öğrencisi Armağan Çağlayan yapacaktı. Televizyon prodüktörü ve editörü Armağan Çağlayan, otuz yıl önce mesleğine Huysuz Show’un metin yazarı olarak başlamıştı. Ustası, çalışma arkadaşı Seyfi Dursunoğlu’na verdiği sözü tuttu; onu, “Seyfi Bey” adlı oyunla sahnede yaşatıyor. Proje tasarımı Çağlayan’a ait olan oyunun metinleri Gencay Ünsalan tarafından yazılmış. Çağlayan, metin yazarıyla Seyfi Bey’in hayatına dair pek çok önemli olayı, anılarını, kırılma noktalarını paylaşmış. Yazar kendi araştırmalarını da ekleyerek metni ortaya çıkarmış. Armağan Çağlayan, “Ben metni çok beğeniyorum. “Popüler kültür hayatımda beni en çok heyecanlandıran proje” diyor. İşi sahneye taşıyan da bir usta; oyunun yönetmeni, yılların tiyatro sanatçısı Celal Kadri Kınoğlu. Yapım Vay Prodüksiyon’a, organizasyon Epizot Event’e ait. Prömiyeri 24 Ekim 2024’te İstanbul Trump Sahne’de yapılan oyun, Türkiye turnesine devam ediyor. 23-24 Aralık’ta İzmir’deydi. İstinyepark %100 Performans Arena’da ve Bostanlı Suat Taşer Sahnesi’nde salon balkon ayaktaydı. Kahkahalar ve gözyaşları birbirine karıştı. 2025’te Adana, Ankara, Balıkesir, Çanakkale, Diyarbakır, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kırklareli, Muğla, Tekirdağ’da ve süreç içinde belirlenecek pek çok şehirde devam edecek. 

Armağan Çağlayan, Seyfi Bey rolünde sahneye geliyor. Sene 2007, meşhur Günay Restoran’ın kulisi. O gece bir şeyler olacak, Türkiye televizyon tarihinde bir kırılma noktası yaşanacak. Karakterimizin şahsında o geceye dek yaşanmış tüm kırılmalar, dökülmeler de Günay’ın kulisinden izleyiciye anlatılacak. Tıpkı Huysuz’un izleyicilere sataşması gibi Çağlayan da koltuklarında rahat rahat oturan seyircilerine laf atıyor, bazen onları sıkıştırıyor. Ustasını ince ince dokuyarak her ayrıntıda yaşatmayı başarıyor. Ona, Günay rolünde Sedat Bilenler eşlik ediyor. 

 

ARMAĞAN ÇAĞLAYAN, SAHNEDE DEVLEŞİYOR

Oyunun tanıtım metninde Seyfi Bey’in bir nidası var: 

“Ben hiç risk almıyor muyum? Tam 35 yıldır bu ülkede kadın kılığında sahneye çıkıyorum! Allah aşkına çocuklar; ben hiç risk almıyor muyum?” 

İşte bu sözler, onun sanat hayatını özetliyor. Faşizmin yükseliş on yılı 1930’larda doğup büyümüş Seyfi Bey. 1970’lerde Türkiye’de kırkında sahneye çıkmasında, özgürlükçü 1968’in etkisi var mıdır? Olabilir. Konjonktür her şeydir. Bazen aşağılanmalara maruz kalmış, bazen alkışlara boğulmuş. Sahneye kadın kılığında çıkan bir erkek olarak dişiyle tırnağıyla cinsiyet tabularını yıkmış. 

Oyun boyunca Seyfi Bey, Günay Restoran’ın kulisinde Huysuz’un sahne sırasını beklerken hayatını anlatıyor ve dönüm noktası niteliğindeki o telefonu alıyor. Armağan Çağlayan, Seyfi Bey’i canlandırırken onun hikâyesinin tüm iniş çıkışlarını veriyor. Çağlayan’ın duygudan duyguya geçişleri o kadar başarılı ki Seyfi Bey ile ağlıyor, Huysuz Virjin ile gülüyor. Ağlatıyor, güldürüyor. Bir buçuk saat boyunca temposu hiç düşmeyen, bütünlüğü asla bozulmayan, izleyenleri 1990’ların, 2000’lerin televizyon ve gazino hayatına götüren, atmosferi yaşatan müthiş bir oyunculuk sergiliyor. Yılların deneyimli oyuncularına taş çıkartıyor. Hakiki oyunculuk, karakteri ve atmosferi yaşamaktır ya Armağan Çağlayan, Seyfi Bey’i yaşıyor, yaşatıyor. Oyunculuğunda yönetmen Celal Kadri Kınoğlu’nun büyük payı olduğunu söylerken, “Hem oyuna hem de oyuncu olarak bana çok çok faydası oldu. Metni kısalttı, ilk başta oyunun yapısı için iki farklı fikir vardı. Bir tanesinin olmayacağını bize anlattı. Ve beni provalarda çok güzel çalıştırdı. Işıkla ilmek ilmek uğraştı. Celal’in hakkı ödenmez” diyor. Oyun bitiminde alkışlar dinmedi. Bis’ler bitmedi. Bütün salon büyülenmiş gibiydik. Huysuz gitmesin, bu rüya sona ermesin istedik. 

Sevgili Seyfi Bey, öğrenciniz, çalışma arkadaşınız Armağan Çağlayan, verdiği sözü tutup sizi sahneye taşıdı. Adınızı, hikâyenizi ölümsüzleştirdi. Biz de seyircileriniz olarak söz veriyoruz; sizi, görmediğimiz zamanlarda da seveceğiz. Toplumun bütün ikiyüzlülüğüne rağmen aldığınız risklere değdi. Rahat uyuyun.