₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

TÜİK Artık Gizleyemiyor: “Yoksulluk Süreklileşti, Sefalet Zirvede”

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2024 yılına ilişkin “Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri”ni açıkladı. TÜİK’in 2024’ün son günlerinde ortaya koyduğu veriler, ülkedeki yoksulluğun dizginlenemez bir hâl aldığını ve emekçi halkın sefaletinin yeni bir safhaya taşındığını gösterdi.

TÜİK’in açıkladığı, Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri’nin 2024 sonuçlarına göre; Türkiye’de yoksul sayısı 16 milyon 739 bin kişi oldu. TÜİK verileri, fertlerin yüzde 39,3’ünün, yani yaklaşık olarak 10 kişiden dördünün iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafını karşılamadığı da ortaya koydu.

Fikir Gazetesi, raporun anlamını ve işaret ettiklerini, yoksulluğun topluma nüfuz ettiği, sefaletin ise adeta kanıksanacak noktaya eriştiği bugünlerde, konuyu uzmanlarına, insan hakları savunucusu Hacer Foggo ile İktisatçı Dr. İlhan Döğüş’e sordu. 

Gazetemize TÜİK raporu hakkında Fikir Gazetesi’ne konuşan Hacer Foggo, sürekli yoksulluk oranına dikkat çekerken; Dr. İlhan Döğüş ise toplumu tehdit eden yoksulluk, sosyal dışlanma ve enflasyon hakkında önemli açıklamalarda bulundu. 

Foggo: “Yoksulluğun Derinleşmesinin ve Ekonomik İstikrarsızlığın Göstergesidir”

Sözlerine, “Sürekli yoksulluk oranı da artış göstererek yüzde 13,7 oldu, yani önceki üç yıldan en az ikisinde de yoksul olanlar… Sürekli yoksulluğun artması, kalıcı yoksulluğun derinleşmesi demek;  aynı zamanda  ülkedeki ekonomik istikrarsızlığının da en önemli göstergesi” diyerek başlayan Hacer Foggo, “Sürekli yoksulluk yaşayanlar, aynı zamanda ‘çok boyutlu yoksulluk’ da yaşarlar. Yani iş, eğitim, barınma, gıdaya, sağlığa erişim gibi temel problemleri de iç içe yaşarlar. Kalıcı yoksulluk oranının artması çocukların da yetişkin olduklarında ‘yoksul’ olması ve yoksulluğun kuşaklar arası sürmesi ve yoksulluğun çocuklara miras olarak alması demektir” ifadelerini kullandı.

“Çocuk İşçiliği, Okul Terki ve Sosyal Dışlanmada Artışlar Yaşanabilir”

Sürekli ve göreli yoksulluğun artmasının, sosyal dışlanmanın, çalışan yoksulluğunun, bölgesel eşitsizliğin de artması anlamına geleceğini söyleyen Hacer Foggo, çocuk işçiliğinin, okul terkinin, yetersiz beslenmenin, suça sürüklenen çocukların da artmasının söz konusu olduğunun altını çizdi.

“Ne oluyor bu evlerde?” diye soran Foggo, emekçilerin yaşamlarını “feragat etme” üzerine kurduklarını, örneğin kiralarını ödediklerini ancak buna karşılık olarak, gıdadan tatile kadar geniş bir ölçekte sıralanabilecek ihtiyaçlarından zorunlu olarak vazgeçtiklerini dile getirdi.

