₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Asgari ücret zammı, enflasyon ve faiz indirimi

Asgari ücret Aralık 2024’te, TCMB Başkanı Dr. Fatih Karahan’ın talebi doğrultusunda gerçekleşmiş enflasyonun çok altında ve sadece 14’ünün reel sektörden olduğu 67 kişinin yanıtladığı enflasyon beklenti anketinin sonuçlarına göre %30 artırıldı. İşçileri ücret zamlarına karşı ikna etmek için “Ücretler artarsa fiyatlar daha çok artar, alım gücünüz düşer” diyen anaakım iktisatçıların söylediklerine göre Ocak 2025 aylık enflasyonu %30’un üzerinde olmalıydı fakat %5,03 oldu. Toplam maliyetlerin %47’si kadar olan diğer girdi maliyetlerinin aylık %3,06 arttığını ekleyince, toplam maliyetlerin %23’ü olan ücretin artışının enflasyona katkısı %3,59 kadar (=5,03-3,06×0,47). Daha önemlisi, yıl ortasında asgari ücrete zam yapılmadığı halde enflasyon arttı, düşmedi ama enflasyonu faiz artırarak indireceğini söyleyen TCMB faiz indiriyor.

“Ücretler kendisinden daha büyük fiyat artışına sebep oluyorsa, karları artacak olan kapitalistler niye ücret artışlarını desteklemiyor?”, “Yüzbinlerce ürünün fiyatını 67 kişinin beklentisi mi belirliyor?” gibi basit soruları kendilerine sormayanların, yıllarca faiz artışını, pozitif reel faizi enflasyonun tek çaresi olarak lanse edip enflasyon hedeflenen düzeye gelmemişken faiz indirimlerini desteklemeleri şaşırtıcı değil.

Faiz artırımı sayesinde enflasyonu düşürdü diye övdükleri hiçbir gelişmiş ekonomilerde faiz artışının enflasyonu düşürmesi için gerekir dedikleri tasarruf artışı ve işsizlik artışı gerçekleşmedi çünkü enflasyon talep kaynaklı değil, tedarik sorunlarının sebep olduğu girdi maliyet artışları ve bu maliyet artışlarını bahane eden aşırı-kar kaynaklı idi. Tüketim harcamalarının reel artış oranı, enflasyonun düşük olduğu pandemi öncesinden yüksek değil. Fiyat artışları yüzünden artan nominal harcamalara bakıp ‘talep artıyor’ diyorlar fakat insanlar daha fazla miktarda ürün alıyor değiller. Hayati oldukları için kısılmaları pek mümkün olmayan doğalgaz, kira, elektrik, su faturalarını dışarıda bıraktığımızda satın alınan ürün miktarı özellikle Türkiye’de düşmekte. Yoksulluğun arttığından dem vururken enflasyonu aşırı talebe bağlamanın çelişkili olduğunu idrak edemeyen anaakım iktisatçılardan, aşırı-talebin geçici olacağını, süreklilik arz edemeyeceğini, sadece birkaç ürüne yönelik olabileceğini, fiyatların artacağı beklentisiyle talebin yıllarca öne çekilemeyeceğini, talebin yıllarca süren yüksek enflasyonu açıklayamayacağını, ilişkinin yönünün enflasyondan ücretlere doğru olduğunu idrak etmelerini beklememek gerekir.

Ücretler düşük, karlar yüksek enflasyona sebep olur

Ücret artışı ve talep enflasyona sebep olmaz mı? Ücretler, verimlilik artışının üzerinde artarsa enflasyona sebep olurlar. Verimlilik ve üretim artışını tetikleyecek bir talep artışı ise alım gücünün, yani reel ücretlerin artmasıyla mümkün. Reel ücretler verimlilik artışı üzerinde artarsa emeğin GSMH’dan aldığı pay artar. Yani GSMH’da payını artıran kimse, enflasyonun sebebi odur. Ne var ki, reel ücretler ile verimlilik artışı arasındaki fark, en çok %5 düzeyinde olabiliyor ve emeğin GSMH’dan aldığı payın arttığı, yani ücretlerin enflasyona katkı sunduğu yıllar, enflasyonun düşük olduğu yıllar. Yüksek enflasyon dönemi ise reel ücretlerin artış oranı verimlilik artış oranının altında kaldığı, yani ücretlerin enflasyona katkı sunmadığı ve karların arttığı yıllar…

Şunu vurgulamakta fayda var: Enerji, hammadde gibi girdilerin fiyatlarının artması da onları üreten kapitalistlerin karlarını ve dolayısıyla kârların GSMH’dan aldığı payın artmasını sağlayacaktır ve karların artması talebi artırmaz çünkü kar kazancı edinen üst gelir grubunun tüketim değil tasarruf eğilimi yüksektir. Yani, halihazırda tüm ihtiyaçlarını gidermeleri için gerekenin üzerinde gelirleri olduğu için artan kazançlarını harcamaktansa tasarruf etmeyi tercih ederler.

