Gürültü, artık ilk akıllara geldiği halleriyle, komşuların çocuklarının top oynarken çıkardıkları seslerle, motosikletlerin ani geçişleriyle, arabaların patlak egzozlarından gelen seslerle, yenidoğan bir bebeğin ağlamasıyla, yağmur öncesindeki gökgürültüsüyle, bir türlü ilerlemeyen trafikteki korna sesleriyle ya da dersi dinlemeye hâli olmayan, sınıfta birbiriyle aynı anda konuşan öğrencilerin çıkardıkları düzensiz, rahatsız edici bağrışmalarla sınırlı kalan bir olgu değil.
Gürültü artık yeni medya çağında bu şekilde tarif edilmekten oldukça uzak. Hatta artık bu “rahatsız edici” etki, sosyal medya mecralarında hiç olmadığı kadar “normalleşmiş” durumda.
Gürültünün yeni adreslerinden birisi artık sosyal medya ve bu gürültü kaynakları o kadar artmış durumda ki hangisinin parazit hangisinin gerçek bir iletişim kanalı olduğu da giriftleşmiş durumda.
Artık her mesaj bir “gürültü” tarif eder halde ve duayen İletişim Bilimci Haluk Şahin, Marshall McLuhan’ın o ünlü “the medium is the message” vurgusunda yaptığı gibi, artık mesajın kendisinin “gürültü” olduğunu belirtiyor.
Artık seslerin bir akustiği de kalmamış durumda ve iç içe geçen bir çok gürültü kaynağı, insanların iletişim kurmasına değil, iletişimini bulanıklaştırmaya zemin hazırlıyor. Özetle, gürültü hiç olmadığı kadar meşru hale gelmiş durumda ve gündelik yaşamın her anında maruz kalınan bir olgudur.
Öte yandan gürültülerin çoğalması ve çeşitlenmesi, sosyal medyadaki muğlaklığı da artırırken, sosyal medyadaki gürültü kaynaklarının artışı da kullanıcıları, kullanışlı bir bilgi üretmekten alıkoyuyor. Sosyal medyanın insana “vakfettiği” yeni sanal kimlik, kullanıcıların gerçek toplum hayatında kolayca dile getiremeyecekleri söylemleri de bu gürültülerin etkisi altında rahatça dile getirmesine neden oluyor.
Gürültü toplumsallaşırken, insanlar yalnızlaşıyor.
Toplumda kendisine, kendisini aktaracak bir araç ya da kanal bulamayan bireyler, örgütlü hareket edemiyor olmanın yarattığı defonun da etkisiyle, kendisini sosyal medyada anlamlandırırken, gündelik yaşamın hengamesi içerisinde şiddete varan ve kavgaya dönüşen kimi gürültüleri, sosyal medyada farklı saiklerle yeniden üretiyor.
Gürültüyü yaratan faktör, iletişim sürecine engel oldukça şiddet sosyal medyada yeniden alıcı buluyor ve toplumsal olarak en istenmeyen davranış modelleri meşrulaşıyor.
Sosyal medyada yeniden canlandırılan ya da bu platformda yeniden üretilen gürültüler, birbirimizi duymamıza da mani oluyor. Birçok alternatif mesaj, birbirine karşı bir gürültüymüşçesine yansıyor.
Sosyal medyanın insan üzerinde test ettiği bu bağımlılık hâli, gündelik yaşamın içerisinde olan her konuyu bir gürültüye çeviriyor ve bize şunu da hatırlatmış oluyor:
Kimse kimsenin sesini, çağrısını, davetini duymuyor; herkes kendi gürültüsünü örgütleme peşinde ve hâyaller kuruyor. Aslında gürültülerimiz arttıkça, iletişim ve dayanışma gerçek birere “hâyale” dönüşüyor.
Çiftçi-Sen Tarım Raporunu Açıkladı: “Çiftçiler Ürettiği Hiçbir Üründe Kazanamadı”
Suskunluklarımız ve Diyaloglarımız Arasında: Birbirimizi Duyabiliyor muyuz?