“Bunun Sonu, Hem Ruhsal hem de Fiziksel Çöküntüdür”

Foggo, şunları ifade etti:

“Kirasını ödüyor ama gıdaya erişemiyor ya da gıdada kısıtlamaya giderken, mutfak masrafını azaltmaya çalışıyor. Çocuğu okulu bırakıp çalışmaya başlıyor. Daha kötü koşullarda başka bir eve taşınmak zorunda kalıyor. Sürekli borçlanıyor. Borçla yaşıyor, dinlenemiyor, tatile gidemiyor. İşsiz kalma riski ile kendisine önerilen her işi yapıyor, çalışıyor ancak işsiz kalma korkusuyla kendisini sürekli tehdit altında hissediyor ve sonunda, hem ruhsal hem de fiziksel olarak çöküntü yaşıyor”

“Çocuklar Kalıcı Yoksulluğa ve Suça Sürükleniyor”

14 yaşındaki bir çocukla yaptığı bir konuşmadan da bahseden insan hakları savunucusu Hacer Foggo, mevcut koşulların çocukları kalıcı yoksulluğa, suça sürüklediğini ve onları “işçi” olmaya zorladığını ifade etti.

Foggo, düşüncelerini, “Geçenlerde pandemiden beri tanıdığım şimdi 14 yaşında olan bir çocukla konuştum, pazardan pantolon çalmış yakalanmış, şimdi denetimde. Sürekli yani kalıcı yoksulluk, pantolonların, ceketlerin, ayakkabıların, oyuncakların çocukları suça sürüklediği ya da okulundan koparıp işçi yaptığı bir kavramdır” diyerek anlattı. 

“Sosyal Politikalarda İnsan Hakları Temelli Yaklaşım Benimsenmeli”

“Ne yapılması gerekiyor?” sorusuna da yanıt veren Foggo, sözlerini dikkat çekici çözüm önerileriyle sonladnırıyor:

“Öncelikle erken çocukluk eğitimine daha fazla yatırım yapmak, belediyelere engel olmak değil; bu konuda kaynak aktarmak, çocuk işçiliğinin önüne geçerek çocukları eğitime teşvik eden mekanizmaları yaratmak, okul yemeğini acilen başlatmak, evsizliğin önüne geçmek için acil sosyal konutlar yapmak, bebeklerin ücretsiz çocuk bezine, besleyici gıdaya  ulaşmasını sağlamak ve en önemlisi sosyal politikalarda insan hakları temelli yaklaşımı benimsemek”

Döğüş: “TÜİK’in Göreli Yoksulluk Hesaplaması, Sağlıklı Bir Resim Vermeyebilir”

Konu hakkında açıklamalarda bulunan İktisatçı Dr. İlhan Döğüş ise TÜİK’in hesaplama yöntemine ilişkin de eleştirilerde bulundu. “Çok emin olmamakla birlikte medyan değil, ortalama gelire göre hesaplanması gerekir diyenlerdenim” diye konuşan Dr. Döğüş, şu ifadeleri kullandı:

“Göreli yoksulluk oranı, bir topluluğun tam ortasındaki kişinin (medyan) gelirinin yüzde 40’ının (veya yüzde 50’sinin, yüzde 60’ının) altında geliri olanların oranını verir. Mutlak yoksulluk, temel ihtiyaçların karşılanması için gereken gelirin altındaki gelir düzeyidir. İnsan, toplumsal bir varlık olduğu için, kendisini diğerleriyle kıyasladığı için ve teknolojik değişimle ihtiyaçlar değiştiği için göreli yoksulluk oranındaki değişim bana göre daha önemli. Örneğin, internet ve cep telefonu bugün bir ihtiyaç, 20 yıl önce bu denli bir ihtiyaç değildi. Fakat eşitsizliğin yüksek olduğu bir durumda, göreli yoksulluğu ortadaki (medyan) kişinin gelirine göre hesaplamak sağlıklı bir resim vermeyebilir. En ortadaki kişinin, gelirin yüksek fakat ortalama gelirin düşük olduğu bir yüksek eşitsizlik durumunda, göreli yoksulluk oranı düşük çıkacaktır”.

“Bir Toplumun Yüzde 30’u Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma Riski Altındaysa…”

Öte yandan kimi ekonomistleri de yoksulluk ile enflasyon arasındaki ilişkiyi yanlış açıkladıkları için eleştiren Dr. İlhan Döğüş, “Bir toplumun yüzde 30’u, yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında ise, o ülkede iktisatçılar, intihar etmelidirler. Özellikle de bu yoksulluk düzeyine raģmen enflasyonu hala aşırı talep ile açıkladığını sanan iktisatçılar…” ifadelerini kullandı. 