Ücretlilerin tüketim eğilimi yüksek olduğundan artan reel gelirleri talebi artıracağından ve artan talep de daha fazla üretim ile karşılanacağından, özellikle sermaye-yoğun üretim yapan firmaların birim maliyetleri artmaz. Ancak bu, rekabetçi bir piyasada mümkündür çünkü yüksek rekabet ortamında firmalar fiyat artışıyla müşterilerini rakiplerine kaptırmaktan sakınacaklardır. Ancak yüksek tekelleşmenin olduğu bir piyasa yapısında hakim firmalar, ücret ve hammadde, enerji gibi diğer maliyetlerinin artış oranının üzerinde bir fiyat artışına gidebilirler. Son dönemde yaşanan enflasyon da tam olarak buydu: Pandemi kaynaklı tedarik zincirindeki kırılmalar, Ukrayna Savaşı’nın tetiklediği enerji ve nakliye maliyetlerindeki artışlar, döviz kurundaki artış, üretimin artan maliyetleri absorbe edecek kadar artırılamadığı bir ortamda tekelci firmalara maliyetlerinin üzerinde fiyat artırma şansı yarattı. Dr. Guillermo Matamoros’un “Are Firm Markups Boosting Inflation? A Post-Keynesian Perspective” başlıklı yeni yayınlanan makalesi, Belçika, Fransa, Almanya, Hollanda, ABD ve İtalya’nın son dönem enflasyonun aşırı-kar fiyatlamasından kaynaklandığını gösteriyor. Dr. Jorge Uxó ve arkadaşları da İspanya için aynı sonuçları edindikleri makalelerini yayınladılar. Geçtiğimiz ay TCMB’den Mehmet Selman Çolak, Abdullah Kazdal, Ünal Seven ve Muhammed Hasan Yılmaz imzalı ön makale Türkiye’de de enflasyona yüksek kar marjlarının katkı sunduğunu ortaya koyuyor.

Özetle enflasyon, gelir ve üretim artırılamadığında bölüşüm çatışmasının fiyatlara yansımasıdır ve bu bölüşüm çatışmasının muzafferi kimse enflasyonun sebebi odur. Bu çatışmayı emek kazandığında ise enflasyon düşük, tekelci sermaye kazandığındaysa enflasyon yüksek oluyor. Talebin, ücretlerin sebep olduğu enflasyon ise mücadele edilmesi gerekmeyen düşük bir enflasyondur. Fakat büyük firmaların aşırı-karlarının sebep olduğu yüksek enflasyonu talep ve ücret kaynaklı göstererek uygulanan faiz artışları ve kemer sıkma politikaları, bilançoları kırılgan küçük ve orta ölçekli firmaları iflasa sürükleyerek tekelleşmeyi artırmaya yarıyor. Faiz artışlarının tekelleşmeyi artırmasının bir diğer yolu, büyük firmalar yüksek faiz döneminde faizin görece düşük olduğu başka ülkelerden kredi bulma veya bono ihraç etme imkanları varken küçük firmalar bu iki imkana da sahip değildirler.

Faiz indirimlerinin sebebi

Yüksek enflasyonun asıl sebebi olan aşırı-karların vergilerle ve tavan fiyat uygulamasıyla sınırlanmasına “Serbest piyasada firmaların kararlarına karışılamaz” diye karşı çıkarken işsizliği artırarak enflasyonu düşürmeyi hedeflediği için firmaların istihdam ve ücret kararlarına karışmak olan enflasyon hedeflemesini savunan anaakım iktisatçıların rasyonel ve liyakatlı diye destekledikleri Mehmet Şimşek ve ekibi, %33 olan 2024 sonu enflasyon hedefine varılmadığı halde 2 aydır faiz indiriyor. 2026 yılında enflasyonu tek haneye düşürmeyi hedeflediklerini unutturmaya çalışan bu iktisatçılardan bu çelişkili tavırlarına açıklık getirmelerini ve faiz indirimlerinin düşmekte olan banka karlarını ve küresel finans şirketlerinin karlarını desteklemeyi amaçladığını söylemelerini beklemek, saflık olur.