“Yoksulluk Yeterince Yüksekse, Yapısal Enflasyon da Yüksek Oluyor”

Dr. Döğüş, eleştirilerini, “Oysa tam tersine, yoksulluk yeterince yüksekse, yapısal enflasyon da yüksek oluyor. Çünkü alt-gelir gruplarının harcamalarının içinde barınma, gıda, elektrik ve su faturaları ödemelerinin payı daha yüksek. Bunlar, temel ihtiyaç olduklarından, fiyatı artırıldığında talebi çok düşürülemeyen ve stoklanamadıkları için talebi arttığında fiyatı artırılan daha enflasyonist kalemler. Yoksul ülkelerin enflasyon oranları bu nedenle daha yüksek. Örneğin ortalama bir hanehalkının toplam harcamaları içinde gıdanın payı %28 düzeyinde. Almanya’da bu pay, %12, İsviçre’de %8. Bu ülkelerin enflasyon oranları ortada” diyerek noktaladı.

TÜİK’in Açıkladığı Raporda Neler Var?

TÜİK’in henüz yayımladığı, “karanlık” olarak tarif edilebilecek raporda,eş değer hane halkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 50’si dikkate alınarak hesaplanan yoksulluk sınırına göre, yoksulluk oranı 2024 yılında 0,1 puan artarak yüzde 13,6 oldu.

Medyan gelirin yüzde 60’ı dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre hesaplanan yoksulluk oranı ise bu yıl 0,1 puan azalışla yüzde 21,2 olarak gerçekleşti.

Eş değer hane halkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 40’ı dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre, yoksulluk oranı geçen yıla kıyasla 0,1 puan gerileyerek yüzde 6,9 oldu.

Medyan gelirin yüzde 70’i dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre hesaplanan yoksulluk oranı ise geçen yıla kıyasla 0,1 puanlık azalışla yüzde 28,9 olarak kayıtlara geçti.

Hane halkı tipine göre eş değer hane halkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 50’si dikkate alınarak hesaplanan yoksulluk oranlarına bakıldığında, tek kişilik hane halklarında yoksulluk oranı geçen yıla göre 0,8 puan azalarak yüzde 6,5’e gerilerken çekirdek aile bulunmayan birden fazla kişiden oluşan hane halklarında 3,1 puan artarak yüzde 10,8’e çıktı.

En az bir çekirdek aile ve diğer kişilerden oluşan hane halklarının yoksulluk oranı 0,9 puan artarak yüzde 17,9’a, tek çekirdek aileden oluşan hane halklarının yoksulluk oranı ise 0,1 puan artarak yüzde 13,4’e yükseldi.

“En Yüksek Yoksulluk Oranı Okul Bitirmeyenlerde”

Eş değer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 50’si dikkate alınarak hesaplanan yoksulluk oranına göre; bir okul bitirmeyenlerin yüzde 24,7’si, lise altı eğitimlilerin yüzde 13,6’sı, lise ve dengi okul mezunlarının ise yüzde7,4’ü yoksul olarak hesaplandı. Yükseköğretim mezunları ise yüzde 2,7 ile en düşük yoksulluk oranına sahip grup oldu.

Maddi ve Sosyal Yoksunluk Oranı Yüde 13,3 Olarak Açıklandı

Maddi ve sosyal yoksunluk oranı hesabında hane düzeyinde sorgulanan değişkenler; otomobil sahipliği, ekonomik olarak beklenmedik harcamaları yapabilme, evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayabilme, kira, konut kredisi ve faizli borçları ödeyebilme, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek yiyebilme, evin ısınma ihtiyacını karşılayabilme ve mobilyaları eskidiğinde değiştirebilme olarak sıralanıyor.

Bu oran için fert düzeyinde toplanan değişkenler ise; eskimiş giysileri yerine yenisini alabilme, düzgün iki çift ayakkabıya sahip olabilme, ayda en az bir kez tanıdıkları ile toplanabilme, ücretli boş zaman faaliyetlerine katılabilme, kendini iyi hissetmek için bir miktar para harcayabilme ve kişisel amaçlı kullanım için internet sahipliği olarak belirleniyor.

13 maddenin en az yedisini karşılayamayanların oranı olarak tanımlanan maddi ve sosyal yoksunluk oranı; 2023 yılında yüzde 14,4 iken 2024 yılı sonuçlarında 1,1 puan azalarak yüzde 13,3 olarak tahmin edildi.

Sürekli Yoksulluk Oranı Yüzde 13,7 Oldu 

Dört yıllık panel veri kullanılarak hesaplanan sürekli yoksulluk oranı, eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 60’ına göre son yılda ve aynı zamanda önceki üç yıldan en az ikisinde de yoksul olan fertleri kapsıyor. Buna göre, 2024 yılı sonuçlarına göre sürekli yoksulluk oranı bir önceki yıla göre 0,7 puan artarak yüzde 13,7 oldu.

Yoksulluk Oranı En Yüksek Olan İller Hangileri?

Verilere göre yoksulluk oranının en yüksek olduğu iller şöyle sıralandı: Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir, Kastamonu, Çankırı, Sinop.

Yoksulluk oranı en düşük olan iller ise şöyle: Gaziantep, Adıyaman, Kilis, Şanlıurfa, Diyarbakır.

Nüfusun Yüzde 4,3’ü dört sene boyunca yoksulluktan çıkamadı

Dört yıllık panel veri kullanılarak medyan gelirin yüzde 50’sine göre hesaplanan yoksullukta kalma süresi incelendiğinde, fertlerin yüzde 10,1’i 4 yıl içinde 1 yıl, yüzde 6,5’i 2 yıl, yüzde 4,3’ü 3 yıl, yüzde 4,3’ü ise 4 yıl boyunca (panel süresince) yoksullukta kaldı. Nüfusun yüzde 74,8’i ise dört yıl boyunca hiç yoksulluk sınırının altında kalmadı.

Nüfusun Yüzde 31,3 Kadarının Çatı Problemi Yaşadığı Ortaya Çıktı

Kurumsal olmayan nüfusun yüzde 31,3’ü sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçeveleri vb. problemler yaşarken yüzde 30,2’si konutunda izolasyondan dolayı ısınma sorunu, yüzde 21,7’si trafik veya endüstrinin neden olduğu hava kirliliği, çevre kirliliği veya diğer çevresel sorunlarla karşılaştı.

Borcu Olanlar, Taksit Ödemesi Yapanlar Yüzde 56,8 Düzeyinde

Geçen yıla göre konut alımı ve konut masrafları dışında borç veya taksit ödemesi olanların oranı 1,2 puan azalarak yüzde 56,8 oldu. Nüfusun yüzde 5,2’sine bu ödemeler yük getirmezken yüzde 39,1’ine biraz yük getirdi, yüzde 12,5’ine ise çok yük getirdi.

Konut masraflarının çok yük getirdiği hanelerin oranı 3,9 puan azalarak yüzde 13,6 olurken, bu masrafların biraz yük getirdiği hanelerin oranı 4,7 puan artarak yüzde 71,2 oldu. Konut masraflarının yük getirmediğini belirten hanelerin oranı geçen yıla göre 0,7 puan azalış ile yüzde 15,2 olarak hesaplandı.

2025’te ‘Ekonomik Senaryo’ Değişecek mi?

TÜİK’in raporuna göre ortaya konan istatistikler, Türkiye toplumunun 2024’te gittikçe daha zor bir yaşam sürdürme girdabına girdiğini gösterirken, buna 22 bin düzeyinde kalan asgari ücret ile belirsiz ekonomik koşullar eklendiğinde, 2025’in de benzer bir senaryo ile geçmesinin ihtimaller arasında sivrildiğini de gösteriyor.