Bu çelişkili tavır, ABD’de de oldu. Haziran 2023’te enflasyon %3 iken Fed Başkanı Jerome Powell, hedefleri olan %2’nin çok uzağında olduklarını ve faiz artırmaya devam edeceklerini söyledi. Faiz artırmayı durdurdukları gibi, Mart 2024’te enflasyon %3.4’e yükselmişken faiz indirimlerini sinyallediler ve Haziran 2024’te faiz indirimlerine başladılar. Ne tesadüf ki, Türkiye faizi %8,5’tan %50’ye çıkarırken gelmeyen, yapısal reform yapılmadan gelmez denilen yabancı sıcak para, yapısal reform yapılmadan gelmeye başladı. Neden böyle olduğunu 9 Ağustos 2024’te Evrensel’de yayınlanan “Mehmet Şimşek ve ekibi enflasyonu bilerek mi arttırdı?” başlıklı yazımda açıklamıştım: Faizin zirveye getirilmesiyle ve kurun 20’den 35’e yükseltilmesiyle fiyatı dip yaptırılan tahvilleri ucuzdan alan küresel finans şirketleri, faizin indirilmesiyle fiyatları yükselen tahvilleri satınca hem faizden hem kurdan kar yapacaklar.

Faiz artışları ilk aşamada banka karlarını artırır çünkü faiz artışlarının yapıldığı dönemler enflasyonun yüksek olduğu dönemlerdir ve yükselen enflasyon, hane halklarının ve firmaların nakit ihtiyacını ve kredi talebini artırır. Daha açık bir ifadeyle, ücret geliri elektrik, doğalgaz faturaları, kira kadar artmayan hane halklarının ve işçilik, hammadde, enerji maliyetleri hasılatları kadar artmayan firmaların kredi talebi faize değil, enflasyona duyarlıdır. Merkez Bankası faiz artırırken, kredi faizleri mevduat faizlerine nazaran daha hızlı artar çünkü yükselen faizin ekonomiyi daraltarak artırdığı bütçe açığı ve azalan ithalat, bankacılık sisteminde mevduat fazlalığı yaratır ve bu da bankaları mevduat cezbetmek için mevduat faizlerini artırmalarını gerektirmez. Örneğin ABD’de mevduat faizleri %0.6’da kalırken kredi faizleri %8,5’a kadar çıktı. Kredi ve mevduat faizleri farkının yanı sıra kredi talebinin enflasyon nedeniyle artması banka karlarını artırır.

Ancak faiz artışlarının ve kemer sıkmaların ekonomiyi daraltmasıyla, gelirleri baskılamasıyla ödenemeyen krediler zamanla arttıkça banka karları düşmeye başlar. Geri ödenmeyen krediler bankaların sermayesinden yer. Türk bankalarının karları 2023’ün ilk 6 ayında %20 artarken, 2024’te %6 arttı. ABD banka karlarının da enflasyon hedef %2’ye gelmeden Fed’in faiz indirmeye başladığı Eylül 2024’ten 2 ay önce Temmuz 2024’te %7 düştüğü bildirilmişti. Dolayısıyla kredi talebinin yeniden artırılması ile banka karlarının toparlanması hedefiyle faiz indirilmektedir; ekonomiyi faiz artışıyla soktukları resesyondan çıkarmak için değil çünkü talep baskılanmışken yatırımlar düşük faize rağmen artmaz.

Düşük faizin tetikleyeceği kredi talebi, finans piyasalarında spekülasyon amaçlı, daha önce yüksek faizden alınmış kredilerin yeniden yapılandırılması ve tüketici kredileri olacaktır. Artan tüketici kredileri ise geri ödeneceklerinde harcamalardan kısmayı gerektirdiğinden dolayı maaşlar gibi süreklilik arz eden güçlü bir talep ima etmediklerinden firmaları reel yatırımlara, üretim kapasitelerini artırmaya yöneltmezler artan ücretler kadar.

Prof. Jan Toporowski’nin de vurguladığı üzere düşük faizli kredinin cezbettiği finansal spekülasyon hedefli borçlanma, hisse fiyatlarını yükselttiği ölçüde firmaları rakiplerinin veya başka firmaların hisselerini alarak ele geçirme (hostile takeover), şirket evlilikleri ve birleşmeleri tetikler ve tekelleşmeyi artırır.

Özetle, faizi artırarak enflasyonu düşürme, indirerek ekonomiyi canlandırma olarak lanse edilen enflasyon hedeflemesinin, enflasyonla hiçbir ilgisi yoktur çünkü enflasyon talep kaynaklı değildir. Enflasyon hedeflemesinin tek hedefi ve sonucu, finansallaşma (finansal karlar) ve tekelleşmeyi beslemektir. Yanılgılarıyla ve çelişkileriyle yüzleşmeyen anaakım iktisatçılar, kibar üsluplarıyla ve teknik terimlerle bu gerçeği örterek, toplumu küresel ve ulusal tekelci finans sermayesinin çıkarına ve yoksulluğa ikna etmek işlevi görüyorlar.